Ne demek kız kardeş yarası? Tüm kadınların öyle ya da böyle, şimdi ya da geçmişte aldığı bir yara. Kardeşin kardeşi düşman görmesinden kaynaklı bir yara. Bu yaraya sahip olmak için kan bağı olan kız kardeşler olmak gerekmiyor. Bu yara, kadının kadına yaptığı ya da başka bir kadına bakarken kendini yaraladığı bir yara. İyice karıştı mı kafanız? Tamam, şimdi biraz daha net anlatacağım.
Bundan birkaç ay önce çıktı bu konu önüme. Bir süredir takip ettiğim bi hesap var: Ali Tate. Ali, kıvrımlı bir kadın ve moda sektöründe. Bir taraftan da spiritüel çalışmalarla, konularla çok ilgili. Bunların yanında, kendi doğrusunu çekinmeden konuşan, cesurca var olan güçlü bir kadın. Onun bir instagram paylaşımı ile yandı bu ışık kafamda. Kız kardeş yarasından bahsediyordu. Onun bulup paylaştığı açıklamaya göre şöyle bir şeydi kız kardeş yarası: Başka bir kadın figür vesilesiyle hissedilen acı, güvensizlik ve rahatsızlık hissi. Başka kadınlarla kurulan ilişkilerde kendini kıskançlık, özgüvensizlik, hırçınlık, kendini karşılaştırma, korku gibi şekillerde gösterebilen bir yara. Diğer kadınları kız kardeş olarak görmek yerine, onları düşman, rakip ya da zarar verebilecek bir kaynak olarak görmek. Ne dersiniz? Var mı sizde de kız kardeş yarası?
Bir başkasının başarısı neden bizi bu kadar rahatsız ediyor?
Düşününce… Haklı değil mi? Kadınlar neden kadınlara destek olmaktan çekiniyor dersiniz? Fark ettiyseniz erkeklerin büyük kulüpleri, birlikte düzenledikleri etkinlikleri, partileri var. Buralarda birbirleri ile iletişim ağlarını paylaşıyorlar ve daha da güçlenmek için birbirlerini destekliyorlar. Üstelik hepsi aynı kariyer alanında olsa bile. Çünkü iletişim ağı demek, her şey demek! Fakat diğer taraftan bir köşeyi kapan kadın, orayı kaybetmemek için o alanı kimseyle paylaşmak istemiyor. Onun gibi başarılı olan ya da belki hatta daha başarılı olan hemcinsini övmüyor, desteklemiyor. Gizli gizli, uzaktan izliyor ve belki de içi içini yiyor. İçinden çok derinden, belki de o kadının başarısız olmasını diliyor. Neden peki? Bir başkasının başarısı neden bizi bu kadar rahatsız ediyor? Neden bulunduğumuz yeri başkalarıyla paylaşmaktan çok korkuyoruz?
Burada tabii ki kadının hücrelerine işlemiş genetik kodlar var bence. Yüzyıllardır patriyarka ile yönetilen bu dünyada kadın, kendi yerini bulabilmek için bir erkekten kat kat daha fazla çaba sarf ediyor. Üstelik bu düzende o minicik yerini edinmeye başlayalı çok kısa bir süre oldu öyle değil mi? Ondan önce kadının ev dışındaki dünyada bir işi yoktu, olamazdı ki.
“Şimdi sonunda, tüm o baskıdan tırnakları ile kazıya kazıya çıkan kadın edindiği yeri de sımsıkı tutmak istiyor çünkü oraya zor geldi.”
En azından içinde bir yerde, DNA’sında gizli bu bilgi. Zordu. Her an her şeyi kaybedebilir ve bu çok korkutucu, öyle değil mi?
Hadi gelin bu konuya bir de başka bir yüzünden bakalım. Güçlü bir figür haline gelen kadınlara söylenenleri düşünelim. “Kim bilir neler yaptı geldiği yere gelebilmek için? “O giydikleri ne öyle, teşhircilik resmen.” “Bir arkadaşım onu tanıyor, çok hırslıymış, istediği yere gelmek için her şeyi yaparmış, her şeyi…” Vallahi yazarken zorlanıyorum, çok devam edesim gelmiyor. Bir erkeğin başka bir erkeğe bunları söylediğini hiç duydunuz mu? Kadınlar, cinsel yaşam seçimleri, kıyafet seçimleri, yaşam tarzı seçimleri yüzünden sıkça değersizleştirilen varlıklar maalesef. Bunu -benim gözlemlediğim- en çok da kadınlar, kadınlara yapıyor.
Ben de varım dersen işler değişebiliyor
Etrafımda mükemmel kadınlar var ve hepsi için minnet doluyum fakat başka türlüsüne de şahit olduğum zamanlar oldu. Eğer çok sivrilmezsen, hak iddia etmezsen, çok parlamazsan kimse gelip sana bulaşmıyor çünkü zararsızsın. Ne zaman ki gücünü eline almaya başlıyorsun, cüretkar oluyorsun, cesaretle ben de varım diyorsun, işte o zaman işler değişiyor. O zaman tehditsin. Fazla başarılı olmamalısın, fazla güzel olmamalısın, fazla iddialı olmamalısın, fazla yaratıcı olmamalısın.
Bazen onlardan farklı bir yolu izlediğin için, bazen onların yaptığına benzer şeyler yapmaya başladığında, bazen onların da aklına gelen ama yapmadıkları bir fikri sen hayata geçirdiğinde… Yalnız bırakılıyorsun. Bu tek taraflı bir şey değil bu arada.
“Yapan taraf da gittiği yere başkası gelmesin istiyor. Sonuç olarak birlikte destekleşerek alabileceğimiz yollar yerine çok kısır alanlarda yalnız başımıza bir şeyler yapmak zorunda kalıyoruz.”
Benim kız kardeş yaramın hikayesi
Oturup düşünüyorum bu yaraya sahip miyim diye? Tabii ki sahibim. Hatta size sonu benim için mutlu sonla biten bir hikaye anlatayım.
Çok uzun değil yaklaşık iki sene önce, bir tanıdığım bir kişisel analiz sistemi öğrenmiş ve danışanlarına bu hizmeti sunmaya başlamıştı. Bir iş kurmuştu yani. Bense o zaman oyunculuğun hayatımda çok azaldığı, bazı ilhamlara sahip ancak pek harekete geçemeyen biriydim. Ruhsal ve kişisel gelişim üzerine eğitimden eğitime gidiyordum. Öğrenebildiğim kadar çok şey öğreniyordum. Kendim üzerine çokça çalışıyordum.
Bu arkadaşımı biraz da olsa tanıyordum, aslında tanıdığımı sanıyordum. Benim gibi adanmışlıkla spiritüel, kişisel gelişim konularıyla pek ilgilenmediğini düşünüyordum. Sığ biriydi benim için. Nasıl olur da insanlara bir de danışmanlık verirdi? Ben bunca eğitim almama rağmen hala kendimi yeterli görmüyordum. O ise yalnızca bir sistem öğrenmişti ve cürret edip bir de iş kurmuştu. Bu düşünceleri buraya şimdi yazabilsem de o zaman hissettiğim huzursuzluğu henüz anlamlandıramıyordum. Onun her bir paylaşımında içimde bir gerilim oluşuyordu. Instagram hikayelerini, paylaşımlarını hızla geçiyordum. Uyuz oluyordum kısacası. Sonra bir gün, bir anda durdum. Dedim ki neden bu kişi beni bu kadar rahatsız ediyor? Belki okuyanlarınız vardır, Işığı Arayanların Karanlık Yanı adlı kitapta yazar, der ki “Eğer birine ya da onun bir özelliğine, davranışına kafayı takıyorsanız, onu her gördüğünüzde içinizde bir şeyler düğümleniyorsa, ona buna gidip o kişiyi anlatıyorsanız kesin o kişide sizinle ilgili bir potansiyeli görüyorsunuz. Bu potansiyel gerçekleşmesine izin vermediğiniz, baskıladığınız bir potansiyel olabilir ya da kendinizde olmadığını iddia ettiğiniz görmezden geldiğiniz bir potansiyel olabilir. Ve bu durum, hem negatif hem de pozitif tetiklenmelerde geçerlidir. Yani, hayran olduğunuz kişilerde de kendinize dair bir potansiyel görürsünüz.“
Bu bilgileri onlarca kere kendine tekrarlamış biri olarak tekrar soruyordum bu soruyu kendime. Burada benimle ilgili ne var? Fark ettim ki kendimde bulunan potansiyeli, kendi yetersizlik hissimden dolayı hiçbir zaman ortaya koymamıştım. O kişi ise buna cesaret edebilmişti. Üstelik çok daha azıyla. Aslında öfkelendiğim, uyuz olduğum kişi, kendimdim. Kendi kendime yetemeyen ben…
Bunu fark eder etmez üzerimden kocaman bir yük kalktı biliyor musunuz? Ve hemen arkasından “Unlock Your Potential” adlı danışmanlık sisteminin ilhamı geldi. Oturdum, yazdım, planladım ve hayata geçirdim. Bu sistem, o güne kadar öğrendiğim her şeyi kapsayan, uzun soluklu bir dönüşüm yoluydu. O günden beri bu sistemle birçok insanın hayatına dokundum ve kendimle gurur duyuyorum. Onunla da…
Dişilin gölgelerini de yaşıyoruz ve birbirimize destek olmaya ihtiyacımız var
Bazen de kendi Instagram hesabımda ya da atölyemin hesabında bir şeyler paylaşıyorum. Benim için çok önemli, çok değer verdiğim ve emek sarf ettiğim şeyler oluyor. Çok az etkileşim alıyorum. Açıp bakıyorum, bir sürü insan görmüş ancak hiçbir şey de yapmamış. Neyse diyorum, bu bir şey demek değil. Sonra bir gün yolda, uzun süredir görmediğim biri ile karşılaşıyorum, naber nasılsın kısmından sonra diyor ki “Seni görüyorum, yaptıklarını takip ediyorum, çok güzel şeyler yapıyorsun.” Bense “Sağ ol.” diyorum, gülümsüyorum. Sonra fark ediyorum, bunları söyleyen kişiler, hayalet gibiler. Neredeyse hepsi kadın. Uzaktan izleyen ama hiçbir şekilde varlığını belli etmeyen hayaletler… O zamanlarda haykırmak istiyorum. “Ben çok zorlanıyorum, tek başıma yapmak çok zor, desteğe ihtiyacım var!”
Zaman değişti, hem de çok. İnsan bilinci, çok ama çok yükseldi. Hep birlikte yeni bir dünyayı anbean kuruyoruz fakat bunu tek başımıza yapamayız. Belki siz de çok duyuyorsunuz, kadının, dişil enerjinin yükseldiği bir çağdayız artık. Yıllardır sağlıklı ifade bulamamış, baskılanmış dişil enerji adeta fışkırarak serbest kalıyor belki de. Belki o yapıcı, kapsayıcı hale, dengeye gelmeden önce diğer ekstrem ucu ziyaret ediyor önce ve kendini bir şekilde yüzyılların toksikleşmiş, dengesini yitirmiş eril enerjisi ile dengelemeye çalışıyor. Bu yüzden belki de dişilin de gölgelerini yaşıyoruz önce. Ne gibi mesela? Mesela dişil parça, alan parçadır. Belki de o yüzdendir bu kadar hep ben, hep ben diyişlerimiz.
Umut dolu bir son dilek
Umarım ki bir gün hepimiz ben’den biz’e ve oradan tekrar daha sağlıklı, dengeli bir ben’e ulaşabiliriz.
“Birbirimize ihtiyacımız var. Birlikte koca bir galaksi olabiliriz.”
Bu kadar şey yazdım ama buradan bir de tanıştık olduğumuz, destekleştiğimiz, birbirimizin başarıyla gururlandığımız güzel kadınlarıma da bir selam yazmadan edemem. Sizi seviyorum, varlığınızı onurlandırıyorum. Hayatımda olduğunuz için çok şanslıyım, biliyorum. Hep birlikte,
Ve son olarak, bugün sizinle bir de şarkı paylaşmak istedim. Lütfen, eğer dinlerseniz mutlaka sözlerini açın, okuyun. İngilizce bilmiyorsanız belki Google Translate kullanır, çevirirsiniz. Umarım benim içimi coşturduğu kadar sizin içinizi de coşturur.
Robbie Williams, Lissie – Losers
Sevgi olsun!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.