GERÇEK FEMİNİZM BU DEĞİL: KADINLARIN ERİL YARALANMALARI
Bilim Farkındalık

Gerçek feminizm bu değil: Kadınların eril yaralanmaları

“Her şeyi yapabiliyor olmam, her şeyi yapmak zorunda olduğum anlamına gelmiyor.” Feminist söylemlerin gücünü inkâr edemeyiz. Eşitlik için verilen mücadeleler, kadınların görünürlük kazandığı platformlar, ekonomik özgürlük, kamusal alanda var olma cesareti…
Tüm bunlar tarihsel olarak gerekliydi.

Ama bir yerden sonra bazı şeyler yanlış gitmeye başladı. Kadınlar sadece özgürleşmedi, aynı zamanda yorulmaya, sertleşmeye, bireyselleşmeye başladı. Ve çoğu zaman kimse fark etmedi: Kadınlar güçlendi, evet… ama kendi özlerinden uzaklaşarak.

GÜÇLÜ GÖRÜNMEK ZORUNDASIN

Modern toplum, kadınlara görünmez bir mesaj veriyor: “Zayıf görünme.” “İhtiyacın varmış gibi davranma.” “Kendini kurtar, kendi başına ayakta kal.” “Eril sistemde dişil kalırsan ezilirsin.”

Ve kadınlar bu sesleri içselleştirdi. Önce ihtiyaçlarını susturdu, sonra duygularını.
Sezgilerini küçümsedi, şefkatini sakladı, yumuşak tarafını utanılacak bir zaaf gibi görmeye başladı. Ama bu feminizm değil. Bu, travmayla güçlenmiş bir savunma hâli.

ERİL YARALANMA: İÇİMİZDEKİ YORULMUŞ SAVAŞÇI

Her insanın içinde hem eril (yön, akıl, yapı) hem de dişil (duygu, sezgi, akış) enerji vardır.
Kadınlar, hayatta kalmak için eril enerjilerini fazlasıyla aktive etti.
Ama bu dengeyi kaybettiklerinde olan şuydu:

– Sevgide kontrolcü oldular.
– İşte sonsuz rekabetin içinde kayboldular.
– Yardım istemeyi zayıflık zannettiler.
– Yalnız kaldıklarında kendilerini suçladılar.
– Sürekli güçlü görünme çabası, içsel bir yorgunluğa dönüştü.

Ve en acıklısı: Yumuşaklıklarını utandıkları bir taraf olarak içlerine gömdüler.

Oysa gerçek feminizm, kadını erkek gibi yapmak değildir. Onun varoluşunu, doğasını, sezgisini, duygusunu, akışını yüceltebileceği bir alan açmaktır. Başka bir dil öğrenmeye zorlamak değil onun ana dilini duymaktır. Çünkü kadın ancak kendi doğasında iyileşebilir.
Ve ancak o doğaya döndüğünde ilişkiler, annelik, üretim, emek, dostluk anlam kazanır.

Tükenmişliğin sebebi tembellik değil sürekli tetikte kalma hâli. Kontrolü hiç bırakmama, duygulara yer bırakmama, başarısızlığı tehdit gibi görme…

Eğer gece yatağa girdiğinde hâlâ eksik hissediyorsan… Eğer her şeyi yapmana rağmen içinde bir boşluk kalıyorsa… Eğer sevilmek için bile güçlü görünmen gerektiğine inanıyorsan… Bu, gerçek senin değil öğretilmiş bir benliğin yansımasıdır.

DİŞİL PRENSİPLERE SAHİP ÇIKMAK

Dişil prensipler; akış, sezgi, üretkenlik, döngüsellik, sabır, şefkat, kapsayıcılık ve içsel bilgelikle ilgilidir. Ama bu değerler, yüzyıllardır “duygusal”, “irrasyonel”, “pasif” gibi etiketlerle küçümsendi. Modern çağda ise kadınlar, “etkili olmak” için çoğu zaman bu yönlerini askıya aldılar. Oysa dişil prensipler; dünyayı, ilişkileri ve ruhu onarır.

Bir kadının kalbindeki şefkat, bir toplumu iyileştirebilir.

Bir kadının sessizlikte kalabilme gücü, yıkıcı sözlerden daha çok şey anlatabilir.

Bir kadının duygularını taşıyabilme kapasitesi, sadece kendini değil çevresini de dönüştürebilir.

Dişil enerji pasif değildir.  Alıcıdır. Görendir. Bazen kabullenendir.
Ve bu yönleriyle var olabilmek, modern dünyada radikal bir cesaret ister.
Çünkü artık bağırmak değil, dinlemek devrimi başlatacaktır.

Dişil yönü bastırmak, sadece bireysel bir kayıp değildir. Bu, kolektif şefkati ve sezgisel adaleti de kurutmak demektir. Oysa dünya tam da şimdi, eril güce değil dengelenmiş, köklü bir dişil bilince muhtaç. Kadınlar artık yalnızca ekonomik değil; ruhsal olarak da özgürleşmek istiyor.

Yumuşak kalabilme hakkını savunmak istiyorlar. Kendi ritimlerinde, sezgilerinde, şefkatlerinde yaşamayı. Ve bunu yaparken hâlâ güçlü kalabileceklerini hatırlamak istiyorlar.

Dişil olanı reddederek kurduğumuz her güç alanı, aslında içimizde yeni bir boşluk açıyor.
Ve o boşluğu ancak kendi doğamıza geri dönerek doldurabiliriz. Dişil prensiplerimize sahip çıkmak; sadece kadın olmakla ilgili değil, insan olmanın yumuşak tarafına yeniden bağlanmakla ilgilidir.

Okurlara özel Yazı Daveti:
Bugün kendine şu cümleyle başlayarak yaz:
“Güçlü görünmeye çalışırken en çok hangi tarafımı kaybettim?”
O tarafına mektup yaz.
Belki de seni hâlâ bekliyordur.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Avatar photo
Üniversitede aldığı iletişim ve edebiyata dair kuramsal alt yapı ve tekniklerle fikirlerini çeşitli sitelerde yazarak herkesle paylaşmaya çalışıyor. Aldığı psikoloji ve koçluk eğitimleriyle iletişim tekniklerini referans alarak yol arkadaşlığı yaptığı sistemiyle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunuyor. Düzenlediği eğitimler ve atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber ve öğrenci olma görevine devam ediyor. Kurduğu içerik ve sosyal medya ajansında mentorluk vermeye devam ederken aynı zamanda Mümkün Dergi bünyesinde editörlük yapıyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.