Hiç inatçı hatta keçi gibi inadı olduğunu deneyimlediğiniz bir insan geldi mi yaşamınıza? Bu kişinin inadı ile kısıtlanmış, hareket edemeyen, sınırlanmış ve engellenmiş hissettiniz mi kendinizi? Keçi inadının sözlükteki tarifine baktığımda çok büyük, yumuşatılamayan direnme olduğu yazıyordu.
Keçi inadı deyimi, insanları gayet inatçı hayvanlar olduğu söylenen keçilere benzetmek için kullanılsa da benim görüşüme göre bu keçilere yapılan haksız bir yargılama. Bazı insanların keçilerden de daha inatçı olduklarını, özellikle kibir ile sarılmış egolarının etkisinde oldukları zaman sert gibi kaya gibi haklı olmakta direndiklerini ve inat ile kendi görüş ve haklılıklarını savunduklarına defalarca şahit oldum.
Keçi gibi inadı olan ve sadece kendi görüşünün doğru olduğuna inanan ve değişime açık olmayan insanlar kendi görüşleri dışındakilere son ana kadar direneceklerdir ve asla pes etmeyebilirler. Keçi inatlarının onların yaşamlarını kolaylaştıracak bir araç ve çalışan bir formül olacağına inanırlar. Halbuki gerçek hiç de öğle göründüğü gibi olmayabilir.
Ezop masallarında geçen keçi inadı masalına göre bir çiftçinin birbirlerini hiç sevmeyen iki tane inatçı keçisi varmış. Bu keçiler birbirleri ile hep inatlaşır ve her biri kendi yolunun doğru ve haklı olduğuna inanırmış. İnatçı keçiler bir derenin iki kenarında otlarken birden derenin karşı tarafına geçmek istemişler. Köprüde karşı karşıya gelmişler. İkisinin de inadı tutmuş ve birbirlerine yol vermemişler. ‘’Sen bana yol vereceksin, hayır ben yol vermeyeceğim sen yol vereceksin” inadı ile köprüde toslaşmaya, boynuzlarını karşılıklı birbirlerine vurmaya başlamışlar. Her biri keçi benim dediğim olacak inadı ile girdikleri güç kavgası sırasında aniden dengelerini kaybetmiş ve ikisi de aynı andan dereye düşmüş ve boğulmuşlar. Sonuç olarak bu hikâyenin mesajı çok net. Anlayana, kapalı zihne atılan bir dinamit olabilir diye düşünüyorum.
Haklı olmak ile beslenen ve haklı olmak konusunda inatlaşan pek çok insan inatçılıklarını bırakmayı yenilgi olarak algılar ve benliklerine tehdit olarak görebilirler. Halbuki “benim yolum tek doğru yoldur” takıntısını bırakmak insanı esnetir, yeni olasılıklar, yeni kapılar, yepyeni bir bakış açısı getirebilir. Herhangi bir şeye körü körüne inanıp, keçi inadı ile haklı olmaya yapışıp kalmak, insanın kendi zihnine vurduğu bir kelepçedir. İnançlarımızı ve düşüncelerimizi sorgulamak zihnimizi esnek yapar ve yaşamımız renk katar. Olayları tek bir şekilde görmek ve diğer olasılıklara açık olmayı reddetmek, zihni dışarıya açılan penceresi, kapısı olmayan kapalı bir kutunun içine kapatır. Bu durum ise sonsuz olasılıkların olduğu dünyada yaşıyor olmasına rağmen insana kapalı bir hapishane yaşamı deneyimi verebilir. Keçi inadı olan insanlar hem kendilerine hem de çevrelerindeki insanlara dar görüşleri, açık ve esnek olamadıklarından genellikle kısıtlayıcı ve rahatsız edici bir atmosfer yaratabilirler.
Bugün günlerden pazar ve haftanın yorgunluğunu atmak için evimize çok yakın olan deniz kulübüne geldik. Şemsiyelerimizi açtırdık ve şezlonglarımıza yerleştik. Kahvaltımızı yapıp geldikten sonra güneş durumu değişmiş olmalı ki benim yattığım şezlonga güneş gelmeye başlamıştı. İlgilenen çocuğu çağırıp güneş geldiğini söylediğimde çocuğun inat ile kafasındaki programa beni sokmaya çalıştığını deneyimledim. Ben görevli kişiye şemsiyenin yerini değiştirmesini söylememe rağmen o bana ‘’birazdan güneş değişecek, sizi şöyle alayım, böyle yapalım’’ diye kendine göre bir çözüm planı sunuyordu. Sadece ben değil, eşim ve arkadaşım da ona katılmıyor ve benim önerimin çözüm olacağını söylemelerine rağmen o gene inatla bildiğini okuyordu. Sonuç olarak iki keçiden biri esnedi ve ısrarım ile şemsiyeyi benim istediğim şekilde istemeden değiştirdi. İki dakikada bir şemsiye değişikliği ile sağlanabilecek müşteri memnuniyeti 5 dakika zamanımızı alan bir sürece dönüştü. Belki en güzel çözüm onun dediği gibi olacaktı ama ne olursa olsun o durumda müşteriyi memnun etmek o kişinin haklı olmasından daha önemli olabilirdi.
Yakın bir arkadaşımın sahibi olduğu bir iş yeri var. Geçen gün onu ziyarete gittiğimde bana dert yandı ve işletmenin zorluklarından bahsetti. Servis müdürünün bazı konularda keçi gibi inatçılık yapan ve haklı olduğuna inanan bir kişiliği olduğunu ve bu konuda oldukça gerildiğini anlattı. Durumun ne olduğunu sorduğum da elemanların çalışma saatlerin de ve çalışma ortamında sigara içmemeleri kuralının işleme girmesi için kendisini birkaç kere uyarmış olmasına rağmen öncelikle bu kurala servis müdürünün uymadığını söyledi. Kendisi ile toplantı yaptığını bu duruma çözüm getirmesini hatırlattığında ise ‘’Burası İstanbul değil, burada bu kurallar çalışmaz, ben elemanlara çalışırken sigara içmeyin dersem burada durmaz, giderler, fazla sıkmayalım’’ yanıtını aldığını söyledi. Buradaki sorgulanmamış inançları hemen fark ettim. Birincisi ‘’elemanları sıkarsam giderler.’’ İkincisi ‘’Çalışma saatleri içinde sigara içmek elemanları sıkmaktır.’’ Üçüncüsü “Sigara içmek için çalışma ortamı yerinin dışında başka bir yer yoktur.’’ Dördüncüsü “Burası İstanbul değil, burada bu kurallar çalışmaz’’. Arkadaşıma göre servis müdürü sorgulanmamış düşüncelerinin doğru olduğuna körü körüne inanan inatçı bir kişiliğe sahipti. Acaba doğru muydu arkadaşımın inandıkları? Yoksa inatçı düşünceler her iki taraf için de geçerli olabilir miydi? Haklı olmayı bıraksalar neler mümkün olabilirdi? Arkadaşım ve servis şefi tüm bu inandıklarını sorgulayabilse esneyebilir ve açılım yapabilir ve inatçı ve kapalı zihninin içine ufak da olsa bir pencere açılabilir ve ışık girebilirdi.
Her şeyi, haklı olduğumuzdan emin olduğumuz şeyleri bile sorgulamaya istekli olmak, bizi kapalı zihinden kurtarabilir ve canlandırabilir. Zen geleneğinde, bu sorgulama istekliliği ‘’acemi’’ ya da ‘’bilmeyen zihin’’ olarak bilinir. Her şeyi sorgulamaya istekli olmak, inandıklarımızın ve bildiklerimizin ötesine de açık olabilmek, bildiklerimiz ya da bildiğimizi sandığımız şeyler dışında aslında ne kadar az şey bildiğimizi kabul edecek kadar alçakgönüllü olduğumuz anlamına gelir.
Yaşamlarımızda açık ve meraklı kalmak bizi kişisel devrimlere, dönüşümlere, ruhsal büyümeye ve yeni gerçeklere götürebilir. Açık zihin açık yürek, açık yürek açık zihne kapılar açacaktır.
Sevgi ile,
26 Haziran 2022, Antalya
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.