man-gafa50700c_1920-modv3
Farkındalık

Elimdeki Doğum Lekesi

Bir insanın kendisini sevmesi vücudunu sevmesi ile aynı mıdır?

Siz vücudunuz musunuz?

Yoksa vücudunuz mu var?

Eğer vücudunuz var ise o zaman vücuda sahip olan, yani vücudu olan kim?

Yazıma sorular ile başlamamın sebebi seminerlerim sırasında bazı katılımcılarımın bu soruları hayatlarında ilk defa duyduklarını ve kendilerini bedenleri sandıklarını söylemeleri oldu.

Senelerce kendisini bedeninden ibaret sanarak bir yaşam yaşadım. Ne kadar da küçük bir dünyam varmış o zamanlar meğer. On sekiz yaşında banyodaki aynada gözünün kenarında fark ettiği ufacık bir çizgi ile yaşlandığını sanan, bir kilo aldım diye vücudumu sağlıklı beslenmeden uzaklaştıran, iştahı kesilsin diye sigara içen küçük kız neden yapıyordu acaba bunları? Güzel olmak istiyordu. Beğenilmek ve dolayısı ile sevgi ve onay almak, ait olmak, değerli hissetmek istiyordu. Kendisini sevmeyen düşünceleri bedeni ile özleşen kimliğinde, bedenini de sevmiyordu. Bedenini başka genç kızlar ile karşılaştırıyor ve ona göre değer biçiyordu kendisine. Ya da öğrenilmiş bir davranış olarak otomatik olarak koşullanmıştı ve kendisini bedeni ile özleştiren programı sisteminde çalıştırıyordu. Farkında bile değildi ne yaptığını ve neden yaptığını.

Elimde doğuştan bir leke olduğunu ilk fark ettiğimde kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum. Ama anneme neden sağ elimde koyu bir leke olduğunu sorduğumu hatırlıyorum. Yargılamadan, elimdeki lekeden rahatsız bile olmadan, bilmeyen ama merak eden temiz, saf ve masum bir çocuk zihni annesine soruyor. ‘’Anne neden benim sağ elimin bir kısmında renk farklı ve koyu?”  Leke bile demiyor çünkü henüz lekenin bile ne olduğunu bilmiyor. Belki de “Anne benim bu elime ne oldu?’diyor. Ne dediğimi ve merakımı nasıl bir cümle ile ifade ettiğimi tam olarak hatırlayamama rağmen annemin cevabını çok net hatırlıyorum. ‘’Kızım ben batıl inançlara inanmam ama bir inanca göre eğer hamile iken başkasına ait bir bahçedeki meyve ağacından canın çeker de izinsiz meyve alır ve yersen bebeğinde o meyvenin aynı izi çıkarmış.  Bende buna inanmama rağmen sen doğmadan önceki çocuklarımda çok dikkat ettim ve izin almadan kimsenin bir şeyini yemedim. Sana hamile iken ise komşumuz Nazmiye hanımların bahçesinden bizim bahçeye doğru uzanmış bir daldan canımın o anda inanılmaz şekilde çektiği armudu dalından kopardım ve yedim. Ondan sonra da baktım ki bebeğimin elinde aynen armut şeklinde ve büyüklüğünde bir leke var. Ve bu leke senin korunman için Tanrı tarafından konuldu oraya. Eğer seni birisi kaçırırsa veya kaybolursan seni bu elindeki lekeden dünyanın öbür ucuna bile gitsen seni arar buluruz. İşte bu yüzden Tanrı seni özenerek ve düşünerek yarattı ve korunsun diye ve eğer kaybolursan çabuk bulalım diye eline bu lekeyi koydu’’ dedi. Aman Tanrım ne güzel bir masaldı bu bir çocuk için. O günden sonra lekemi sevgi ile izledim ve her fark ettiğimde elimi öptüm.

İlk okula başladığımda erkek arkadaşlarımdan olmasa da kız arkadaşlarımdan sık sık ‘’Ayyy ne oldu senin eline, yandı mı? Neden leke var?’’ sorusu ile defalarca karşılaştım. Eğer lekemi sevmesem ve kabul etmiş olmasam belki de kendimde bozuk bir yer olduğu inancına kapılıp, kompleks yaratırdım.  Halbuki ben lekemi çok seviyor, onunla gurur duyuyordum ve her seferinde “Tanrı beni çok sevdiği için, kaybolursam veya çalınırsam annem, babam beni çabuk bulsunlar diye böyle yaratmış” diye gururla arkadaşlarıma yanıt veriyor ve elime okşayarak dokunuyordum. Şeref idi o leke benim için.

Genç kızlık yaşlarıma geldiğimde elimdeki lekeyi soranlara artık aynı yanıtı vermemin uygun olmayacağının bilincindeydim: Onlara da akıllı bir yanıt bulmuştum: “Tanrı beni işaretlemiş, bu elim ile yazacağım ben ve yazar olacağım, bu leke yazar olma işaretidir.”

Sonuçta burada vermek istediğim mesaj şu; elimdeki leke yüzünden yazdığım olumsuz hikayelerim ile kompleksli, güvensiz biri de olabilirdim. Önce annemin, sonra da benim yazdığımız muhteşem hikayeler ile lekem benim hediyem oldu.

Peki bedenim konusunda neden aynı gücü gösteremedim. Elli sekiz (58) kilo iken neden 52 olmak istedim? Neden yaşayamadım olduğum gibi olma güzelliğimi? Neden kendimi beğenmedim? Çünkü öğrenmiştim. Kendimi sevmemeyi, kabul etmemeyi, başkaları ile kıyaslamayı, dergilerdeki modeller gibi olmayı, çevremden, arkadaşlarımdan, toplumdan öğrenmiştim. Farkında bile olmadan aldığım bombardıman gibi mesajlara verdiğim manalar ile bir program oluşturmuş ve o programı bedenim dediğim biyolojik bilgisayarımda kullanmaya başlamış ve bu programı da kendim sanmıştım.

Elimdeki leke ile olan durumda ise inandığım ve yazdıklarım elbette ki hikâye idi fakat zehirli hikâyeler değildi. Çocukluk yıllarımda bana korunma ve güven duygusu veren elimdeki leke hikayem, yetişkinlik çağımda yazmayı çok sevmeme ve yazar olmaya yönlendirdi beni. Kısacası elimdeki leke beni batırabilirdi de çıkarabilirdi de. Beni çıkardı. Şükürler olsun varlığına lekemin.

Feza Karakaş

9-Haziran-2022

Side, Antalya

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Feza Karakaş
Sertifikalı The Work Kolaylaştırıcısı, FMK Bilgelik kurucu üyesi, eğitmen, yazar; koşulsuz sevgi, kabul ve akışa teslim olmanın yüceliğini heyecan ve merakla deneyimleyen sevgi eylemde yolcusu.