Tercih ettiğim parti seçimlerde çoğunluğu alamadığı içinde hayal kırıklığı ve korku deneyimliyordum. Tüm bu düşüncelerimin üzerinden gittim ve korkunun ecele faydası olmadığını bildiğim için kendimi tekrar kendime bağlamak için harekete geçtim ve dost evrene tekrar güvendim. Teslim oldum ve en büyük işim olan, kendimi özüme, koşuşuz sevgiye ve kabule bağlama işimi yaptım. Dengeme, yuvama, merkeze geri döndüm.
***
14 Mayıs Pazar günü Boston’daydım. Boston’un yemyeşil bir parkının içindeki futbol sahasında bir yandan beş yaşındaki torunumun futbol maçını izlerken bir yandan da Türkiye’de olan seçimleri takip ediyordum. Her ne kadar politikada aktif olan biri olmasam da elbette benim de bir tercihim vardı ve oyumu geçen hafta Houston Başkonsolosluğu’nda kullanmıştım. Seçim sonuçları kesin olarak belli olmasa da oyumu verdiğim parti ilk turda kazanamadı. Üzülmüştüm. Hayal kırıklığı yaşamış, kendimi çaresiz ve umutsuz hissetmiştim.
Olanı sevmek ve gerçeği olduğu gibi kabul etmek konusunda zaman zaman yanlış anlaşıldığımı deneyimliyorum. Koşulsuz sevgiyi ve kabulü yaşam tarzı yapmayı seçtiğimi bilen kişiler benim tercihim olabileceğine inanamıyorlar. Her şeyi olduğu gibi kabul etmemi parti tercihi yapmamam olarak algılıyorlar.
Karanlık bir odada hapsolduğumu varsayalım. Ben karanlığı sevmek ve orada kalmak zorunda değilim. Ama karanlıkta olduğumu kabul edip, onunla kavga etmeden pencereye doğru gidip, perdeleri açıp içine düştüğüm karanlığa aydınlık getirebilirim. Karanlığı inkâr edemem çünkü vardır, direnemem çünkü faydasızdır, yadsıyamam çünkü olandır, uzlaşamam çünkü özüme aykırıdır, karanlığa savaş açamam çünkü savaş benim parçam değildir.
Peki ne yapabilirim?
Benim düşünceme göre karanlık gerçek değildir. Gerçek olan tek şey vardır, o da aydınlıktır. İnsanlar karanlık ve korku dolu, egodan gelen düşüncelerine inandıkları zaman aydınlığın farkındalığını yitirirler. Güneşi düşünün. Güneş karanlık olabilir mi? Ancak güneşten ayrılan bir parça ayrıldıktan sonra soğur ve ışığını yitirebilir. İnsan da aynıdır benim düşünceme göre; sevgiden, birlikten, özünden ayrıldığı zaman kararır. Aydınlıktan, huzurdan, barıştan, koşulsuz sevgiden, birlik bilincinden ayrılmasının nedeni ise düşüncelerine inanmasıdır. İnsan düşüncelerine inandığı zaman senden, benden değil, kendisinden ayrılır ve bu da insanlığın şu anda yaşadığı en büyük trajedidir.
Savaşların, kavgaların, güç peşinde koşmanın, şiddetin, dünyadaki politikanın güncel hallerinin, dünyayı tüketip, bitirmemizin, hırsın, hatta pek çok hastalıkların bile altında yatan neden insanın kendini terk edip, düşüncelerinin etkisi altında kalıp başka bir dünyaya gitmesidir.
Ben de seçim sonuçlarını aldıktan sonra düşüncelerime inandım ve iyi hissetmedim. Anneler Günü nedeni ile kızım, damadım, torunlarım ve eşim ile gittiğimiz akşam yemeğinde bile anda kalamıyor ve elimde telefon seçim sonuçlarında istediğim yönde bir gelişme olmasını bekliyordum.
Hangi düşünceye inanıyordum ve o anda kendimi iyi hissetmiyordum?
Ne zaman olumsuz bir duygu deneyimlesem önce duyguyu farkına varır, sonra duyguyu yaratan düşünceyi tanımlarım. Benim deneyimlediğim duygu korku, hayal kırıklığı ve umutsuzluk idi. En yoğun duygu ise gelecek korkusu idi. Türkiye’nin geleceği için korkuyordum. Demokrasi, Cumhuriyet, Atatürk devrimleri, kadın hakları, azınlık hakları, laiklik, eğitimde özgürlük, hukukta bağımsızlık, taraf tutmayan particilik gibi konularda endişelerim vardı. Kısacası gelecek korkusu çekiyordum. Olanı olduğu gibi kabul etmekte zorlanıyor ve olmasaydı daha iyiydi diye tercih ediyordum. Tercih ettiğim parti seçimlerde çoğunluğu alamadığı içinde hayal kırıklığı ve korku deneyimliyordum. Tüm bu düşüncelerimin üzerinden gittim ve korkunun ecele faydası olmadığını bildiğim için kendimi tekrar kendime bağlamak için harekete geçtim ve dost evrene tekrar güvendim. Teslim oldum ve en büyük işim olan, kendimi özüme, koşuşuz sevgiye ve kabule bağlama işimi yaptım. Dengeme, yuvama, merkeze geri döndüm.
Ruhsal gelişimimiz açısından çamura battığımızı, duraksadığımızı, hatta geri gittiğimizi hissettiğimiz zamanlar olur. Kendinizi olaylara kaptırıp gidersiniz ve çaresiz bir tıkanma bile hissedebilirsiniz. Hatta sanki geri gidiyormuşuz gibi bile hissedebiliriz. İşte bende bu seçim sırasında aynen bu şeklide hissettim. Cesaretimizin kırıldığını hissettiğimiz anlarda, hiçbir zaman gerçekten geriye gitmediğimizi hatırlamakta fayda var. Yolumuzdaki yeni bir engel veya aşılması gereken yeni bir katman olduğu için durmuş olabiliriz, ancak verdiğimiz sıkı çalışma ve ruhsal büyümede kat ettiğimiz yol asla geri alınamaz.
Yoldaki her adım anlamlıdır ve her şey bizim için olur. Bizi geriye götürüyor gibi görünen bir adım bile, bir sonraki seviyeye geçmek için yapmamız gereken şey olması anlamında ileri bir adımdır. Moral bozmak, olan ile kavga edip, zihinsel savaşa girmek bize fayda sağlayacak şeyler değildir. “Olan oldu, şimdi ben ne yapabilirim, kendime ve çevreme nasıl fayda sağlayıp, hizmette bulunabilirim?” bakış açısından baktığımız dünya yaşanması daha güzel bir dünya olacaktır. Dış dünyada ne olursa olsun iç dünyamızdan sorumlu olan tek kişi biziz. Dış dünyadaki devlet yönetecek partilerin hangisi olacağına gücümüz yetmeyebilir fakat iç dünyamızın yönetimi tamamen bizim gücümüzdedir. Orada bizim borumuz öter, yeter ki farkında olalım.
Ruhsal büyüme yolunda iç yolculuğa başlamış kişiler için artık dönüş yoktur. İçimizdeki güneş bir kez doğduktan sonra batmaz. Bir an için batmış gibi görünebilir ama asla yok olmaz. Biz de aynı durumdayız ve farkındalık, uykudan uyanma bir kere başladı mı geri dönüş yoktur. Duraksama gibi görünen aralar ise doğumdan önce aldığımız dinlenme molalarıdır.
Sebebimiz ne olursa olsun yaşam deneyimizde hayal kırıklığı, korku, çaresizlik, umutsuzluk, öfke, sıkışmış hissetmek ve korkmak doğaldır, ancak gerçekte her zaman yolumuzda bir sonraki önemli adımı atıyoruz ve ruhsal büyüme yolunda ilerliyoruz. Benim deneyimime göre ruhsal yönde büyüme en umut verici yaşam deneyimidir.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.