Yeni Boomer Kuşağı: Y Kuşağı Neden 35’inde 55 Gibi Hissediyor?
Farkındalık

Yeni boomer kuşağı: Y kuşağı neden 35’inde 55 gibi hissediyor?

Y kuşağı olarak aslında hiçbir dönem “gerçek anlamda gençliğini yaşayan bir nesil” olamadık.
Çocukluğunda sokakta büyüyen, ergenliğinde interneti keşfeden, yetişkinliğinde dijital kapitalizmin hızına yakalanan, çoğunun okuduğu bölümü tercih ederken en ufak fikri olmayan bir nesil… Çocukluğundan beri “bizi hiç üzmedi” denilen çocukların büyük bir kısmını oluşturduk. Bugün de Y kuşağı olarak henüz 35’ine gelmeden orta yaşın tüm ağırlığını taşıyoruz. Belimiz, sırtımız sık sık ağrıyor, belki anti depresanların isimlerini ezbere biliyoruz, farkındalıklarla dolu bir zihne çare bulmak için oradan oraya koşuyoruz.

Kuşağımızın biyolojik yaşı kendi hızında gidiyor ama ruhsal yaşı hızlanıyor. Bu hızın arkasında yılların yükü var elbet. Amacım, en mağdur nesil kim yarışına katılmak değil fakat neslin çoğunluğunun didinip didinip elde var sıfır halini hissetmesi de boşuna değil. Peki bu yük nasıl birikti? Bir kuşak, orta yaşın ruh hâline nasıl 20 yıl erken girdi?

Hayatta Kalma Modumuz Hep Açık

Hayatta Kalma Modumuz Hep Açık

Y kuşağının yetişkinliği, ekonomik güvenin çöktüğü bir döneme denk geldi. Kira krizi, düşük ücretler, enflasyon, şehirde yaşamanın imkânsızlaşması, işsiz kalma korkusu… Tüm bunlar, kuşağın 20’lerinde yaşaması gereken özgürlük döneminin yerini hayatta kalmaya çalışan genç yetişkin realitesine bıraktı. (Şimdilerde Z kuşağı da maalesef benzer bir sorunla karşı karşıya) 90’ların neşesiyle, Çılgın Bedişiyle, pop müziğiyle ve saf aşık kafasıyla geçen laylaylom yıllarımız, yetişkin olur olmaz bambaşka bir düzene fırlattı attı bizi.

Eskiden 40’ların problemi olan “ev sahibi olma, düzen kurma, istikrar sağlama” meselesi Y kuşağının kapısına 25’inde dayanır oldu. Sinir sistemi sürekli tetikte çalışınca ruh kendini hızla yaşlanmış hissediyor. (Geçen gün kendimi dizlerimi ovuştururken yakaladım, evet J )

Hız Kültürü ve Tükenmişlik Döngüsü: Sürekli Çalışan Zihin, Hiç Dinlenmeyen Beden

Hız Kültürü ve Tükenmişlik Döngüsü: Sürekli Çalışan Zihin, Hiç Dinlenmeyen Beden

Y kuşağının genç yetişkinlik yılları, dijitalleşmenin en acımasız dönemine denk geldi.
Sürekli online olmak, anında cevap vermek, daima üretmek zorunda hissettik. Aslında teknoloji işleri kolaylaştırıyor sandık ama sadece hızlandık. Bu hız, insanın iç ritmini bozan bir kasırga gibi sardı. Aralarda nefes yok, boşluk yok, zihnin tam anlamıyla “kapanabildiği” bir an yok. İster istemez zihin yorgunluğu bir sürü teşhise, psikolojiyi didiklemeye, Ferrarisini Satan Bilge ve “Ege’ye yerleşip kafe açma” fikirlerine kadar savurdu bizi.

Sinir sistemimiz tükendi. Çocukluğumuzda sansürsüzlüğe alıştırılan biz, yetişkinliğimizde özgürlüklerimizin birçoğunun kısıtlandığı bir toplumsal yapıda fikirlerimize sahip çıkmaya çalıştık. Kendine değer vermeyi bencillik, dinlenmeyi aylaklık sandık.  “Çevrim içi görünürsem ayıp olur”ları duydu bu kulaklar.

Bazen kendi kendime diyorum ki: Ne kadar çalışırsam çalışayım, zemin kayıyor. “Çalıştıkça güçlenen” değil, “çalıştıkça çürüyen” bir sistemin içinde yaşıyorum.

Flört Kültürü Savaş Alanına Döndüğünde: Yorgun Savaşçıların Aşk Hayatı

Flört Kültürü Savaş Alanına Döndüğünde: Yorgun Savaşçıların Aşk Hayatı

Bununla da bitmedi. X kuşağı kendi hızında evlendi, çocuk yaptı, ev aldı, yazlık aldı derken biz daha mezun olduğumuz bölümü sorgularken bulduk kendimizi. Burada da biraz sınıfta kaldık, romantik ilişkiler de Y kuşağının ruhunda ayrı bir göçük yarattı.

En sıkıntılı durum şu ki Y kuşağının duygusal beklentileri eski döneme aitken karşılaştıkları ilişki normları tamamen yeni. Kısacası: içimiz romantik, karşımızdaki dünya algoritmik. Bu da bağ kurmayı bir ihtiyaçtan çok bir mücadeleye çeviriyor, sürekli tetikte hissettiriyor. Duygusal bağ kurmak zorlaştıkça içsel yaş daha da çoğalıyor. Bağlanmayı seven bir kuşak, bağlanmanın yorulduğu bir çağda yaşıyor. En fazla boşanmanın olduğu kuşak olmamız boşuna değil. Ne istediğimiz, çoooook geç öğrendik.

“Yorgun Savaşçı” Arketipi

“Yorgun Savaşçı” Arketipi

Tüm bu faktörler birleşince ortaya güçlü ama bitkin, umutlu ama temkinli, çalışkan ama tükenmiş bir kuşak çıkıyor. Bu kuşak ne dram peşinde ne şikâyet. Sadece çok şeyle baş etti ve hâlâ ayakta. Bu nedenle Y kuşağına “yorgun savaşçı” demek abartı değil.

Ruhsal yaşımız, biyolojik yaşımızı solladı çünkü yaşam temposu, yaşımızın kaldıramayacağı kadar hızlı aktı. Bu kuşağın ruhsal yaşını kim gençleştirecek?

Kurumlar mı? İlişkiler mi?
Toplumsal dayanışma mı?

Kişisel gelişim kitapları mı? Art arda aldığımız online eğitimler mi?

Yoksa herkesin kendi içinde başlatacağı sessiz devrim mi?

Belki durabildiğimizde, biraz soluklanabildiğimizde, biraz hafifleyebildiğimizde 55 değil 35 olduğumuzu ilk kez hissedebiliriz.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Avatar photo
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak herkesle paylaşmaya çalışıyor. Aldığı psikoloji ve koçluk eğitimleriyle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Kurduğu içerik ve sosyal medya ajansında mentorluk vermeye devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde editörlük yapıyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.