Kartpostal
Farkındalık

Bir kartpostalın içinde büyümek 

O sırada o iki kız çocuğuna gözü takılan kimse var mıydı bilinmez ama eğer olsaydı orada adeta bir kartpostal görürdü.
Üstünde akşam güneşinin pırıldadığı denize uzanan iskelelerden en büyük olanının en ucunda iki kız çocuğu… Sağda, arkalarında tüm heybeti ile beş yüz yıllık kale yükseliyor. Sahildeki restoranların ışıkları birer birer yanmaya başlamış. Beyaz gömlekli garsonlar hızlı hızlı kumu tırmıklıyor, masaları düzenliyor, daha erken işe koyulmuş olanlar masalara müşteri kabul etmeye başlamış bile. Günü mayoları ile uzatmayı tercih eden birkaç kişi hala havlularının üzerinde oturuyor. Bir adam daha cesur çıkmış son bir deniz sefası için dizine kadar ilerlemiş, girsem mi girmesem mi diye düşünüyor. Ama yaz da olsa bir saatten sonra insan üşüyor, adam kararsız, elleri belinde uzaklara bakıyor. Uzaklarda İstanköy var. Taş atımlık mesafede gibi yakın görünüyor. Günlük turdan dönüşünü geciktirmiş bir tekne, koya giriyor. Yolcular yorgun uzanmışlar güverteye, kimi ayaklarını sallandırmış teknenin burnundan, manzaranın keyfini çıkarıyor. Akşam ezanı okunacak birazdan, kalenin kargaları havalanacak. Deniz bir uzanıyor sahile, bir çekiliyor, çekildiği yerde binaların ışıklı gölgesi kalıyor, sonra deniz yine geliyor, ışıklı gölgeleri yalayıp gidiyor, gölgeler yine orada.

Profesyonel bir fotoğrafçı o anı görüntüleseydi, bir kartpostal haline getirilmesine izin verseydi, o kartpostal, kendi etrafında dönen o metal askılarda benzerleri gibi yıllarca satılsaydı, nice insanın eli o kartpostala uzansaydı, güzel dileklerini, sevdikleri için, hep güzel şeyler, hep iyi niyetler yazsalardı arkasına, acaba kızların hayatına bir etkisi olur muydu? Her şey daha güzel olur muydu?

Sonra Zamphir’in flütü duyuluyor, Yalnız Çoban’ı çalıyor. Kızlar da iskelede yalnız. Konuşup konuşmadıkları belli değil. İkisi de denize bakıyor. Birinin sapsarı saçları var, diğerinin simsiyah. İki ayrı kız, iki ayrı şehir, iki ayrı aile, iki ayrı hikâye, biri on bir, biri on üç yaşında ve bir noktada hayat bunu nasıl yapıyorsa onları da buluşturmuş.

O hayali kartpostalın içinde kızlar aslında konuşuyorlar da birbirlerine mi yoksa denize mi anlatıyorlar dertlerini, belli değil? Dert olduğu belli ama… Yaşlarından beklenmeyecek bir durgunluk var üstlerinde… Ciltleri, saçları, üstleri başları, akşamın ilk ışıkları ile etrafları pırıl pırıl da tarifi imkânsız bir donukluk var tam durdukları yerde. İkisinin kapladığı o küçücük alanda donmuş kalmış bir enerji. Onlardan beklenen cıvıl cıvıl konuşmaları, yaz aylarının o yaştakilere adeta zerk ettiği coşkuyu doyasıya yaşamaları olurdu. Hatta bütün gün denize girmekten birkaç ton koyulaşmış tenleri, tuzlu sudan kızarmış gözlerine rağmen iskelenin başına kadar gitmeleri, koşa koşa ve çığlık çığlığa elbiseleri ile bir kez daha atlamaları beklenebilirdi. Ama sadece duruyorlar. Konuşuyorlar mı sahiden, insan şüphe ediyor.

Konuşup da birbirlerine anlatmış olsalar bir şeyler değişmez miydi hayatlarında? Onlar kesin denize anlattı da deniz vakti gelene kadar tuttu koynunda bu iki kız çocuğunun hikayesini, yıllar sonra bir lodosta tekrar kumsala atana kadar. Başka türlü olmuş olamaz. Konuşsalardı birbirleri ile elbet daha güçlü hisseder ve başkalarına da anlatırlardı olanları. Dinleyenlerden elbet biri duyardı söyleneni, bir şey yapardı.

Peki ya konuştularsa, anlattılarsa da kimse bir şey yapmadıysa?

O sırada o iki kız çocuğuna gözü takılan biri olduysa eğer bunların hiçbirini düşünemezdi. Belki vakti kerahetin ilk rakısını yudumlayan bir kadın görmüştü de terastaki restorandan, zihnine bir fotoğraf gibi kaydetmişti o anı. Deniz parıldamış, Zamphir’in flütü coşmuş, rakıya bir buz daha atılmış, kadın o akşamın, o tatilin, o hayatın devamına dair rakının mucizevi etkisi ile çok ama çok umutlu olmuş ve sonra gözlerini tekrar karşısındaki adama çevirmişti.

İşte hepsi bu… 

Ne bir fotoğraf çeken oldu o gün, ne duyan, ne dinleyen… Kızlar denize anlatır gibi, birbirlerinin yüzüne bakamadan konuştular, sonra da hiçbir şey olmamış gibi onları bekleyen kızlı erkekli, çok neşeli arkadaş grubunun yanına gidip önce okulun bahçesinde top oynayanları izlediler, sonra kalenin arka sırtındaki çamlıkta sohbet ettiler, şakalaştılar, beğendikleri çocuklarla bakıştılar, heyecanlandılar, akşam mümkün olduğunca eve geç girebilmek için büyükleri ile inatlaştılar, kalabalık yaz sokaklarında bir aşağı bir yukarı koşar adım yürüdüler, güldüler, güldüler, güldüler…

O gün konuşulanlar ise çok uzun yıllar denizin kalbinde bekledi. En büyük lodosa kadar…

5 Aralık 2019/İstanbul

Not:
Bir kartpostalın içinde büyüdük biz. Bugüne kadar milyonlarca insanın fotoğrafını çektiği, yüzlerce gazetede, dergiye basılan, internette paylaşılan, ah ne güzeldi diye yorumlar yazılan o manzaranın içinde… Bir deklanşör sesi ile donan ve kusursuz görünen o anın içinde sayısız kusurlu şeyler oluyordu, biz de payımıza düşeni alıyorduk.

Neredeyse 40 yıl önce Bodrum’da yaşanan bir anıyı, beş yıl kadar önce kaleme almıştım, bir yıl önce de beklenen lodos patladı. Artık günlük sayfalarında, bilgisayar dosyalarında ya da zihnin karanlıklarında kalmaması gereken hikayeler var. Bizim hikayelerimiz… Ben anlatmaya başlıyorum. Sizi de beklerim, dinlerim, dilerseniz yerinize ben yazarım. Yeter ki aksın gitsin.

Kalbimle…
Yaprak


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

yaprak-cetinkaya
Gazetecilik eğitimini Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde aldı. 27 yıldır farklı görevlerde daima mesleğine aşık bir hal ile çalışıyor. Gazeteciliği en çok wellbeing, kişisel gelişim, psikoloji, ezoterizm, mitoloji gibi daha az konuşulan konular üzerinden yapmayı seviyor. Mümkün Dergi, Yuka Dükkân ve Yuka Ajans’ın kurucu ortaklarından…
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.