Vahşi Dişiliğin İzinde: Rahmin Bilgeliğini Hatırlamak
Farkındalık Kitap Mümkünat

Vahşi dişiliğin izinde: Rahmin bilgeliğini hatırlamak

Kadınlar enerji tutuculardır; bedenleri geçmiş olayların bir kaydıdır. Bir kadın, bedeninde birikmiş enerjiyi tuttuğu kök alanına, pelvik kâsesine doğru bir yolculuğa çıktığında ona verileni keşfeder ve yolunu buradan ileriye doğru çizer.

Tami Lynn Kent’in Vahşi Dişilik kitabı ve Özge Uysal’ın rehberliğinde yürütülen okuma ve keşif kulübü hayatıma işte bu cümleyle girdi. Sonrası, dokuz hafta boyunca bu açılış cümlesinin vadettiği gibi, katman katman açılan bir içsel yolculuğa dönüştü. Kitap, akıcı çevirisi ve yazarın güçlü anlatımıyla tek başına da okunabilecek bir metindi. Ancak bu kitabı, onun editörü ve bu alanda derinleşmiş bir rehber olan Özge’nin yönlendirmeleri ve birbirinden bambaşka kadınların oluşturduğu bir çemberde okumak, kelimelerin içimin derinliklerine çok daha hızlı nüfuz etmesini sağladı.

Buluşmalarda hem birbirimiz için susuyor hem de birbirimiz için konuşuyorduk sanki. Birinin ağzından çıkan bir kelime, bir diğerinin içinde bir dağı devirebiliyor ya da kitli bir kapıyı açabiliyordu. Bu bağı ömrüm boyunca unutamayacağım. Her ne kadar “anlatılmaz, yaşanır” cinsten bir deneyim olsa da Özge ile hem kitap ve bu buluşmalar hakkında sohbet etmek hem de Tami’nin “pelvik kâsemize doğru yolculuk” davetini yinelemek istedim.

Neden bu kitap için bir okuma kulübü kurmak istedin?

Bize biraz kendinden ve Tami Lynn Kent’in Vahşi Dişilik kitabıyla kurduğun bağdan bahseder misin? Yayın Koordinatörlüğü’nü yaptığın Omega Yayınları’nda pek çok ruhsal-arınma, spiritüel-kadim öğreti ve kişisel gelişim kitabı yayımlanıyor. Neden bu kitap için bir okuma kulübü kurmak istedin?

Aslında her şey, kitabı yayına hazırlama sürecinde başladı. Kitapla çalışırken, rüyalarımda kadın çemberleri kurma ve rahim bilgeliğini aktarma temalı çağrılar almaya başladım. İlk başta bunlara hiç dikkatimi vermedim, kitapla çalıştığım için etkilendiğimi düşündüm. Sonrasında, bunun bir çağrı olduğunu anladım ve bu sefer de inkâr başladı: “Ama nasıl olur? Ben bu alanda daha önce hiç çalışmadım. Bunu kime, nasıl anlatırım?” sorularıyla boğuştum bir süre. Sonra, bir Kakao Seremonisi’nde alanını tuttuğum, rahminde kendine doğum çeyiziyle birlikte verilen gücü keşfeden, otantik benliğiyle buluşmuş kadınların ışığıyla sarıldığım o çemberi gördüm ve direnmeyi bıraktım. Aslında işim görece kolaydı çünkü Tami, kitabı 7 haftalık bir okuma yolculuğu olarak hazırlamış. Dolayısıyla ana haritamız belliydi. Ben onun üzerine bazı eklemeler yaptım. Hazırlıkları tamamladım ve kitap yayımlandıktan çok kısa bir süre sonra, “Vahşi Dişilik Okuma ve Keşif Kulübü”nün ilk duyurusunu çıktım.

Bu çemberde bugüne kadar 100’e yakın kadınla buluştuk. Beşinci çember, aralık ayında serüvene başlayacak gibi görünüyor. Her çemberin ritmi, niyeti bambaşka, o yüzden hiçbir çemberde aynı haritayı takip etmiyoruz. Mesela son çemberde, biri süreç biri hasat seremonisi olmak üzere, iki Kakao Seremonisi ile süreci destekledim; sinir sistemi odaklı yoga dersleri ile duygularla, yasla, suçluluk ve utançla çalışmayı kolaylaştırdık ve ana grup tamamlandıktan sonra, devam etmek isteyenlerle 4 haftalık “Pratiklerle Derinleşme” çalışması yaptık.

ÖZGE UYSAL
ÖZGE UYSAL

Buluşmalarımızda beni en derinden sarsan farkındalıklardan biri kelimelere yüklediğim anlamlarla yüzleşmem oldu. Kadın, dişil, vahşi, dişil enerji, rahim… Bu kelimelerin varoluştan gelen anlamlarıyla bize öğretilen anlamları arasında büyük farklar var. Bu fark yaşamlarımızda nelere yol açıyor sence? Bu kelimelerle nasıl barışabiliriz ve barıştığımızda hayatımızda neler değişebilir?

Bu kelimeleri “öz” anlamlarıyla içselleştirmememiz, içinde yaşadığımız sistemin sürebilmesi için çok önemli. Otantik olanın, vahşi arketipinin, dişil prensiplerin dışlandığı, yok sayıldığı, dişilin yalnızca güç gösterileri ile anıldığı bir sistemde yaşıyoruz. Öyle bir sistem ki bu, kadını da erkeği de yarattığı sahte ihtiyaçlarla, kurallarla, yargılarla ve tanımlarla evcilleştirmiş. Kimse gerçekten ne istediğini, neyi arzuladığını, kalbini heyecanlandırdığı şeyi düşünemez, bilemez olmuş çünkü yaşam kavgası çok çetin. Bir de “sürüden ayrılanı kurt kapar” masalı var tabii…

Sinir sistemi üzerine son dönem yapılan araştırmaların, bize armağan ettiği inanılmaz bir bilgi var: Sinir sisteminin dördüncü bir modu olduğu, bu modu kendimizi güvende tutmak için kullandığımızı söylüyor araştırmacılar. Türkçeye “memnun edicilik” (orijinali fawning) olarak çevrilen bu mod, aslında Türk dizi tarihinden biliyoruz. Yaprak Dökümü dizisinde, dilimize pelesenk olan, “Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın” repliği, tam olarak bu “memnun edicilik” yanıtının bir yansıması. Yani olay çıkmasın diye sınırların silikleşmesi, evet ile hayır’ların birbirine karışması, kişinin neye ihtiyaç duyduğunu, neyi istemediğini ifade etmekten imtina etmesi… Ve düşünün ki koca bir hayatı böyle yaşayan kadınlar var.

İşte tam da orada, o yanıtın içinde sürdürdüğü hayatından vazgeçip içindeki “vahşi” ile ve rahmindeki güç ile temas etmiş biri olarak, kız kardeşlerimin elinden tutmayı, bir hizmet vesilesi, manevi bir vazife olarak görüyorum.

Bu yolculukta evvelâ “vahşi” arketipiyle barışmayı ve onun, tüm kaliteleriyle hayatımıza sızmasını önemli buluyorum. “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabının yazarı Estes’in hatırlattığı gibi, bu arketipi anmak ve sözcüğün kendisi bile, psişimizde bir uyanışa vesile olma potansiyeli taşıyor.      

Modern yaşamın hızında ilerlemeye çalışmak yeterince yorucu ve zorken insan içinde olup bitenlere dönüp bakma cesaretini nasıl bulabilir?

Tami, kitabında şöyle diyor: “Dişi beden sizin dişil zemininizdir. Hissizlik her neredeyse ister duygusal ifadede ister pelvik duyumlarda ya da rahim alanının enerjisinde olsun, şifa potansiyeli de oradadır.” Bu cümle bana şunu hissettirdi: Aradığımız şifa için bakacağımız tek yer kendi içimiz! “Beden konuşur” deriz ama çoğu zaman onu sustururuz ya da duymazlıktan geliriz. Peki, bir bağın gerekliliğini umursamıyorsak bedenimizle bağımızın koptuğunu nasıl anlarız? Modern yaşamın hızında ilerlemeye çalışmak yeterince yorucu ve zorken insan içinde olup bitenlere dönüp bakma cesaretini nasıl bulabilir?

Bizim daha çok bir araya gelmeye, birbirimizin varlığının aynasında kendi özümüzü, otantik benliğimizi ve doğum armağanlarımızı hatırlamaya ihtiyacımız var. Elbette kişisel pratikler, tefekkür ve kendimizle muhabbet de bu dönüşüme inanılmaz hizmet ediyor ancak bir araya gelişlerimiz çok önemli çünkü orada, bizi eşikten geçirecek çok önemli bir şey keşfediyoruz: Yalnız değilim. Yetersizliği, mükemmeliyetçiliği, dişiliğe yüklediğim aşağılayıcı anlamları, sevilmeye hasretimi, mutsuzluğumu, güçsüzlüğümü, yok saydığım yaslarımı, dişil soyağacımdaki yaraları her konuştuğumuzda yalnız olmadığımızı yeniden ve yeniden hatırlıyoruz ve bu bize muazzam bir güç veriyor. 

“Hissizlik” bizim için çok net ve açık bir gösterge aslında. Bunu bedende fiziksel bir hissizlik olarak deneyimleyebileceğimiz gibi, hayatın içinde de hevessizlik, hiçbir şeyden keyif almama, bir anlamsızlık hissi olarak deneyimleyebiliyoruz. Bir uyuşma, sinir sisteminde bir donma olarak okunabilir. Yani aslında orada o kadar fazla his var ki sistemimizin onu kaldıramayacağından ve o yoğun hislerden korktuğumuz için sistem kendini korumaya alıyor ve hissizleşiyoruz. Kendimizle çalışırken o hissizlik perdesini kaldırmaya cesaret etmemiz çok önemli çünkü bakmaya korktuğumuz o yerde, inanılmaz bir şifa ve dönüşüm potansiyeli var. Bu hissizlik, tüm hayata sirayet edebileceği gibi, yalnızca tek bir konuyla ilgili olarak da açığa çıkabilir.

Rahimle çalıştıkça, bedendeki ve enerji alanındaki açık kapıları, kaçakları, güçlü ve sıkışmış noktaları okumak konusunda ustalaşıyoruz. Ve diyebilirim ki bir kadının hayatının tatmin dolu olup olmadığını anlamak için rahmindeki fiziksel ve enerjetik karmaşa, bize çok şey söylüyor.

Kitapta rahmimizi daha iyi tanıyarak dişil zeminimizi yeniden keşfetmek, vahşi dişiliğimizi ifade edebilmek, yumurtalık enerjilerimizin farkında olmak, utanç-üzüntü-korku-öfke gibi duygularımızın rahimle bağlantısına dair pek çok egzersiz önerisi de yer alıyor. Hepsi kolayca yaşama dahil edilebilir ve uygulanabilir egzersizler. Ayrıca başka kadın hikayeleri de yer aldığı için kitabı tek başına okumak da bir kadın çemberi hissi veriyor. Peki, Tami’nin öz şefkat ve farkındalıkla dişil potansiyelimizi arttırmaya yönelik tüm bu anlattıklarına göre pelvik kasemizde hayatımızı hangi açılardan dönüştürebilecek bir potansiyel taşıyoruz?

Rahmimizle ilgili bizden gizlenen, kolektif kütüphaneden silinmeye çalışılan çok bilgi var. Kitabın bence hayatımıza en büyük katkısı, bu bilgileri hem hatırlamak hem de bedenlenmek için bize alan açıyor olması. Aslında Doğu tıbbında senelerdir bilinen bir şey, her organın bir duyguyla bağlantısı olduğu, bedende ve enerji alanında dengeyi etkileyecek kayıtlar varsa, bunların tüm sistemimizi etkilediği, bir hastalığın aslında önce enerji bedeninde başladığı, fiziksel bedende tezahürün ise şifa öncesi son aşama olduğu vs. Bunlar, Doğu’da uzun yıllardır hem biliniyor hem de gündelik yaşama entegre edilmiş durumda.

Batı’da ise yaşam ilkelerinin yeniden inşası, başarı, güç, para ve tahakküm odaklı bir kültürün globalleştirilmesine yönelik çalışmalar, bedenle ilişkimizi yıkıcı biçimde dönüştürdü ve bedeni, işini yapması gereken bir makine olarak görmemize neden oldu. Bu, aynı zamanda kadınla, vahşi olanla ve doğayla olan bağımızı da kökünden söküp attı. Bunu, Kurtlarla Koşan Kadınlar’ın giriş bölümünde Estes çok ilham veren bir üslupla anlatıyor, okumanızı çok isterim.

Tüm bu inşa süreciyle birlikte ancak yumurtalıklarında bir sorun olduğunda bedeniyle ilgilenmeye başlayan, âdet döngüsünden usandırılmış, üretmediği ve meşgul olmadığı zaman kendini değersiz hisseden kadınlara dönüştürüldük. Rahmi ise, yalnızca bir bebeği taşıyorsa değerli bildik, hamilelik dönemi dışında dönüp bakmadık bile ona. Sistem, erkekleri de ezdi geçti elbette ancak ben burada, kadınlar ve rahim bilgeliği odağında kalmayı tercih ediyorum.

Dolayısıyla bedeni bir yuva, bir mabet olarak görmeye başlamak, onunla ilişkimizi şefkatli bir yere taşımak ve âdet döngümüzü, bir doğum armağanı ve şifa aracı olarak görmeyi hatırlamak, kadınlar olarak hayatımıza inanılmaz bir bilgelik vizyonu ve hiza getiriyor.

Rahmi ve döngülerini, şifalanmamış bir hikâyeyi dönüştürmek için de bir projeyi besleyip büyütmek için de dünyaya bir bebek getirmek için de kullanabiliriz.

Döngümüzü tanımak, rahmin gücüyle tanışmak ve kendi hikâyemizi yeniden yazmak için “Vahşi Dişilik” kitabını ve onun haritasını takip ederek 8 haftayı paylaştığımız “Vahşi Dişilik Okuma ve Keşif Kulübü”nü de çok kıymetli buluyorum.

Kadınların üretkenliğine bu farkındalık nasıl yansıyor?

Kitapta “rahim alanı” sadece biyolojik değil, yaratıcı bir merkez olarak da anlatılıyor. Dişil enerjiyle temas ettikçe yaratıcı ifade nasıl değişiyor? Kadınların üretkenliğine bu farkındalık nasıl yansıyor?

Bizi işe yarar ve sonuç odaklı olmaya zorlayan bir sistem içinde yaşıyoruz. Rekabet, güç gösterileri, aralıksız çalışmak ve daima üretim hâlinde kalmak, yorgunluğa, yasa, hastalığa rağmen üretim bandında kalmaya devam etmek alkışlanıyor ve takdire değer bulunuyor. Mesela, âdet döngüsünde olan bir kadının, rahminde ve bedeninde olanları hiç umursamadan çalışmaya devam etmesi, iş hayatında en çok övgü alan şeylerden biri hâlâ. Buna, “yıkıcı eril” prensip diyebiliriz. Rahimdeki ve doğadaki yaratım ise döngüleri takip ederek mümkündür: Sonbaharda yapraklarını dökmeyen bir ağaç, ilkbaharı karşıladığında yeni yapraklarına nasıl yer açabilir ki dallarında? İşte bizim bedenlerimiz de döngü başladığında durmaya, dinlenmeye, daha uzun uykulara ihtiyaç duyar ve rahmin yaratım gücünü kullanmak için bu döngü farkındalığına sahip olmak ve mümkün olduğunca da onun taleplerine kulak verebilmek önemli.

Yani gerçekten yaratıcılıkla, anlamlı üretimlerle buluşmak ve sürecin kendisini de haz aldığımız, bizi besleyen ve doyuran bir alana dönüştürebilmek için hayata dişil prensipleri de davet etmemiz ve onları seçen kadınları onurlandırıp alkışlamamız önemli. Önce kendimizden başlayarak elbette.

Senin rehberliğin benim için çok özeldi. Sözcüklerin çok önemliydi ama varlığınla da alan açıyordun bence. Pek çok kez bu alanı açan bir rehber olarak kadınlarla yaptığın bu içsel yolculuklar, kendi hayatındaki “vahşi kadın”la ilişkini nasıl dönüştürdü?

Hiçbir şey bir anda olmadı J Onu söyleyerek başlamak isterim. Bu alanlarda çalışan bazı arkadaşlar, çalışmalarına dikkat çekmek için sanıyorum, “mucizevi” gelişmeler ve sonuçlara fazlaca vurgu yapıyorlar. Ancak ben bunu doğru bulmuyorum. Vahşi olanı keşfetmek de rahmin döngülerini yeniden hatırlamak da kendi hikâyemizi dönüştürmek de, her birimiz için farklı zaman akışlarına sahip bir serüven. Bunu hızlandırmaya çalışmak da yıkıcı eril prensiple bağlantılı biraz.

Bu süreçte benim işimi kolaylaştıran en büyük şey, suçlayan, yargılayan ve hesap soran iç sesimin, şefkatli, sevgi dolu ve beni anlayan bir sese dönüşmesiydi. Bu dönüşüm, defalarca rahim bilgeliği çalışarak, şamanik bitki ve hayvan rehberliği alanlarında demlenerek ve Kakao’nun, Kakao Seremonileri’nde bana sunduğu şefkati bedenleyerek oldu. Ben, tipik bir memnun ediciydim, uslu kız çocuğuydum. Agresif ve öfkeli bir parçam da vardı, özellikle ergenlikle birlikte daha görünür oldu bu parça, ama onun öfke gösterileri, hep güvenli alanlar ve zamanlarda ortaya çıkıyordu. Otoriteyle, otorite olarak gördüğüm kişilerle çatışmalarım da hep güvenli alandaydı. Sevilmek için, başka insanlar tarafından onaylanan ve övülen biri olarak kalmak için günbegün otantik parçalarımı feda ettim. Uzun yıllar boyunca sürdü bu.

Sevmek ve sevilmeye dair hiçbir şey öğrenmeden büyüyoruz ve sevilmeye hasret bakım verenlerin yetiştirdiği çocuklar olarak, sevme ve sevilmeyi onların filtreleriyle deneyimliyoruz daha çok. Sevginin koşulsuz sunulduğu kaç aile vardır, bilmiyorum, ama sayılarının çok olduğunu sanmıyorum. Vahşi arketipini keşfedince, Özge’nin sevilebilir bir varlık olmasını onurlandıracak olanın, Özge’yi sevme sorumluluğuna sahip çıkması gereken kişinin kendim olduğuna aydım. Başkalarına devrettiğim ve bana sunulsun diye otantik benliğimi feda ettiğim tüm sevgilerden vazgeçtim birer birer. Çok zorlayıcı günler ve geceler yaşanıyor, içsel ormanımıza nice yolculuk yapılıyor ama tüm bunların armağanı öyle büyük ki. Hepsine değer.

Vahşi arketipini keşfetmem, onunla derinleşmem ve onu bedenlenmem de katman katman oldu ve bu yolculuğun bitiş çizgisi olduğunu sanmıyorum. Gündelik hayattaki memnun ediciliğimi fark edip dönüştürdükten sonra, bir kör noktamı keşfettim mesela: Tuttuğum alanlara gelen kişilerin, en şifalanmış, en dönüşmüş, en faydalanmış şekilde ayrılmalarına dair, bitmez tükenmez, beni tüketen bir çaba. Bu da bir memnun edicilik hâli. Son 1-2 senedeki çalışmalarımda artık bundan da özgürleştim. Biliyorum ki ben, o alanda olanlara bir vesileyim ve onlar, o gün oradan hangi idrak ile hangi armağan ile ayrılacaklarsa bunu zaten ruhsal ve enerjetik olarak biliyorlar. Ben, bu yolculuğa eşlik etme ve hem kendime hem de alanını tuttuğum kadınlara hizmet etmenin lezzetine varabilmiş bir hatırlatıcıyım yalnızca. Kendi erkine sahip çıkmak, başkalarının erkini çalmamak ve yerimizi bilmek de edeptir ve bunu “vahşi”nin bana öğretmesi, ne beklenmedik bir armağan, öyle değil mi? 😊   

Vahşi Dişilik’in kapısını aralamak isteyen ama henüz bu yola girmemiş kadınlar için nereden başlamayı önerirsin?

Güvenilir, kendisiyle muhabbeti güçlü, başkalarının erkinden beslenmeyen ve kendi dönüşüm pratiklerine gönülden devam eden bir alan tutucu ile bir kadın çemberine katılmalarını ve gözlerini, kulaklarını ve rahimlerini dört açmalarını tavsiye ederim. Bu süreçte, sinir sistemi okuryazarlığına merak salmalarını ve sinir sistemi, vagus odaklı pratikleri hayata dahil etmeleri, deneyimlerini inanılmaz kolaylaştırma potansiyeline sahip.  Dönüşmeye ve kendi otantik benliğini keşfetmeye dair o tertemiz niyetlerinizin sizi, en doğru rehberler ile buluşturmasını diliyorum.

Vahşi Dişilik kitabını tamamlayıcı olduğunu düşündüğün ve bu konularla henüz derinleşmemiş herkesin okuyabileceği kitap önerilerini paylaşabilir misin?

Burada, rahim bilgeliği konusundan ziyade, yaşam yolcuğunda ilham, cesaret ve idrak verecek birkaç öneri yapmak isterim: Buda’nın Kalbi, Beş Sevgi Dili, Sihir Dükkânı, Nasıl Yaşarsak Öyle Ölürüz, Dört Anlaşma, İçindeki Şamanı Uyandır, Anne Yarasını İyileştirmek, Kurtlarla Koşan Kadınlar.

Başak Bingüler

Başak Bingüler, İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden ve aynı zamanda Halkla İlişkiler yandal programından mezun oldu. Ardından Anadolu Üniversitesi’nin Medya–İletişim bölümünü tamamladı. Böylece iletişimin farklı boyutlarını keşfederek dilin hem anlam hem algı yaratma gücüne odaklandı.

Kariyerine sektörel bir yayın grubunda Editör Yardımcısı olarak başladı, kısa sürede Editör ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü pozisyonlarına ilerledi. Bu dönemde içerik üretiminin yalnızca yazıdan değil, strateji, hedef kitle analizi ve anlatı tasarımından da oluştuğunu deneyimledi. Ardından ülkemizin önde gelen üretici markalarında kurumsal iletişim ve pazarlama alanlarında yöneticilik yaptı. Fenerbahçe Spor Kulübü’nde Medya Sorumlusu olarak çalıştı. Hayatının bu döneminde edindiği hikaye anlatıcılığı, marka dili oluşturma ve içerik stratejisi geliştirme becerileri, ilerleyen yıllarda editörlük yaklaşımının temel taşlarını oluşturdu.

Farklı sektörlerde birbirinden bambaşka hedef kitlelere yönelik markaların anlatılarını ve iletişim stratejilerini inşa etti. Ancak sonunda, kariyer yolu onu yine en iyi bildiği yere “metnin kalbine” getirdi.

2021 yılından bu yana bağımsız olarak çalışan Başak Bingüler, özellikle kurgu dışı kitaplar alanında geliştirici editörlük, çeviri editörlüğü, düzeltmenlik ve metin yazarlığı yapıyor.

Editoryal yaklaşımında, metinleri yalnızca biçimsel olarak değil; anlam, etki ve hedef kitlesiyle kurduğu iletişim üzerinden de değerlendiriyor.

Onun için iyi bir metin sadece okunmaz; hissedilir, düşünceyi dönüştürür ve okurla bağ kurar.

Kelimelerin dönüştürücü gücünü görünür kılarak hikayelerin daha fazla insana ulaşması için çalışmaya devam ediyor.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.