COVİD 19 salgını hepimizi evlere kapadı. Kimi babalar kısmen, kimi babalarsa tam zamanlı olarak evden çalışıyor. Hal böyle olunca da çocuklarla daha çok başbaşalar. Peki babalar bu süreci nasıl geçiriyor ve nasıl geçirirlerse daha verimli olur? Bu soruların yanıtını aradık
Çalışan babalar, pandemi dönemini evde geçirmeye başladı. Hal böyle olunca ev işleri ve çocuklarla ilgilenen annelerin neler çektiğine de tanık oldular. Çocuklarını özleyen babalar başta bu fırsatı sonuna kadar değerlendirse de sürecin zorluğunun farkına vardılar. Pandemi devam ediyor, evde kalma süreci devam ediyor. Peki bu süreç nasıl değerlendirilir? bundan sonra nasıl davranmalı, neler yapmalı? Süreci yaşayan babalar anlattı, uzman psikolog Alev Aykent süreci yorumladı.
MURAT ERSAN (Yapımcı): Kısıtlamaların başlamasıyla üniversite eğitimi gördüğü İstanbul’dan yanımıza gelen kızımız İpek (22) ve tüm gün okula gidemeyen, kızımızdan 14 yaş küçük oğlumuz Efe (8) ile birlikte olmanın keyifli anları ilk başta muhteşemdi. Tüm aile birlikteydik ve oyunlar oynuyor, pizzalar, yemekler pişiriyor, toplu pilates bile yapıyorduk. Meğer benim için sorunsuz ama eşim Mine için zor dönem başlamış! Çamaşır, bulaşık, temizlik iki katına çıkmıştı. İlk onu kaybettik! Coronadan nefret ediyor! Hele öğretmenlerin yerine 8 yaşındaki çocuğa ders çalıştırmak tam bir eziyetti onun için. Benim bilgi alanıma geldiğinde Z kuşağı çocuğuna ders anlatmanın tam anlamıyla işkence olduğunu gördüm. Öğretmenlere minnettarız. Sınıfta bunlardan onlarcası var! Karşındaki kuşak senin ne söyleyeceğini hazır bekliyor. Ufak itaatsizlikler zamanla yüksek sesli bağrışmalara dönünce Efe’ye ilk ceza telefon ve internet kısıtlaması olarak geldi; bunu pandemiden önce yapmamız gerektiği dersini aldım. Çünkü hemen sonuç verdi; satranç ve piyanoya olan merakı kaybolmuştu bu geri geldi. Ancak İpek de Efe gibi arkadaşlarını özlemiş olmalı ki acısını “Kediyi öyle sevme, gürültü yapma, git başımdan” nidalarıyla daha çok Efe’ye yüklenerek çıkardı. Empati ile evde durumu idare etmek de zorlaştı. Birileri de beni düşünmeliydi. Efe elimizin altında olması sebebiyle herkesten darbe alsa da Z kuşağının verdiği kendine güvenle bize mutlulukla direnmeyi öğretti ve ben de onu taklit etmeye başladım. Latife bir yana kısıtlamaların en büyük faydası ailemin ve benim ailemiz üzerindeki eksikleri görmem oldu. Sanırım Avrupalılar ne yapıyor ne ediyor tatillerini ve hafta sonlarını aileleriyle bu yüzden geçiriyor. Özel ve kaliteli vakit geçirmek çocukların en doğal hakkı olduğunu bir kez daha anladım. Kötü çocuk olmaz!
MEHMET SİLENMEZ (MSL Türkiye Grup Direktörü): Türkiye’de ilk COVID-19 vakasının açıklanmasıyla beraber çalıştığım kurum evden çalışma kararı aldı. Kızım Zeynep o gün 26 aylık, oğlum Atlas ise 14 aylıktı. Normal bir günde, sabah kalkıp herkesi öpüp evden çıkmak tabii ki çok rahat. Bütün gün çalışıp, aileni özleyip eve geldiğinde, herkes günü çoktan bitirmiş olduğu için her şey kolay. Yemeği yiyip, biraz oynayıp sonra bebekleri yatırıyorsun. Evde çalışmaya başladığım ilk zamanlar da tabii heyecan çok. Zaten hasret kaldığın çocuklar sürekli etrafında, arada karşına gelip gülüyor, konuşmaya çalışıyor, e tabi bazen ağlıyor, huysuzluk da yapmıyor değil ama… İlk başlarda bir otorite var. Çocuklar, bugüne kadar görmedikleri babalarını kırmak istemediklerinden olsa gerek söz dinlemeye daha yatkınlar ya da ben öyle hissediyorum. Ama zaman geçtikçe ilişkimizde otorite kalmıyor. Artık baba, zaten günlük hayatın bir parçası, her daim yanında ve hatta her istenileni yapmakla yükümlü. Sürekli çalıştığım bilgisayarın ekranı çocukların dikkatinden kaçmıyor. Bugüne kadar pedagogların da tavsiye ettiği üzere, ekranla tanışmamış olan çocuklar artık haftalık toplantılarda iş arkadaşlarımı selamlamadan edemiyor. Kızım ise tablette gün boyu boyama yaptığımızı düşünüyor. Bu süreç elbette çok yorucu oldu. İşinize konsantre olmak istediğinizde ihtiyaç duyduğunuz sessizlik artık asla yok. Ama bu dönemde hem kendimi, hem çocuklarımı daha iyi tanıma fırsatı buldum. Daha önceden tahammül edemediğim davranışlara daha fazla tahammül edebilmeyi öğrendim. Bu dönemin bana kazandırdıklarından birisi ise çocukları asla şekillendiremeyeceğimiz gerçeği. Yani onların bizler gibi davranmasını ya da bizim uyum sağlamasını beklemek (evet bekliyordum ????) büyük bir yanılgıymış. Onların dünyasının bir parçası olmaya çalışmak ve çocuklara bunu hissettirmek onlarla anlaşmayı daha kolay bir hale getiriyor. Pandemide bıraktığımız 9 aylık dönemde, henüz hayatlarının çok başında olan bu iki minik arkadaş bana ‘tüm koşullar altında’ baba olmayı öğretti. Ama umuyorum ki, insanlık bir daha izolasyonla sınanmaz, çünkü bu dönemde tam da gelişme çağında, sosyalleşmeye muhtaç bu bireylerin evde yalnız başına kaldıklarında sıkıntılarına çare bulamamanın ne kadar acı olduğunu da tecrübe ettik. Ve evet, evdeki her nesne, bir oyuncak olarak kullanılabiliyor.
BURÇİN BENDEGÜL (Şehir Yapı Genel Müdürü): Tüm toplumun evine kapandığı korku ve kaygının arttığı ilk dönem benim ve ailem için hayatımın Şubat tatili (yarıyıl tatili) diyebilirim. Yoğun iş temposu kısıtlı tatiller ve akşamlar dışında ailenizle vakit geçirememenin hüznünü bir nebze dahi olsa bu dönemde giderebildik. Bizim evde çocuklar ile birlikte önce yemek menüleri belirlendi. Bazı akşamlar konsept geceler düzenledik: Türk Mutfağı, Meksika Mutfağı, İtalyan Mutfağı şeklinde, bu sistem bizlere motivasyon kaynağı oldu. Kızlarım kendi yaptıkları yiyecekleri tüketecek ve yaparken öğreneceklerdi. Tüm ailenin bir arada olduğu anlarda popcorn eşliğinde film geceleri, kendimize bıraktığımız zamanlarda hobilerimize vakit ayırabildik. Büyük kızım Doğa, psikoloji üzerine okuduğu ve kendini daha çok geliştirebilmek için kendi dalıyla ilgili kitaplara ağırlık verdi. Küçük kızım İpek, Güzel Sanatlar Lisesi’nde okuduğu ve resim, hayatı olduğu için bu dönemde birçok esere imza attı. Ancak bu ve bunun gibi birçok olguyu ve mutluluğu birlikte paylaşırken kendi içimde onlar için gelecek kaygısı oluştu. Bu kaygıdaki en büyük sebep, bugüne kadar bizlere öğretilenlerin bir kısmının yanlış ve sürdürülebilir olmaması diyebilirim; bambaşka bir geleceğin onları beklediğini baba sorumluluğu ile daha net görebiliyorsunuz bu dönemde. Koruyucu ve kollayıcı tavrınız gelecek üzerindeki planlarınız değişebiliyormuş. Bu dönem plan ve stratejilerimizin değişmesine hatta kızlarımla hayallerimizin değişmesine sebep oldu. Prangalarla bağlı olduğumuz bu koca şehirden şu an için kaçamasak bile gelecekteki büyük sığınağımızın temellerini hep birlikte atabildik.
ALEV AYKENT (Uzman Psikolog): Öncelikle altının çizilmesi gereken nokta babalığın, annelik gibi doğal durum olmadığıdır. Annelik içgüdüseldir. Oysa baba olmak öğrenilen bir olgudur. Kişi, baba olmayı öncelikle kendi kök ailesindeki babasının tutum ve davranışlarından, sonra da çekirdek ailesinde bebeği ile kurduğu ilişkilerde öğrenir. Babanın çocuk gelişimindeki en önemli rolü, özgüven alanında kendini gösterir. Ve baba olmayı öğrenmenin en olmazsa olmaz koşulu ise çocukla vakit geçirmektir ve bu kaliteli zaman paylaşımının sürekliliği esastır. Bu süreçte kişi, baba olmayı öğrenirken çocuk ihtiyacı olan özgüven gelişimine destek almış olur. Babanın aile içindeki rolü, annenin yorgunluğunda sahaya sürülen yedek oyuncu şeklinde olmamalıdır. Baba, aile dinamizminin içinde aktif olarak yer almalıdır. Ancak yaşam koşulları gereği babanın iş yükünün artması evde olduğu saatlerin giderek azalması hatta çocuk/çocuklarıyla sadece pazar sabah kahvaltısında aynı sofrayı paylaşır olması çokça dillendirilen sorunların başında geliyor. Oysa burada farkında olmamız gereken önemli nokta çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak adına onlara ayıramadığımız bu zamanın aslında onların duygusal alandaki geleceklerini ne kadar olumsuz etkilediğidir. Yetişkinlerle yapılan terapi çalışmalarının büyük bölümü çocuklukta alınamayan bu sevginin kişide yarattığı olumsuzlukları iyileştirme çabalarını içerdiği unutulmamalıdır. İşte tam bu nokta da hayatımızın içine bir bomba düştü: COVID 19. Neticesinde, sosyal izolasyon, evden çalışma, okulların kapanması, iş kaybı. Bu psikolojik ve fizyolojik sağlığımızı tehdit eden gündem sayesinde zaten var olan gelecek kaygımız da katlanarak arttı. Peki bu duruma yenik mi düşeceğiz, yoksa krizi fırsata mı dönüştüreceğiz? Benim babalara önerim; bu krizi çocukları adına fırsata dönüştürmeleridir. Çocuklar gözlemleyerek öğrenirler. Sizin sorunlarla baş etme tutumlarınız çocuklarınıza model olacaktır. İş yükünüzün yoğunluğu nedeniyle onlara ayıramadığınız zamandan bolca var artık. Birlikte yemek yemek, sohbet etmek, oyunlar oynamak, onun yaşanan bu olumsuz süreci nasıl algıladığını anlamak, korkularını yönetmesine yardımcı olmak ve eğitimine destek vermek gibi.. Bu olumsuz süreci, güzel anılar biriktireceğiniz sürece dönüştürmek. Örneğin, bir gün öncesinden ertesi gün ev içinde hangi aktiviteleri yapacağınızı birlikte planlayabilirsiniz. Çocuğunuz veya çocuklarınızın yaşı ve cinsiyetlerine uygun olarak belirlenecek olan bu aktiviteler çocuğunuzun hem zaman yönetimi becerisi kazanmasına hem sizin denetiminiz ile bazı alışkanlıkların ( ders çalışma, ekran zamanı, tablet kullanımı, kitap okuma, uyku saati) yerleşmesinde faydalı olacaktır. Ailenin daha uzun süreli bir arada olduğu bu günlerde babanın anneyle kuracağı sağlıklı iletişim ve paylaşım çocuğun ileride karşı cinsle kuracağı ilişki için de rol model olacaktır. Bu pandemi döneminde ev içinde yaratılacak olan anlamlı rutinler çocuğun güvenli bağlanma sürecine olumlu katkılar sağlayacaktır.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.