Serina Haratoka Tara’nın ikinci kişisel sergisi Kutsal Renkler, Elbruz Dağı’nın tepesinde tipi fırtınası sırasında Ruslar tarafından yüzyıllarca baskı altına yaşatılmış sonunda da topraklarından kopartılmış ataları ile buluşmasının ardından başlayan yolculuğunun izlerini taşıyor. Zamanla kelimeleri, düşünceleri, duyguları, enerjiyi renklerle ve şekillerle algılamaya başlayan, Şaman kökleri ile buluşan Tara, bu sergide şifalandırmamız gerektiğini düşündüğü altı konuyu ele alıyor: Doğa, şifa, insan, mekan, tarih ve enerji. Ön gösterimine katılma şansı bulduğum sergi, sağlık açısından koşullar uygun olduğunda izleyicisi ile buluşacak.
Sanat tarihçisi misiniz, ressam mısınız, şifacı mı? Yoksa hepsi mi?
Hayatıma bakınca hiçbir zaman tek bir dala tutunan biri olmadığımı söyleyebilirim. Tek bir meslekle ömür geçirme fikri gençken bana hapiste yaşamak gibi gelirdi, bugün de çok farklı düşünmüyorum. Onun yerine sanat, merak ve iyileşme üzerine köklenmiş bir ağaç gibi görüyorum hayatımı. Lisede kanıma giren görsel sanatlar, mitoloji ve sanat tarihi aşkı 16 yaşında turist rehberliğine attığım ilk adımla iyice filizlendi. Yaşım tutunca hemen kursa katılıp profesyonel turist rehberi oldum. Mimarlık fakültesinde okurken sürekli çalıştım, o yüzden berbat bir öğrenciydim Turlarda bir taraftan da sanat tarihi profesörüm için ören yerlerinde dialar çekerdim, antik metinleri Latince’den tercüme ederdim. Tamamen gönüllü olarak…
Seyahat etmek, çok genç yaşta kanıma giren ve 25 yıl geçmiş olmasına rağmen bir gram azalmamış bir bağımlılık benim için. Üniversitedeki yıllarımda dünyanın dört bir yanına uçan bir turizmci olmuştum bile. Ancak büyük turizm firmalarında çalışmak, ofis hayatı çok kısa zamanda beni zehirlemeye başladı. İkinci sayfa için gittiğim Barcelona’da sinema yönetmenliği okurken bir yandan sanat tarihi araştırmalarımı derinleştirdim. İnsanüstü bir performansla dört yılda çift dal okuyup aynı zamanda dünyayı arşınlayıp hayatımı kazanıyordum.
Bütün bu disiplinler aslında görsel zeka, estetik kavramı ve sanatsal ifade alanı doğal olarak beni çok besledi. Ortaokul yıllarında başladığım resim aşkı; kimi zaman fotoğraflarla kimi zaman da tablolarla dünyayla paylaşmak istediğim en sevdiğim varlığım diyebilirim.
Öteki tarafta küçüklüğümden beri bir parçam olan hayal gücüm aslında içimde bambaşka bir Serina’yı besliyormuş. Hayatım boyunca yaşadığım doğaüstü olayları hatırladıkça gülümsüyorum. Ruhani dünyanın basamaklarında yükseldikçe içimdeki şifacı bu dünyadaki ben ile bütünleşmeye başladı. O da yeni bir kimlik gibi gelse de aslında hepsinin birbirini besleyen, güzelleştiren ve özelleştiren seçimler olduğunu görüyorum. Şimdi yapboz tamamlanınca görüyorum ki bu çeşitlilik, bugünkü beni ortaya çıkarmak için oluşan harika bir formülmüş aslında. Kısaca tek tek hiçbiri değilim, ama bir taraftan da hepsiyim diyebilirim.
Şamanizm ile ilgilenmeye ne zaman başladınız? Bu kapı size nasıl açıldı ve neler deneyimlediniz?
Büyük bir dibe vuruş sonrası dünyaya dağıttığım ruh parçalarımı toparlamaya çalışırken diyebilirim. Çok küçük yaşlardan itibaren sık sık söylediğim bir cümle vardı: “40 yaşında bambaşka bir ben olacağım, hayatın anlamını çözeceğim ve sorularıma cevap bulacağım. (Ensesinde dev bir soru işareti dövmesi ile yaşayan bir insanım.) Yolun başına dönersek gerçekten hiçbir zaman ne çevreme, ne aileme, ne dünyaya tam olarak ait hissetmedim kendimi. Bu farklılık ve yalnızlık duygusu her zaman bir parçamdı. Ancak yanlış anlaşılmasın depresif, küskün hissederek değil, farkında olarak genel kalabalıktan hep uzaklaştım. Oğlumu dünyaya getirmem ve aynı zamanda çok sevdiğim babamı kaybetmem içimdeki şifacının açığa çıkması için gerekli alanı yarattı. Ancak başlangıç çok zor bir süreçti. Yıllarca açıklanamayan hormonal değişim, dinmeyen ağrılar, bambaşka bir şekle bürünen bedenim… Uzun süre şifacıları dolaştım. Oradan oraya denedim durdum. Hayatım boyunca ilaç konusuna uzaktım, zaten doktorlar da belirli bir sebep bulamadı. Tek istenilen daha çok hapla daha çok kimyasal almamdı. Almadım. Bir gün Elbruz Dağı’nın tepesinde dondurucu bir tipi fırtınasında dağın ruhu karşıma geçip “Haydi artık” dedi. O kadar. O an gözlerimden akan yaşları, dondurucu soğuğu, üstümdeki kilolarca fotoğraf ekipmanını unutup atalarımın bütün yaşadıklarını izledim… Ruslar tarafından yüzyıllarca baskı altına yaşatılmış sonunda da topraklarından kopartılmış atalarımın…. Kafkasya’nın en yüksek noktasında birer birer anlattılar olanları. Anda gerçekleşen bu olayı idrak edip kabullenmem epey uzun sürdü.
“RENKLERLE VE ŞEKİLLERLE ALGILAMAYA BAŞLADIM”
O günden sonra ne oldu?
Sonrası on senaryoluk olaylar zinciri, o kadar çok olay oldu ki… Gözle görülenle görülmeyenin dansı gibi. Kitap yazıyorum, uzun uzun anlatacağım yaşadıklarımı… Bir şekilde hastalığımın şamanik hastalık olduğunu öğrendim. Kısaca ruhlar “haydi” derken senin aksiyon almamanla alakalı bir durum. Bir öğretmen buldum ve şamanik şifacılık konusunda eğitim almaya başladım. Bir süre sonra başka bir öğretmen daha buldum ve bir tane daha… Böylece Anadolu, Peru, Kelt, Altay, Sibirya, Afrika kısacası dünyada tatbik edilen farklı şamanik ritüelleri öğrendiğim birçok öğretmenim oldu. Koşturmadan sakin sakin eğitim denizinde yüzmeye başladım. Devreye insan olmayan öğretmenler girince iş başkalaştı.
Görsel zekamın desteğiyle harika bir yetenekle ödüllendirildim. Kelimeleri, düşünceleri, duyguları, enerjiyi renklerle ve şekillerle algılamaya başladım. Sonra başka başka bilme halleri de eklendi. Sürekli gelişen büyüyen, meyvelenen bir ağaç gibi izliyorum olanları…
“ŞİFACI, RUHA AYNA TUTANDIR”
Şifacı ne demek size göre? Bu tanımın altında siz hangi alanlarda aktifsiniz?
Şifacı deyince insanlar sadece bedensel şifayı algılıyor. Şifacı bence bulunduğu toplumu, çevreyi, doğayı iyileştirendir. Mikrodan makroya ya da tam tersi bir iyileşme döngüsünün rehberidir. Zihni, ruhu ve bedeni şirazeye sokandır. Günümüz insanı şifacılığı; kurumsal kimliklerle, sertifikalarla koçluk yapan insanlar gibi bol konuşan, çok yumuşak, sürekli tatlı olan bir insan olmak sanıyorlar. Tanıdığım hiçbir gerçek şifacı öyle değil oysaki. Şifacı ruha ayna tutandır. Bu yolculuk kimi zaman tatlı kimi zaman da acı oluyor. Sonu selamettir ama.
Ben toplumu iyileştirme konusunda çok aktif çalışıyorum. Tarih boyunca şamanik ritüeller sebebiyle ortaya çıkan ve şekillenen sanatın değerini insanlara anlatmak için oğlumla birlikte başlattığımız bir sosyal sorumluluk projemiz var. Kültür Mantarı Sanat Hareketi. Sanatı basit bir dille, hissettirdiği duyguya, yarattığı fikre odaklanarak anlatıyorum. Mitoloji, arkeoloji, sanat tarihi, farklı eserler, farklı disiplinler… Bu şekilde didaktik olmadan sanatla hiç alakası olmayan binlerce kişinin kalbine giriverdik ve müthiş bir dönüşümü başlatmış olduk. İkinci üniversite okuyanlar, resim yapmaya başlayanlar, sanat kitapları karıştıranlar, okuma alışkanlığı edinenler… Binlerce birbirinden değerli hikayenin yardımcı oyuncusu olduk. Ne mutlu bize. Bir yandan da sahnede, söyleşilerde sanat tarihi anlattıktan sonra yaptırdığım birtakım hayalleme çalışmalarından yola çıkarak bir yılı aşkın süredir online şifa dersleri veriyorum. Derslerde ben sadece rehberlik yapıyorum, her katılan kendi içindeki şifacıyla tanışıp onunla birlikte kendi dönüşüm yolculuğuna başlıyor. Pandemi bu derslerle birlikte birçoğumuzun hayatında müthiş bir alan açtı. Gerçekten potansiyelini fark eden ve parlamaya başlayan gençleri gördükçe hissettiğim duyguları tasvir etmem pek mümkün değil. Gençler dediysem de yaş aralığımız oldukça geniş, 70 ila 15 yaş arası harika bir grup olduk. Her dersin sonunda yapılan bağışlarla bir yılda birkaç bin ağaç dikildi, insanlara, hayvanlara yardım edildi. Şifalanmanın bir amacı da iyiliğimizi dünya ile paylaşmak. Aksiyona geçmeyince iyiliğin bir anlamı olmuyor…
Bir rehberiniz oldu mu bu yolculukta?
Bireysel olarak şamanik şifa ve oldukça geleneksel olarak bilme haliyle gelen akışta ne varsa onunla çalışıyorum diyebilirim. Şifacılığın hiyerarşisi insanlar tarafından belirlenmiyor, birçok tecrübe ile anladım ki ruhlar gereken düzenlemeyi yapıyorlar. Benim de bu yolda karşıma çıkan, eğitim zamanımda el aldığım harika bir öğretmenim var. O da kanal olma halini aileden almış, benim de baba soyumdan gelen bu yeteneği kullanmayı tekrar tekrar hatırlattı bana. Birçok öğretmenim oldu, hepsi de bu yolda bana harika rehberler oldular ama Nursel Ekinci bir tanedir benim için. Şimdi birtakım gibi dünyanın şifalanması için çalışıyoruz. Çok büyük bir değişim olacak ve bizim gibi rehberlere çok görev düşecek. Bunu biliyoruz. Şifa çalışmalarında bir ekolü takip etmiyorum, onlarca sertifikam yok. Kanımca hepsinin amacı aynı. Yolumun çekirdekte, en temelde atalarımızın yolu olduğunu bildiğim için bu yoldan da çok şaşmamaya özen gösteriyorum. Basit ve öz olarak.
“ENERJİLERİNİN RENKLERİ, TONLARI DEĞİŞİYOR”
Neler deneyimliyorsunuz grup olarak bu çalışmalarda?
İlk zamanlar genel olarak pandeminin korkutucu etkisini temizlemekle geçti ancak herkes belirli bir frekansa yükselmeye başladıkça -bunu bir farkındalık seviyesi olarak da adlandırabilirim- kendi tekamüllerine doğru açılımlar yaşamaya başladılar. Hayatlarını değiştiren dönüştürenlerden, geç yaşına rağmen beklenmedik işlere başlayanlara kadar farklı farklı etkileri oldu. Bir tarafta başta dünyanın gidişatından çok korkan birçok genç, bugün kendi içlerindeki güçlü kadınlar ve erkeklerle tanışıyor. Enerjilerinin renkleri, tonları değişiyor. Bunu ben gözümle de görebiliyorum, onlar da derinden hissediyor. Toplumumuz korku, yargı, endişe üzerinden ilerliyor şu sıralarda, o sebeple gençleri bu karanlık akıştan çekip çıkarmak görevini aşkla yerine getirmek için elimden gelenin en iyisini yapıyorum. En mahremlerden bilgi alışverişleri oluyor. Etiketler, sosyal statüler, eğitim seviyesi vs. hepsi önemini yitiriyor. İnsan insana birbirimize ve dünyaya iyi gelme haline giriyoruz. Her çalışmadan birkaç saat önce o gün neler yapmam gerektiği bilgisi geliyor. O şekilde ilerliyoruz. Dediğim gibi ruhun yolculuğunda yolu, yöntemler, ekoller değil sadece ruhlar belirliyor aslında.
Resim yapmaya başlamanız ile şifacı yönünüzün aktive olması arasında bir bağlantı var mı? Yoksa değişen sadece çizimlerin manası mı oldu?
Resim aşkı çok erken yaşta başlamıştı ancak uzun süre fotoğraf sanatı ile çok daha iyi anlaştığım için eskiz defterimden epey uzaklaşmıştım. Bir gün gittim boyalar ve tuvaller aldım. Mutfağımın ortasında yerde resim yapmaya tekrar başladım. Hızıma, yoğunluğuma ve aşkıma etrafımdaki kimse inanamadı. Otomatik pilotta gibi günlerce, gecelerce resim yaptım. Sonra bir sakinleşme sürecine girdim. Yavaş yavaş resimler rüyalarıma girmeye başladı, rüyalar tablo tablolar rüya oldu. Bir süre de böyle bir döngü oldu. Şimdi daha sakin ama hatrı sayılır bir üretkenlikle devam ediyorum… Renkler, semboller, anlattığım hikayeler aslında hep şahit olduğum veya bizzat yaşadığım şifalanma süreçleri ile alakalı. Zindanları yıkan ve enerjiyi özgür bırakan rengarenk tablolar… O sebeple karşılarına geçince herkeste bambaşka noktalara dokunuyorlar. Artık benden çıkmış kendi kendine çalışan birer şifacı gibi görüyorum tablolarımı.
Kutsal Renkler Sergisi-Doğa Serisi- “Doğum”
Ön gösterimine katılma şansına sahip olduğum “Kutsal Renkler” sergisinden bahsedelim biraz da. Hikayesi nedir?
Günümüz insanı çoğunlukla zihin odaklı yaşıyor. Bedenlerine çok iyi bakarlarsa her dert çözülür sanıyorlar. Doğaya iyi davranalım ki suyumuzu eksik etmesin, mükemmel görünelim ki herkes bizi mutlu görsün gibi… Bir türlü dengelenemeyen denklemler söz konusu. Oysaki ruh bedenden yani dünyevi varlıktan önce geliyor şifa çemberinde. Doğanın ruhunu onurlandıralım ki bize iyi baksın mesela. Bu onurlandırma bazen çok basit olabiliyor yeter ki farkındalık olsun. Önce ruhumuzu şifalandırmayı öğrenirsek beden de zaten gereksizce hastalanmıyor. Tabii ki her şey dengeyi bulmak ve kaybetmemekle alakalı. Kutsal Renkler, altı bölümden oluşuyor. Benim güç aldığım değer verdiğim hem iç hem dış dünyamızın dengede durması için şifalandırmamız gereken altı konu: Doğa, şifa, insan, mekan, tarih ve enerji. Hepsi karanlık köşelerde sakladığımız kutuların anahtarı gibi. Kutuyu aç karanlık temizlensin ve yerine rengarenk bir dünya dolsun… Tablolarıma bakıp şaşkınlıkla gülümseyen yüzler gördükçe içimden çılgın danslar yapıyorum.
Ben birçok eserde gözle göremediğimiz frekansları hissettim adeta. Siz hangi motivasyonla ve ilhamla hazırladınız sergiyi?
Çok mutlu oldum hissetmenize çünkü evet kesinlikle her birinin çok güçlü bir enerjisi var. İzleyici o enerjiyi hissedebilsin ve tabloların karşısında anahtarlarıyla buluşabilsin diye sergiyi online yapmak istemedim. Çünkü sadece tablolar değil, sesler ve kokular gibi görsel deneyime eklemek istediğim öğeler de var. Doğru zamanda çekinmeden gezilebileceği zaman keyifle açacağız Kutsal Renkler’i.
“EBA TV’DE ÇOCUKLARA USTALARI ANLATIYORUZ”
Kültür Mantarı Sanat Hareketi deneyimlerinizi de merak ediyorum.
Kültür Mantarı Sanat Hareketi basitçe bir anne ve oğulun topluma sanat farkındalığı yaratmak adına başlattıkları bir projedir. Bu bebek iki seneyi aşkın süredir hayatımın odaklarından biri oldu. Çocuklar ve ailelerine sanat kültürünü aşılamak amacıyla amatörce çıktığımız yolda yetmiş bin üstü bir takipçi sayısına ulaşan bir İnstagram hesabımız var. Hala çok amatörüz ama niyetimizin temizliği, odağımızın başarı veya ticari kazanç değil kolektif bilince bir katkı olduğu çok iyi anlaşıldı. Bizi takip eden binlerce insanlar tatlı bir aile olduk gibi hissediyorum. Ortağım ve oğlum Alp’in birçok çocuğa hatta yetişkinlere sanat sevgisi ve özellikle kitap okuma konusunda çok tatlı bir örnek olduğunu düşünüyorum. Sosyal medya işin göz önündeki kısmı olsa da asıl keyifli olan; sahneden karşılıklı sanatın tarihini ve şifanın hayal gücüyle ne kadar yakın arkadaş olduğunu anlattığım söyleşilerimdi. Pandemi öncesinde anaokulundan üniversite seviyesine sonra da yetişkinlere “Serina’nın Yıldız Ormanı” isimli söyleşimi yapıyordum. Tam Anadolu’ya açılma zamanı geldi, maalesef Covid bizi durdurdu. Yaz aylarından beri EBA TV’de oğlum Alp ile hazırladığımız sanat tarihi belgesellerimiz yer alıyor. Çocuklara Rembrandt, Leonardo da Vinci, Vermeer gibi ustaları bazen ben anlatıyorum bazen de Alp. Eba TV, projenin çocuk ayağındaki yıldızı oldu diyebilirim. Bir anne olarak çocuğumun bilgiyi paylaşmak adına verdiği emek ile ilgili de pek gururluyum.
Çocukların sanata ve kadim bilgilere ilgisi nasıl?
Sadece çocuklar değil yetişkinler de bu tip bilgileri doğru bir yöntemle sununca keyifle kabul ediyorlar. Ben doğam gereği heyecanlı ve paylaşımcı bir ruhum. Karşımdaki insanlara bu duygunun geçtiğini anlıyorum. O duyguyu da bir bilet gibi kullanıp bilgi trenine atlayıp benimle bu harika yolculukta keyif aldıklarını görüyorum.
Kimlere ulaşabiliyorsunuz?
Kültür Mantarı Sanat Hareketini Hakkari’den New York’a birçok farklı sosyo-kültürel seviyeden insan izliyor. Bu çeşitlilik müthiş bir güzelliğe kapı açıyor. Herkesin birbirine nazik olduğu sanatla birlikte iyileşen bir topluluk halini aldık. Büyüyüp yayılıp daha yüzbinlerce insana şifa olmasını dilerim…
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.