Yoga

“Yogayı matın dışına çıkarın dediler, işte çıkardım”

Seddharta için matın dışı, çektiği kısa skeçler. Konu yoga, meditasyon, aydınlanma, enerji, spiritüellik olduğunda hani herkesin gülmek istediği ama kimsenin ciddiyeti bozamadığı anlar ya da sorgulayıp da hiç renk verilmeyen konular var ya… İşte hepsine bir bir değiniyor. İzleyenler ise hem üzülüyor hem gülüyor. Üzülüyorlar çünkü insanın kendisi ile yüzleşmesi kolay değil… Gülüyorlar çünkü Seddharta’nın yani Seda Akgün’ün taklidini yaptığı her şey gerçek. Instagram profilinde de şöyle yazıyor: Kendinize bakıp çıkabilirsiniz. 

Seda ile nasıl Seddharta olduğunu, skeçlerin hangi sıkışmışlık hikayesinden doğduğunu ve nasıl tepkiler aldığını konuştuk.

Aslında bir Seda bir de Seddharta var. Önce Seda’dan başlayalım mı, anlatır mısın biraz Seda kimdir?

Çocukluğum Lüleburgaz’da geçti. Aslında içimde yatan tek şey tiyatroydu fakat toplumsal görevler, para kazanma mücadelesi falan derken kendimi çok başka bir yerde buldum. Biraz da bilinçsizlikle, ne yaşamak istediğini bilememekten. Alman dili edebiyatını bitirdim, bana tabii ki çok katkıları oldu ve belki de oradaki birikimle bunlar çıkmış olabilir. Çünkü o da kendime yolculuktu. Tekstil sektörüne dil bildiğim için girebildim. Kendi hayrıma bir tekstil firmasında 10 yıldır çalışıyorum. Aslında bunun arkasında diyebileceğim, işçi kazanıyor, ben kazanıyorum, geçimimi sağlıyorum, imalathane kazanıyor ama en derine indiğimizde dünya kirleniyor. Yani Hindistan’da bile su rezervleri azalırken, dünya kirlenirken benim bu yaptığım iş bütünün hayrında gibi gözükse de aslında tamamen kendi hayrımadır. Bence herkes sistemin içinde kendi hayrına çalışıyor. Ama içimdeki tiyatro hep devam etti ve ben de kazandığım ilk parayla Sadri Alışık Kültür Merkezi’ne yazıldım. Tiyatro okudum, orada oyun çıkardık.

Seda Akgün

Hemen duygusu geçti! Tüylerim ürperdi. Sonra devam ettin mi?

O unutulmaz bir andı. Oranın kapısından girmek… İlk kazandığım parayla kendime yolculuğu başlattım. Güzeldi. Ondan sonra ilerletmek istedim ama bir koltuğa iki karpuz sığmadı. Amatör bir oyuncu olarak para kazanılmayacağını gördüm. Böylece bütün yönümü tekrar iş hayatına çevirdim ve orada da depresyonum başladı. Gerçek anlamda küstüm ve kapandım.

Peki, Seddharta kim?

Seddharta; bütünün hayrına, kalpten hareket eden bir karakterim. Sistemin içinde bu kadar sıkışmış iken ne yapıyorum, ben kimim diye ararken çıktı. Bütün anılarım, tecrübelerim, tortularım; hepsiyle karar verip yaşıyordum. Ama kalpten kendimi dinlemeye başladığımda bana başka bir şarkı söyledi. Seddharta, bu sıkışmışlık içinden çıkan kalbimin şarkısı diyebilirim. Bunun içinde bir amaç yok. Sadece kalpten gelen ve sıkışmışlıktan doğan mizah duygusuyla yaptığım bir şey. 

Bu arada Alman edebiyatı okuduğum yıllarda sınavlar için Hermann Hesse okutuluyordu bize.  Onun kitabındaki Siddharta’nın Buda olduğunu bilmiyordum ama Siddharta’yı bağrıma bastım. Sınavlara hazırlanırken Siddhartha yerine espri amaçlı Seddharta demeye başladık. Yıllar sonra yoga dersinde Buda’nın kim olduğu anlatılırken, “Aaa yok artık, benim Seddharta, bu Siddhartha. Yani o buymuş” dedim.

Küstüm, kapandım dedin. İşyerinde neler yapıyordun?

İşyerinde kendime uygun yaşıyorum, skeçler yapıyordum yıllardır. İş arkadaşlarımın, müdürlerimizin, imalatçılarının taklitlerini yapıyordum ya da beyaz yakalının sıkışmış hallerini yapıp Whatsapp gruplarında paylaşıyordum. Müdürlerim, benim taklidimi ne zaman yapacaksın diye sorardı.

Seda, bu muhteşem, büyük hizmet bir kere. İnsanın iş hayatında böyle beklenmedik coşkulu bir şey olması çok değerli. Sosyal medyada da paylaşıyor muydun?

Evet. 10 yıldır bu skeçleri yapıyorum aslında, kendi içimizde. Ama başlarda cesaret edemedim sosyal medyada yapmaya. Telefonu açtığımda bu yüklenen şekiller, takipçi sayıları. Çok küstüm, cesaret edemedim, yetersizlik hissi çok yüklendi. Ben ne zaman yeterli olacağım da bunu yapacağım diyordum. Arada sıkıştım tabii ki. Sert eleştiriler de geliyordu, sana mı kaldı gibi… Mesela bir ortamda konuşuyorsun, bunu yapmana ne gerek var deniliyordu. Bunlar arasında sıkıştım kaldım ama kendimi asla değiştirmedim. Yani 10 yıldır yaptığım skeçler bu platforma döküldü sadece. Sonra gürül gürül içimden bunlar taşarken yoga hayatıma girdi.

Seda Akgün Seddharta

Ne oldu da başladı yoga yolculuğun?

Üç sene önce ofise bir tasarımcı geldi. Şu anda en yakın arkadaşım, ilk yoga hocamdır ve biz ofiste onun armağan olarak sunması sayesinde öğle aralarında yoga yapmaya başladık.

Yani gerçekten harika insanların olduğu bir ofis. O yüzden de 10 yıldır ordayım. Yogaya dahil hiçbir şey bilmiyorum. İlk dersimde dizlerim, ellerim titriyordu. Bedenim şoka girdi. Yoga, meditasyon, Buda… Hiçbir fikrim yoktu. Sonra yogayla bedenimi tanıdım, nefesimi tanıdım ve içe bir yolculuk başladı.

Ofisin hikayelerle dolu.

Evet, ofiste, tekstil numuneleri arasında fotoğraflarımızı görmen lazım. Yoga yapıyoruz, toz içindeyiz, stüdyo falan, hiçbir şey yok.

Neler değişti sonrasında senin için?

Artık taşıyordum, daha çok skeç yapmaya başladım ofiste. Kendimle yalnız kalmak çok hoşuma gitmeye başladı. İnsanlardan uzaklaşmaya, içe dönmeye başladım. “Şöyle yapmalısın” sesini duyuyorum sürekli bilgisayar başında çalışırken mesela, bir yandan skeç dönüyordu artık bende. Yani mesai nasıl geçti asla anlamam. En kötü anda bile skeç dönüyor. İnanılmaz bir ortam var, çok seviyorum.

Farkındalıklar ondan sonra artmaya başladı mutlaka. Sonra karantinada karşıma hocalık kursu çıktı. Nedir beni böyle coşturan, anlamak istedim. Hareket midir, yoksa meditasyon mudur? Hiçbir fikrim yok. Yoga hocalık kursuna gitmezseniz tam bu bilgilere erişemiyorsunuz. Sonra kaydoldum, işler orada koptu.

Yoga ile ilişkine dair aradığın cevapları buldun mu kursta?

Eğitim ilerledikçe benim kafam karışmaya başladı. Instagram’da gördüğüm, çok beğendiğim insanlar bana tuhaf gelmeye başladı. Ben şöyle şanslıydım, eğitim aldım hocalarım ne kadar sistemin içinde olsalar da kalbimi açmayı öğreten insanlar oldu. Derste yaptığım espriler ayrı, ders bitiyordu, ben hocanın taklidini yapıp gruba atıyordum.

O skeçler hocalara ulaşınca ne oldu?

Bu eğitimler bittikçe derslerdeki bütün sınıf arkadaşlarımın halleri, tavırları; dersten sonra taklitler çekip atmaya başladım. Sonra hocaların taklitleri geldi. Hocalar bir anonsta döndürdü. Sonra bana dedi ki hocam, ”Seda bunu yapmalısın. Böyle bir şey yok. Sıkışmışlığın burada parlıyor. Yani, sen bazı şeyleri saçma buluyorsun, aklına yatmıyor, kalbine sinmiyor. Onları buraya koyuyorsun. Aslında bunu herkes görüyor. Senin içinden geçirdiğin şeyi herkes yaşıyor ama kimse paylaşmıyor.  Hatta hiçbirimiz paylaşmıyoruz.”

“CİDDİ OLACAKSAK NEŞE BUNUN NERESİNDE?”

Yargılanma endişesiyle paylaşmıyorlar diye düşünürüm ben. Sence neden?

Evet, hoca olmak tabu gibi duruyor. Yani, “Ciddi’ olalım. Bu çok ciddi bir konu” gibi. Dediğim gibi sana, ciddi olmak nedir meditasyonda o iç neşeye, huzura ermekse amaç? Peki, neşe bunun neresinde? Sırf hareketle matının üstünde dans etmek mi neşe? 3 bin yıl önceki gelenekten bahsediyoruz Belgin. 2020 yılındayız. Bunu nasıl entegre edebiliriz? Orada kopyala yapıştır cümleler İnstagram’da duruyor. Ellerin üstünde duruyor. Balkon konuşması diyorum ben ona. ‘“İkiyüzlü insanlardan nefret ediyorum” yazıyorlar mesela. Şimdi; hareket yogayı biliyorum ama bu cümleyi oturtamıyorum. Bir de nasıl hemen o pozları koyuyorsun? Poza gidiş şeklini neden anlatmıyorsun? Ben mezun oldum, yemin ediyorum yaptığım ilk şey baş duruşunu koyup balkon konuşması yapmak oldu. Instagram’da, özel hesabımda var.      

Nasıl bir Sedasın o ara ve posta ne yazdın?

O zaman Seddharta yeni yeni çıkıyor ama daha yok. Meditasyona sarmıştım, sık sık sancılı ağlamalarla meditasyon yaptığım bir dönemdi. Acılı geçiyordu meditasyon, hiç öyle huzurlu bir yer değil zaten. Sonra postu koydum; bir baktım ben baş üstü duruyorum. Altına “Bugün şöyle oldu, böyle oldu…” yazmışım. O an dedim ki ben bunu yapmak zorunda mıyım? O gün olay koptu! Çok komik dedim. Çok komik duruyorum. Benim yaptığım hareketle, bu pozla yazdığım şeyin ne alakası var?

Çoğumuzun içinden geçen ama söylenmeyen sözler. Nasıl hissettin bu farkındalıkla?

Yıllardır zehirlediğim okları ağlayarak çıkardım Belgin. Kendine kavuşma gibi bir şey yok. Ben buyum. Bunda ayıp yok. Peki neden böyle hissediyorum kendimi? Yalnızlık içime oturmuş, yapamamak… Okları çıkardıkça ben hafifledim ve o ilk postuma baktım. Dedim ki, sen bu değilsin! Bu çok komik ve bu komikse ben de bunu paylaşacağım. Çünkü ben buna gülüyorum dedim.

Kendini olduğun gibi ifade etme özgürlüğünü sahiplendiğin an bu diyebilir miyiz?

Evet, ilk postumu attım. Hareketli ve alakasız bir yazıyla, orada her şey değişti. “Bu Seda değil. İçindeki neşe de bu değil. İçindeki neşe başka bir şey senin. Onu herkese göstermelisin” dedim kendime.

Peki bu kararı aldıktan sonra rahatladın mı?

Çok rahatladım ve o kadar hafifledim ki… İşte dedim, bugüne kadar egonla karar veriyordun, ilk kez hayatında kalbinin sesini dinleyerek bir karar verdin. Onun hafifliği, onun zevki hiçbir sekste yok. O kendine dönmek gibi, kimsen, neysen hiç önemli değil. Dünyanın beni tanıması da önemli değil.  Olduğum gibi kendimi kabullenmek; yeterli ya da yetersiz.

Nedir yetersizliği tetikleyen?

Buna iten şu, hangi eğitimi almalıyım? Herkes bir bakıyorum; çakra eğitimi, çukra eğitimi, meridyenler, işte elementler… Diyorum ki onu da almalıyım, bunu da şunu da. Çünkü aksi halde nasıl öğrenci çekebilirim? Şöyle hak veriyorum. Bu sistemin içinde öğrenci bulmak istiyorsan o hareketleri yapmak zorundasın.

“HERKES INSTAGRAM BRAHMANI”

Nasıl zorunda mesela? Yapmazsan ne olur Seda?

Çünkü bana da soruyor. Mesela, elinin üstünde durabiliyor musun? Şunu açabiliyor musun? Bunu yapabiliyor musun? Yapmama gerek var mı? O insan sırf yogadan para kazanıyorsa maalesef bunu yapmak zorunda ve takdir ediyorum. Ama paylaşımlara gelince şöyle yapsaydım; baş duruşuna çıkıp, “Harekete nasıl gidilir? Şu harekete şöyle gittim ve bunun şifası budur, şuraları çalıştırır” deseydim benim paylaşımım doğru bir paylaşım. Tabii bana göre. Herkes Instagram Brahmanı. Ben öyle diyorum. Instagram gurusu. Çünkü çok takipçisi olan bin yıl önce neydi işte, filozoflar takip edilirdi. Bir kitle vardı, onları takip eden.

Şimdi çok takipçisi olan kendini düşünür, filozof veya guru zannediyor diyorsun öyle mi?

Evet, zannediyor. Brahmanlar yogayı halka indirmiyor diye yazılıyor. Kitaplarda okuyoruz. Peki şimdinin Brahmanları Instagrammerlar mıdır? Kullandıkları dil İngilizce. Ben Türkiye’de yaşıyorum. İngilizce bilmek zorunda değilim, kimse değil. İşim gereği biliyorum ama yeteneğim olmayabilirdi de. Hiçbir hocanın hiçbir pozundan etkilenmiyorum, altındaki yazıyla ilgisi yoksa ve İngilizceyse okumuyorum.

Çünkü, ben şu an kendi dilimde kendimi sana ifade ediyorum. Hoca eğitime davet ederken Türkçe çağırıyor. Eğitiminde Türkçe yapıyor ama aydınlığını göstermek için İngilizce kullanıyor. Çünkü ne demek istiyor? İngilizce bilmeyen beni takip etmesin, benim bir skalam, seviyem var.

Türkçe olduğunda da daha çok öğrenci bulma olasılığını mı kaybeder?

Kaybediyor. Çağrı yaparken Türkçe konuşuyor. Yani kullandıkları dil ile yaptıkları şey farklı. Bu fark bana komik geliyor.

Sen bunların tamamını samimiyetsiz buluyorsun diye anlıyorum, öyle mi?

Samimiyetsiz buluyorum ve skeçlerimle direkt yapıyorum zaten, görüyorsunuz.

Peki nasıl geri bildirimler aldın yayınlara başlayınca?

Bunu yapan insanlar bile bana teşekkür ediyor. Bir çevrim içi eğitiminde 100 kişi varız. Hoca bana herkesin içinde dedi ki, “Seda’nın Seddharta hesabı var ve ona kızıyorum. Ama ona kızdığım için kendime dönüp baktım. Neden kızıyorum?”

Şimdi ben de onu soracaktım. Bu yolculuk, senin kararınla başlayan hafiflemen. Peki, bu arada sen insanlarda gülmeleri dışında nasıl bir etki bırakmak istedin?

Evet, aslında sadece gülmek değildi amaç. Bana şöyle yazıyorlar: “Sana gülerken çok üzülüyoruz.” Bunu yapan kişi bana söylüyor.

Harika, yani birileri için bir çeşit yüzleşme aracı oldu bu skeçler…

Evet, yüzlerce mesaj alıyorum. Hem öğrenciler hem hocalar başlarına gelen hikayeleri bana yazıyorlar. İçinde bulundukları sıkışıklığı skeç konusu yapmamı istiyorlar. Seda, şunu şunu yapmazsak para kazanamayız, bunu göstermek zorundayız ama biz de mutlu değiliz, biz de rahat değiliz. Bunu hepsi demiyor olabilir tabii ki. 

Sen bu mantıklı mazereti ne kadar gerçek buluyorsun? Tanınırlığı artırmak adına yapılan ama içsel olarak yapanı da memnun etmeyen tercihler, olmazsa olmaz şeyler olsaydı bugün bazı hocaları tanımıyor olmaz mıydık?

Aynen. O yüzden aslında bu da bir yol. O da biliyor. Burada seçimler devreye giriyor. Mesela bana arkadaşlarım soruyor, biz ne yapacağız da öğrenci çekeceğiz diye. Evet, o da bir yol. Ama bunu yapmadan da para kazanan var veya bütüne hizmet etmek için bir şey yaratmış, bir ekol yaratmış oradan gidiyor. Mesela bir milyon takipçisi yok ama o da ekol yaratmış.

Bütüne katkı için kendin gibi olmayı seçmek sence yeterli olabilir mi?

Aslında evet, onu gördüm. Kendim olduğumda daha fazlasını aldığımı, verdiğimi gördüm.

“KULLANILAN DİL HALKA İNMİYOR”

Peki zaten yoga bize bunu anlatmaz mı?

Evet. O yüzden yapılanlarla üretilenler çok çelişkili. Çünkü öğretilen şey kitapta yazıyor. Ben şunu söyleyeyim. Ben hesabımda yoga yapıyorum. Seddharta yoga yapıyor. Ama yoga en kolay matın üstünde yapılır. Matımı kıvırdım, kenara koydum. Nefesime odaklandım. Seni bütün bedenimde dinliyorum. Elimdekini bütün bedenimle içiyorum yani hissederek… Ki bana bunu dediler, zeytini şöyle ye, böyle ye diye… İşte ben öyle dinliyorum insanları da.

Bir şey paylaşınca öyle okuyorum, aç gibi okuyorum. Bende başka şeyler uyandırıyor, onun altındaki metni görüyorum. Onun niyetini görüyorum. Bu beni çok rahatsız ediyor. Yani ben aslında yoga yapıyorum ve matın dışında yapmak en zoru. Bize diyorlar ki yogayı matın dışına çıkarın. İşte çıkardım.

Kendin olma özgürlüğünü yaşamak ve paylaşmak çok güzel. Bunu kendi içinde yaşayabilir ama bu şekilde paylaşarak çok insana ulaştıramayabilirdin ve ilham olmazdı. Oysa senin gibi örnekler çoğaldığına belki de bazı kavramlar içselleştirilip hayata geçecek.

Aslında ben yoga öğrencisiyim. Pratik halindeyim. O kadar odaklıyız ki şu an bu konuya. Yoga yapmak bu. Odaklanmak. Nefesimle, seninle birlikte konuşuyorum.

Bu ara hangi düşünceler var aklında, kalbinde? İleri seviye yoga nedir senin için?

Bunu çok düşündüm. Bir okul açsam ileri seviye yoga dersim sadece meditasyon olur. Çünkü asanalar, bedene hizmet ediyor, bedeni özgürleştiriyor. Çok doğru bir şey ve şifası var ama bence yoga okulların hepsi özgür bedende kalmış. Berrak zihin, açık kalp daha yok. O bütünlük, diyorlar ya yoga bu üçünün bütünlüğü diye, beni asıl şifalandıran bu oldu. Tabii ki ötekiyle bütünleşti. Ama ben ötekinden biraz uzaklaştım. Kendi yolundasın ve en sağlıklısı da bu zaten. Bedenimi dinliyorum, asanalara tabii ki bakıyorum. Nerede ihtiyaç var, ona göre hareketler yapıyorum ve meditasyonu, nefesi eksik etmiyorum Bütün halinde harmanlayarak gitmek gerekiyor. Hiçbir fikri olmayan annem de yoga terapiye başladı. Bilgi ulaşıyor şimdi. Yoksa onlar kendi arasında döndürüyor. Bir skecimde dediğim gibi; kendi arasında aydınlanmayı döndürüyor diyorum, takılıyorum. Oradan çıkması, o fanustan çıkması gerekiyor artık. Halka inmedi yani, o Brahmanlar aramızda. Kullandıkları dil, bilgiyi halka indirmiyor.

Bunu popüler kültürün bir parçası gibi pozisyonlamak isteyen bir camia da var diyebilir miyiz?

Evet doğrudur, para ihtiyacı var. Bir stratejidir, para kazanması gerekir. Ama sen bunu sunup sunup insanları alıştırabiliyorsan ötekini de sunabilirsin, onu da gösterebilirsin ve buna cesaret etmelisin hatta. O cesaretle geliyor o içten, kalpten gelen. Diyorlar ki Seda biz bunu nasıl ayıracağız? Arkadaşlar arasında, akıl vermek için değil. Diyorum ki bir bak paylaştığı şeye, kalbine siniyor mu? Aslında cevabı biliyoruz çünkü öyle değil mi? Çok saçma. Bunu yapmak zorunda mıyım? Değilsin işte. Yani ayırabilirsin ego ile kalbi aslında o an, kendine sorarak.

Peki funfulness nasıl doğdu?

Tabii ki bir kelime oyunu. Hani iddialı bir şey değil, onu söyleyeyim.

Ama bence harika bir tanımlama olmuş. Senin yaptığın işi çok iyi sunuyor.

Evet. Bu sıkışmışlıkta çok agresif de konuşabilirdim. Ama işe ilk kendime gülerek başlamıştım. Bunu; karakterim öyle olduğu için neşeyle ve öfke yerine komediye, mizaha döndü. Zaten arka tarafta yapıyordum ya ben bunları. O buraya geldi. Mesela derslerde şu denir, “İçindeki fun, enjoy, ona ulaş. Reach your fun, enjoy the moment” falan. Evet, ben o ”fun”a ulaştım ama mizahla geldi.

Hayallerin var mı peki Seda?

Hayalim bir kamp yapmak. Şöyle ama kampta bağlayıcı program, bir şey yok. Herkes geliyor, istediği gibi kalıyor, isteyen yoga dersini alsın, isteyen istediği derse girsin.

Ondan sonra akşam sohbet muhabbet. Ben çok kampa gittim. Anladım, programlı yapmak istemiyorsun yani. Yaşadıklarımı anlatmak, konuşmak isterim ayrıca. Bir hayalim de podcast yapmak ve orada ünlü, ünsüz hocaları davet etmek. Sadece o sıkışmışlığı öğrenmek istiyorum. Hoca olurken ya da öğrenciyken başına ne geldi? Sıkıştığı an, o saçma bulduğu şey neydi? Ya “Şu an bunu yapıyorum ama, orada değilim ve gitmek istiyorum” dediği an. Kendine güldüğü ama asla söyleyemediğin şey neydi?

Herkes kendine o soruyu sormak istemiyor olabilir mi? Bu arada belki sıkışmış hissetmesiyle alakalı bir farkındalığı yok. Böyle cevap veren var mı? 

Evet herkes yazıyor. Belgin inanamazsın ne hikayeler var. Yüzlerce… Yazsam kitap olur. Mesela bir hoca ile ilgili ama öyle hakaret içerikli değil, gerçek kendiyle ilgili. Derste tuvaleti gelmiş, işte o an konsantre olmaya çalışıyor. Diğer yandan da motor geçiyorken hoca da diyormuş ki şu ana konsantre ol, bilmem ne. “Yani olamadım ve sadece kahkaha atmak istedim” diyor. “Ben o an motorun sesini dinliyorum, niye yalan atıyorsunuz, herkes motoru duyuyor.”

Sence hoca ne dese daha iyi olurdu?

Şu an motor geçiyor arkadaşlar, o geçsin bir durun… Ama hep şu var; bozma, öyle görün.

İleri yoganın meditasyona olduğunu öğrenmemle ayrı bir boyuta geçtim demiştin. Nasıl bir meditasyon pratiği seviyorsun?

Sessizlikte nefesime odaklanıyorum, hiçbir şey yapmıyorum. Bazen tamamen anılarla dolu bir meditasyon oluyor, bazen çok neşeli… Bazen, gülme krizine girersem şöyle diyorum: “Ay maşallah, çok güzel bir meditasyon.” Bazen diyorum ki “Kollarımı hissetmiyorum, kollarım yok ve kalbim ağzımda attı, ben bir kalbim!” Böyle kendi içimde ooof dönüyorum yani…

Seda Akgün

“CİNSİYETSİZ OLDUĞUMU HİSSEDİYORUM”

Kendinle ilişkinde ne kadar şefkatli, ne kadar samimiysen o kadar alan açılıyor. Seninle sohbetimiz bana bunu yeniden hissettirdi. Geriye dönüp baktığında sıkışmış Seda’nın hikayesi bugün sana nasıl hissettiriyor?

Bugün, cinsiyetsiz olduğumu hissediyorum. Yaşım yok, cinsiyetim yok. Bunun üstüne çok düşündüm. Neden böyle hissediyorum? Toplumun sana yüklediği şeyler var. Klişe gibi geliyor ama onlar gerçek. “Yetersizsin. Onunla ilgili eğitimin yok., dikkat et, zarar gelecek. Söylediklerini kaldıramayabilirsin. Bir kadınsın. Kaç yaşındasın? Ne yapıyorsun? Yaptığına bak.” En başında aileden, hiç başkalarına girmeyin, akraba, aile, arkadaş, dost dediklerim ne der? O yetersizlik hissini ben yarattım, evet. Onları dinlememem gerekirdi. Ama, dediğin gibi, kendimle ilişkim yokmuş. Ve ben bu aşamaya geldiğimdeki ona başkası belki ne aşaması diyebilir ama ben kendi içimde, kendim olduğum yerde, doğru zamanda olduğumu düşünerek, doğru şeyi yapıyorum. Toplumun bana yüklediği bilincimdeki cinsiyet yok, ondan sıyrıldım. O bilince göre yaşamıyorum şu an. Bu çıplak geziyorum demek değil. Sadece yapmak istediğini yapmak.

Peki ama bunlar olmasaydı sence bu yolculuk böyle devam edip buraya gelir miydi?

İşte onu da düşündüm. Aslında egoya ihtiyacımız var, bizi koruyor zaten ve yaşatıyor. Kiramı ödüyorum zaten, bir sürü şey yapıyorum. Dedim ya toplumun hayrına çalışmıyorum aslında, kendi hayrımıza dönüyor bir şeyler. Onunla bu eğitimlere gidiyorum. Onunla buna ulaştım. O hep burada ve ben ona çok sahip çıkıyorum ama içinde artık ıstırap çekmiyorum.

Zaten orada da sen katkı yaratarak insanların hayatına neşe getirerek özel bir hale getirmişsin. Aslında tam da ihtiyacın olan yeri çekmişsin.

Evet, orada da bu bilinçten konuşuyorum zaten, orada da buradan geliyor her şey. Ve evet, izleyince bir kalp, bir ruh hali, uçuşan bir şey görüyorum. Bir kadın görmüyorum.

Ben mizah zaten severim ama bunu hem çabasızlık hem de özenle yaptığını hissettim. Öyle mi? Hazırlık yapıyor musun?

Evet, eforsuz yapıyorum. Kalpten gelen şeyin hiçbir şekilde eforu olmuyor, çok teşekkür ederim. Ben skeçleri doğaçlama yapıyorum. Yazmıyorum hiçbir şey. İkinciyi asla çekmiyorum. Bunlar aklıma geliyor, zaten tecrübe ettiğim şeylerden. Kendim sıkışıyorum, içindeyken komik geliyor. Bir de bilinçaltından bir kitabı okumak gibi. Öyle tanımlayabilirim. Okuyorum, hazırdan okuyorum sanki. Çünkü içimdeki o. Zoom’da yüzümüze kapatan hoca. Ya kapatıyor, komik yani! Anlatabiliyor muyum? Teşekkür ederken kapatması bence çok komik bir şey. Çünkü huşu içindeyim ama suratıma kapatıyor. Bu, o insanı sevmediğim anlamına gelmiyor. O benim dostum ve hocam. Buluşur buluşmaz yüzüne de söylerim. “Ben sizi sessiz bırakmak istiyorum” diyor ama dışardan öyle durmuyor ya, komedisi o zaten.

Çocuk Seda’nın hayali olan yetişkinliğin neresindesin? 

Bunu da dün düşünmüştüm. Bu kadar kendi olabileceğini düşünmezdi herhalde çocuk Seda. Bu kadar kalbini açabilmeyi, bu kadar şeffaflıkla bir şeyleri paylaşabilmeyi çok isterdi. Ama korkardı. Ben çok yalnız bir çocuktum. Gerçi çok neşeli bir ailede büyüdüm ama yetersizlik hissim çoktu. 36 yaşındayım. İlk kez hayatımda yetersizlik hissim yok. 

Zihinsel gel gitlerin faydaları desek?

O aradaki git-gel’lerde yakalıyorum kendimi. Skeç o şekilde çıkıyor. Yoksa ben şunu çözmüş, bunu çözmüş bir insan değilim ama öğretileni yapıyorum. Elimde bunlar var ve sunuyorum.

Çok da güzel sunuyorsun Seda. Başka ne hayallerin var?

Şöyle uyandım. Herkes yoga yaptırıyor birbirine. Ve herkes hocalık eğitimi alıyordur ihtiyacı olanlar için Zeynep Aksoy’un dediği gibi bu bir fırsattır. Ama bakınca, aynı kişiler birbirine ders veriyor. Herkes hocaysa öğrenci kim? O zaman her hocanın öğrencisi, hoca mıdır? 

Bunu ben de çok merak ediyorum. Pek doğal gelmiyor. Derinleşme arayışı çok güzel. Evet ama her sertifika alan hoca mıdır?

Benim şimdi iki sertifikam olacak. Ben yoga hocası mıyım? Hayır. Çünkü ben de görüyorum. Çok kıymetli hocalarım var zaten. Adı sertifikada yazıyor olabilir ama aynı öyle hissetmiyorum. Peki Seda kime yoga öğretebilir? Bütüne hizmet etmenin tadını aldım. Bedensel kısıtı olan kişilere yoga öğretmek istiyorum.  Böyle bir girişim vardır diye düşünüyorum, dahil olsam çok mutlu olacağım inşallah. Yani bunlar bütün bu skeçler nereye evrilir bilemem. Yarın öbür gün ne olur hiç bilemem. Bitebilir, ama buna evrilebilir de. Hiçbir beklentim olmadan bir şey yapabilmenin mutluluğu hiçbir şeyde yok. Böyle kendimi anlatmak çok tuhaf. Ve etkilendim. Kendimi çok değerli hissettim sayenizde. Dinlenmeye değer miyim diye bir şey vardır ya insanda. Görülmeye değer miyim?

Sedacığım kocaman, harika ışığı olan bir yıldızsın sen ve çok insan seni tanısın istiyorum. Dinlemeye, tanımaya değer çok kıymetli bir insansın. 

Teşekkür ederim Belgin. Çok mutlu oldum. Beni çok mutlu ettiniz davetinizle.

Ben çok teşekkür ederim. Renk kattın Mümkün’e. Peki sence farklı bir anlayış nasıl mümkün?

Sistemin taleplerine kapılıp gitmemek, başkalarının hayatını yaşamamak, derin bir sezgi (iç ses) ve satır aralarını okuyarak farklı bir anlayış mümkün. Başkalarının egosu ile oluşan sözde etik kuralları ile değil, ruhun bilgeliği ile farklı bir anlayış mümkün. 

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

belgin_yavuzlar_sayer
Otelcilik, yeme içme, medikal estetik sektörlerindeki deneyimlerinden sonra; spiritüel ve entelektüel içerikli etkinlik organizasyonu, hizmet kalitesi geliştirme ve aromaterapi alanında çalışmalarını sürdürüyor. Merak ve hayranlık duyduğu konularda yazıyor.