Onların sihirli cümlesi: “Benim seninle geçinmeye gönlüm var” Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak
Dergi

Onların sihirli cümlesi: “Benim seninle geçinmeye gönlüm var”

Aşk ve muhabbetle sofralarına davet ettikleri onca seyircinin hayatına umut ve sevgi tohumları ekti “Hanım & Efendi” oyunlarıyla Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak. Çalışmayı, birbirlerine sarılmayı, evlatlarına sarılmayı, yaşamı onurlandırmayı bir an olsun bırakmayarak da o tohumları her gün suluyor ve filizlerini büyütüyorlar.

20 yaşımda, cebimde avuç içi kadar parayla indiğim Londra’ya tam 20 sene sonra, cebimin içine sahip olmaktan gurur duyduğum annelik, terapistlik, eğitmenlik, yazarlık rollerimi katarak dönmek tahmin edersiniz ki tarifi çok da mümkün olmayan bir duygu.

O ürkek kız artık büyümüştü, küskün ve düşük omuzlarının yerini, ne istediğini bilen, kendinden emin, yüreği yaşam enerjisiyle dolu bir kadının dik başı ve omuzları almıştı. Büyük imtihanlardan geçmişti, şüphesiz. İkmale kaldıkları da olmuştu elbette ama gayretle tamamladığı her serüven sonrası yaşam, yoluna mucizeler ve hediyeler serpiştirmişti.

Hayatta, aşklarına en çok inandığım, yuvalarına, mabetlerine, çalışma köşelerine ve sofralarına dahil edilme şerefine nail olduğum için de samimiyetlerine ve hakikatli duruşlarına bizzat şahitlik edip, hayran olduğum Şakrak’ları beklerken, tam da bunları düşünüyordum.

Seneler sonra yine Londra’daydım ve karşımdaydılar. Türkiye’ye sarılır gibi hissettim onları kucaklarken. Ceyda ve Bülent, evlatları Melisa ve Ali bana yaşamın biricik hediyeleriydi. Birlikte yazdıkları “Hanım & Efendi” oyunu, sanatın, müziğin, kültürün kalbi Londra’da, sanatseverler ile buluşacaktı. Türkiye’de izlemeye niyetlendiğim oyunlarını bu büyülü şehirde izleyecektim. Oyun öncesinde, Covent Garden’da sokak sanatçılarını izlerken, meydandaki el işi pazarında tezgâhları gezerken, muzip bir çocuk gibi sorular soruyor, oyunla ilgili ipuçları kovalıyordum ama Bülent de Ceyda da ketummuş azizim. Ser verip sır vermediler. İyi ki öyle yapmışlar…

Oyun sonrası, onları ayakta avuçlarım patlayana kadar alkışlarken, yüzümde kocaman bir tebessümle göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum. 20 yaşındaki o ürkek, göçmen kızın yaralı kalbiyle birlikte salondaki 550 kişinin de kalbine sarılmıştı “Hanım & Efendi”.

Tek kelimeyle olağanüstü bir oyun izledim. Ellerinize, emeklerinize, aklınıza, yüreğinize, sanatınıza sağlık, canlarım. İlk sorum, merak ediyorum ve eminim tüm okurlar ve izleyenler de merak ediyordur. Nasıl doğdu “Hanım & Efendi”?

Ceyda Düveci (C.D): “Hanım & Efendi” tamamen evimizde doğdu aslına bakarsan, Pınar’cığım. Bu arada beğenmene çok sevindik. Çok teşekkür ederiz güzel sözlerin için. Aslında tamamen Bülent’in muhteşem yazarlığı ile ortaya çıkmış bir şey.

Birlikte tiyatro yapmak istedik. Bizim tiyatromuz olsun istedik ve biz karı koca mutfakta yemek yapmayı, paylaşmayı çok seviyoruz. Yemek yaparken de sohbet etmeyi. Ve tamamen de bizim mutfağımızdaki mutfak adasında, yemek yaparken, “Nasıl bir oyun olmalı, ne anlatmalıyız, çiftlere nasıl bir faydamız dokunabilir?” den çıktı ve Bülent yazmaya başladı. Sonra da benim içine, sadece birkaç yerine hem senden hem de diğer bütün çok sevdiğim, birbirinden kıymetli psikolog dostlarımdan ve eğitimlerden öğrendiklerimi katmam kaldı ve böylelikle “Hanım&Efendi” doğdu.

Kadın ve erkek ilişkisini sahnede görmek çok çarpıcıydı. Çok gerçekti. Kendi yuvanıza davet edilmek gibiydi ama bir o kadar da muhteşem gözlem, analiz ve araştırma kokusu aldım. Biraz gözlem sürecinizi sormak istiyorum?

C.D: Aslında tabii ki her kadın ve erkeğin ilişkisinde ve evinde olan şeyleri birazcık egzajere ettik, yani büyüttük. Empatiyi yüksek tutmaya çalıştık ki izleyenler de empati duysun ve empatiden dolayı aslında fark etsin. Gözlem süreci gibi değil ama dediğim gibi benim daha önce aldığım eğitimler işte senden ve bir sürü psikolog arkadaşımdan öğrendiklerim, çift terapisi eğitimlerinde öğrendiklerim gibi. Öğrendiklerim sebebiyle, kendi ilişkime de bakışımı değiştiren şeyleri kattık aslında meselenin içine. Ve tabii ki birlikte bir şey üretiyor olma hali de hem erkek tarafından hem de kadın tarafından bakıp yazabilmemize sebep oldu.

İlişkiler en çetrefilli sınavımız. Siz de kendi sınavlarınıza dürüstçe yer vermişsiniz oyunda. Herkes bu kadar cesur olamayabiliyor. Eşini suçlamak her zaman daha kolay. Siz nasıl geçtiniz bu sınavlardan?

C.D: Bizim de tabii ki ilişkimizin içinde inişlerimiz, çıkışlarımız, virajlarımız oluyor. Sonuçta iki farklı ailede büyümüş, birbirinden çok farklı iki insanız. Her şeyden önce, bizi bir arada tutan şey, birbirimize duyduğumuz aşk ve sevgi. Her virajda, ben kendi adıma, kadın olarak kendime şunu soruyorum: Ben bu adamı çok seviyorum, bu adamla yaşlanmak istiyorum, bu adamla hayatımın sonuna kadar el ele yürümek istiyorum. Bu yaşadığım şey, bir sene sonra benim için önemli mi? Bu yaşadığım şeyin içinde bir art niyet var mı, bir kötülük var mı? Gerçekten kalbimi kırmak için mi yapılmış bir şey bu? Ve bu yaşadığımız şeyden, eğer gerçekten dürüst bir şekilde konuşarak, birbirimizi ifade ederek, gerekiyorsa kavga ederek, ama birbirimizi kırmadan, çıktığımızda güçlenerek mi çıkacağız yoksa yıpranarak mı çıkacağız, kırgınlıklarımız kalacak mı? Öyle anlarda, Bülent’in de her zaman ilk günden beri söylediği bir şey var; “Benim seninle geçinmeye gönlüm var!” der. Bu çok doğru bir cümle, çok güzel bir cümle, yani geçinmeye gönlü olmak, her ne olursa olsun geçinmek istemek. Bir de şunu söyler hep, belki de erkek bakış açısı böyle diye düşünüyorum; “Beni bu kadar seven bir insan, bana bunu isteyerek yapmaz, beni bile isteye kırmak için yapmaz. Mutlaka fark etmeden ya da üzüldüğü bir yerden yapıyordur” der.

EVLİLİK AŞKI DAHA DA İLERİYE GÖTÜRÜYOR EĞER…

“Hanım & Efendi” oyununda
Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak.
“Hanım & Efendi” oyununda Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak.

Kadın ve erkek beyinlerinin ne kadar farklı çalıştığını da vurguladınız. Kadının romantizm ihtiyacı, sevgi dilinin ne kadar farklı olduğu. Erkeğin evlilik çatısı altına girdiğinde, ihmalkâr olabildiği, konfor alanında kalmaya meyli ve çatışmalar. Evlilik aşkı öldürür sözü de böyle doğdu sanıyorum. Sizce evlilik aşkı nasıl besler?

C.D: Ben Bülent ile birlikte ancak şu cümleyi kurabiliyorum, “Evlilik aşkı öldürmüyor.” Ama bu da senin ve hayat arkadaşının, yani çift olarak ikinizin, aşkı ne kadar önde tuttuğunuzla ve her şeyi aşkla çözmek, aşkla üretmek, aşkla adım atmak meselesini şiar edinmenizle de doğru orantılı. Bu bir takım olmak, ekip olmak işi. Bu birlikte yürünen bir yol. Dolayısıyla da sen eğer başından itibaren, bizim aşkımızdır önemli olan, biziz önemli olan, senle ben el ele tutuştuk ve bu yolda yürüyoruz diyebiliyorsan, evlilik aşkı daha da ileriye götürüyor.

Tabii ki sıkılabiliyorsun, yorulabiliyorsun, uzun bir yol ama hep aklında tuttuğun şey “aşk” olursa, aşk her yaşadığı şeyden, iyi kötü her yaşadığın şeyden beslenmiş oluyor. Farklılıklar belki çok şikâyet edilesi şeylermiş gibi görünse de aslında besleyen de bir şey oluyor. Çünkü o farklılıklarla ayakta durabiliyorsun.

Yani kadın titizliğinde ve kadın detaycılığında, kadın mükemmeliyetçiliğinde bir hayatın geçmesi söz konusu değil. Bir yerde mutlaka vurdumduymaz olmak gerekiyor, duymamak gerekiyor, unutmak gerekiyor, ihmal etmek gerekiyor. Hatta hiçbir şey yapmadan durmak gerekiyor. Bunu da erkekle birlikte öğrenebiliyor kadın.

Ama tabii erkeğin de kadınla elini taşın altına koymayı öğrenmesi, kadınla birlikte sorumluluk üstlenmeyi öğrenmesi ve birlikte yol alabiliyor olma marifeti de çok kıymetli. Ha bunu her zaman başarabiliyor muyuz? Tabii ki hayır. Ama yüzde 50 başarı bile bence çok önemli.

Kadın ve erkeğin birbirlerini ilk seçtikleri o özel anın biyolojik açıklamasını ne de güzel verdiniz. Okurlara çok fazla spoiler vermeden anlatır mısınız, nedir bizi karşı cinsle bir araya getiren biyolojik gerçek?

C.D: Kadın ve erkeğin birbirlerini ilk gördükleri anın biyolojik açıklaması bence de çok etkileyici. Oyunun içinde verdiğin bu örnekler tamamen uzmanlar tarafından, bilimsel araştırmalara dayalı yayınlanmış bilgiler ve paylaşımlar. Ben bunları sadece oraya alıntı olarak koydum çünkü böyle dost sohbetinde anlattığım zaman çok inandırıcı ve kalıcı olmuyor. Evet kadın ve erkeğin birbirlerini ilk gördükleri anda biyolojik olarak beynin etkilenme hali var. Daha doğrusu, kadın ve erkeğin birbirinden biyolojik olarak etkilendiklerinde, bedenlerindeki değişiklikleri fark eden beynin, yani genel komutanın, beyinde bu değişiklikleri düzenlemek için salgıladığı bazı hormonlar yüzünden, bedende tezahür eden değişikliklerin, karşı taraf tarafından daha da etkileyici görülmesi hali. Bence bilim çok büyüleyici. Ve kadın erkek ilişkileri olsun veya çocuk yetiştirme olsun, bilimsel kitapları, makaleleri okumak çok faydalı.

Şimdi de Oprah’nın bir beyin bilimci ve aynı zamanda psikolog bir uzmanla birlikte yazdığı “What Happens To Me (Bana Ne Oluyor?)” diye bir kitap var, onu okuyorum.  Orada da aynı şeyleri anlatıyor.

Doğum yapan kadının yaşadığı doğum öncesi ve sonrası süreç ve erkeğin üstlendiği veya kadın kadar doğal üstlenemediği sorumluluk ve anlayış. Siz orta yolu nasıl buldunuz?

C.D: Doğum süreci hep bize şöyle öğretildi, bu süreç kadına ait. Halbuki öyle değil. Bu süreç kadına ve erkeğe ait. Biz garip bir şekilde ortak dili kendiliğinden bulduk, bunu yine Bülent buldu aslında. “Hamileyiz!” dedi. “Biz hamileyiz!” dedi. “Biz bekliyoruz çocuğumuzu ve biz hamileyiz!” Aslında ne kadar doğru bir cümle çünkü birlikte karar veriyoruz hayat arkadaşımızla anne baba olmaya. Hayat arkadaşınızın cinsiyetinin ne olduğu önemli değil. Yurt dışında, eşcinseller evliliklerinde bile, anne baba olmak birlikte karar verilen bir yolculuk, nasıl ve ne şartlarda olduğunun hiçbir önemi yok. Dolayısıyla hamilelik anne ve babaya özel bir durum aslında sadece anneye özel bir durum değil.

Bize sanki kadına özel bir durummuş gibi dayatıldığından erkek de sanki hiçbir şey yapmaması gerekiyormuş ve tek yapması gereken olabildiğince kadını mutlu etmekmiş gibi geliyor bazı erkeklere. Birçok erkek hiç takılmıyor bile, tamam diyor, çocuk doğunca bakacağız, baba olunca anlayacağım baba olduğumu diyor ve çekiliyor meseleden.

Galiba doğru denge, bebek yapmaya karar verdiğin an, “Evet, biz istiyoruz, bizim yolculuğumuz başlıyor” dediğin an oluyor. Sevişiyorsun, çocuğunun rahme düştüğünü öğreniyorsun. Birlikte doktora gitmeye başlıyorsun. Çocuğunun geliştiğini izliyorsun. Birlikte bekliyorsun. Birlikte doğuruyorsun. Evet, belki süt annenin bedeninden çıkıyor ama sonuçta annenin de uyumaya ihtiyacı var. Anne sütü biberona koyuyor ve biberonu babanın eline veriyor. Babanın elinden biberondan süt içmek, babanın kokusunu duymak, babanın bedeninde süt içmek, aslında bir farkı yok annenin bedeninden süt içmekle.

“Hanım & Efendi” oyununda Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak.
“Hanım & Efendi” oyununda Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak.

Annenin bebeğinin altını değiştirmesi ve babanın bebeğin altını değiştirmesi, bence bunlar çok değerli. Ve bebek bekleyen tüm dostlarıma hep söylediğim şey; bebeğinizin doğduğu gün, ne olur kimseyi almayın odanıza. İlk 24 saat üçünüz kalın baş başa. Biraz babasının çıplak bedeninde çıplak uyusun. Biraz annesinin çıplak bedeninde çıplak uyusun. Biraz bir olun, birlik olun. Üçünüz yan yana uyuyun. Biraz annesi emzirsin, biraz babası uyutsun. Bir 24 saat o sükûnet, loş, ışıksız, huzurlu bir ortam, bebeğin de çok ihtiyacı olan bir şey.

Kadına dişilik, erkeğe erklik hakkını teslim etmişsiniz. Eşler bu nedenle de güçlük çekiyor. Sizce neden?

C.D: Dişiye dişilik haklarını, erkeğe de erkeklik haklarını teslim edebilmek için dişinin de dişiliğini çok sevmesi erkeğin de erkliğini çok seviyor olması gerekiyor. Erkek erkliğini kadında ararsa, dişide dişiliğini erkekte ararsa bence orada büyük bir problem oluyor. Hani bütün uzmanlar diyor ya önce kendini seveceksin olduğun gibi, galiba oradan başlıyor, Pınar.

Ben kadınlığımı seversem, kadın olmanın kıymetini ve lütfunu fark edip, kimsenin bunu onurlandırmasına ihtiyaç duymaksızın, kendi hakkımı kendim verirsem, kendi kendimi onurlandırırsam, başıma gelen her şeyden, aldığım tüm kilolar, verdiğim tüm kilolar bütün eksiklerim ve fazlalıklarımla kendimi olduğum gibi kabul edersem o zaman birinin beni takdir etmesine ya da onurlandırmasına ihtiyaç duymuyorum ve kadın halimle ilişkinin içinde yer alıyorum. Ve ilişkide bir kadın duruşu sergiliyorum.

Erkekte de aynı şey; yani koçum, yavrum, aslanım sensin, işte erkeksin yaparsın gibi sıvazlamalara ihtiyaç duymaması için bir erkeğin aslında ne kadar doğru bir erkek olduğuna kendi kendine ikna olmuş olması ve kendine saygı duyuyor olması gerekiyor. O zaman erkekliğin getirdiği şeyleri yaptığında ve onurlandırılmadığında, “Aaa! Yaptıklarım görülmüyor!” gibi bir duyguya girmiyor. Diyor ki; “Ben zaten bunları yapacağım tabii ki, bunun için teşekküre ne gerek var? Ben erkeğim ve bunu yapmakla yükümlüyüm!’

Biz ortak bir yolculuktayız, bir hayat yaşıyoruz, bir hayat kuruyoruz. Ve tabii ki ben elimden gelenin en iyisini insan olarak yapacağım hayatın içinde, bu erkek ya da kadın olmaya dair bir şey değil. Ve bunun için bir teşekkür, bir onurlandırılma almama gerek yok ki… Ben mutlu oluyorum yaptığım şeyden ötürü gibi bir yerden hayatı paylaşmak aslında bakarsan daha doğru geliyor bana.

Bülent’in çocukluğuna dair anıları evliliğin sonraki yıllarında anlatabilmesi de etkiledi beni. Erkek anlatmaz ve susar ya. Erkek anlatmalı mı? Anlatan erkeğe kadın nasıl kucak açmalı?

Bülent Şakrak (B.Ş): Anlatan erkeğe kadın nasıl kucak açmalı? Bence kadın erkeğe ya da erkek kadına kucak açmalı diye bir şey olmamalı. Yani herkes birbirine bir şey anlatıyorsa dinlemek durumunda olmalı ve zaten kucaklar açık olmalı. Bu işin en kolay çözümü oraya, oradan sağlanabilir diye düşünüyorum.

C.D: Anlatan erkeği anlatmanın doğal ve normal olduğunu düşünen bir yerden dinlemek lazım ki, o da anlatıyor diye kendini garip hissetmesin. Çünkü anlatmak, konuşmak, paylaşmak, ifade edebilmek, anlaşılabilmek dünyanın en kıymetli şeylerinden biri. Anlatan erkeğe anlatarak cevap vermek, sohbet etmek, anda olmak, telefonlar kenarda durmak suretiyle, göz göze bakışarak konuşmak, her şeyi bir kenara bırakmak… Oyunda da onu yapıyoruz zaten… Yani her şeyi bir kenara bırakıp sadece dinlemek… Ama bu sadece erkek için geçerli değil, çocuk için de insan için de geçerli. Anlatan birini dinlemek, gerçekten! Dinlemek dünyanın en zor şeyi bu arada! Dinleyebilmek, aklından eleştirel cümleler geçirmeden, cevaplar geçirmeden, şimdi bir sonraki cümlem ne olmalı diye düşünmeden, sadece dinleyerek mevcut olmak çok zor bir şey.

İdeal anne olmak, ideal eş olmak, ideal baba olmak, Allah’ım ne ağır yükler çoğunlukla toplumun üzerimize yıktığı. Nasıl baş ediyorsunuz bu yüklerle?

C.D: İdeal diye bir şey olmadığını düşünüyorum hani tartışmaya koyduğumda da benim açımdan ideal diye bir şey yok. Herkesin elinden gelenin en iyisini yapma hâli var. Mükemmel, ideal ne bileyim 36 beden, kırışıksız falan bunlar benim hayatımda olan şeyler değil açıkçası. Her ne kadar sosyal medya artık buralardan insanın kendini olabildiğince kötü hissettirmeye çalışsa da takip ettiğim sayfaları buna göre seçiyorum. Kendilerini olduğu gibi ortaya koyan, fikirleriyle hatalarıyla yanlışlarıyla kendini tanımlayabilen insanları takip etmeyi tercih ediyorum ve kendi sayfamda da bu anları da yani hata yaptığım, yetersiz gördüğüm ya da işte yapamadığım şeyleri de paylaşmayı seviyorum. Ama o kadar alışmışız ki idealleri takip etmeye,  benim pek kalp kıran takipçilerim yoktur, ona rağmen ben böyle mutsuz olduğum bir anı, yetersiz olduğum, güçsüz hissettiğim anı yazdığımda, “Siz yapmayın bari” diye tepki verebiliyolar. Hâlbuki hayatın içinde hepimizin böyle anları var. Dolayısıyla ben ideal, mükemmel, dört dörtlük kusursuz olmaya çalışmıyorum. O zaman daha kolay oluyor her şey.

Kadının pantolon giyip, eril enerji kostümüne girmesi erkeğe ve kadına ne yapıyor sizce?

“Hanım & Efendi” oyununda Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak.
“Hanım & Efendi” oyununda Ceyda Düvenci ile Bülent Şakrak.

B.Ş: Valla açıkçası şimdi öyle de bir evde büyümediğim için kadının pantolon giydiğinde eril kılığa büründüğünü açıkçası hiç düşünmedim şimdiye kadar. Kadın kadındır pantolon da giyse, etek de giyse, şalvar da giyse kadın her şekilde kadındır. Eril bir kılığa bürünmek için bunu tercih eden kadınlar varsa onu bilemem ama kişisel bir hadise o. Genel olarak böyle düşünmüyorum. Kadın her şekilde ne giyerse giysin kadındır zaten. Ben öyle hissetmedim. Böyle düşünmedim, hiçbir zaman düşünmedim. Dediğim gibi evimizde, büyüdüğüm evde de böyle düşünülmezdi zaten. Böyle bakılmazdı meselelere. O yüzden bu soruya da böyle cevap verebilirim.

C.D: Eril dişil enerjilerin tabii ki doğumdan kazanılmış haklar ve özgürlükler olduğunu düşünüyorum ama bunun ne kıyafet ne de tavırda olması gerektiğini düşünüyorum. Pantolon da giyebilirsiniz, daha önce cevap verdiğim gibi erkeğin gücünün gerektirdiği şeyleri senin gücün yetiyorsa kadın olarak bunu yapabilirsin. Erkek, kadın kadar hassas ve kırılgan olabilir. Kendini ne bileyim bazen kadınların hissettiği çaresizlikte de hissedebilir. Ben biraz insanlığa dair olduğunu düşünüyorum. İnsan olmak meselesinin peşine düştüğüm için galiba. Bedensel zorunlulukları da olmaksızın insan olmak. O yüzden pantolon falan çok detay kalıyor böyle baktığın zaman.

ÇAY HALLEDEBİLİR HER ŞEYİ

Bahanelerle dolu kadın erkek. Vaktim yok. Uykum var. Çok işim var. Mecburiyetler. Projeler, planlar, sürekli ödenen krediler. Bahaneleri rafa kaldırıp ilişkiyi nasıl beslemeli kadın ve erkek?

B.Ş: Şimdi bu soruda da dertler, soruların içinde zaten mevcut. Kaldı ki artık Türkiye şartlarında bu dertler kendi içinde de katlanmış durumda. Her bir derdin üzerine yük bindi. O dertler de sanki artık eski dertler değil. Dolayısıyla evet hayat çok zor. İlişki yaşamak zor, birbirine vakit ayırmak zor ama birinci dereceden eğer merkezi sevgi belirlersek, insanlar kendilerini bütün koşturmanın içinde de iki saati sohbet ederek geçirmek bile bence sevgiyi besler. Çay halledebilir her şeyi. Çay içilirse halledilebilir. Göz göze olmak, yakın olmak bütün dertlerin farkında olup aslında genel sorunların var olan sorunların, bütün bu olup bitenlerin neden olduğunu iki taraf da kabullenirse içinden çıkması daha kolay olabilir ve insanlar birbirlerine zaman ayırabilirler, öyle ya da böyle zaman ayırabilirler.

C.D: Sadece kendi deneyimlerim üzerinden cevap vermem gerekirse bunlar bahane değil, evet hayatın gerçekleri. Koşturuyoruz, kredi alarak ev sahibi, araba sahibi olabiliyoruz. Hele ki artık kredi almak bile bir o kadar zorlaştı. Hayata tutunabilmek, var olabilmek, kendi isteklerini, evlatlarının isteklerini yerine getirebilmek için hem çok çalışmak çaba sarf etmek gerekiyor hem de çok mücadele etmek gerekiyor. Aslında çabayla mücadele aynı gibi görünse de farklı kelime anlamlarına sığınarak kullanıyorum burada. Ama gerçekse ilişki, inandığın sevdiğin bir yerden ilişkiyi kurduysan, dürüstlük üzerine kurduysan o zaman bahane olmadığını biliyorsun zaten. Bazı günler oluyor sabah erken kalk, çocukları okula götür, koş işe git, işten koş çocukları al, evin işi alışverişi, sofra kur, sofra kaldır. İş çok yoğun oluyor ve bazen böyle dokuzda Ali uyurken gözüm kapanıyor ve Bülent’e diyorum ki ben uyuyacağım. Çünkü bizim birbirimize ayırdığımız en kıymetli zaman geceleri çocuklar uyuduktan sonra. Ama öyle bir an ki yani uyumazsan ertesi gün çıkmayacak gibi. O zaman da kocam anlıyor bunun bahane olmadığını, gerçekten yorgun olduğumu. Ama bir taraftan da ben şuna da inanıyorum, yakalamış olanlar ne demek istediğimi anlayacak, aşk olduğu zaman, istek arzu olduğu zaman gerçekten yorgunluk da çok önemli olmuyor. Yani ben çok yorgunum ama sevgilimi de bir öpüp koklayıp uyumak, daha derin bir uyku uyumamı sağlayabiliyor. Onunla bir aşk yaşamak böyle bir durmak yanında. İlla televizyon seyretmek ya da saatlerce konuşmak zorunda değilsin. Aşk dolu yaşadığın bir an.

Erkek olmak zor mu?”

B.Ş: Erkek olmak zor mu? İnsan olmak zor zaten şu anda yaşadığımız çağda ama erkek olmak da başlı başına evet zor. Bizim toplumumuzda, Türk toplumunda erkeğin yetiştiriliş biçimi ilk doğduğun andan itibaren sen erkeksin hâli, üzerine bindirilen yük yani işte çalışması, getirmesi, bakması, kollaması, koruması gereken taraf erkekmiş gibi yapılsa da bizim zekâmızdaki insanlar bunun biraz daha dışına kalarak aslında yükü de paylaşabiliyorlar. Çünkü kadınla erkeğin gerçekten eşit iki canlı olduğuna inananlardanım ben. Ama erkek hayatı zor mu? Erkek hayatı zor. Ama kadın hayatı da çok zor. Demek ki insan hayatı çok zor. Zor ya. Dünyaya gelmek zor bir şey sonuçta. Ama bir yaşamak da hayat da dünya da yine de çok güzel.

Kadın olmak zor mu?

C.D.: Kadın olmak zor değil. Sadece bazen yorucu. Hem biyolojik olarak yaradılışımdan sebep, oyunda da anlattığımız gibi beynimiz, bedenimiz, algılarımız, hormonlarımız, hormon değişikliklerimiz… Biraz yoran bir süreç. Zor değil. Aksine çok hazzı olan bir şey kadın olmak. Ama insan olmak da yorucu bazen. Gerçekten insan gibi insansan, yola atılmış bir çöp için bile çok yoruluyorsun manen de madden de çoğu zaman. O yüzden galiba insan olmak da zor. Anne baba olduktan sonra sevgili kalabilmek kolay çünkü anne baba olmakla sevgili olmayı birbirinden ayrıştırırsan kolay. Kadın olarak bunu çok becerebildiğimi bazen söyleyemeyeceğim çünkü işte çocukların peşinden koş, çocuklar için ekstra düşün, kaygı yüksek oluyor kadında. Oralarda da Bülent beni dengeliyor ve aslında sevgili olmayı unutmamayı biraz Bülent öğretti bana 2 çocuktan sonra. Melisa’yla birlikteyken daha kolaydı, tek çocukta sevgili olmayı unutmuyorsun ama 2 çocukta unutabiliyorsun gerçekten. Oralarda da Bülent’in öğrettiği bir yerden söyleyebilirim ki çiftlerden birinin bu görevi ele alması. Ama bunu da suçlayan bir yerden değil, çok şefkatli ve şehvetli bir yerden hatırlatmak çok önemli. Yani çocuklar yüzünden artık biz yokuz, beni unuttun gibi şikâyet eden, serzenişte bulunan ya da suçlayan bir yerden değil. Çünkü bence o kavgayı getiriyor ya da karşı taraf suçluluk duyarsa zaten küslük de olabiliyor, kırgınlık da olabiliyor. O negatif bir şey ama bir oynaşmak, bir dokunmak, hep birbirine dokunmayı şiar edinmek, işte seni seviyorum demeyi hiç ihmal etmemek, aralarda öpüşmek sıklıkla… Uyandın öpüştün. Yanından geçiyor pıt öptün. Bu tensel teması hiçbir an bırakmamak hani bazı çiftler var ya aman çocuğun yanında dokunmayalım öpüşmeyelim gibi, öyle bir şey yok evimizde.

Sizin hikayenizde sarıldığınız değerleri merak ediyorum. Ceyda ve Bülent’i Ceyda ve Bülent yapan nedir?

B.Ş: Bizi Ceyda ve Bülent yapan şey aslında bakarsan tabii ki koşulsuz bir aşkla ve sevgiyle başladık biz ilişkimize. Sanırım ikimiz de bunu ilişkimizin hiçbir döneminde unutmuyoruz. Ne yaşarsak yaşayalım. Herhangi bir problem yaşadığımızda da çok coşkulu mutluluklar yaşadığımızda da birbirimize olan bağlılığımızı ve sevgimizi unutmuyoruz. Bu noktada da bir arada kalıyoruz. Tabii sonra bunu besleyen ve bizi destekleyen çok acayip 2 tane çocuğumuz var. O 2 çocuk, aile düzenimiz, dostlarımız var, sizler varsınız. Yaşamayı sevdiğiniz, paylaşmayı, bölüşmeyi sevdiğiniz bir hayatımız ve insanlarımız var hayatımızda. Bizi biz yapan şeyler bunlar. Biz birbirimizi çok seviyoruz. Etrafımızdaki insanlarımızı seviyoruz. İnsanları seviyoruz. Onlar da sanırım bizi seviyorlar. Bizi biz yapan şeyler aslında bir tane; sevgi.

Ceyda Düvenci, Bülent Şakrak, Ali Şakrak- Pınar
Gogulan, Covent Garden, Londra, 20.03.22
Ceyda Düvenci, Bülent Şakrak, Ali Şakrak- Pınar Gogulan, Covent Garden, Londra, 20.03.22

C.D: Sarıldığımız değerler aile olmak, kalabalık sofra, geçinmeye gönüllü olmak, koşulsuz aşk ve çok büyük bir olay bile olsa hep, “Beni o kadar çok seviyor ki bunu beni kırmak için yapmış olmamalı” diyebilmek. Tabii şu da önemli; kırıcı bir şey yapmış olan tarafın tamir etme gönüllülüğü. “Aaa kırıldın mı? Ben ne yaptım seni kırmak için farkında olmadan? Ne olur anlat. Birlikte onaralım” demek başka bir şey oluyor. İşte o zaman kırıldığın yerden de güçleniyorsun ilişkide. Tabii ki bizim de evliliğimizde sekiz yıldır olmadı mı? Oldu. Ama hep saran bir yerden onarmaya çalışan, bir yerden özür dileyen bir yerden yaklaşınca aslında kırıldığın yerden daha da güçleniyorsun.

Oyun hep yurt dışında oynandı. Çok da şahane karşıladı sizi yurt dışındaki Türk kardeşlerimiz. Ben de ne mutlu ki şahit oldum. En unutulmaz ülkeyi ve oyunu sorsam?

C.D: Oyun aslında yurt içinde de oynadı pandemiden önce. Çok güzel karşılanıyoruz Sadece şunu diyebilirim; iyi ki yurt dışı turnesi ile başlamışız “Hanım&Efendi”ye ve öyle devam etmişiz. 2022 Eylül’den itibaren Türkiye’de de oynayacağız. Ama yurt dışında tabii çok büyük bir özlem, bir kavuşma var. O da bana ve Bülent’e iyi hissettiriyor açıkçası.

Tekrar yürekten tebrik ediyorum canlarım. Emeklerinize sağlık.  Ve size kuliste sorduğum soruyu bir daha soruyorum. “Hanım&Efendi” 2. Bölümü geliyor mu?

B.Ş: “Hanım&Efendi”nin ikinci bölümü aslında aklımızın bir yerlerinde hazır. Tabii ki gelecek. Allah bize sağlık verdiği sürece biz eşimle yani Ceyda’yla beraber oyunlarımızı oynamaya devam edeceğiz her şeyden evvel. İkinci bölümü tabii ki olacak, aklımızda bir şeyler var yapmak istediğimiz. İkincisini konuşmak için biraz daha erken ama olacak mı? Tabii ki olacak.

C.D: Biz seni çok seviyoruz, Pınar’cığım. Yani ilk kez röportaj yapıyorum uzun zaman sonra gerçekten. Ama keyifli seninle satırlarda da buluşmak. İyi ki varsın. Hanımefendinin ikincisini yapmak istiyoruz. Ama daha birincisini doya doya oynadığımızı düşünmüyoruz araya pandemi de girdiği için. Sanki böyle sıfırdan başlamışız gibi oldu, iki yıl önce gittiğimiz bütün ülkeler tekrar bize gelin, bir daha gelin, biz sizi çok özledik diyorlar. Zaten oyun öyle bir oyun ki, içine güncel bilgiler de ekleyebiliyorsun. Kalıcı bilimsel bilgiler ve tabii ki kalıcı kadın erkek ilişkisinin hâlleri var. O yüzden ben “Hanım&Efendi” bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum. En azından 1-2 yıl daha. Sonrasında mutlaka güncelleyeceğiz, değiştireceğiz, dönüştüreceğiz. Çok teşekkür ediyorum bize yer verdiğin için. Sevgili Yaprak’ın oluşumunda katkısı büyük olan bu muhteşem dergide yer almak da çok keyifliydi, yolunuz açık olsun.

Doğum süreci hep bize şöyle öğretildi, bu süreç kadına ait. Halbuki öyle değil. Bu süreç kadına ve erkeğe ait. Biz garip bir şekilde ortak dili kendiliğinden bulduk, bunu yine Bülent buldu aslında. “Hamileyiz!” dedi.

Biz ortak bir yolculuktayız, bir hayat yaşıyoruz, bir hayat kuruyoruz.
Ve tabii ki ben elimden gelenin en iyisini insan olarak yapacağım hayatın içinde, bu erkek ya da kadın olmaya dair bir şey değil.
Erkek hayatı zor mu? Erkek hayatı zor. Ama kadın hayatı da çok zor. Demek ki insan hayatı çok zor. Zor ya. Dünyaya gelmek zor bir şey sonuçta. Ama yaşamak da hayat da dünya da yine de çok güzel.

Sevgili olmayı unutmamayı biraz Bülent öğretti bana 2 çocuktan sonra. Melisa’yla birlikteyken daha kolaydı, tek çocukta sevgili olmayı unutmuyorsun ama 2 çocukta unutabiliyorsun gerçekten.

Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.
Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

pinar-gogulan
Essex Üniversitesi mezunu. Kurumsal hayatın ardından psikolojiye ve biyolojiye olan hayranlığını Regresyon ve Recall Healing teknikleriyle taçlandırdı ve uluslararası platformdaki birikim ve deneyimlerini kaleme alarak farkındalık yaratmayı hedefliyor.