Farkındalık

Derinlerde bir yerde, değersizlik hissi

Tüm sorunların temelinde yatar değersizlik hissi; çağımızın belki de en büyük ikinci pandemisi hem de çok daha eski ve derinlerdeki. 

Evren boşlukları sevmez; zihnimiz de. Bir eksiklik ararız; kendimizde, ailemizde, çevremizde. Daha iyisi mümkün deriz. Yeterince güzel, yetenekli, cesur ya da başarılı değilizdir, çoğunlukla. Değerimizi başkaları da görsün ister görmeyince sinirlenir üzülürüz. Ne var ki en çok da kendi değerimize körleşiriz. Birçok eylemimiz de doğrular bu içimizdeki gizli değersizlik hissini; bazen fazlasıyla hırslı bir ispat çabası, bazen aşırı bir geride durma ihtiyacı bazen de karşılığını hiçbir zaman bulamayan ve “hayır”ın çıkamadığı sürekli verme eylemleri. Tüm sorunların temelinde yatar değersizlik hissi; çağımızın belki de en büyük ikinci pandemisi hem de çok daha eski ve derinlerdeki. 

Dünya üzerinde istisnasız hepimizin isteyip de itiraf edemediği bir şey var; bilinçaltımızda bir fısıltı, bir istek hatta ihtiyaç. Biricik ve değerli hissetmek… Söylendiğinde değil, hissedildiğinde gerçekleşen var oluşun parıldama hali. Yokluğundaysa yalnızlığın yıllandıkça çıldırtan doğasının kaynağı. Gelin görün ki küresel kültürümüzün bir sonucu olarak çoğumuzda karşılanmaz bu ihtiyaç. Bazen çocuklukta yerleşir zihnimizin alt metnine; bazen de gençlik ya da yetişkinlikte bulur bizi. Çocukken yerleşmesi, çoğunlukla bizi yetiştirenlerden görmemiz gereken koşulsuz sevgi ve anlayışı göremeyişimizden ya da sözlerimize değer verilmemesi gibi davranışlardan kaynaklanır. Veya tam tersi bir durumla, ailemizden aşırı değer görüp çok fazla el üstünde tutuluruz ama gerçek dünya öyle değildir ve bu kendimize dair sahip olduğumuz tüm algıları paramparça edebilir. Yetişkinlikteyse; uzun süreli bir sağlıksız ilişki, uğruna mücadele ettiğimiz tüm çabaların boşa gitmesi, üst üste kalbimizin kırılması ya da hiçbir zaman takdir edilmeyişimiz gibi sebeplerle öz-algımız bozulabilir ve değersizlik hissi bilinçaltımıza yerleşebilir. Beklentilerimiz ve deneyimlediklerimiz arasındaki uçurum arttıkça değersizlik hissimiz de ağırlaşır. Bu ağırlığın hafiflemesiyse ancak farkındalık kazanmamıza bağlıdır. 

Kendini gerçekleştiren kehanet

Kendimizi değersiz hissettiğimizde bunu doğrulayacak deneyimler yaşamamız kaçınılmazdır. Karşılaştığımız tüm insanlar ve başımıza gelen her şey bize değersizliğimizi ispatlar; gerçek öyle olmasa bile. Örneğin, kötü bir gün geçiren mağaza çalışanının kaba ve umursamaz tavırları bizim ezikliğimizdendir ya da arkadaşlarımızın bizi hiçbir zaman aramıyor oluşu bizim de onları aramıyor oluşumuzdan, ortak noktamızın olmayışından vesaire değil, bizi sevmemeleri ve konuşmaya değer bulmuyor oluşlarındandır. Etrafımızda bize gerçekten değer veren biri olursa da onu garipser hatta yapmacık ya da tiksinç buluruz. Çünkü hayatta birinin bize gerçekten değer vermesi mümkün değildir; bu doğanın akışına aykırıdır. Bu yüzden eğer değer görüyorsak, eğer biri iltifat ediyorsa ya bir çıkarı vardır ya dalga geçiyordur ya da aptaldır. Kendimizi değersiz hissettiğimizde diğer insanların ilgisine, onayına ve beğenisine olan ihtiyacımız artar. Bu sebeple, bize sevgi ya da ilgi gösteren kişilere kolayca bağlanırız. Bu dünyada bize ilgi gösterebilecek tek insan oymuş gibi onu hayatımızın merkezine koyarız. Kendimizden ödünler verir, kendi ihtiyaçlarımız yerine onunkileri düşünür, ilişkiye ve kişiye boyundan büyük anlamlar yükleriz. Ne yaşanırsa yaşansın kopmakta problem yaşayacağımız ilişki bağımlılıkları ediniriz. Kendimizi değersiz hissettiğimizde kendimizi diğerleriyle karşılaştırmaya daha meyilli oluruz. Onların sahip oldukları üzerinden kendimize değer biçmeye kalkışırız. Onları daha “yetenekli, çekici, akıllı…” görür ve onların özelliklerini kendimize dair olumsuz algılarımızı pekiştirmek için araç olarak kullanırız. Her insanın hayatında gösteremediği problemleri, kendilerine ait nefret ettikleri şeyleri ve sıkıntıları olabileceğini düşünmeyiz. Diğer yandan, onlarınkini ne kadar iyi görebiliyorsak kendi iyi yönlerimizi de o kadar görmezden gelme eğiliminde oluruz. Bu; kimi zaman kıskançlık, yarış ve gizli düşmanlık gibi duygulara kapılarak iyi ilişkilere istemeden zarar vermemize de yol açar. Kendimizi değersiz hissettiğimizde özgüven eksikliğimiz artar. Sessizleşiriz veya sessizce konuşuruz. Sözümüzün de bizim de önemimiz yoktur; konuşsak da dinlenmeyiz, dinlensek de önemsenmeyiz. Diğerleri bizim sözümüze karşı çıkacak herhangi bir yaklaşım sergilerse kolayca kabul edebiliriz; kendimizi ve görüşümüzü savunmak zordur. Karşımızdakilerin bizimle ilgili olumlu / olumsuz tüm görüşlerine o kadar çok önem veririz ki onların her mikro davranışını dahi algılarız. Çoğunlukla da sıradan bir bakış ya da surat asmayı dahi üzerimize alınırız. Kendimizi değersiz hissettiğimizde tam tersi bir yönelimle aşırı özgüvenli de görünebiliriz. Değersizliğimizi bastırır ve zıt yönde davranışlarla dışarıya ve kendimize bunu çaktırmamak için elimizden geleni yaparız. Çok yüksek sesle konuşur, çok yüksek başarılar elde eder; çok güçlü, çok yüksek bir insan olmaya önem yükleriz. Önemimizi ispatlamak için kibirlenmenin de ötesinde canileşebiliriz; çünkü diğerlerine zarar verebiliyor olmak gücümüzü ispatlar. Başkalarının hayatı üzerinde etkiye sahipsek önemli hissederiz; olumlu olmasına gerek yok olumsuz etki daha bile güçlü; zannederiz. Herkesin bizi dinlemesi ve önemsemesi gerekir, sözümün üzerine söz söylenemez ve biz hep haklıyızdır.

“İnançlarımız özellikle de dış dünya değil, kendi benliğimizle ilgiliyse gerçekleşmemeleri için hiçbir sebep yoktur.”

Psikolojide bir terim vardır; kendi kendini gerçekleştiren kehanet nam-ı diğer çekim yasası ya da neye inanırsak o olur. İnançlarımız özellikle de dış dünya değil, kendi benliğimizle ilgiliyse gerçekleşmemeleri için hiçbir sebep yoktur. Değersiz olduğumuza inandığımızda tecrübelerimizi ve diğerlerini yanlış yorumladığımız gibi gelecek deneyimlerimizi de çarpıtarak biçimlendiririz. Örneğin, bizi gerçekten seven bir kişiyle beraber olduğumuzda bile onun sevgisine şüpheyle yaklaşacağımızdan sürekli sorgulayabilir, teste tabi tutabilir, haksız yere kıskançlıklar ya da kısıtlamalar yaparak sağlıklı giden bir ilişkiye zarar verebiliriz. İşin kötüsü, bu davranışımızı fark edene dek bu döngüyü de sürekli olarak yaşar ve “Al işte, beni gerçekten sevmiyordu; benim başıma zaten hep bu gelir, biliyordum.” deriz. Problemi de çözümü de başkalarında aramak yersizdir; daha çok kaybolmamıza sebep olur. Odağımız dışarıda oldukça kendimizi anlamaya çalışmayız; hep suçlu arar ve mutlaka da buluruz. Kendi payımıza düşeni görmedikçe döngülerimiz hep birbirine benzer biçimde tekrarlanır. Yalnızlık, öfke, üzüntü, kıskançlık gibi duygular kaçınılmaz olur. 

“Düşüncelerimizde bilinçli olmak, karşımızdaki insanın bizim hakkımızdaki görüşlerinde varsayımlar yaparak yanılmamızı önler” 

KURTULUŞ MÜMKÜN

Değersizlik hissinden kurtulmak için öncelikle döngülerimiz ve davranışlarımız arasındaki bağlantıları kurmalıyız. Dışsal kabul için kendi ihtiyaçlarımızdan feragat ediyor muyuz? Sağlıksız bir alma verme dengesi içinde miyiz? İlişkilerimizi gözden geçirdiğimizde bize kendimizi değersiz hissettiren insanlar var mı? Onlardan uzaklaşmamız gerektiği halde içsel ihtiyaçlarımız sebebiyle kurtulamıyor muyuz? Düşüncelerimizde bilinçli olmak, karşımızdaki insanın bizim hakkımızdaki görüşlerinde varsayımlar yaparak yanılmamızı önler. Tepki vermemiz ya da vermememiz gereken yerlerde daha rahat kendimizi ifade edebilmemizi sağlar. Diğerlerinin davranışlarının çoğunlukla bizimle değil, onlarla ilgili olduğunu; bizim ne yaparsak yapalım bunu kontrol edemeyeceğimizi fark etmemizi sağlar. Tüm bu süreç; içe dönüşle başlar, kendimize olan saygımızı geri kazanmamız, özümüze dönüşümüz, özgürlüğümüzü kazanmamız ve yaşamımızın diğer alanlarını da iyileştirebilmemizle devam eder. 

Durup düşününce çevremizde, dünyamızda en yaygın problemlerin değersizlik hissiye yakından bağlantılı olduğunu görebiliriz. Kim bilir, belki de bu hissini bastırmış güç sahibi insanlar hâlâ değerlerini ispat etmeye çalıştığı için kaç milyon insan zarar görüyor ya da kaçımız dostuyla, yakınlarıyla anlamsız yere küsüyor. 

Dünyaya bize has genler, yaşam planı ve ruhla geliyoruz. Bu kaçıncı bedenlenişimiz bilinmez, ama şu ana dek hepsinde birbirinden farklı beceriler ve deneyimler kazandık. Bu yaşamımızda da değerimizi fark edebilmek için değersizlik hissini öğrenmemiz gereken deneyimler yaşamış olabiliriz. Ancak, tekâmül de tam olarak kendimize dair öğrendiğimiz yanlış kalıplardan özgürleştiğimizde gerçekleşiyor. 

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ozge-ureyen
Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini psikoloji alanında, kurumsal kariyerini danışmanlık ve Getir şirketlerinde tamamladı. Psikolog ve yazar kimliklerini ruhsallıkla birleştirerek yazılarını kaleme alıyor.