Uygulamalar

Psikodramanın aile diziminden farkı nedir?

Aile dizimiyle karıştırılan bir teknik: Psikodrama. İç dünyamıza ışık tutan, yakın geçmişi, şimdiyi ve geleceği aydınlatan, problemlerin, bilincinde olduğumuz deneyimler vasıtasıyla iyileştirilmesini temel alan bir yöntem. Bu sahneleme, kesinlikle dinamik ve ilgi çekici.

Merkezindeyken olayları ve ilişkileri objektif değerlendirmemiz zordur. Kök inançlarımız, duygularımız ve önyargılarımız gerçekliği çarpıtır. Geçmişe dair anılarımız bu yüzden bulanık ve aynı olayı yaşamış iki insanın hatırası birbirinden bu yüzden farklıdır. Geçmişte olan olaylar kadar gelecek de bu karmaşık düşünce bulutlarımızdan nasibini alır. Onu ne kadar kontrol etmeye çalışırsak o denli kaygı ve stres yaşarız ve ona dair olumsuz duygularımız ne denli yoğunsa istediğimiz sonucu almaktan da o kadar uzaklaşırız. Neticede onu tamamen öngörmemiz ya da belirlememiz imkansızdır. Bu kör nokta kendimize ve içsel benliğimize karşı var olan bakış açımızda da vardır. Yeteneklerimize, duygularımıza, yaşadıklarımıza dair zihnimizde belirli kalıplar geliştiririz ve ilerlemek istediğimizde bizi engelleyen de çoğu zaman bunların olumsuz yargılarıdır. Olduğumuz insanı olduğu gibi görmekte zorlanırız. Bunun yerine bir takım duygu, düşünce, anı, kişi ya da şeylere bağımlılık geliştirir ve içsel engellemeler yaşarız. Ancak, hangi zamansal boyutu kapsıyor olursa olsun içsel huzurumuza kavuşmak ve özgürleşmek istediğimiz şeylerden özgürleşebilmemiz için bize gereken en önemli unsur bu kör noktaları aydınlatacak farklı bir bakış açısıdır. Çünkü fikirlerimiz değişmediği müddetçe duygularımız da değişmez. Bazı şeyleri aşabilmek, onları affedebilmek ve olanlarla barışabilmek için gerçeğin bizim görebildiğimizden çok daha büyük bir alana yayıldığını hatırlamamız gerekir. Psikoterapilerin en önemli faydası da budur, kör noktalarımızı aydınlatır ve karanlıktan kaynaklanan sorunlarımızı çözüme kavuşturur. Geleneksel terapilerden farklılaşan psikodrama tekniği ise bu süreci daha dinamik, ilgi çekici ve hızlı kılabilen yöntemlerden biridir.

Psikodrama hem kendimizi hem de görmek istediğimiz kişileri ve durumları bir sahnede canlandırarak dışarıdan bir göz gibi izlememizi sağlar. İyileştirilmek istenen konuya bağlı olarak çalışma bir olay üzerine de olabilir, genel bir ilişki dinamiği, aşamadığımız bir duygu, davranış, alışkanlık, bağımlılık, korku ya da kaygılarımız üzerine de. Örneğin iş görüşmelerinde endişe yaşayan biri gelecekte oluşabileceğini düşündüğü bir sahneyi canlandırabilir veya bir ayrılığa dair tamamlanmayan veya çözüme kavuşmayan duygular psikodrama ile yeniden sahnelenerek çözülebilir. Bu seanslar sırasında yalnızca seçtiğimiz durum değil zihnimizde gizli kalmış düşünceler, çelişkiler, dirençlerimiz, bilinçaltımızda gizlenen ve bize engel oluşturan çeşitli düşünce bulutlarımızı da fark edebiliriz. Eğer iyileştirmek istediğimiz konu diğer insanları da kapsıyorsa onların duygu ve düşüncelerine dair yeni farkındalıklar edinmemiz de mümkün olur. Çünkü seans sırasında katılımcılar tanımadıkları ve bizim o role seçtiğimiz kişiyle annemiz, babamız, kardeşimiz, arkadaşımız ya da patronumuzla özdeşim kurar ve onlardan hiç duymadığımız hisleri, düşünceleri bize aktarabilir. Nitekim bir grup üyesi de bir role boşuna seçilmez. Seanslarda sıklıkla “bu rol tam bana göreydi” ya da “beni anlatıyordu” gibi ifadeler kullanılır. Bu, duygusal aktarım ve “tele” yani birkaç kişinin bir an için birbirlerinin iç dünyalarını, hissettiklerini kendi içlerinde yaşamalarını sağlayan metafizik fenomenle mümkün olur.

Bir psikodrama seansında olması gerekenler şunlardır:

  • Psikoterapist: Tüm süreci ve seansın sonunda yorumlama bölümünü yöneten kişi.
  • Protagonist: Psikodrama çalışmasında sahnelenen oyunun başrolü ve senaristi. O seansta çalışılacak olan konuyu ve kimlerin sahneye çıkacağını belirleyen kişi.
  • Double / Katılımcılar: Protagonistin çalışmak istediği konuyu temsilen seçilen kişiler. Gruptan istenilen sayıda kişi seçilebilir ve karakterler protagonistin anne/babasından sigara bağımlılığına, takıntılarından yıkıcı öfkesine, tanrıdan ölüm korkusuna kadar her şey olabilir. Ortaya alınan katılımcılar temel hatlarıyla bildikleri konuya göre seçildikleri bu role girer. Hiçbir oyunculuk bilgisi veya yeteneğine gerek olmadan bildiği kadarıyla rolü oynar. Zaten psikodramanın esas yasası da bu eylem, spontanlık ve yaratıcılıktır.

Tüm bu kişiler yerini aldığında seans başlar. İlk seans grup üyelerinin bireysel beklentilerini konuştukları bir grup oyunuyla başlar. Bir senelik süreçte kendilerinde ve hayatlarında görmek istedikleri dönüşümleri, hedefledikleri konuları aktarırlar. İkinci oturumdan itibaren protagonist çalışmalarına başlanır. Her seans farklı bir kişinin konusu işlenir ve o seans için seçilen kişinin istediği deneyim sahnelenir. Bu sahne sırasında protagonist gibi diğer katılımcılar da yoğun duygular hissedebilir ve kendi hayatlarıyla özdeşim kurup yeni keşifler yapabilir. Psikodramanın en önemli avantajlarından birisi de budur: Hem olayları dışarıdan bir üçüncü göz olarak görebiliriz hem de seneler sürecek terapi ya da çalışmayla fark edilemeyecek kadar önemli farkındalıkları tek seansta açığa çıkarabiliriz. Seansın sonunda psikoloğun yönlendirmesiyle yorumlama bölümü yapılır ve katılımcılar iç görülerini aktarır.

AİLE DİZİMİ DEĞİL

Psikodrama çalışma yöntemi olarak aile dizimine benzese de ikisi birbirinden farklı. Aile dizimi 1970’li yıllarda birkaç sene bir Afrika kabilesiyle yaşamış olan Rahip Bert Hellinger’in ülkesine dönüp psikoterapi eğitimleri aldıktan sonra geliştirdiği bir teknik. Ruhsal boyutta yapılan, mevcut teknolojimizle kanıtlanması mümkün olmayan ve geçmiş ataları da kapsayan bir çalışma. Psikodrama ise Psikiyatrist Jacob Moreno tarafından geliştirilmiş problemlerin, bilincinde olduğumuz deneyimler vasıtasıyla iyileştirilmesini temel alan bir yöntemdir. İç dünyamıza ayna tutar, yakın geçmişi, şimdiyi ve geleceği aydınlatır. Aile dizimiyle zamansal olarak bilemediğimiz bir ana giderken, psikodramada zihnimizde belirlediğimiz bir zamana gideriz.

***

Çemberin dışına çıkıp sorunlarımıza kuşbakışı bakabilmek merkezde görebileceğimizden çok daha büyük bir alanı bize gösterir. Bu büyük resim sayesinde onları gidermemiz, çözülmemiş olanları çözmemiz ve iyileşmemiz mümkün olur. Bizi güçlendirir, bilgilendirir, ilerletir ve içsel huzurumuzu oluşturur. Bu sayede bazı döngüleri kırmamız, bazı insanları affetmemiz ve bırakmamız gerekenlerle vedalaşmamız mümkün olur. Psikodrama, tekniği bakımından başta tanımadığımız kişilerin arasında bize hassas gelen konuları ve duyguları açığa çıkarma ihtimali olduğundan çekinilebilecek bir yöntem gibi durabilir. Ancak, tüm terapiler gibi faydasından sonra anlaşılır ki asıl korkulması gereken bu çalışma değil, ömür boyu aynı zihin ve duygularda takılı kalıp aynı döngüleri tekrar etme ihtimalimizdir.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ozge-ureyen
Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini psikoloji alanında, kurumsal kariyerini danışmanlık ve Getir şirketlerinde tamamladı. Psikolog ve yazar kimliklerini ruhsallıkla birleştirerek yazılarını kaleme alıyor.