Çocukken kapısından bile geçmek istemediğiniz doğum günü partileri, iş yerinde kendinizi asla iyi hissetmediğiniz rekabet ortamı, zamanla yarışmak zorunda kaldığınızda düştüğünüz çukur, reddettiğiniz o terfi, gürültülü ortamlardan kaçma isteğiniz, etraftaki insanların duygularını hissetmekten dolayı çekilen enerjiniz, akmaya hazır gözyaşlarınız ve ister erkek olun ister kadın, başkalarına tuhaf gelen daha nice duyarlı haliniz… Hepsinin, henüz adı pek bilinmeyen bir özellikten kaynaklandığı öğrenmek size çok iyi gelebilir.
Hayli Duyarlı Kişi… Kitabın adını gördüğümde, “İşte” dedim, “Beni anlatıyor, ne kadar da güzel bir tercüme olmuş. Nihayet bizden bahseden birileri çıktı.” Ancak okudukça yanıldığımı anlamaya başladım ve biraz da kibirli davrandığımı… Çünkü kitapta bahsedilen “hayli duyarlılık” hayli farklı bir konu. Ve üstelik benim gibi “Ben duyarlıyım” dediğimizde dualitenin tuzağına düşüyor ve duyarlı olmayan o kötü kalpli(!) insanları yaratmış oluyoruz. Bu da pek duyarlı bir tavır olmasa gerek…
Dr. Elaine N. Aron, 90’lardan beri hayli duyarlı kişiler üzerinde çalışmalarını sürdüren ve yüksek lisansını klinik derinlik psikolojisi üzerine yapmış bir klinik psikolog. Eşi Dr. Art Aron ile sevginin ve yakın ilişkilerin psikolojisi üzerine yaptığı çalışmalar ile uluslararası alanda tanınmış olan Aron, hayli duyarlı kişiler üzerine yazdığı kitaplar ile de çoksatan bir yazar. Hayli duyarlı bir kişi olarak bu tanınırlık kendisi için kolay olmasa gerek… Diğer yandan hayli duyarlı kişiler için çok büyük bir iş yaptığı da bir gerçek. Bu kitabı okuyan birçok yetişkin utangaç, korkak, asosyal, sulu gözlü ya da tuhaf olarak etiketlendiği geçmişine şöyle bir bakıp, “Demek tüm yaşadıklarım bu nedenleymiş” diyecek ve birçok anne-baba çocuklarına karşı daha anlayışlı olacak hatta onları takdir edebilecek.
Çoğunlukla röportaj vermeyi tercih etmeyen Dr. Aron, ülkemizde ilk kez Mümkün Dergi’ye konuştu ve hassas ruhlara iyi gelecek bilgiler paylaştı.
Türkçe’de duyarlılık deyince biz diğer insanlara, hayvanlara, doğaya duyarlı olmayı belki biraz da duygusallığı, kırılganlığı anlıyoruz. Ama kitabı okuyunca sizin başka bir şeyden bahsettiğinizi gördüm. Duyarlı ve hayli duyarlı arasındaki fark nedir?
Evet iki terim arasında belli farklar var. Örneğin kocam duyarlıdır ama hayli duyarlı değildir. Akademik alanda buna “duyusal işlem hassasiyeti” diyoruz. Bu daha çok dışarıdan gelen bilginin işlenmesi ile ilgili bir durum. Kocam benim ve diğerlerinin ihtiyaçlarının farkında olmak ve dünya için önemli bir şeyler yapmak söz konusu olduğunda muhtemelen dünyanın en nazik, ne duyarlı insanıdır. Tüm bu özelliklere sahiptir ama hayli duyarlı değildir. Bu ikisi aynı şey değil. Bunu, yüksek duyarlılığın dört niteliği ile açıklayabilirim: DOES
D (Depth of processing)- Derin İşlemleme: Sürekli kocamdan bahsediyor olmak istemiyorum ama… Ben “derin” bir şeylerle baş etmeye çalışırken o da duyarlı biri olarak yanımda olur ama onun bu duruma ekleyecek bir şeyi olmaz..
O (Overstimulation)-Aşırı Uyarılma: Aşırı uyarılma söz konusu olduğunda o bundan etkilenmez. Bu da hayli duyarlı olmanın dezavantajıdır.
E (Emotional Reactivity and Empathy)-Duygusal Tepkime ve Empati: Bu da ömrüm boyunca baş etmeyi öğrenmeye çalıştığım bir konu. Ben buna duygusal liderlik diyorum. Herkesin ne hissettiğini daha onlar hissetmeden yoğun şekilde hissediyoruz.
S (Sensing the subtle)- İncelikli olanı, altta yatanı algılamak: Bu da doğal dünyaya ve diğer insanların duygularına duyarlı olmaktır.
Bu nitelikler oldukça spesifiktir ama her duyarlı insan bunların dördüne birden sahip olmayabilir. Şu an dünya nüfusunun yüzde 20, hatta belki yüzde 30’unun hayli duyarlı olduğunu tahmin ediyoruz. Ve bu röportajda özellikle şunu da vurgulamak istiyorum ki en az kadınlar kadar hayli duyarlı olan erkekler de var.
Bu da hazırladığım sorulardan biriydi…
Bu erkekler için bir şok. Çünkü bunun kadınsı bir kişilik özelliği olduğu düşünülüyor. Bu konuda da bir şeyler yazmayı düşünüyorum. Hayli duyarlı olan her erkeğin testosteron yüklü olduğunu düşünürseniz bunun kadınlardan farklı sonuçları olacaktır ama bunların ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Ama eğer duyarlılığı sadece kadınlar üzerinden düşünürsek çok büyük bir oranı göz ardı etmiş oluruz.
Göz ardı etmek hayli duyarlı erkekler açısından da iyi bir durum değil herhalde. Çünkü bu özelliklerinden dolayı aslında kadınlardan daha fazla zorluk çekiyor olabilirler.
Hayli duyarlı erkekler için de bir belgesel düşünüyoruz. Bunu geçen sene yapacaktık ama araya Covid 19 girdi. Sorularınız olduğunu biliyorum ama bir vurgu daha yapmak istiyorum
Lütfen devam edin…
DOES’e eklenmesi gereken iki konu daha var: Farklı Duyarlılık (Differantial Susceptibility). Şu anlama geliyor; duyarlı insanlar çevrelerinde olanlara karşı daha duyarlıdır. Yakın zamana kadar bu anlamda daha kırılgan, savunmasız oldukları düşünülüyordu. Artık bu sayede daha iyi ortamlar seçtiklerini biliyoruz. Özellikle de çocuklar. Olumsuz çocukluk deneyimi yaşayanların kaygıya, depresyona, utangaçlığa eğilimli olduklarını biliyoruz ama iyi olan şu ki müdahalelere de daha olumlu yanıt veriyorlar. Çünkü olumlu olan her şeyi alıyorlar. Ve “derin işleme”nin sonucunda öğreniyorlar da… Vicdanlılar ve söyleneni yapıyorlar ya da yapmaya çalışıyorlar. Eğer bir terapi söz konusuyla terapistin de bu hayli duyarlı oluşa duyarlı olması gerekiyor.
İkincisi; yüksek duyarlılık bazen içe dönük olmakla karıştırılıyor ama bu doğru değil. Hayli duyarlı kişilerin yüzde 30’u dışa dönük. Bu insanları çok şaşırtıyor. Örneğin medyada çoğu insanda, benim röportaj yaptıklarımda da genelde yüksek duyarlılık ve dışa dönüklük bir arada olur. Duyarlılıkları insanların ne okumak isteyeceklerini hissetmelerini ve heyecan arayışları da daima yeni insanlarla röportaj yapmalarını ve yeni dünyalara girmelerini sağlar. Bu, medyada çalışan, özellikle de röportaj yapanlar için harika bir kombinasyon gerçekten. Bir şey gözlemlemek, neler olup bittiğini dikkatlice fark etmek yazdığınız hikâyeyi daha ilginç hale getiriyor.
“DAHA FAZLA İNSAN DUYARLILIĞINA SAHİP ÇIKMAYA BAŞLADI”
Hayli duyarlı insanların sayısı yıllar içinde artıyor mu?
Hayır. Tüm dünyayı temsil eden örnek bir grup oluşturmak ve bir oran belirlemek çok zor. Kültürden kültüre de değişiyor. Bir araştırmacı yüzde 15 demişti. Benim araştırmam yüzde 20 gibi göründü. İngiltere’de araştırmacı Prof. Michael Pluess, yüzde 30’a yakın dedi. Ben arttığını sanmıyorum. Sadece daha fazla insan artık daha az korkuyor, hayli duyarlı oluşlarına daha fazla sahip çıkıyor ve “Ben de öyleyim” demeye başlıyor. Ama onların da bir kısmı gerçekten hayli duyarlı kişiler olmayabiliyor. Kitaptaki test birçok soru ile bu kişilerin nasıl düşündüklerini ve davrandıklarını ortaya koyuyor. Genellikle erkekler kadınlardan daha düşük sonuçlar alıyor. Bu daha çok kültürel bir sonuç. Ölçümleme ilgili sorunlar da olabilir.
Hayli duyarlı olup olmadığımızı kendi kendimize en kolay nasıl anlarız? Ana semptomlar nedir?
Başta anlattığım maddelere, DOES’e bakarak olabilir. Kitabı yazarken bunu bilmiyordum. D yani Derin İşleme zihnimde tam netleşmemişti çünkü en hızlı gelişen bölüm orası. Bir insanı bir şeyi derin şekilde işlerken görmezsiniz. Başka nasıl ifade edebiliriz bakalım… Derin düşünmek, ileriyi düşünmek, büyük resmi görmek, bugünkü durumu getiren geçmişi düşünmek… Bu harika bir nitelik.
Aşırı uyarılma ise bu kişilerin kendilerinde ilk bildiği ya da diğerlerinde ilk fark edilen şeydir. Gürültülü bir restorana dayanamayan kişi ya da sürekli tişörtün etiketinde şikâyet eden bir çocuk ya da kaşındıran çoraplar, sahilde ayağı rahatsız eden kum… Aşırı uyarılma problemi bu pakette vardır, er ya da geç başınıza gelecek bir durumdur.
Empatinin ve duygusal tepkimenin çeşitli formları olabilir. Erkeklerin duygusal tepkilerini bastırma eğilimleri olduğunu düşünüyorum. Kadınlar duygular konusunda daha uzman görülüyor. Ama bu, kadınların ağlamayı daha hızlı başarabilmelerinden ya da utanmış hissedebilmelerinden kaynaklanıyor. Bazı duyarlı erkekler ise daha çabuk sinirlenebiliyor. Bunlar duyarlı insanlar için normal sayılabilir, davranışlarını sakatlayacak hale gelmediği sürece… Çünkü geçmişi ve geleceği daha iyi hissedebilmek, daha doğru kararlar vermenizi de sağlar. Bunun, yüzlerce başka türde olduğu gibi doğuştan gelen bir özellik olduğunu kabul etmek çok önemli. Bu bir hayatta kalma stratejisi ve çok akıllıca… Dikkatini verebilmek… Herkes böyle diye düşünülebilir ama değil. Herkes böyle olsaydı bir avantajı olmazdı. Trafiğin daha az olduğu yeri birçok insan bilmezken siz biliyorsanız bu bir avantajdır ama herkes bilirse avantajı kalmaz. Trafiği atlatmak için yeni bir yol olmaz, yeni bir trafik yoğunluğu oluşur. Bu anlamda hayvanlar çok zeki… Çünkü daha hızlı uyarılıyorlar ve acıya daha hassaslar. Bu gibi nedenlerle bazı durumlardan kaçınıyorlar. Bu da belli koşullarda avantaj oluyor. Ama herkes öyle olsa dezavantaj olurdu.
Şu an kafam durdu ve ne soracağımı unuttum.
Bunu anlıyorum. Biz duyarlı insanlar aşırı uyarılırız, birilerinin daha iyi performans göstermesini sağlayan şeyler bizim kötü performans sergilememize neden olabilir. Kendi kendine testte bununla ilgili soruya birçok insan yakınlık hisseder.
Öncelikle bu özelliğin gerçek olduğunu fark etmelisiniz.
İkincisi geçmişinize yeni bir bakış açısı ile tekrar bakmalısınız. Bugüne kadar yaptığınız hatalar ya da kötü performanslar hassasiyetinizle bağlantılı olabilir. Bir terfiyi kabul etmemişsinizdir çünkü onun sizin için uygun olmadığını aslında biliyorsunuzdur ama bunu bildiğinizin farkında olmamışsınızdır. Ama evet bu sizin duyarlılığınızdan olmuştur.
Üçüncüsü çocukluktan gelen meseleleri, bizi daha endişeli, depresif ve kırılgan yapan şeyleri iyileştirmektir.
Dördüncüsü yeni bir hayat tarzı yaratmaktır. Sizi aşırı uyaracağını ve enerjinizi tüketeceğini bildiğiniz şeylere hayır demeyi öğrenmek gibi…
Sonuncusu da sizin gibi duyarlı insanlarla bir arada olmaktır. Bir oda dolusu hayli hassas insan ile birlikte olmak harika bir şeydir. Türkiye’deki hayli duyarlı insanlar bir gün bunu yapmaya başlayabilir. O zaman bu durumun gerçek olduğunu ve çoğu muhtemelen içedönük olan o gruptaki nezaketi, yumuşaklığı, birbirini aşırı uyarmamayı fark edersiniz. Hatta bazen birisi çıkıp kim parfüm sürdü diye şikâyet edebilir, “Bunu neden yaptın, hepimiz hayli duyarlı değil miyiz?” (Gülüyor…) Bir hafta sonu seminerinde bir katılımcı hayli duyarlı herkesin vejetaryen olmasını istediğini anlatmıştı çünkü duyarlı bir insanın hayvanların kesilmesini kabul edemeyeceğini söylüyordu. Bir diğer katılımcı ise ayağa kalktı ve “Doktorum et yemem gerektiğini söyledi, böyle söyleyemezsiniz, bu çok kötü” dedi.
“İNSANOĞLU KIYASLAMA İLE İLGİLİ ZORLUK YAŞIYOR”
Hayli duyarlı olmak iyi bir insan olmak anlamına geliyor mu?
Bazen hayli duyarlı insanların iyi insanlar olduklarını söylediklerini duyuyorum ve bundan hiç hoşlanmıyorum. Herkese ihtiyacımız var! Kocam gibi duyarlı olup hayli duyarlı olmayan insanlar aşırı uyarılmadıkları ve aşırı duygusal tepki vermedikleri için bazı konularda çok daha duyarlı da olabilirler. İnsanoğlunun iki grubu, hatta herhangi iki şeyi kıyaslamakla ilgili zorluk yaşadığını düşünüyorum. Tuz-karabiber, köpek-kedi, doğu-batı, deyince her insanın bir favorisi oluyor. Duyarlı ve duyarlı olmayan deyince de mutlaka biri favori oluveriyor. İnsanlardan bir çember oluştursak ve bir-iki diye sayarak sırayla iki farklı odaya göndersek odalardan birinde toplananlar neredeyse hemen diğer odadakilerden daha iyi olduklarını düşünmeye başlarlar. Bunun dayandığı bir temel olmamasına rağmen… Bu bir temel içgüdü… Grubunu korumak isteyen sosyal hayvanların içgüdüsü… Bir grup şempanzenin bir başka grup şempanze ile savaşması buna bir örnek. Her zaman değil ama bunu yaparlar çünkü gruplarını koruyorlar. İnsan ırkının bunun üstesinden gelmesi gerekiyor.
“OLUMLU ÇOCUKLUK DENEYİMİNİN SONUÇLARI MUHTEŞEM”
Hayli duyarlı kişilerin çocukluk deneyimleri yetişkinlikteki sonucu nasıl etkiliyor? Olumsuz deneyimler zorlu sonuçlar mı doğuruyor?
Evet ve eğer güzel bir çocukluk geçirmiş hayli duyarlı kişiyseniz sonuçlar muhteşem oluyor! Bunu hatırlamak çok önemli. Bunun için “farklı duyarlılık” diyoruz, “kırılganlık” demiyoruz. Güzel çocukluk yaşamış hayli duyarlı insanlar çoğunlukla çok iyi işler yaparlar. İngiliz araştırmacı Prof. Michael Pluess duyarlılık araştırması yaparken kendisinin hayli duyarlı olmadığını düşünüyordu. Geçenlerde kendisinin de hayli duyarlı olduğunu fark etti. Çünkü destekleyici bir ailesi vardı, ne yapmak istiyorsa onu yapmasına izin vermişlerdi. Müzisyen mi olmak istiyorsun, haydi git ol. Başka bir şey mi olmak istiyorsun, haydi git yap. İsviçreli bir aileden geliyordu. Bunun üzerine daha bir şey söylemeye gerek yok çünkü İsviçrelileri biliyoruz. O nedenle yıllarca durumunu tanımamıştı. Böyle gıpta edilecek çocukluk yaşamış birçok hayli duyarlı insan var. Kitapta da örnek bir hikâye anlatıyorum. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
“TERAPİSTLER HENÜZ BU KONUDAN YETERİNCE HABERDAR DEĞİL”
Hayli duyarlı kişiler ne zaman destek almalı? Bu durumla başa çıkamadıklarını nasıl fark edebilirler?
Başa çıkamadıklarını anlayacak kadar akıllıdırlar. Duyarlı anne-babaları anlatan yeni bir kitap yazdım, henüz Türkiye’de yayınlanmadı: The Highly Sensitive Parent. Ben kimsenin küçük bir çocuğu tek başına büyütmek zorunda kalmaması gerektiğine inanıyorum. Hele bu kişi hayli duyarlı ise, evde tek başına bir ya da daha fazla küçük çocuk büyütüyorsa, bu iş yürümez.
Aşırı uyarılıyorsak, asabileşiyorsak, depresif hissediyorsak, sürekli endişeleniyorsak destek almalıyız. Aşırı uyarılma bir alışkanlık olmuşsa bir şeylerin ters gittiğini anlamalıyız ve bu düzeltilebilir. Üzerinde çalışmak gereklidir. İşin zorlu kısmı bu kişilere yardım edenlerin hayli duyarlılığı bilmemesidir. Bu bazen durumu daha beter hale getirebilir. Hayli duyarlı bir adama psikolojik danışmanının, “Bir yetişkin gibi davranmazsanız eşiniz sizi boşamalı” dediğini biliyorum. Bunun gibi birçok hayli duyarlı kişiye, “Sizde bir sorun var” denildiğini biliyorum. Tabii ki bunları yaşayan insanlarda bazen sorun da olabilir ama terapistin duyarlılık konusunu da aklında bulundurması gerekiyor.
“HAYLİ DUYARLI BİR ÇOCUK YETİŞTİRMEK CİDDİ BİR İŞTİR”
Sizce dünyada terapistler bu konudan yeterince haberdar mı?
Hayır. Bunun üzerine çalışıyoruz ama sanıyorum okullarda okutulacak hale gelmesi için bir nesil geçmesi gerekecek. Çocuk doktorlarının da bu konuyu fark etmesi önemli. Sadece terapi değil, kitap okumanın yardımcı olduğunu biliyoruz. Çevrenizde sizi anlayan insanlar bulunmasının yardımcı olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili nasıl terapist seçmelisiniz konulu bir makale yazmıştım, internette bulabilirsiniz. Tüm terapistler tatlıdır ama birkaç terapist denemeden, hassasiyetiniz hakkında konuşmadan bulduğunuz ilk terapiste bağlanmayın. Terapistiniz sizin hassasiyetinize inanmalı. “Terapistim yüksek hassasiyetime inandı ama sonra bunun kötü çocukluk deneyimden kaynaklandığını söyledi” diyen birini biliyorum. Bana göre bu gerçekten bir ihanet. Terapiye giden kişi alıcıdır ve hakları vardır. Bu haklarının farkında olmalıdır ve kendisi için iyi olmayan böyle bir durumdan hemen çıkmalı ve yeni birisini aramalıdır. “Gerçekten bunu yapabilir miyim?” diyen insanlar var. Evet yapabilirsiniz. Ben de bana en uygun terapisti bulana kadar sekiz kişiye gittim. Sonunda bulduğum kişi benim hayatımı kurtardı. Birçok alanda çok işlevsel iken bazı konularda cidden yardıma ihtiyacım vardı. İyi ebeveynleriniz olsa bile bazen insan kendisinde bir sorun olduğu geribildirimini hissediyor. Bunu öğretmenlerinden ve toplumdan da alıyor. O nedenle yukarıda saydığım gelişim adımlarını bilmek çok önemli. Çocukluğunuzu yeniden çerçevelemek ve kötü çocukluğun sonuçlarından iyileşmek çok önemli. Hayli duyarlı bir çocuk yetiştirmek gerçekten ciddi bir iş ve bu da Highly Sensitive Child adlı kitabımın konusu… Türkiye için sıradaki kitap bu olabilir çünkü çok okunuyor. Ayrıca terapistler için bir kitabım var. Almancaya ve Japoncaya çevrildi. Daha fazla dilde çevrileceğini tahmin ediyorum.
Vaktinizin kısıtlı olduğunu biliyorum, son soruma geliyorum. Hayli duyarlı insanların daha spiritüel olduğunu söylüyorsunuz. Bu tam olarak ne demek? Sezgileri mi güçlü, kalpleri mi açık?
Bunu söylemiş miydim? A evet kitapta söylemiştim. (Gülüyor) Daha inançlı olmaktan bahsetmiyorum. Birçok başka şeyden bahsediyorum. Birincisi duyarlı insanlar her zaman daha zor bir hayat yaşıyorlar, zorlukları görüyorlar, olanları ve olacakları önceden fark edebiliyorlar. Doğaları gereği daha büyük resme bakıp kendilerini rahatlatmaları gerekiyor. Bu derin işlemleme özelliğinin bir tezahürü… Tüm insanlarda büyük resme bakıp sorunu çözme içgüdüsü var. Bence onun bir formu bu… Bazı araştırmacılar spiritüelliğin ve inancın, insanlarda duyarlılık özelliği başladığı dönemde başladığını söylüyorlar. Çünkü bu duyarlı insanlar doğaya bakıyor, gözlemliyor, bunun hakkında konuşuyor ve spiritüel lider oluyordu. O zamanlar bilim yoktu ve bu insanlar ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı, örneğin mevsimleri açıklıyorlardı, diğerlerine rehberlik ediyorlardı. Zamanla birçok bilimsel yanıt bu spiritüellikten, bu aydınlanmadan geldi. Bu bölümü yazdım çünkü 39 kişi ile röportaj yaptım ve ben daha sormadan onlar bana maneviyattan bahsettiler. Birkaçı ateistti ama yine de bundan bahsediyorlardı çünkü hayatın bu bölümünü diğer insanlardan çok daha fazla düşünüyorlardı.
Bu röportajın ülkemizde de birçok insanda farkındalık yaratacağını düşünüyorum ve çok teşekkür ediyorum.
Vurgulamadığımız bir konu kaldı. Bu durum üzerinde yüzlerce araştırma var. Hayli duyarlı olmak bilimsel araştırmalarla da destekleniyor. Bunu benim yarattığımı, kitap satmak için ortaya koyduğumu düşünenler de ortaya çıkabilir. Ama bu yoğun ilgi benim gibi bir insanın isteyeceği son şey olurdu. Zaten bunu öngörememiştim.
HAYLİ DUYARLI OLMAYI AVANTAJA ÇEVİRMENİN ADIMLARI:
- Kendini bil, niteliğini fark et ve kabul et.
- Geçmişi bunun ışığında yeniden çerçevele.
- Derin yaraları iyileştirmek için destek al.
- Hayli duyarlı diğer insanlarla bir araya gel.
KİTAPTAN NOTLAR:
- Hayli duyarlı kişilerin yüzde 30’u dışa dönüktür ve her içe dönük kişi hayli duyarlı değildir.
- Hayli duyarlı olmak bir kusur ya da hastalık değildir.
- Herkes zaman zaman hayli duyarlı olabilir. Ve herkes yaşlandıkça daha duyarı hale gelir.
- Dr. Elaine N. Aron, Psikiyatrist Carl Jung’un da hayli duyarlı kişilik olduğunu ve çalışmalarından ondan çok yararlandığını söylüyor.
- Kitabı sadece hayli duyarlı kişiler (HDK) değil, onların anne-babaları, eşleri, yakınları, arkadaşları da okumalı.
- Her HDK ortak bazı özelliklere sahip olsa da biriciktir ve onu diğerlerinden ayıran nitelikleri vardır.
- Ünlü müzisyen ve aktivist Alanis Morissette de hayli duyarlı bir kişilik ve arka kapakta şunları söylüyor: Bu kitapta kendimi apaçık bir şekilde gördüm ve neredeyse her sayfasını göz yaşları içinde okudum. Hayatımı bütünüyle değiştirdiğini söylemek bile yetersiz kalır.”
Detaylı bilgi için: www.hsperson.com
Elaine N. Aron Fotoğraf: Stephanie Mohan.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.