Geçenlerde bir arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Konu rekabete geldi. Ben dedi hiç yarışmam, rekabet olacağını hissedersem hemen çekilirim oradan. Yüzüne baktım, bana tuhaf geldi. Başarılı bir editör kendisi. Çok kişiye yardım eder, bir sürü başarılı projeye imza atmıştır. Nasıl olur diye düşündüm. Sonra başka bir şey geldi aklıma hani şu şirketlerde testler yapılır ya onlarda da benim birçok yönüm ortalamanın üzerinde çıkarken rekabet birinde sıfır diğerinde de sıfıra yakın çıkmıştı. Gülerek anlattım.
“Benim formülüm kendinle yıkıcı olmayan bir rekabet ile ilerlemek. Yeni kendimi, her gün selamlamak.”
Rekabet geliştirici de oluyor, yıkıcı da. Kendini ne kadar kaptırdığın, kime karşı rekabete girdiğin, hepsinin etkisi farklı oluyor. Rekabete, hırsa kaptırınca kendini tüm hayatını öyle yaşamaya başlıyorsun. O zaman uykuların kaçıyor, rüyalarında rakiplerini görüyorsun. Bana göre bu hırs, çalışırken bir eser ya da ürün ortaya koyarken gerekli. Bu sayede sonuca ulaşıyorsun belki. Arkadaşımın rekabetten kaçışı onu başarısız mı kılıyor. Ya da benim sıfıra yakın çıkan rekabet duygum benim iş çıkarmamı engelliyor mu? Hiç sanmıyorum. Başkalarına karşı rekabet içinde olmayabilirsiniz ama dünkü kendinizle rekabet edebilirsiniz. Bu benim en çok yaptığım şey. Çalışırken, proje yaparken, sporda hep bir önceki günden iyi olmak isterim. Hedefimi saptarsam da oraya doğru çalıştırırım bütün kaslarımı. Benim formülüm kendinle yıkıcı olmayan bir rekabet ile ilerlemek. Yeni kendimi her gün selamlamak.
Arkadaşım yeni projeler çıkarıp, onların peşinde koşarken bazen dağılıyor, bazen ise heyecandan uykusuz tek konuya odaklı çalışıyor. Kendi başına çalışmasının, engin bir iş ortamının olmasının etkisi, belki burası kendini bulduğu yer. Rekabetin çok olduğu bir ortam ama kime ne diyebildiği bir yer. Kurumsal değil, konular çok, yapılan iş çok. Hal böyle olunca rekabete girmek yerine kendi yaptıklarını iyi yapmak, kendi eserlerini, yazarlarını ve onların eserlerini ileriye götürmek temel hedef olunca yürüyen ve sonuca ulaşan her proje kendisini bir ileri götürüyor. Aslında rekabetin en büyüğünü yaşadığının belki de farkında değil, belki de rakibini her sabah aynada görüp bugün daha fazla ileri gideceğim diyor.
“Bir hedef, bir aksiyon planı bizi canlı tutan, yenileyen, yarına taşıyan.”
Bana gelince çocukluğumdan bu yana yalnız bir insandım. Çok okur, çok çalışır. Çalıştığını kimse fark etmez ama çok çalışır. Her defasında kendine bir hedef koyar ve o hedefe doğru ne kadar çalışması gerekiyorsa ne okuması ne yapması gerekiyorsa onu yapar.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim, mesele hedef koymakla başlıyor aslında. Hedefi koyduktan sonra bir aksiyon planı ortaya çıkarıp o planı uygulamak sonuca ulaştırıyor. Kendimce bulduğum bu yöntemi önceleri proje yönetimi olarak anlattılar. Bugünkü yaşama yavaş geldi şimdi ise kısa sürede sonuca ulaşabilmek için çevik proje yönetimi diyorlar. Ne derseniz deyin ne kadar sürerse sürsün. Bir hedef, bir aksiyon planı bizi canlı tutan, yenileyen, yarına taşıyan.
Hiç mi sapmazsın hedefinden derseniz… Çok kereler saptığım olur, yeni şeyler gözlerimi boyar onların peşinden gitme arzusu duyarım. Sonra onları da kendi hedefime adapte edip, tekrar planıma geri dönerim. Bazen beklediğimden uzun sürer hedefe ulaşmak bazen de vazgeçerim çünkü ben değişirim. Vazgeçmek de bir erdemdir derim kendime ve yeni bir hedefe koşarım. Böyle yazınca ben de şaşırıyorum ama yaşamımdaki gerçeğin bu olduğunu fark etmek motivasyonumu her durum karşısında yeniden yeniden kazanmamı sağlıyor. Rekabet yok mu derseniz var tabii ki, dozunda ve ileri iten biçimde.
Bunları böyle kendi buluşu olarak kurgulamış yaşarken kırklı yaşlarımda yelken yapmaya başladım. Tekne üzerinde duramayan, deniz tutan ben su sesiyle iyileşmek için kolları sıvadım. Sonra da yarışmaya başladım, yat yarışlarında bir ekiple birlikte yarışıyoruz. “Al sana rekabet! Teknede sakin sakin keyifle tatil yapmak varken yarışmayı tercih etmişsin. Rekabetin asla sıfır olamaz,” diyorsunuz belki? Aydınlanmam orada başladı aslında yelken yapmanın en önemli öğretisi şuydu: doğaya karşı hareket etmemelisiniz; rüzgârı yanınıza alırsanız, o teknenizi iter, çeker, onun kuvvetini kullanırsınız. Savaşmak yerine birlikte hep birlikte yürümek istersiniz. Üstelik bunu birçok tekneyle birlikte yaparsınız. Doğa ile hareket etmeye çalışan onlarca tekne ile bir hedefe doğru ilerlersiniz. Tek bir amaç vardır doğayla birlikte o hedefe varmak. Hocamız ilk yarış eğitimimizde dedi ki, “Başka tekneleri unutun, hava sürekli değişiyor, rüzgâr yön değiştiriyor, her teknenin üzerindeki rüzgâr farklı, donanım, teknenin cinsi, ekipler diğerlerinden farklı o yüzden önce kendi tekneni yürüt. Hedefe doğru yürüyor musun? Ondan sonra diğerlerine de göz at. Ne durumdasın bak, sonra yeniden değerlendir koşullarını seni daha ileriye taşıyacak bir fikrin var mı? Yürüyorsan, hedefe ulaşırsın, ama duruyorsan ve çözemiyorsan rekabete bakmanın, itişmenin bir anlamı yok. O yüzden önce kendi tekneni yürüt. Önce sen yürü.”
Yaşam hepimize sürprizler getiriyor. Mutluklar yaşıyoruz, başarısızlıklar, hayal kırıklıkları, doğumlar, kayıplar yaşıyoruz, ölümler. Kimine hazırız kimi ise ani çıkıyor karşımıza; yaşama geri dönmek ise yeniden bir yaşam hedefi koymakla oluyor sanki. Rekabette tek rakip kendinsin. Önce sen yürümelisin.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.