orange-gull-gbba094aca_1920-pixabay-mod
Farkındalık

Niyetin ne kadar iyi niyetli?

Mümkün Dergi’nin ilk dijital sayısı için yazmak önerisi geldiğinde zaman treninde geçmişe doğru tatlı bir gezintiye çıktım.  Niyetlerim gerçekleştiğinde en sevdiğim yolculuk zaman treninde geriye doğru gitmek, tıpkı Harry Potter gibi zaman illüzyonunu yarıp şöyle geçmişe doğru uçuvermek.

Yazdan sonbahara geçiyorduk galiba çünkü misafirlerime hünnap ikram etmiştim. Sapanca Portakal Çiçeği Sanat Kolonisinin cennetin bir parçası olan bahçesinde masanın etrafında bir mutluluk çemberi kurmuştuk.  7 kadın 7 kalp yaydığımız sevginin, neşenin titreşimi bahçenin sahibi devekuşu hanımın da dikkatini çekmiş olsa gerek ensemizden ayrılmıyordu kendileri… Olsun biz yine de gözlerimizi kapatıp, niyetlerimize odaklanabildik.  İçimizden dışımıza taşan bir dua enerjisinin etrafımızda tatlı bir bulut gibi bizi izlediğini görebiliyordum açıkça ve Sevgili Yaprak Çetinkaya ayağa kalkıp sevgili dostu şimdiki ortağı Serda Kranda Kapucuoğlu ile bir hayal kurduklarını, bu hayalin isminin de Mümkün Dergi olduğunu anlatıyordu. Bazılarımızın gözlerinden sanırım ben başta olmak üzere mutluluk damlaları pıtır pıtır süzülüyordu. Ve hem içimizden hem dışımızdan bu kararın bu iki tatlı kadına “hayırlı olmasını” diliyorduk.  

Niyetlerden “hayırlı olanın” tezahürüne çok güzel bir örnektir bu hikâye ve sanırım tam da zamanı “Hayırlısı olsun” ne demek gerçekten?

Bizler genellikle hayırlısı olsun derken, gönlümüzden geçen sonu kastediyoruz. Örneğin bir arkadaşımızın çocuğu üniversite sınavına girer “Hayırlısı olsun” deriz. Bunun bizdeki veya karşı taraftaki tezahürü “En iyisi olsun” demek gibidir. Bunu söylerken “Kazanamazsa da onun hayrınadır” anlamı taşıdığı konusunda ortak bir farkındalığa sahip olduğumuzu sanmıyorum.

Elbette insan önce kendisi sonra başkaları için her zaman iyiyi ister. Fakat bu “iyi” nedir, nasıl bir şeydir, ölçütü nedir? Hatta bir şeyi “iyi” diye tanımlayan kimdir? Benim inancıma göre “iyi” yani bizim için “hayırlı” olanı tanımlayan ve buna karar veren Allah’tır.

Zira Bakara Suresi 216. Ayette, “Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz” diye bildirilmektedir.

Gidemediğimiz seyahatler, kazanamadığımız sınavlar, yapamadığımız evlilikler, devam ettiremediğimiz ilişkiler… bizim hep iyi niyetle yaklaştığımız fakat bir türlü gönlümüze göre neticelendiremediğimiz olaylar. Burada bahsettiğimiz şey, kader değil aslında. Çünkü kader dediğimiz kendi elimizle şekillendirdiğimiz, seçtiğimiz yollar ile belirlediğimiz bir sonuç olabilir. Fakat Allah’ın takdirine olan inanç, bu noktada tam da bahsettiğim konuyu açıklıyor. Biz her şeyi kendi aklımızın veya inancımızın gereği olarak en iyi niyetle yaparız ve sonucunda, belki de ödül olarak, gönlümüzdekinin olmasını isteriz. Fakat bir bakmışız en istemediğimiz sonuçla karşı karşıya kalmışız.

Bazen, selim kalplerin duaları kabul olabilir, bunlara cevap verilebilir elbette fakat bazen de kalbimizin kırılmasına izin verilir. Yaşama, talihe ya da kadere kırıldığımızda ruhumuzun yaraları sızlar. Bu ışıktan bir yaradır. Bize “buradayım” der. Ne istediğimizi, neden istediğimizi, sahiden neden istediğimizi fark etmemiz gerekiyordur. O şeyi istememizin ya da istememizin ardındaki samimi niyeti kavramamız için…  Böyle bakınca, kırgınlıklarımız hiç ummadığımız bir yerden gelen lütuflar olabilir. Akıttığımız gözyaşlarımız ruhumuzu arındıran nurlardır belki de…

Hiçbir şeyi tam olarak bilemeyiz. Kimi zaman Allah hatamızı anlamamızı, doğruyu bulmamızı, sabır ve şükretmek için kalbimizi değiştirmemizi ister. Çünkü her şeyin bir nedeni vardır. Hiçbir şey tesadüfen oluşmamıştır. Hepsi Yaradan’ın ilahi planının bir parçasıdır. O’na güvenmeyi öğrenmeli ve bizi götürdüğü yere gitmeliyiz.

Nitekim, asla kaldıramam dediğimiz ne zorlukları aştığımızı geriye dönüp baktığımızda hayretle görürüz. Hayat bize meydan okuduğunda, kendimizi çok çaresiz hissettiğimizde, yalnızlığımızda, kendimizin en ufacık versiyonuyla yüzleşerek vardığımız o yerlerden devleşerek geri dönmedik mi? Kanatlarımızı yeniden açmadık mı? Karaya vurduğumuzda gözlerimiz kamaşarak güneşle kavuşmadık mı? Yaradan’ın gücüne, kurgusuna ve bizimle ilgili planına bağlığımızı sabırla, inançla, hoş bir teselliyle yeniden canlandırmadık mı?

İşte böyle bir bakış açısıyla niyetimizi “iyi kılmak”, aynı niyeti O’na olan teslimiyetle taçlandırmaktır.

Bakın işte bugün, Yaprak ve Serda’nın ortak niyetleri evrenin matematiğinde onlar için en hayırlı olandı, elbette ki bugün dijital formatıyla bir doğum gerçekleşiyor. Yüreğin en saf haliyle atılan tüm dilek tohumlarının en hayırlı olanı “niyete” senin için hayırlı olanı da “gerçeğe” dönüşür.  Derginin dokunduğu herkese hayırlar getirmesi de benim dileğim olsun…

Bu yazı, Mümkün Dergi’nin Dergilik platformundaki 1. sayısında yayınlanmıştır. Ocak 2022

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

sebnem-toker
Bournemouth College Büro Yönetimi mezunu. Yaklaşık 30 yıldır üst düzey yönetici asistanlığı yapıyor. 2002 yılından beri kendini kaşif olarak adlandırdığı yolun yolcusu… Yaşamın Direksiyonunda atölyesinin kurucusu ve Profesyonel Jungian Koç. Koçlukta Sanat Terapisi, NLP, metafizik, hipnoz ve Seraphim Blueprint uluslararası uygulayıcı eğitmeni.