Ya Sıradan Bir Hayat Yaşamak Kaderimse?
Farkındalık

Ya sıradan bir hayat yaşamak kaderimse?

Hiç kendini hayatın hızına yetişemiyormuş gibi hissettin mi? Herkes bir yerlere varıyormuş, bir şeyler başarıyormuş, büyük hikâyeler yazıyormuş gibi görünürken sen olduğun yerde duruyormuşsun gibi… Ne düşüyor ne yükseliyorsun. Düz bir çizgi. Ne eksik ne fazla. İşte bu hissin bir adı varmış: Koinophobia. Yani sıradan bir hayat yaşama korkusu. Bende baya baya vardı bu korku. Ama eskiden. (5 sene önce)

Bu korku, sanıldığı gibi tembellikten ya da hayalsizlikten doğmazdı içimde. Aksine, fazlasıyla uyanık ve sürekli kendini gözleyen zihinlerin yükü olduğunu anlamıştım. İletişim psikolojisine göre insan kendini aynaya bakarak değil başkalarının hayatlarına bakarak tanımlar. “Sıradan mıyım?” sorusu, fark etmeden “Onlar bir şey yapıyorsa ben neden yapamıyorum?” cümlesine dönüşür. Böylece insan, kendi ritmini değil başkalarının hızını izlemeye başlar. Ben de dikkatimi kendimden çok başkalarına vermiştim. Hasetlik, kıskançlık değil de yetişememe hissi gibiydi daha çok. Sanki ben bir adım attıkça insanlar beş adım atıyordu ve ben hep geride kalıyordum.

Ya Sıradan Bir Hayat Yaşamak Kaderimse?

Modern dünyanın dayattıkları çok net: Hayatın büyük olmalı. Bir iz bırakmalısın. Fark yaratmazsan kaybolursun. Motivasyon dili gibi sunulan bu mesajların alt metni ise daha da sert: Olduğun halinle yeterli değilsin. Koinophobia tam da bu noktada kök salıyor. İnsan kendini sürekli bir yetişme hâlinde buluyor: bir başarıya, bir role, bir kimliğe… Ve hiçbir yere yetişemediğinde kendi hikâyesini değersiz sayıyor. Zaten değersiz hisseden eski ben iyice bu korkuyu da sırtlamıştım senelerce.

Kendi Yolunda, Kendi Halinde Olabilmek

Oysa sonradan anladım ki herkesin yolu aynı hızda, aynı yönde ve aynı yükle yürünmüyor. Kendi halinde olmak, çoğu zaman yanlış anlaşılıyor; geri kalmak, iddiasız olmak ya da vazgeçmiş olmak sanılıyor. Halbuki kendi halinde olmak, başkasının yarışına katılmamayı bilinçli olarak seçmek demek. Alkışın yönüne değil, iç pusulanın sesine kulak vermek demek. Kendi yolunda yürüyen insan, başkalarının hızına yetişmeye çalışmadığı için yavaş görünür belki ama çoğu zaman yalnızca daha dikkatli yürüyordur. Neyse ki anladım da sokaktaki haldır huldur adımlarımı dahi yavaşlattım.

Kendi Yolunda, Kendi Halinde Olabilmek

Öğrenci Kalabilmek

Koinophobia’nın panzehirlerinden biri de öğrenci kalabilmek. Malum, modern dünya bizden sürekli “oldum” dememizi istiyor: Uzman ol, marka ol, hikâyeni parlat. Oysa öğrenci kalabilmek, hayatla kurulan ilişkinin hâlâ canlı olduğunu gösteriyor. Öğrenmeye açık olmak, eksik olmaktan utanmamak, bilmediklerini saklamamak… Öğrenci kalan insan, sıradanlıktan korkmuyor çünkü hayatı bir vitrin değil, devam eden bir süreç olarak görüyor. Oradan oraya, eğitimden eğitime, akademiden işe, teoriden pratiğe koşan canım eski ben… Her şeyi öğrenmek, her şeyi bilmek, her şeye hâkim olmak zorunda değiliz. Bazı konularda öğrenci kalabilmek güzel. Bunu da anladım, koydum cebime.

Öğrenci Kalabilmek

Hikâyene Yabancılaşmak

Ve bir gün kendime sordum: Sıradan olsan ne olacak? Sıradanlık kime göre, neye göre? Bir hayatı “büyük” yapan şey gerçekten ölçülebilir mi? Toplumsal iletişim dili performansı kutsuyor işte, düşme şu tuzağa Aslı. Daha fazlasını istemeyi, daha üretken olmayı, daha görünür olmayı normalleştiriyor. Bu tekrar eden mesajlar, insanın kendini sürekli eksik hissetmesine neden oluyor. Yani sorun bende değil, garip fobimdeymiş.

Asıl kırılma noktası, başkasının hikâyesine bakarken kendi hayatına yabancılaşınca oluyor. İnsan, kendi yaşamının içinde yaşayan biri olmaktan çıkıp, onu dışarıdan yorumlayan bir seyirciye dönüşüyor. Oysa hayatın ne kadar büyük göründüğü önemsiz. Asıl önemli olan senin onun içinde ne kadar “orada” olduğun.

Olağanüstü mü, Anlamlı mı?

Gerçekten ne istiyorsun? Hayatının olağanüstü olmasını mı, yoksa anlamlı olmasını mı? Çünkü bu ikisi aynı şey olmak zorunda değil. Anlam her zaman büyük sahnelerde yaşamak zorunda değil. Bazen de yavaşlıkta, sadelikte, tekrar eden günlerde buluyor kendini. Başka hiçbir yere yetişme ihtiyacı duymadan bir anın içinde kalabilmekte buluyor.

Bir düşünsenize: Kendi sıradan anlarımızı sahiplenmeye cesaret ettiğimizde nasıl bir dünyamız olur?


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Avatar photo
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak herkesle paylaşmaya çalışıyor. Aldığı psikoloji ve koçluk eğitimleriyle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Kurduğu içerik ve sosyal medya ajansında mentorluk vermeye devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde editörlük yapıyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.