İnternet Hala Yaşıyor mu, Yoksa Çoktan Ölüp Geriye Sadece Yapay Bir Yansıma mı Bıraktı?
Bilim

İnternet hala yaşıyor mu, yoksa çoktan ölüp geriye sadece yapay bir yansıma mı bıraktı?

İzlediğiniz ya da gitmeyi düşündüğünüz bir filmle ilgili okuduğunuz yorumların sizin fikrinizi değiştirdiği oldu mu hiç? Ya da bir maçla ilgili yapılan yorumlar pozisyona bakış açınızı değiştirdi mi? Sırf altında onlarca iyi yorum var diye (ve fırsatı kaçırmamak için) çok da ihtiyacınız olmadığı halde bir ürün satın almışsınızdır mutlaka! Sonuçta, “Herkes yanılıyor olamaz,” değil mi? Peki ya “herkes” dediğimiz şey, aslında herkes değilse?

Ölü İnternet Teorisi (Dead Internet Theory) günümüzün en tartışmalı teorilerinden biri! Sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere artık internetteki çoğu içeriğin yapay zekâ ve bot hesaplar tarafından oluşturulduğunu iddia eden teoriye göre, bu içeriklerin yükselişe başladığı 2016 yılında internet resmi olarak öldü! Çünkü raporlara göre 2016, internetteki yapay içeriklerin gerçek içerikleri geçtiği yıl! Üstelik kısa bir süre sonra giriş yapacağımız 2026’da çevrimiçi içeriklerin %90’ının yapay zekâ tarafından üretileceği öngörülüyor!

İşin ironik yanı ise, bu yazıyı hazırlarken okuduğum kaynakların ve izlediğim bazı videoların bile yapay zekâ ile üretilmiş olmasının hiç de düşük bir olasılık olmaması!

İnternetin giderek artan yapay içeriklerle dolması, insan merkezli üretimin silikleşmesi ve dijital hafızanın bozulması ile günümüzde yeniden gündeme gelen “Ölü İnternet Teorisi”ni Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yazılım Mühendisliği (İngilizce) Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kaan İldiz değerlendirdi.

MEHMET KAAN İLDİZ
MEHMET KAAN İLDİZ

Ölü İnternet Teorisi Ne Anlama Geliyor?

“Ölü internet teorisi”nin, internetin günümüzde aldığı yapısal biçimi tartışmaya açan spekülatif bir kavram olduğunu ve dijital ekosistemlerin geçirdiği dönüşümü anlamada metaforik bir işlev taşıdığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kaan İldiz, “Teorinin bazı bileşenlerinin özellikle insan merkezli etkileşimlerin azalması, yapay içeriklerin çoğalması ve kolektif dijital hafızanın bozulması bağlamında düşündürücü bir çerçeve sunduğunu gösteriyor. İnsanların özgün eforlarına olan eğilimi de azalıyor ve bu da üretilen düşünce içeriğinin özgünlüğünü kısıtlıyor.” dedi.

Forumlar ve bloglar, internetin insani dokusunu oluşturan en önemli unsurlardı

Forumlar ve bloglar, internetin insani dokusunu oluşturan en önemli unsurlardı

İnternetin ilk dönemlerinde forumlar, bloglar ve açık tartışma platformlarının, kullanıcıların hem bilgi ürettiği hem de birbirini doğruladığı sosyal alanlar olduğunu hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kaan İldiz, “O dönemin tartışmaları, deneyimler ve kolektif üretimler, internetin ‘insani dokusunu’ oluşturan en önemli unsurlardı. Tabii burada insanların uzun süre düşünerek verdiği yanıtları ve tartışmaların derinliğini akılda tutmak gerek. Ancak bugün bu içeriklerin büyük bölümü ya erişilemez durumda ya da algoritma akışlarının arasında ulaşılamaz durumda. Eski forumlar kapandı, arşivler bozuldu ve milyonlarca kullanıcı tartışması indekslenemez, dolayısıyla doğrulanamaz bir geçmişe dönüştü.” diye konuştu.

Dijital hafıza da insan hafızasında olduğu gibi kırılgan bir yapıya sahip

Bu kayboluşun yalnızca teknik bir sorun değil aynı zamanda dijital hafızanın insan hafızasında olduğu gibi kırılgan bir yapıya sahip olduğuna dair bir benzerlik olduğuna da işaret İldiz, şöyle devam etti:

“Artık internet, geçmişe dönük organik tartışmaları saklayan bir alan olmaktan çıkıp, yüzeysel ve tekrarlayan yapay içeriklerin hâkim olduğu bir akış mantığına evrilmiş durumda. Bu noktada yapay zekâ halüsinasyonları kritik bir rol oynuyor. Üretken modellerin zaman zaman doğrulanmamış, uydurulmuş ya da bağlamdan kopuk bilgiler üretmesi, zaten erişimi zorlaşmış olan eski dijital tartışmaların üzerine ek bir belirsizlik katmanı ekliyor. Bir başka deyişle, dijital geçmiş hem kayboluyor hem de yerine yapay bir geçmiş üretiliyor. İşin özü, özgün insan içeriği körelirken bu yıpranmış ve körelmiş bölgeleri yapay zekanın halüsinasyonları kapatıyor. Gerçek bellek silinirken, yerini simüle edilmiş bir bellek alıyor.”

Yapay zekâ tabanlı arama, yeni bir anlatı üretebiliyor

Yapay zekâ tabanlı arama, yeni bir anlatı üretebiliyor

“Geçmişte gerçekten ne tartışılmıştı ve bugün ulaştığımız bilgi bunun ne kadarını doğru temsil ediyor?” sorusuna net bir yanıt vermenin giderek zorlaştığını ifade eden İldiz, “Çünkü yapay zekâ tabanlı arama, özetleme ve içerik üretim sistemleri, geçmişi olduğu gibi aktarmak yerine, veriler arasında benzerlik temelli yeni bir anlatı üretebiliyor. Kullanıcılar için gerçek tartışmalarla algoritmik yeniden üretimler arasındaki farkın ayırt edilememesi, bilişsel düzeyde ciddi bir karmaşa yaratıyor. Bu da insanın gerçekten biraz uzak dahi olsa yüksek doğrulukta olan özgün ifadesinin üretkenlik alanını daraltıyor.” şeklinde konuştu.

Dijital hafıza giderek daha da simülatif bir yapıya dönüşüyor

Nörobilimsel açıdan bakıldığında, bu durumun insan zihninin güven mekanizmasını doğrudan etkilediğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kaan İldiz, “Zihin, doğrulanabilir tarihsel izlere ihtiyaç duyar. Oysa internetteki tartışmalar kaybolup, yerlerini yapay sentezlere bıraktıkça, kullanıcıların ‘dijital hafıza’ olarak gördüğü şey giderek daha çok simülatif bir yapıya dönüşüyor. Bu da gerçek bilginin izlenebilirliğini zayıflatıyor. Dolayısıyla ben Ölü İnternet Teorisi’ni, internetin tamamen öldüğü iddiasından çok, dijital hafızanın yapaylaşması ve insan katkısının sessizce ve fark edilmeden geri plana itilmesi anlamında ele alıyorum.” diyor.

İnternetin sessiz kayboluşu ölüm mü?

İnternetin sessiz kayboluşu ölüm mü?

İnternetin sessiz kayboluşunun yeni düzene alışmış insan için bir ölüm olarak ifade edildiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kaan İldiz, “Yeni dünya kavramı da bu kayboluşu internetin ölümü olarak nitelendiriyor. Bu bağlamda asıl mesele içerik üretiminin miktarı değil, kaynağının insandan uzaklaşması ve geçmişe dair referansların doğrulanabilirliğinin giderek zorlaşmasıdır. İnternetin yaşayan hafızası silikleşirken, yapay zeka sistemleri bu boşluğu kendi kurgusal üretimleriyle doldurmaya başlıyor.” derken sözlerini geleceğe yönelik önemli bir soru işaretiyle tamamlıyor: “Gerçek dijital geçmişi kaybettiğimizde, gelecekte üreteceğimiz bilgi hangi temele dayanacak? Sorulara yanıt arıyorken, soru üretebilecek özgünlüklerimizi ne kadar kaybedeceğiz? Bu sorular da muhtemelen ‘ölü zihinler teorisi’ gibi kavramlarla karşımıza, insan üretkenliğinin çürüdüğü bir dönemde çıkacak.”

Yapay zekâ, interneti nasıl ele geçirdi? Bu dönüşüm nasıl gerçekleşti?

Ölü internet teorisi ilk olarak 2010 yılının sonlarına doğru görsellerle paylaşım yapmaya olanak tanıyan 4Chan platformunda gündeme getirilmeye başlanmıştı. Ancak teorinin tekrar canlanması 2021’de Agora Road’s Macintosh Cafe isimli bir forumda yayınlanan “İnternetin Çoğu Sahte” isimli bir yazıyla oldu. Bu yazıda modern internetin durumuyla ilgili yaşadığı hayal kırıklığından bahseden kullanıcı, yapay zekânın çevrimiçi insan faaliyetlerinin çoğunu manipüle ettiğini düşünüyor ve internetin artık yalnızca ürün/fikir satmak ve etkileşim almak için tasarlanmış bir mecraya dönüştüğünü ileri sürüyordu.

Mayıs 2024’te The Conversatiom’da Jake Renzella (New South Wales Üniversitesi Kıdemli Öğretim Görevlisi ve Bilgisayar Bilimi Çalışmalar Direktörü) ve Vlada Rozova (Melbourne Üniversitesi Uygulamalı Makine Öğrenimi Araştırma Görevlisi) tarafından kaleme alınan makalede, yapay zekâ ve botlar tarafından üretilen içeriklerin, insanlar tarafından üretilen interneti geride bıraktığının ve buradaki gerçeğin çok daha ürkütücü olduğunun altı çiziliyor.

Ölü internet teorisi, esasen sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere internetteki etkinlik ve içeriklerin büyük çoğunluğunun yapay zekâ ajanları tarafından oluşturulduğunu ve otomatikleştirildiğini iddia ediyor. Bu ajanlar, Instagram, Facebook, TikTok gibi platformlarda etkileşim (tıklama, beğeni, yorum) toplamak için tasarlanmış, yapay zekâ tarafından oluşturulmuş görsellerle birlikte hızla paylaşımlar oluşturabiliyor.

Ancak ölü internet teorisi günümüzde daha da ileri giderek, bu yapay hesaplarla etkileşim kuran hesaplarının çoğunun da yine yapay zekâ ajanları tarafından yönetildiğini gösteriyor. Ve bu durum sadece zararsız bir etkileşim alma faaliyetinin ötesine geçerek kitlelerin fikrini ve algısını manipüle etmeye yönelik bir propaganda malzemesine dönüşebiliyor.

Sosyal medyanın, kamuoyunu yanlış bilgilerle etkilemek için botlar tarafından manipüle edildiğine dair çeşitli araştırmalar bulunuyor. Örneğin 2018 yılında yapılan ve 14 milyon tweeti analiz eden bir araştırma, sosyal medyadaki botların güvenilir olmayan kaynaklardan gelen makalelerin yayılmasında önemli bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Buna göre, yüksek takipçili hesaplar, gerçek kullanıcıların botlar tarafından gönderilen içeriklere inanmasına, etkileşim kurmasına ve bunları yeniden paylaşmasına neden oluyordu. Bir başka rapor (Imperva Bad Bot Report) ise 2022’deki tüm internet trafiğinin neredeyse yarısının botlar tarafından oluşturulduğunu ortaya koyuyor.

Ölü interneti göz ardı etmeyin!

Ölü interneti göz ardı etmeyin!

Ölü internet teorisi, etkileşimlerin hepsinin sahte olduğunu iddia etmiyor elbette! Ancak internette karşımıza çıkanlara daha eleştirel bir gözle bakmamız gerektiğine dair ilginç bir bakış açısı sunuyor: Artık internet insanlar tarafından kullanılmıyor/oluşturulmuyor olabilir! Eskiden kişisel bloglarımız ya da fikirlerimizi tartıştığımız forumlarımız vardı ve küçük ve amatörce de olsa tartıştığımız ya da etkileşimde olduğumuz kişilerin gerçek olduğunu bilirdik. Şimdi ise gerçek insanlarla mı konuşuyoruz yoksa bazı algoritmalar tarafından oluşturulmuş hayaletlerle mi belli değil! İşte bildiğimiz ve sevdiğimiz internetin ölmüş olduğu hissi de tam olarak bundan kaynaklanıyor.

İnterneti bu kadar güçlü kılan düşüncelerimizi yaratma ve paylaşma özgürlüğü iken şimdi bunun kötü aktörlerin kontrol etmeye çalıştığı bir güce hizmet ediyor olabileceği konusunda uyanık olmanın önemine değinen Jake Renzella ve Vlada Rozova, sosyal medyada ya da herhangi bir web sitesinde gezerken daima temkinli ve sorgulayıcı olmak gerektiğini hatırlatarak; bir etkileşim, trend hatta ‘genel kanı’ sandığımız şeylerin -doğalmış gibi görünse de- dünyayı algılama biçimimizi fark ettirmeden değiştirmek için tasarlanmış olabileceğinin unutulmaması gerektiğinin altını çiziyor.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Elif Girgin
Yıldız Teknik Üniversitesinde fotoğrafçılık okudu, hayali gazeteci olmaktı. Meslek hayatına foto muhabiri olarak başladı ve çeşitli dergilerde çalıştı. Yazmaya olan tutkusuyla beraber bu deneyim onu, internet içerik editörlüğü, dergi editörlüğü, dijital pazarlama gibi yaratıcı alanlarda içerik üretmeye yönlendirdi. Otomobilleri, seyahat etmeyi ve polisiye kitapları çok seviyor. 28 yılın kendisine kattıklarıyla bakmaya, görmeye ve büyük bir tutkuyla yazmaya devam ediyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.