Farkındalık

Ebedi dişidir bizi yukarı taşıyan

Dişil prensiplerin ve erdemlerin bir toplumu, kültürü ve maneviyatı kaldırma ve ilerletmedeki etkisini ve vazgeçilmez rolünü derinlemesine düşündünüz mü? Son zamanlarda bunu kendime daha fazla dert ettim ve araştırıp okudukça hayranlığım, şaşkınlığım kat be kat artıyor.

“Ebedi dişi, şefkatli, yaratıcı ve dönüştürücü olan ilahi enerjinin vücut bulmuş halidir.”

Pek çok manevi gelenek, kutsal dişiliği yüceltir ve onu ruhun aydınlanmaya doğru yolculuğunu canlandıran ve besleyen bir güç olarak kabul eder. Örneğin Hinduizm’de Shakti, evreni canlandıran kozmik enerji olarak saygı görür ve bu, bilincin ruhsal evriminde dişilliğin merkezi rolünün bir kanıtıdır.

Dişil öz: kadim, çok yönlü ve dönüştürücü

Tarihsel olarak, ebedi kadın kavramı birçok kültür ve medeniyette saygıyla karşılanmış. Mezopotamya, Mısır ve İndus Vadisi gibi uygarlıklardaki antik tanrıçalara tapınma, dişil gücün yaşamın, doğurganlığın, bilgeliğin ve korumanın kaynağı olarak kabul edildiğini gösteriyor bize. Bu toplumlar kadın tanrıları, refahlarının ve büyümelerinin taşıyıcıları olarak kabul ediyordu. Dişillik ilkesine duyulan bu saygı, onun yaşamın sürdürülmesinde ve toplulukların devamlılığının sağlanmasındaki hayati rolünün doğuştan gelen anlayışına sıkı sıkıya bağlıydı.

İlk Türk toplumlarında, kadınlar sadece ev içi alanda değil, aynı zamanda hayvancılığın ekonomik yönetiminde ve ailenin hareketliliğinde de çok önemli roller oynadılar. Birçok göçebe kabilede, özellikle yaşamlarını ve ailelerinin refahını doğrudan etkileyen konularda kadınların karar alma süreçlerine katıldığı bir tür cinsiyet eşitliği vardı. Kadınlar, mülk sahibi olabilir ve miras haklarına sahip olabilirdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nda bazı kadınlar, özellikle padişahın haremindekiler, önemli siyasi nüfuza sahipti. Padişahların anneleri olan sultanlar, oğulları aracılığıyla devlet siyasetinde ve yönetiminde çok önemli roller oynayabilirlerdi. Kırsal alanlarda da kadınların tarım ve hayvancılıktaki rolleri ev ekonomisi için hayati önem taşımaya devam etti.

1923’te Mustafa Kemal Atatürk Dönemi’nde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, ülkeyi laikleştirmeyi ve modernleştirmeyi amaçlayan, kadın haklarını ve rollerini önemli ölçüde etkileyen bir dizi reform başlattı. Modern Türkiye’de kadınlar, geleneksel normların ve modernleştirici güçlerin karmaşık manzarasında gezinmeye, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların işgücüne katılımı ve siyasi temsil gibi konular aktif tartışma ve gelişim alanları yaratmaya devam ettiler

Kültürel miras ve değerler, ebedi kadınla aktarılır

Buraya kadar tarihsel bir arka planı toparlamaya çalıştım. Şimdi gelelim işin en önemli kısmına.

Kültürel olarak ebedi kadın, yetiştiricinin, bakıcının ve hayat verenin arketipini temsil eder. Bu arketip, biyolojik veya toplumsal cinsiyet rolleriyle sınırlı değil. Toplulukları birbirine bağlayan fikirlerin, değerlerin ve geleneklerin beslenmesini simgelemenin ötesinde. Kadınlar, aile ve toplumlardaki rolleri aracılığıyla kültürel mirasın, ahlaki değerlerin ve toplumsal bütünleşme dokusunun aktarılmasında da etkili olmuş. Yani çoğu zaman perde arkasında gerçekleşen katkıları, toplumları ileri taşımada, gelecek nesilleri bilgelik, sevgi ve dayanıklılıkla şekillendirmede kritik önem taşıyor. Keşke perde arkasında kalmasa dediğimiz bu katkılar olmasaydı bugün değerlerimizi sorgularken hiç zorlanmayacaktık sanırım çünkü birçoğuna sahip olmayacaktık. Ne toplumsal olarak ne bireysel…

Psikolojik açıdan bakıldığında da Carl Jung’un anima kavramı, erkeklerin bilinçdışında mevcut olan kadınsı yönü temsil eder. Bu ilke, psikolojik denge ve gelişim için çok önemlidir ve ebedi dişiliğin içselleştirilmesinin duygusal ve ruhsal gelişim için gerekli olduğunu öne sürer. Anima, bireyleri duygularına, sezgilerine ve yaratıcılıklarına bağlamaktan sorumludur ve bütünlükle uyumu sağlamak için içimizdeki dişiliği kucaklamanın önemini vurgular. Yani aslında erkeklerin animası olmasa “denge” kurulamayabilirdi ve bu dengenin yok oluşu birtakım görünmez bağların olmayışına, bu yokluk da birçok ruhsal gelişimin gerçekleşmemesine neden olacaktı. Şefkatli parçaların dolaşımda olmadığı bir dünyayı düşünebiliyor musunuz?

Dönüşmeyen hiçbir şey yok

Joseph Campbell, Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri kitabında şöyle diyor:

 “Günümüzde kadınların karşı karşıya bulunduğu zorlukların birçoğu, dünyada önceden erkeklere ayrılmış olan ve mitolojik bir kadın modelinin yer almadığı bir eylem alanına girmelerinden kaynaklanıyor. Yaşanmakta olan hiçbir şeyin modeli yok. Her şey değişiyor, erkeklere ait vahşi ormanın kanunu bile. Geleceğe serbest düşüş dönemindeyiz ve kadın erkek her birimizin kendi yolunu çizmesi gerek.”

Erkekler yolunu çiziyor sanki bir şekilde. Orman kanunları bile kapitalist düzende yine kendileri tarafından şekil değiştiriyor. Tam da istedikleri kıvama getirebiliyorlar yasalarını.

Kadınlar, bu kanunların içinde nasıl var olacak? Nasıl bir denge ve dönüşüm içinde olacaklar ki kendi yollarında yönlerini doğru bulabilsinler? İşte ben bunu saldırgan ve suçlayıcı bir mücadeleden öte görmeye başladım son senelerde.

Biz kadınlar bunu, kendi erdemlerimize, dişilliğimize, değerlerimize sahip çıkan ve eylemselliğimizi kendi yaratıcı gücümüzle buluşturduğumuz yolda salınarak yapabiliriz. Saçlarımızı savurarak, merhametimizin gücüyle, şefkatimizin sarıp sarmalamasıyla, su gibi akışkan ve kuvvetli bir uyumlanmayla başarabiliriz. Kırıp dökerek değil ama değersiz hissetiğimiz yeri terk ederek, iyileştirici gücümüzü önce kendimiz için kullanarak, dinginliğimizin dönüştürücü gücünü kabullenerek yükselebiliriz.

Bizi yukarı taşıyan yine biz olacağız. Tüm varlığımız ve gücümüzle…


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ASLI ŞENGÜN
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak pekiştirmeye ve herkesle paylaşmaya çalışıyor. Bir yandan içerik üretirken bir yandan aldığı eğitimlerle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı koçluk sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Sosyal medya hesabında içerik üretip yazmaya devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde yazı işleri müdürlüğü ve editörlük yapıyor.