landscape-5563684_1280_mod
Farkındalık

Soy putları, mağara putları, çarşı putları ve tiyatro putları

Bizi aydınlığa taşıyacak olan şey geçmişte bilimdi, hala da öyle…

Kimi felsefe tarihçilerinin modern felsefe’yi Descartes ile değil kendisi ile başlattıkları ve bilimsel deneycilik düşüncesinin öncülüğünü yapmış olan filozof ve İngiliz deneyciliğinin de kurucusu olarak bahsedebileceğimiz Francis Bacon yaşamı boyunca geniş bir yelpazeye yayılan kuramsal ve yazınsal yapıtlar üretmiş bir düşünce adamıdır.

Bilimleri yeniden düzenlemek amacıyla tasarlamış olduğu Instauratio Magna, yani Büyük Yenileme adlı eseri Bacon’ın bilimlerin yeniden bölümlendirilmesini, yeni bir araştırma yöntemini, bilimsel gözlemlerin ve olguların toplanmasını, yeni yöntemin örneklerini ve bu yöntemin uygulamasından doğacak olan yeni felsefenin kendisini açıklamaktan oluşmaktadır. (Bacon bu dev çalışmanın yalnızca kimi parçalarını tamamlayabilmiştir ve Bacon’ın bu adı taşıyan bir kitabı onun esas tasarladığı dev yapıtın yalnızca bir taslağı niteliğinde olmuştur.)

İşte bu parçalardan biri olan Bilimlerin Saygınlığı ve Gelişimi adlı çalışması İngilizce yazılmış ilk önemli felsefe yapıtı olan Öğrenmenin İlerleyişi’nin gözden geçirilmiş bir uyarlamasıdır da diyebiliriz. Tamamlanamayan büyük çalışmanın diğer parçaları arasında Aristotelesçiliğin egemenliğinin sona erdirilmesi gerektiğini savunan Yeni Organon ile kayda değer bir ütopya örneği olan Yeni Atlantis adlı çalışmaları da bulunmaktadır.

Erken modern bilimin başarılarından doğan “yeni” deneyciliğin öncülüğünü yapan Bacon ilke olarak yetkelere başvurulmasına yani aslında skolastisizme daima karşı çıkmıştır. Yaşadığı dönemin konservatif yapısına göre hâkim doğmalara cesurca karşı çıkan bu adam, kaleme aldığı her eserinde insanlığa gerekenin bilimsel bir pratiğe dayanan yeni bir tutum yani bir yöntem bilgisi olduğunu dile getirmiştir. Ona göre bilgiye ulaşmanın amacı her şeyden önce insanlığın iyiliğidir. Bacon tasarladığı bu uygulamalı bilimden doğması gereken toplumsal düzeni, daha doğrusu varmayı umduğu toplum düzenini Yeni Atlantis adlı ütopyasında betimler. Doğa bilimlerinin yeniden düzenlenmesi üzerine pek çok deneme yazan Bacon’ın bu konudaki en önemli çalışması ise Yeni Organon’dur. Adını Aristoteles’in “mantık külliyatı”ndan (Organon) alan Yeni Organon, geleneksel bilimsel araştırma yöntemlerinden kopuşun ilk işaretlerini verir. Bu yapıt Bacon’ın bilimleri yeniden düzenleme girişiminin bir parçası olarak da görülebilir. İki bölümden oluşan Yeni Organon’un birinci bölümü tümevarım yöntemine niçin gereksinim duyulduğunu temellendirirken, ikinci bölümü ise bu yöntemin uygulamaları üzerinde yoğunlaşan bir çalışmadır. Bacon birinci bölümde kendi zamanında yaygın olarak kabul gören Aristocu a priori tümdengelimli yöntem reddedip insanın anlama yetisini gözlem ve deneyde temellendirmeye girişir. Bacon’ın önerdiği seçenek açık bir biçimde a posteriori tümevarımlı yöntemdir. Bacon’a göre ilkin doğayı deneyler aracılığıyla gözlemleyip verileri toplamamız, ardından ne bildiğimizi çözümlememiz ve sonunda da ulaştığımız en güvenilir doğrulara göre hareket etmemiz gerekir. Bacon doğaya ilişkin kestirimlerde bulunma ile doğayı yorumlamayı birbirinden ayırır: Kestirimlere inanmak için çok az neden bulunmaktadır. Bunlar kolaylıkla ve aceleyle yapılan genellemelerdir. (Aristocu mantığı bu yüzden eleştirir) Yorumlar ise şeylere nüfuz etmemizi, onlara yaklaşmamızı olanaklı kılan çeşitli verilere dayanır. Yorumlar her zaman kolaylıkla kabul edilmeseler de açıkçası doğayı açıklamanın en güvenilir yöntemi olarak düşünülmelidirler, Bacon’a göre bu “yeni mantık”, bu yeni düşünme yolu Aristotelesçi yorumun (örnekleri basit sıralamaya dayanan tümdengelimli mantığın) yerini alacaktır çünkü eski mantıkların, eski düşünme geleneklerinin hiçbirisi doğa yasalarının gerçek bilgisini üretecek yetkinlikte değildir.

Bacon yeni teknolojilerin keşfedilmesine götüren “deneysel denetim” ya da “denetimli deney” aracılığıyla doğayı egemenliğimiz altına alarak ona müdahale etmemiz gerektiğini düşünmektedir fakat doğaya egemen olmak için önce onu iyice tanımak, hangi nedensel yasalarla nasıl işlediğini iyice bir anlamak gerekmektedir. “Bilmek, egemen olmaktır” derken nedensel yasaların bilgisine ulaşmanın önünde çok iyi bilinen engeller bulunduğunu da açıkça dile getirir. İnsan zihnin bir takım boş düşüncelerle, ıvır zıvır kuruntularla dolup taştığının farkındadır. Bacon doğayı yorumlayarak açıklamaktan çok ona ilişkin acele kestirimlerde bulunmamıza yol açan yanlış kanı ve önyargılara dayalı düşünceleri zihnin putları (idols of the mind) diye adlandırır. Bacon’ a göre insanoğlu doğayı kendi gerçekliği içinde kavrayıp ona yönelik doğru bilgilere ulaşmak istiyorsa, ilk yapması gereken şey, insanın zihnine yer etmiş bu putlardan bir an önce kurtulmak olmalıdır. Bu “kuruntular”ın kökü kazınmadıkça “doğaya egemen olma” tasarısı ya da ülküsü boş bir hayalden öteye geçemez.

“Putlar kuramı” Bacon’ın, insanın dil, gelenek ve imgelem tarafından yaratılan yapıntılara körü körüne bağlanmasının zararlı ve yıkıcı etkilerini betimleyen ‘Yeni Organon’ adlı yapıtında genel bir ideoloji kuramına dönüştürülür. Bacon gerçek bilgiye ulaşma yolunda insan zihnine çeşitli sorunlar çıkaran hatalı akıl yürütmelerin kaynağı olarak tanımlayıp genelde yanlış varsayımlar, yanılsamalar, önyargılar, yanlış kanılar ve eğilimlerden oluştuğunu düşündüğü zihnin putlarını dört ayrı kategoriye ayırır ve açıklamalarını da özetle şu şekilde yapar:

(Burası çokomelli)

SOY PUTLARI

Soy putları, insanın doğasından kaynaklanan, insan soyuna özgü doğal ama yanlış zihinsel önyargılardır. Soy putları duyulara dayalı algıya gözü kapalı güvenme, aşın genelleştirme, hemen sonuca yönelme (acele genelleme yanılgısı), görüşümüzle çelişen kanıtları görmezlikten gelme gibi hepimizin bildiği eğilimleri içerir. İnsanların doğayı insan merkezci ya da insan biçimci bir gözle düşünmeye yatkın oluşlarıyla yakından bağlantılı olan bu putlar, doğayı olduğu gibi görmemizi engeller doğanın amaçlarıyla insanlığın amaçlarını birbirine karıştırmamıza yol açar.

MAĞARA PUTLARI

Adını Platon’un mağara alegorisinden alan mağara putları ise tek tek bireylere özgü eğilimlerden oluşur. Bireyler kişisel alışkanlıklarından ve dolayısıyla önyargılarından etkilenmeye yatkındırlar. Bireyler çevre, eğitim, toplumsal ilişkiler ve biraz da okumalarından edindikleri davranış kalıplarına dayanan kanılar oluşturmaya sonuna dek açıklarlar. Böyle olunca da her birey doğaya kendi küçük penceresinden baktığından doğanın bütününü kavramayı beceremezler.

ÇARŞI PUTLARI

Bacon’ın sökülemezcesine dile yerleştiğinden ötürü zihnin putlarının en tehlikelisi olarak bahsettiği çarşı putları ise soyut ve anlamları muğlak sözcüklerin kullanılışından kaynaklanır. Kimi sözcüklerin manalı olduğu düşünülse de gerçek dünyada aslında hiçbir karşılığı olmayan, var olmayan şeyleri temsil ederken, kimi sözcükler de tamamen gerçek, var olan şeyleri adlandırıyor olmalarına rağmen kafa karıştıracak ölçüde garip tanımlanıp kullanılmaktadırlar. Bacon’ a göre belirli bir düşünceyi aktarmak için yanlış sözcük ya da sözcükler seçilirse, söz dağarcığı dayanaksız temeller üzerine kurulursa ifade edilen düşünce de yanlış olmaya yazgılı olur.

TİYATRO PUTLARI

Bacon’un zihnin putlarının sonuncusunu temsil eden tiyatro putları ise eski öğretilere gönüllü olarak biat etmekten, sırf yıllarca benimsendiklerinden ötürü basmakalıp kuramları olurlayıp durmaktan, her türden düşünsel yetkeye sorgusuz sualsiz boyun eğmekten oluşan önyargılar girdabının onun düşünce pratiğindeki adıdır.

Aslında tüm bu dogmalar yığınının sahip olduğu tek özellik akıldaki sözel inşalar olmalarıdır. Oysaki gerçek bilgi edinme süreci sözcükleri ustalıkla kullanmaya değil, doğa yasalarının keşfine dayanır. Yazının en başından itibaren fark edebileceğiniz üzere Bacon, zihnin tüm putlarının deneye dayanmayan düşüncelerden kaynaklandığını, zihnin ancak derinlerine işleyen kendi yarattığı putlardan kurtulduğunda doğa yasalarının deneye dayanan bilgisini araştırmak için kendisini özgür kılacağına her şeyden çok inanmış bir düşünürdür.

Bacon, Yeni Organon’un ikinci bölümünde yönteminin olguların toplanmasına yönelik bölümünü açıklamaya girişmiştir. Yukarılarda belirttiğim üzere Bacon, Aristoteles bilimin öncelikle bir görüngünün nedeninin keşfedilmesini içerdiğini ileri sürer. Örneğin sıcaklığın doğasını anlamak için sıcaklığın nedenlerini bulmalıyızdır. Aristoteles’e göre bu süreç sıcaklığın dört nedeninin -biçimsel, maddesel, etkin ve ereksel- belirlenmesini içerir. Bacon, Aristoteles’in tümdengelimci bakış açısını reddetse de bilimi nedenlerin ve özellikle de biçimsel nedenlerin keşfedilmesi olarak gördüğünden bu noktada Aristoteles’i izlediği açıkça fark edilir. Bacon’a göre bir şeyin biçimsel nedenleri onun fiziksel nitelikleridir. Şeyler, bu nitelikleri nedeniyle var oldukları biçimdedirler. Örneğin, sıcaklığın biçimi yani formu parçacıkların düzensiz hareketinden kaynaklanır; sıcaklığın biçimini keşfederek sıcaklığın bilimsel doğasını ortaya çıkarırız. Bacon bir şeyin biçiminin bir dizi bilimsel yöntemin kuralları aracığıyla ortaya çıkarılabileceğini öne sürer. Bacon özgün tümevarımcı yöntem bilgisini Varlık Çizelgesi (tabula praesentiae), Yokluk Çizelgesi (tabula absentiae) ve Derece Çizelgesi’nden (tabula graduum) oluşan üç basamaklı bir karşılaştırılabilir örnekler çizelgesinde temellendirir.

Onun Varlık Çizelgesi, benzer görüngülerin ve bu görüngülerin ortak durumlarının incelenmesini içerir. Sözgelimi, sıcaklığa ilişkin biçimleri anlamak için bütün sıcak şeyler incelenir ve hangi durumların ortak olduğu görülür.

Yokluk Çizelgesi (bulunmayış ya da olmayış), benzer görüngülerin ortak olmayan durumlarının incelenmesini içerir. Nitekim sıcaklığı anlamak için öncelikle soğuk şeyler çizelgesini incelememiz ve yoğunluk gibi sıcaklığın oluşmasıyla ilişkisiz olan özelliklerini ayırt etmemiz gerekir. Derece çizelgesi ya da ölçütler tablosu ise bir durumu değişen derecelerde içeren görüngülerin incelenmesini içerir. Bu görüngüler her biri kendi içinde farklı dereceler alabilen birden fazla durumu da barındırabilir. Örneğin sıcaklığı anlamamız için farklı sıcaklıktaki şeyleri gözlemlememiz ve parçacıkların düzensiz hareketlerindeki değişen hızları gibi değişen derecelerde hangi durumların ortaya çıktığına dikkat etmemiz gerekir. Böylelikle bu üç aşamalı işlemden sonra, karşılaştırılabilir bir örnekler çizelgesi oluşturarak yoğunluk gibi ilişkisiz özellikleri eler ve parçacıkların düzensiz hareketleri gibi temel özellikleri tam olarak belirleriz.

Bacon’a göre bu yöntem tümevarımın en doğru biçimidir. Bacon her üç çizelge için sınırsız sayıda örneği inceleyemeyeceğimizi kabul eder ve incelemeyi belirli bir noktada durdurarak örnekleri bütünüyle ele almamız gerektiğini belirtir.

Bacon’ın önerdiği tümevarım yöntemi günümüzde kullanılan tümevarım yön- temiyle karşılaştırıldığında epey bir sorun barındırsa da Bacon’ın ortada bir “yöntem sorunu” olduğunu düşünüp bunu çözmeye uğraşması bile başlı başına kayda değer bir çabadır ki bu çaba modern felsefenin doğumunu da muştulayan bir atılım olarak görülmektedir. Aynı kapsamda Bacon’ın Denemeler’i de yine özel bir önem taşımaktadır. Bilim ve doğanın bilgisine ulaşmak için tasarladığı yöntemini geliştirirken insan ilişkilerini de göz ardı etmeyen Bacon, Denemeler adlı kitabında insanın davranış ve güdülerini inceleyerek oldukça ilginç genellemelere varır. (Vakti ve ilgisi olanlarınıza bu kitabı ehemmiyetle önerim.)

Şahsım adına felsefe tarihinin oldukça önemli insanlarından birisi olarak gördüğüm Bacon’dan bunca bahsettikten sonra hepimizin de anladığı üzere onun düşünce pratiğinin merkezinde daima bilim vardır. Bu ilerici düşünürümüz çağının tüm tutucu ve yerleşik düşünce kalıplarını yıkmaya çalıştığı fikirlerinde her zaman bilimin insanları aydınlatma ve geliştirme işlevini öne çıkarmaya uğraşmıştır. Ona göre bilim, doğanın özüne yönelmeli ve doğayı deneyle kavramaya çalışmalıdır. Onun bu çabası Pragmatizm ile sonuçlanmış ve deney temeline dayanan İngiliz felsefesinin ilk tohumlarını atılmıştır. Yaşamının son demlerine kadar bilimin başlıca yönteminin tümevarım olduğunu kanıksatmaya çalışan Bacon, yapıtlarıyla bilimin ve felsefenin, aydınlanmacı gelişimini tetiklemiş ve   doğa ve akıl arasında bir bağ kurulabileceği fikrini yerleştirmiş ve ardından gelecek birçok düşünüre öncülük etmiştir.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

eftalya-koseoglu
MSM konservatuarı Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Mezunu. Reklam sektöründe yaratıcı yazarlık ve prodüktörlük yaptı. New York Film Academy’de Senaryo Yazarlığı ve Yönetmenlik Eğitimi aldı. Halen akademi dışı felsefe eğitimi almaya devam ediyor.