Beslenme

“Diyet yapmak insanla uyumlu değil”

Hepimiz hayatımızın bir döneminde mutlaka diyet yapmışızdır. Birçoğumuzun birkaç kilo fazlası hep vardır. 70 kilo olsak da 50 kilo olsak da o son fazla kilolar bizi her yediğimiz lokmada gözleme görevine, büyük bir hazla devam eder. Diyet sektörü bu kadar gelişmişken, elimizde beslenmeye dair sonsuz kaynak varken kilolarımız hala yönetmeyi pek de beceremediğimiz bir alan çünkü işin içinde güçlü duygularımız var!

Ece Benligiray, holistik beslenme konusuna yıllarını vermiş bir gıda mühendisi. Yemek yemenin sadece gıdalarla değil, duygularla da ilgili olduğunu anlatıyor. Bugüne kadar yüzlerce kişiyi kalıcı olarak zayıflattığını çünkü yaptığı bütüncül ve ruhu kapsayan çalışmalarıyla yeme probleminin kaynağına indiğini anlatıyor. Baharatlı yemenin kızgınlıkla, tatlı yemenin de mutluluk hormonu dışında hayatta kalma dürtüsüyle ilgili olduğunu anlatıyor. Çok iyi ve verici bir insan olmanın fazla kiloları beraberinde getirdiğini de!

Siz de bir diyet yorgunuysanız bu röportaj tam da size göre!

Holistik beslenme nedir?

İnsanın bütüncül doğasına en fazla hizmet eden beslenmedir. İnsanın bütüncül doğası; kişinin beslenebildiği tüm alanları içine alıp gıdalarla olan bağını duygudan özgür bir şekilde kurabilmesi ve fayda yaratması demek. Beslenme deyince akla hemen gıdalar geliyor normalde ama nelerden besleniriz dediğinde bunun içine ilişkilerin de giriyor, kariyerin de giriyor, sosyal ortamların da giriyor, aşk meşk konuları da giriyor. Holistik beslenmenin mantığı bu.

Beslenmeye bütüncül bakıyorsun o zaman?

Holistik zaten bütüncül demek ama bir anlamına göre de ruhu kapsayan, daha derin daha geniş bir boyutta bakabilmeyi sağlayan bir bakış açısı.

Ece Benligiray

Senin mesleğin nedir, diyetisyen değilsin değil mi?

Gıda mühendisiyim. Lisans eğitimim gıda mühendisliği üzerine, 15 yıl yemek sektöründe çalıştım. Böyle bir kariyere karar verdiğimde bütünsel beslenme koçluğu üzerine Amerika’dan eğitim aldım. Türkiye’de Nil Gün’le Kuraldışı programlarını tamamladım, Dale Carnegie’den koçluk eğitimi aldım, en son psikoloji doktorası yaparak bu işin hem beden hem zihinle duygu boyutunu tamamlayan akademik bir yoldan geçtim. Holistik beslenme mantığını da Amerika’daki eğitimden sonra oturttum.

Diyetin konusu iradeyi kullanarak bir disiplinin içinde kalmak. İradeyi kullanamamamıza sebep olan şey de duygular. Yoksa bir makine olsak programı girdiğimizde çalışırdı değil mi?

Diyetisyen değilsin ama insanları zayıflatıyorsun. Bu nasıl oluyor?

Diyet yaptırmadan zayıflatıyorum. Diyetin konusu iradeyi kullanarak bir disiplinin içinde kalmak. İradeyi kullanamamamıza sebep olan şey de duygular. Yoksa bir makine olsak programı girdiğimizde çalışırdı değil mi? Bizi makinelerden ayıran şey duygular. Duygular çözümlendiği zaman aslında bir disiplinin içinde kalmak kolaylaşıyor. Bunun adı diyet olur, bedenine uygun gıdayı seçmek olur. İradeyi destekleyecek ya da sabote etmeyecek bir şeye ihtiyaç var. Bunu yaparken de duygusal tarafı çözümleyip olayı ihtiyacı kadar beslenmeye getiriyoruz.

Sana geldim diyelim, zayıflamak istiyorum, kan tahlili istiyor musun, diyet yazıyor musun?

Diyet yazmıyorum, kan tahlilleriyle ilgili belirli ayırt edici şeyler var. Her ne kadar ruh faktörü desek de beden de çok etkili. Bağırsak floran bozuksa, demir eksikliğin varsa, D vitamini eksikliğin varsa, biyoloji tarafında eksiklerin varsa, bunlar da hem duygudurumunu hem düşünce şeklini etkileyen faktörler. Oralarda tıbbi bir müdahale gerekiyorsa yönlendirmek için kan tahlillerini istiyorum. Doktorculuk oynamak doğru değil ama metabolizmayı etkileyen faktörleri görmek istiyorum.

Bağırsak sağlığı neden bu kadar önemli?

Duygu durumumuzun iyi olabilmesi için, bağırsak sağlımızın iyi olması lazım. Serotonin hormonunun yüzde 95’inin bağırsaklarda üretildiği tespit edilmiş. Bağırsakların sağlıklıysa yeteri kadar mutluluk hormonu üretebildiğin için aslında duygu durumunu stabil tutman için fayda yaratıyor. Vücudun genel kompozisyonun iyi olması da duygu durumunu belirleyen faktörlerden biri.

Diyelim ki her şey iyi çıktı, sonrasında ne yapıyorsun?

Sonraki aşamada ilk olarak şimdiye kadarki hikâyelerini birlikte çıkarıyoruz. Kiloya neden olan bildiği alanda neler var? Ergenlikte yaşadıkları, çocuklukta yaşadıklarını hatırlıyorsa onları temizliyoruz… Yaşamsal alanında bugün onu tetikleyen konuları ve bugünkü davranışlarını irdeliyoruz. Kaynak çocuklukta olsa da bugünkü durum bir göstergedir. Sonra hepsini eşzamanlı şekilde dengeleme yoluna gidiyoruz.

Duygularla çalışıyorsun o zaman?

Diyet listesi neden istenir? “Biri beni sınırlasın, aşırı yemelerimin önüne geçsin, yediklerimi bir sistematiğe koysun” diye. Ama aslında bu sistematik bedenin kendi içinde çalışıyor. “Acıktım” diyor beden, “Ben açım” diye sinyal veriyor, karnın gurulduyor, enerjin düşüyor. Bu sistem var içimizde, dışarıdan müdahaleye normalde ihtiyaç yok ama bedeni duymuyoruz. Duygusal faktörleri temizlediğinde ise acıktığını hissedebilir hale geliyorsun. Acıkmadığında da bilir hale geliyorsun. Canın bilmem neye sıkıldı diye gidip de abur cubura yönelmiyorsun. Bunları yapmadığında diyete ihtiyacın var mı gerçekten?

“Bize etki eden her şeyle bağları duygusal alanda kuruyoruz. Duygunun amacı bu ama orada bağı kurduğun duygunun amacı ne? Bağı kurduğun duygu sana “yemek mi ye” diyor, sana zarar mı veriyor bunların ayırdına varabilmek gerekiyor.”

Yok aslında…

Dengeleniyor, ihtiyaç kadarıyla doymayı öğreniyorsun. Ya da ihtiyacın olmadığında duygusal bir açığı kapatma ihtiyacını fark ettiğinde bu sefer dengelenmeye başlıyorsun, mevzu diyetten çıkıp “Bedenimin ihtiyacı ne?” sorusuna dönüyor. “Diyet yapmama gerek kalmıyor”, eskiden 2-3 dilimle doymayanlar “İçim ekmek almıyor” demeye başlıyor. Çünkü oradaki bütün bağın duygusal alanda kurulu. Zaten duygular bağ kurmak için. Bulunduğun alanla, mekanla, insanlarla, zamanla… Bize etki eden her şeyle bağları duygusal alanda kuruyoruz. Duygunun amacı bu ama orada bağı kurduğun duygunun amacı ne? Bağı kurduğun duygu sana “yemek mi ye” diyor, sana zarar mı veriyor bunların ayırdına varabilmek gerekiyor.

“HOLİSTİK BESLENME PARMAK İZİ GİBİ KİŞİYE ÖZELDİR”

Bir şeylerin eksikliğini kapatmak için mi çok yemek yiyoruz?

Herkes çok aşırı yemek yediği için kilo almıyor bunu da ayıralım. İnsanlar o kiloya ihtiyaç duydukları için kilolu yaşıyorlar. Dinlenmemek de kilo sebebidir. Çok az yiyorsundur ama öyle uykusuz yaşıyorsundur ki bedenin güçlü olmak için kilo tutmaya ihtiyaç duyuyordur. Çünkü stok enerjiye ihtiyacı var bedenin. Ya da hareket etmiyorsun, beden var olanı yakacak bir zemin bulamıyor kendine. Kilo aldıran birincil neden gıdaymış gibi görünüyor ama alt tarafta neredeyse gıda kadar etkili faktörler var. Öbür taraftan çok yiyip zayıf gezenler de var.

Evet, o nasıl olabiliyor?

Kiloya neden olan kayıt yok içeride. Varsa da henüz tetiklenmemiş diyelim.

Kiloya neden olan kayıtlarımız neler?

Kişinin kendisine özgü nedenler var. “Holistik beslenmenin asıl farkı ne?” diyorsun ya, parmak izi gibi kişiye özel çalışması. Bunun içinde en çok karşılaştıklarımı söyleyeyim. Birincisi güçlü olma ihtiyacı sonra koruma, korunma, kontrol duygusu, cinsel kimlikle yaşanan çatışmalar, anne baba rolleri… En bariz yaşananlar bunlar.

Cinsel kimlikle yaşanan çatışmalar deyince ne anlamalıyız?

Kadınlarda çok fazla karşılaşıyorum. Güçlü olmak denince erkeklik akla geliyor, erkek olmak denince de kadınlığı zayıflıkmış gibi görüp kadın olmaktan kaçış.

Erkek gibi büyütülmek zayıflamanın önünde engel diye yazmışsın Instagram’da.

“Kadın olarak hayatla mücadele edemem, güç erkekliktir” gibi bir inanç yatıyor altta. Dışarıdan bakıyorsun kadın görünüyor ama içerideki duygu o kadar erkek ki! Mücadele ruhu var, başkalarını koruma çabası var. Kadın zayıflığının görülmemesi için kendini koruma çabasında. Kilo probleminin altında çocukken yaşadığımız tacizler, taciz olmasa bile tacizmiş gibi hissettiğimiz her şey var bunlar artık yavaş yavaş biliniyor.

Birçok kişi neden kilo aldığının farkında olsa da bunu çözemiyor. Sebebini bilsek de neden çözemiyoruz?

Duyguyu çözmek için üzerinde doğru teknikle çalışman gerekiyor. Zihin duyguyu fark etme noktasına kadar çözüyor ondan sonra teknikleri var bunun. Duygu dönüştürme teknikleri var. Mesele duygudan özgürleşmek. Bugüne projekte edip duygunun yerine yeni bir deneyimi koymak da etkili. Yerine yeni bir deneyim koymayıp o duyguyu temizlemediğin sürece aynı etki devam ediyor.

Zeytin Ağacı dizisinden sonra çok gündem oldu atalarımız konusu. Kilo vermede aile diziliminin de bir etkisi olabilir mi? Atalardan gelen hangi travmalar kilolara sebep oluyor?

Kayıplar, göçler, tecavüz, kıtlık… Kıtlık bilinci maddi konuları da çok etkiliyor. Biriktirme davranışı kilo problemini gösteren nedenlerden biridir. Neyi biriktirdiğin bedeninde kilonun biriktiği alanları da neredeyse projekte eder. Çok fazla iç çamaşırı olanların hem basen bölgesi geniş hem göbek problemleri var. Kök çakrayla ilgili, atalardan gelen bir yokluk duygusu var. Çok aşırı kıyafeti olanlar genelde bedeni saklama ile ilgili bir duygu içerisine girerler. Bu kişilerin bedenlerinde kilo dağılmış vaziyettedir. Her yerine alır. Ya da bardak biriktirenler tiroit problemleri yaşıyorlar, genelde ifade ile ilgili sorunları oluyor.

Çok fazla etki var anladığım kilo problemine neden olan.

Bir sorun var, bunu bir dağa benzet, kilo problemini yaratan 10 tane dağ varsa sorun olarak her dağın dışarıdan görünen yüzü birbiriyle aynı değildir. İnsanda da ona göre şekillenebiliyor. Tek bir şeye bağlamak doğru değil. Öyle enteresan kayıtlarla karşılaştık ki. Ben “Diyetisyen beni zayıflatsın, doktor beni tedavi etsin” mantığına çok karşıyım. Bu Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım” diyerek 17. yüzyılda Batı Tıbbı’na açtığı yol ve arkasından Batı Tıbbı’nın yürümesi ile alakalı bir konu.

Özgür olmayan hiçbir şey doğal değildir, doğal olmayan hiçbir şey yaşamıyordur. Diyet özgür bir şey değil, özgür olmadığı için doğal değil, doğal olmadığı için insanla uyumlu değil.

Listeye uyunca kiloları veriyorsun ama sonra yeniden alınıyor o kilolar! Bütün hayatın boyunca da diyetisyenle çalışamazsın ki!

Özgür olmayan hiçbir şey doğal değildir, doğal olmayan hiçbir şey yaşamıyordur. Diyet özgür bir şey değil, özgür olmadığı için doğal değil, doğal olmadığı için insanla uyumlu değil. Senle uyumlu olmayan bir şeyi yaşam boyu sürdürmen mümkün değil. Orada bedel ödemen lazım. O bedeli de ödeyemiyorsun çünkü bir hayattan bahsediyoruz. Sürdürülebilir olması için esneklik lazım, uyum lazım, senin beden değişimlerine adapte bir şey olması lazım. Kısıtlamaması lazım. Bu kısıtı senin kendi iç dinamiklerinde yönetebiliyor olman lazım.

Çok zayıf ya da çok kilolu olmanın -sağlık problemlerini dışarıda bırakarak soruyorum- psikolojik açılımı nedir?

Burada iki tane şey çalışıyor; biraz “Sizin yüzünüzden bu haldeyim, görün!” mesajı, biraz intikam duygusu da var içinde.

Çok zayıf da görülmek istiyor değil mi?

Tabii tabii, “Sizin yüzünüzden bu haldeyim, yediniz bitirdiniz beni” mesajı özellikle çok yakın sevdiklerine. Nereden yankı bulursak aynı şeyi yapmaya devam diyoruz. Eğer sevdiklerin zayıfsın diye senle ilgileniyorsa o zayıflığını korursun. Kilo için de aynı şey söz konusu. Sırf o ilgiliyi kaybetmemek için kilo vermeyen insanlar var. O ilgiye ihtiyaçları olmadığını fark ettikten sonra değişiyorlar. Artı zayıflıkta kendimi bitireyim ve bu deneyimden özgürleşeyim çabası var.

“BAHARATLI GIDALAR İÇERİDE TUTULMUŞ KIZGINLIKLARIN İFADESİ”

Sezgisel beslenme hakkında ne düşünüyorsun? Benim sezgilerim sürekli cips istiyor mesela.

Sezgisel beslenme için çok arınmış olmak lazım. Duyguyla sezgi aynı şey değil. Sezgi çok daha temiz bir alandayken var olan bir durum. Sezgisel besleniyorum diye konuyu duyguların yönetimine bırakırsan yandığın yer orası. Sezgisel beslenme gerçekten ben bütün duygularımdan arındım, travmalarımdan özgürleştim bedenin ihtiyacını artık sezebiliyorum dediğin yerse tamam. Ama modern dünya koşulları altında ciddi çaba ve uğraş gerektiriyor. Sezgisel beslenme dediğimiz noktada doğal gıdayı bedeninle uyumlu gıdaya ve oradaki miktarlara varana kadar bedeninin ihtiyacını tespit edebilir haldeyken yaptığında kıymetli ve faydalı. Diğer türlü cips diyorsun kim bilir kaç tane kızgınlığı taşıyorsun içinde.

Olabilir, çok mümkün!

Baharatlı gıdalar daha çok içeride tutulmuş kızgınlıkların ifadesi. İfadeye dönmemiş kızgınlıklar, yediğin tuzlular da arzu edip de alamadığın sevgi. “Ben ne kadar sevildim bu hayatta, verdiğim sevgiyi alamıyorum ki!” duygusu.

“GENLERİMİZDE TATLI YERSEN HAYATTA KALMA İHTİMALİNİN 3 KAT FAZLA OLDUĞU BİLGİSİ VAR”

Tatlı yemek?  

Tatlı yemenin iki nedeni var; biri bağırsak florası. Eğer bağırsak candidayla çok fazla yüklüyse içeride candida tatlıyla beslendiği için sürekli “Açım” diye bağırıyor. İkincisi tatlının mutluluk hormonlarını tetikleyen bir tarafı var. Orada söylenmeyen bir şey var, hayatta kalmak için mutluluk hormonunu da salgılamaya ihtiyaç var. Geçenlerde yaptım o tespiti, bir danışanımla mesajlaşıyorduk, deli gibi karbonhidrat tükettiğini söyledi. “Hayatta kalma dürtün tetiklenmiştir” dedim. Atalarımız tatlıyla beslendikleri zaman, o zaman meyveler var tabii daha yoğun karbonhidrat içeren doğal gıdalar, onların genlerinde “Karbonhidratla beslendiğinde diğerlerine göre üç kat daha fazla hayatta kalırım” gibi bir kaygı var. Daha enerjiksin, daha hızlı koşuyorsun. İhtiyacın olan besine ulaşabiliyorsun ya da rakibinle kavga ediyorsun, yeniyorsun. Böyle bir tecrübeden kaynaklı genlerimizde tatlı yersen hayatta kalma ihtimalinin üç kat daha fazla olduğu bilgisi var. Bu kayıt yüzünden de tatlıya çekiliyoruz.

Sana en çok hangi şikâyetle geliyorlar?

Abur cubur, gece yemeleri şikâyeti çok fazla. Bir de “Kiloları verip verip geri alıyorum, ne yaparsam yapayım kilo veremiyorum, ben artık diyet yapamıyorum, bu işin kaynağını bulmam lazım!” diyerek gelen de çok. Diyet yorgunları diyorum ben. En çok diyet yorgunları geliyor. Artık sınırlanmak istemiyorlar.

Bunu nasıl yapıyorsun?

Bireysel seanslarla ve grup çalışmalarıyla. Özellikle son dönemde çok talep gören iki format var. Biri online kamplar, diğeri de kurumlarla birlikte yaptığımız kısa bir seminer serisi. Kamplar daha derin ve grup çalışması gibi görünse de kişinin kendi ihtiyacına yönelik çalışıyoruz. Benim kurduğum ve çok kapsamlı bir sistem var. MBS tekniği diyorum ben ona. Zihni, duyguları ve bedeni eş zamanlı olarak birbiriyle uyumlu ve dengeli bir hale getirebilmek. Bu sadece ruh, beden, zihin bütünlüğü falan değil, insan zaten bütün. Biz bunu zihinle ayırıyoruz. Bir farkındalığı yaratmak sonra da eş zamanlı olarak dengeli hale getirmek yaptığımız. Bir de şirketlere yönelik olan tescilli markam Zinde Çalışan var tabii. Orada hem bireysel hem de kurumsal faydayı hedefliyoruz. Eğitimler ve workshoplar şeklinde…

Duygusal olarak yediğimizi fark ettik nasıl çıkacağız bu işin içinden?

Öncelikle yazarak… O an gelen duygun her neyse onu yazacaksın. Birazcık düşününce çıkıyor zaten. Duygular senden çıksın, duygular senden çıkmıyor, birikiyor. Onu boşalt, sal, karşındaki duymasa da çıksın. Duygu sağaltımı için çok teknik var aslında, duygunun ne olduğu da önemli.

Aşırı iyi olmak ve vericilik fazla kiloları beraberinde getirir diyorsun.

Wendy kiloları diyorum ben buna. Sürekli vericilik. Başkalarına vererek mutlu olma çalışması. Başkalarına vererek mutlu olduğunu zannetme durumu. Artı hayır demenin önündeki engeller. Birine hayır dersem artık beni sevmezse kaygısı. Sıra kendine geldiğinde hissettiğin küçük bir suçluluk duygusu. Dinlenmek boşa zaman gibi gelir, kendin için bir şey yaptığında acaba sevdiklerimden esirgeyerek mi yapıyorum diye düşünürsün. İşte bunların hepsi Wendy sendromunu gösteren şeyler.

Kalıcı zayıflamak için ne yapmalı?

Benden eğitim ve danışmanlık almalı (kahkahalar). Öncelikle bedeninin ve hayatının sorumluluğunu almak için bir adım atmalı. Biri beni kurtarsın yaklaşımı bence biraz tehlikeli. İyileşmek için kendi iyileşme sürecinin parçası olmalısın. Kiloya neden olan kayıtları, kiloya neden olan travmaları, kiloya neden olan gündelik davranışları gözden geçirip bununla ilgili gerekenleri yapmalı. Kayıt temizlendiğinde bedenin kiloya ihtiyacı yok ki! Çocukluk travmaların olmasa, ergenlikte yaşadığın deneyimler olmasa etrafında sürekli sağlıklı gıdalar olsa kilolu olur musun? İlişkilerin süper olsa kariyerin de istediğin yere gelsen kilo problemi yaşar mısın? Yaşadığın kilo zaten senin istediğin kilodur ya da kilo problemi olarak görmekten çıkarsın. Diğer alanları buraya projekte ediyoruz. Beden kusursuz olursa her şey süper olacakmış gibi hissediyoruz ama değil.

Bir kitabın çıkacak yakında yaptığın çalışmaları da anlatan…

Bu ay içinde çıkarmayı düşünüyoruz. Ben hafiflemeyi yazdım. Konu zayıflamak, kilo vermek değil. Benimkinin fark yaratan kısmı hafifleme teması olması ve bunların kutsal kitabı olması. Mühendis ve psikolog kimliğim ve diğer kimliklerimin bir araya getirdiği bir sentez bu kitap ayrıca deneyim var. İnsanlara hafiflemeyi, hafif yaşamayı öğretmesi için başucu kitabı olması amacıyla yazdım.

Hafif yaşamayı öğrenmek için önce duygularımızı tanımlayabilmeyi öğrenmeliyiz öyle mi?

Bastırıyoruz, yok sayıyoruz kaçıyoruz. Kırıldım acımadı ki, kızdım yok belli etmeyeyim, üzüldüm ama üzüntü zayıfların işi. Böyle böyle diyerek duygularla kendimiz arasındaki bağı kopardığımız için habire bedenlerimizle uğraşıyoruz.

Neden sürekli birkaç kilo fazlamız var?

Bedenle dert bitmiyor işte, görünen alanda o var çünkü. Normalde gerçek yük duygularda, orada çözemeyince acısını bedenden çıkarıyoruz. O yüzden bedenle kavgamızı bitirmek için duygusal yüklerden kurtulmak lazım. Bir şeyleri tam olarak iyi yapamıyorum, mükemmel değilim duygusu da var altında. Hep “daha”sını aramak var. İnsanlık hep daha iyiyi arayarak gelişiyor. Bence en önemli nedeni bu. Daha iyi olma dürtüsü.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Sinem Gündem
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. 22 yıldan bu yana televizyonların haber merkezlerinde çalıştı, haber programları çekti. En büyük tutkusu yazmak ve soru sormak.