Deneyim

Emanetim

Seninle ilk buluşmamız.

17 yaşında ilk buluşmaya giden bir genç kızın heyecanı var içimde…

Öyle çok şey var ki sana anlatmak istediğim, seninle paylaşmak istediğim…

Rengarenk boya kalemlerim var, belki gökyüzüne bir gökkuşağı çizeriz; altına da altın keseleri yerleştiririz diye 

Kristal bilyelerim var, birinde aklın kalırsa, cebimden çıkarıp, senin avucuna bırakabileyim diye. 

Sihirli tohumlarım var: birlikte eker, birlikte sular, birlikte başını bekler, birlikte ilk filizine seviniriz diye; semalara yükselmesini izleyip, Birlikte dallarında sallanırız diye.

Uçurtmam var, ipini de sağlam seçtim. Mahalle takımımın renklerinde, sarı kırmızı … Üzerine senin ismini yazarız istersen ya da sen ne renk istersen, sana da yaparız bir uçurtma. 

Yeter ki rüzgâr yüzümüze gülsün…

Kılıç kalkanım yok benim. 

Kinâyelerimi, serzenişlerimi, önyargılarımı, kırgınlıklarımı çöpe attım. 

Bembeyaz bir sayfa açıldı önümde. 

Dedim ya 17 yaş heyecanı… 

Ne çok isterim seninle balık tutmayı, kozadan çıkacak kelebeğin rengi için bahse girmeyi, vapuru kaçırmamak için ayaklarımızın topuklarını kaba tarafımıza vura vura koşmayı, hafif hareket ederken vapur içine atlayıp, elini yakalayıp seni de içine çekmeyi, sonra da karnımıza giren ağrıya aldırmaksızın ağız dolusu kahkahalarla gülmeyi…

Bülent Ortaçgil çalar radyomda, en sevdiğim şarkısı, sana hediye ederim şarkıyı, radyomu sana uzatırım ki sen de dinle, sen de eşlik et … 

“Konuşmasam, sus olsam, yine de oynar mısın benimle?” 

Senden tek ricam…

Öyle hassastır ki kalbim,

Ben sana tüm çıplaklığıyla açacağım. 

Emanet edeceğim. 

Başka türlü bilmem çünkü ben sevmeyi. 

Ama insanız, dilimiz sürçer.

İnandığın ya da alıştığından farklı gelebilirim zaman zaman sana.

Ya da siyah bir düşünce bulutu geçebilir üzerinden içinde benimle ilgili yüzlerce yargıyla dolu. 

Sağdan soldan konuşanlar olur. 

Belki ürkütebilir anlattıklarım. 

Belki birinin yargısı, kaygısı, düşüncesi, 

Gölgeler içindeki beni… 

Belki de hiç hazzetmezsin benden. 

Birini hatırlatırım sana, sevmediğin, terk ettiğin sokakları hatırlatırım. 

Ya da içindeki öfkeni, yalnızlığını, terk edilmişliğini, ihanetlerini, yaralarını, sırlarını, kâbuslarını, korkularını, kendine koyduğun lanetleri aynalarım.

Ve beni çöp kutusuna atmana sebep olan bir yargıya varmak üzeresindir ki 

Canın sağ olsun, elbette hakkındır. 

Ancak   

Senden ricam, karar vermeden önce 

Bir dur!

Bir nefes al!

Bir sor kendine …

Peki ya öyle değilse? 

Peki ya ben olanı olduğu gibi göremiyorsam? 

Peki ya gördüğüm, düşündüğüm, hissettiğim gerçeklikten uzaksa? 

Peki ya hayatımın en eğlenceli oyunundan kaçıyorsam? 

Peki ya kendimden kaçıyorsam? 

Peki ya haklı, haksız, suçlu, suçsuz yoksa bu oyunda? 

Peki ya cüret edip gerçekten durup bir dinlesem, haklı olmak için değil de anlamak için dinlesem sessizce… 

Ve hatırlasam…  

Salt gönlümüzle bakabildiğimizde anlarız:

Aslında hepimizin cebinde paylaşmaya can attığımız rengârenk bilyeler var! 

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

pinar-gogulan
Essex Üniversitesi mezunu. Kurumsal hayatın ardından psikolojiye ve biyolojiye olan hayranlığını Regresyon ve Recall Healing teknikleriyle taçlandırdı ve uluslararası platformdaki birikim ve deneyimlerini kaleme alarak farkındalık yaratmayı hedefliyor.