5 yaşımdan öncesini hatırlamıyorum. O yaşıma dair anılar bölük pörçük, belli belirsiz olsa da bir tanesi var ki bugün 40 yaşımda, hala hafızamda.
Bugünden o güne baktığımda o gün olandan ziyade, bir çocuğun yirmi dört saat içerisinde iki zıt duyguyu deneyimlemesinin onun hayatında nasıl bir anlam ya da anlamsızlık yarattığını düşünüyorum. Ama şu günden o güne bakıp bir anlam ya da anlamsızlık aramanın anlamsız olduğu duygusuna kapılıyor, kendime gülüyorum.
Akşam yemek saatinin yaklaşmakta olduğunu hatta annemin yemek masasını hazırladığını anımsıyorum. Babamın yemeğe gelip gelmeyeceğini sormuyorum çünkü alacağım cevabın, “Hayır, gelmeyecek” olmasından korkuyorum. Bunu şu an net bir şekilde yazabiliyor olmamın sebebi bu duyguyu çocukken çok kez hissetmiş olmam sanırım. (İşlerinden dolayı eve geç saatlerde döndüğü için onu görüp uyuduğumuz, onunla uyanıp kahvaltı ettiğimiz günlerimiz şu an bile neredeyse hafızamda kayıplara karışmış) Kapı çalınıyor. İçimi kaplayan coşkuyla kapıya koşuyorum. Ve işte ilk duygu kendisini gösteriyor; hayal kırıklığı…
Kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm adam babam değil. Kardeşimin oyuncaklarımı izinsiz alıp kırıp dökmesine sinirlendiğimde verdiğim tepkiden başka bir tepki veriyorum. (Genelde en çok öfkelendiğim anlar o anlardı.) Ama duygum öfke. O an ağlamak istiyorum ama başkalarının önünde ağlamamam gerektiği bilgisinden olsa gerek tutuyorum kendimi. Karşımdaki adam gülümseyerek annemin nerede olduğunu soruyor. Elinde üzerinde abur cubur diye adlandırdığımız bazı markaların kutuları var. Sorusunu es geçiyor ve “Babam nerede?” diye soruyorum. “Baban işte” diyor ve elindeki kutuları göstererek ekliyor: “Bunları size gönderdi.” Tepkim; suratına kapıyı kapatmak oluyor. Annemin kim geldi sorusunu duyuyorum ama cevap vermeden odama koşuyorum. Yatağıma giriyor, yorganı başımın üzerine çekiyor…. Sonrasını hatırlamıyorum. Adam tekrar kapıyı çaldı mı? Annem arkamdan gidip kapıda kim var diye baktı mı? O kutu kutu abur cubura ne oldu? Annem yanıma geldi mi? Bu ya da başka soruların hatırladığım bir cevabı yok. Anımsadığım tek şey o yatağın altında babasını çok özlemiş bir çocuk olduğu…
Ertesi gün sabah okula gitmek üzere hazırlanmışız. (5 yaşımda anaokuluna gideceğim diye ısrar ettiğim için hafta birkaç gün okula gidiyorum) Kapıda annem çantama yanıma almam gerekenleri koyup koymadığımı kontrol ederken bir anda babamı görüyorum karşımda. “Babaaaa!” diye bağırışım sanırım tüm apartmanı ayağa kaldırıyor ki annem “Yavaş biraz!” diye sırtımdaki çantayı çekiştiriyor. Babamın pijamalarıyla karşımda durduğunu ve gülümsediğini anımsıyorum. Sanki bir önceki akşam yaşadığım duyguyu biliyormuş gibi akşam eve erken geleceğini söylüyor. O an içimde oluşan duyguyu tek bir kelimeye sığdırmam gerekirse, o kelime neşe! Neşeyle ve coşkuyla apartmanın merdivenlerinden ikişer üçer atlayarak indiğimi hatırlıyorum. Bir de akşam babamın eve gerçekten erken geldiğini…
5 yaşındaki Pınar için bir gece öncesi yoktu artık. Sadece o an vardı. 40 yaşındaki Pınar için ise ikisi de var. Ama hayal kırıklığının duygusu bugün bile neşeyi getiren anı hatırlayınca azalıveriyor. Neşenin içinde dans eden o coşku hali kalbi panayır yerine çeviriyor. Bir gece önce hava gök gürültülü sağanak yağışlı iken, fırtına ortalığı kasıp kavuruyorken ertesi gün sanki dün gece o fırtına hiç olmamış gibi günlük güneşlik oluveriyor.
Az önce paylaştığım hikâyem geçmişimden yani zihnimin taşıdığı tarihten bir alıntı. Bu alıntı zihnime kaydolurken ne kadar objektif kaydoldu bilemiyorum. Muhtemelen bu iki olay algımın belirli işlemlerine tabi tutuldu. Az veya çok gerçekliğinden ve nesnelliğinden uzaklaşmış haliyle korundu.
OLAYI UNUTSAK DA DUYGUSUNU HATIRLIYORUZ
Algılama şeklimizin yanı sıra hafızaya atılan anılarımız o anı yaşarken ne hissediyorsak duygusu ile beraber kaydoluyor. Bunu sinirbilim eğitimi alırken ilk duyduğumda içimde bir yanma hissetmiştim. Çünkü insanlara ne hissettirdiğiniz onların anılarına da kaydediliyor. Hatta öyle ki detaylar, olan bitenler, söylenen sözler belli belirsiz hatırlanabiliyorken, duygudan zerre kadar kayıp olmuyor.
Yani ne hissettirdiğimiz iyi ya da kötü haliyle hafızaya kaydoluyor. Yıllar sonra olayı tam hatırlamasanız da duyguyu unutmadığınızı fark ediyorsunuz.
Şimdi sizlere bir sorum var:
Sizler sevdiklerinizin anılarına hangi duyguları bırakmak isterdiniz? Yıllar sonra sizi ve sizinle geçirdikleri o anları hatırladıklarında nasıl hissetmelerini arzu ederdiniz?
Bu soruyu kendime ilk sorduğumda cevabım neşe olmuştu. Bugün hala aynı. Gönüller neşe ile şenlenince kalp başka başka duyguları da çağırıyor. Neşe duygusu, gelen konuk duyguları içinde ağırlıyor. Oluyor sana bambaşka, herkesçe adı, tanımı farklı bir duygu…
Sevgili okur; bazı duygular var ki hissetmek için sebep gerekmez. Mutluluk gibi, neşe gibi…
Bundan sebep diyorum ki; sebepsiz neşelendiğiniz ve neşelendirdiğiniz anlarınız bol olsun.
Açılış fotoğrafı: Mohammad Matar -Pixabay
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.