Sen şarkılar söyle içinden boş ver!
Dergi İlişkiler

Sen şarkılar söyle içinden boş ver!

“Eskiden çok eskiden, ben daha çok küçükken/Henüz Cennet Plajı otopark olmamışken…” der Teoman, “İstasyon İnsanları” adlı şarkısında. Cennet Plajı otopark olur, otopark yıkılır yerine bir restoran açılır, tam o restorana alışırsın bu defa orası da el değiştirir nargile kafe olur. Bu işler böyle. Her şey değişir. Düzen bir kurulur, bir bozulur. Kral ölür, yaşasın yeni kral denilir. Çünkü insan, düzen kurma meraklısı bir aymazdır. Hep yeni bir düzen peşindedir. Belki de bu sebeple çareyi de mevcudun yıkılmasında bulur; bu da böyle güzel, böyle iyi, böyle kalsın demez.

Hep bir başka “daha şöyle, daha böyle” peşindeliği olmasa iyi biri aslında insan…

Değişen tek şey Cennet Plajı olacak değildi ya… Kız Kulesi’ni bile dört duvar restoran yapabilmiş bir insanlıktan bahsediyoruz. Dolayısıyla her şeyi ama her şeyi illa bir kurcalayacak. Kendi uyum sağlayacak ama beceremiyor ya, ne yapsın; her şeyi kendine uyduruyor. 

Aşk da bu kural tanımazdan nasibini alacaktı tabii. Nitekim, öyle de oldu. Ne o eski şarkılar ne o eski aşklar var şimdi. Aşkı da tuttu kendine uydurdu. Kendi değişti ya, aşk da değişecek. Ben aşka uyayım, o bana uymasın demek yok!

Gamzedeyim deva bulmam’dan çıkıp seni çöpe atacağım poşete yazık’a kadar geçen sürede önce ekmekler bozulmadı. Bozulan ilk şey kendini onunla sevebilme mecburiyetiydi. Azalan ilk muhtaciyet, birbirimize olandı. Ekmekler sonra bozuldu.

Levent Yüksel Medcezir albümünü çıkarmamış olsaydı, o çocuğa âşık olamazdık.

“Bak, yüreğime bak/Ateşimi gör/İçimi hisset/hadi, hazırım…” Yalan! Nasıl hazır olacaksın acaba sen, daha bakkala giderken anneden izin alıyorsun. Ama olsun. Levent Yüksel öyle deyince mümkün gelmişti. Nasıl güzel bağırıyordu: Baaaaak! diye…  Size de oldu mu? Vallahi bana yine oldu. Bu işlere de şarkılar bakıyor işte. Olmazı oldurmak, hiç olmayacak olanı bile.

Son yıllarda sıkça duyduğumuz titreşim meselesinin bir kanıtı olarak şarkılar, dinleyene o hikâye kendi hikayesiymiş gibi hissettiriyor, acıtıyor, başkasının anılarını sana açıyor; aşkı, arzuyu, ayrılık acısını, çok sevip de bir türlü kavuşamamayı, yasak elmaları etrafa saçıyor. Sen her şeyden habersiz kendi yolunda giderken radyoda bir şarkı çalıveriyor, içini hiçbir gerçekliği ve gerekçesi olmayan bir özleme gark ediyor. Hani neredeyse o an sen de âşık oluyorsun, sen de özlüyorsun, senin de için bir tuhaf oluyor. Ya kendini ya onu ama illaki bir şeyi anlıyorsun.

Affet Zor Kadındım Gel Unuttum Gel

Sertab Erener’in bu muhteşem şarkıyla karşımıza çıktığı 1999 yılında ben 20 yaşındaydım. Aynı sene Şebnem Ferah Artık Kısa Cümleler Kuruyorum demiş, Kayahan Beni Azat Et, Duman Eski Köprünün Altında demiş. Kafalarımız çok fena. Biliyoruz aşk diye bir şey var, insanlara acayip şeyler söyletiyor. Biz de zaten sağa sola âşık oluyoruz, olduğumuz şeyin aşk olup olmadığını şarkılarla ölçüyoruz.

2000’li yıllar

Ben o dönem PowerTurk dinliyorum -hâlâ PowerTurk dinliyorum-. Şarkılardan fal tutuyoruz. Ne hissedeceğimle ilgili mesajları radyodan alıyorum. O vakitler daha bir ustalaşıyoruz Beyoğlu işlerinde. Kadıköy’de çalan müziklerle Beyoğlu’nda, İstiklâl’de çalanlar başka. Kadıköy’de başka âşık oluyoruz, İstiklâl’de başka.  Birtakım çocuklar var. İçimizdeki potansiyel aşkı bir onda buluyoruz, bir bunda. Uçan kuşa âşık olabiliyoruz, o yaşlardayız… Kiminin gözü, kiminin sesi, kiminin okuduğu kitap, kiminin ettiği zekice bir söz aşk uçlarımıza dokunuyor… İki dakkamızı almıyor… Fonda şarkılar da buna çalışıyor. Şarkılar iki buçuğa ayrılıyor: Bizim hislerimize tercüman olanlar, onun bize olan hislerine tercüman olsun istediklerimiz, bir de özlemini duyduklarımız. Böyle olunca her şarkı ister istemez bir derde derman oluyor.

Sezen Aksu’88

Bence bize ne olduysa bu albümle oldu. Ben o vakitler 9 yaşımdayım. 9 yaşımda yahu, siz aşktan ne anlarsanız bayım? Ama yok, insan anlıyor; benim de demek istidadım varmış, fıtratım öyleymiş ne bileyim. O albümü sarıp sarıp dinliyoruz ablamla. “Beni hoyrat bir makasla ah eski bir fotoğraftan oydular,” diyor ya Kavaklar’da… Ben anlıyorum ne demek istediğini. İçimde biri var, daha o zamandan unutulmayı, vazgeçilmeyi, yok sayılmayı ve yok edilmeyi biliyor. O şarkı beni çok içlendiriyor.

Aynı albümde, Gel gel sarışınım diyor, ben esmerim, annemin kara kızıyım ama olsun; bir heyecanlanıyorum. Sonra ayırt ediyorum, şarkılar illa bana söylenmiyor; ben de birine olan duygularımı o şarkıda dile getirebiliyorum. Peki Sezen Aksu böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? Bir aydınlanma geliyor bana…

Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var

Şarkıların ne yaptığını anladıkça, başka ne işe yaradığını anladıkça kitap okur gibi, film izler gibi şarkı dinliyorum. İnsan ve onun hallerini görme merakımı körüklüyor şarkılar. Bir vakit sonra ne kendi duygularımı ne onun bana olan duygularını arıyorum şarkılarda, tesir alanı derinleşiyor: Onun ona olan duygularını dinliyorum. Böyle daha güzel oluyor.

“Hasretindir içimde hep alev alev yanan” diye yakarınca Nesrin Sipahi ve ekleyince “unuttum dese de dilim yalan” diye… Ötekine merakım yeni duyguların, olayların, hallerin odalarını keşfediyor.

Ele Güne Karşı Yapayalnız Böyle de Olmaz ki…

Annem yemek masasının üzerini boşaltmış kumaş kesiyor. Biz de ablamla oyun oynuyoruz. Mezura elimizde, balık tutuyoruz güya. Babam daha gelmemiş. Hatırımda böyle bir sahne. Televizyonda MFÖ, bu şarkıyı söylüyor. İlk defa duyuyorum. O kadar etkileniyorum ki… Sonraki günlerde hatırlayabildiğim kadarıyla mırıldanırken gözlerim doluyor. Aradan yıllar geçiyor, bu şarkıyla hâlâ bir tuhaf oluyorum. Benzer zamanlarda Nilüfer Erkekler Ağlamaz’ı söylüyor: “İçinde bin pişmanlık gözlerinde yaş, yüzünde yasak duyguların verdiği garip telaş, sesinde bir burukluk ellerin soğuk, boğazında düğüm düğüm kelimeler… Serdalar ağlamaz, sil göz yaşını, kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu…” A aaaa… Bir kabahat işlediğimde ve annemden korktuğumda hissettiğim şeylere ne kadar benziyor… Çok uzun yıllar eşlik ediyor şarkı bana… Hep bir kabahati hatırlatıyor. Anlıyorum.

Görünmez Yalnızlığı Şarkılarla Paylaşmak

Şarkılarla dünyayı anlayıp yine şarkılarla gördüm çoğu şeyi. Şarkılarda gördüm seni, onu, sizi ve onları. Ve elbette bizi. İnsana bahşedilmiş en güzel hal olan aşkı da şarkılarda tanıdık, onlarla yaptık tanımlarını, içini şarkılarla doldurduk. Ne çok şarkıda ağladık, iç çektik, uzaklara baktık. Şarkının tam orasında sesi açtık, nice şarkılar oldu başa sardık tekrar tekrar dinledik. Kimini bağıra çağıra söyledik kimini içimizden. Bizi büyülediler, gerçekleri gösterdiler, hatırlattılar ve hiç unutturmadılar… Aşkı en güzel onlar anlattılar! Hiç ayrılmadık sayelerinde…

ŞARKILARDA DÜŞÜNMEK SENİ BANA GETİRİR Mİ?

Ayrılığın da sevdaya dahil olduğu şu güzelim dünyada elbette şarkılarda düşünmek de onu sana getirir. Bir an. Ete kemiğe büründürür. Öyle olmasa nasıl gözlerimizi doldururdu Yıldız Tilbe “El Adamı” derken ya da nasıl nefes nefese söyleyebilirdik “Sana Değer”i? Evet şarkılarda düşünmek onu bize getirir… Belki bu nedenle her aşkın bir şarkısı, her şarkının hatıralara attığı bir çapa ve her çapanın da hala sızlattığı bir yara vardır. Unutulan her ne varsa bir koku bir de şarkı hatırlatıverir insana bir anda.

SENİN ŞARKIN HANGİSİ?

Gizli aşklar, yasak aşklar, uluorta aşklar, mutlu sonlar, ayrılıklar, ölümler, terk edilişler, sevip de kavuşamayışlar, evlenmeler, boşanmalar… Aşkın her hali aşk ve elbette bu sebeple hepsi kutsal. Bu sebeple binlerce yıldır çınlatıyor gök kubbeyi aynı sözler.  Tarkan Dön Bebeğim diyecek, Sezen Aksu Gitme.

Yeni Türkü “Kımıl kımılmışsın bileklerimde” dediğinde bir gülümsersin hani, Ezginin Günlüğü “Terliklerimle gelsem sana” dediğinde gözlerinden bir şeyler geçer… Bir kızıl goncaya benzeyen dudaklar, fikrin ince gülleri, bal rengi gözlerle geçen o dört kısa günler, güneşi gülüşüne sığdıranlar, gözleri göz değil ahular, Nalanlar, Sevdalar, Zeynepler, Azizeler, Cevriyeler, Elifler…

Sanki herkes birbiriyle tanış, sanki herkes bilmekte diğerinin aşkını…

Böyledir şarkılar. Bizi bir araya toplar. Binlerce insana hep bir ağızdan söyletir, “Aldırma deli gönlüm, giden gitsin, sen şarkılar söyle içinden boş ver” diye.

İyi ki öyle. Bu yazı vesilesiyle Instagram’da sordum; sizin aşk şarkınız hangisi diye… Müthiş şarkılar geldi ve ben de Spotify’da bir liste oluşturdum. Merak edenler listeye ulaşmak için Spotify uygulamasını açıp Ara’yı tıkladıktan sonra kamera ikonuna tıklayıp aşağıdaki kodu okutabilirler. Listeye eklenmeli dediğiniz şarkıları bana yazın olur mu? Bilelim, kim aşk deyince ne anlıyor, hangi şarkılarda uzaklara bakıyor?

Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.
Bu içerik Mayıs 2022 tarihli Aşk Özel Sayısında yer almaktadır. Dergiyi şimdi okumak için tıklayın.

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

serda-kranda-kapucuoglu_
Kitap projeleri, yayın danışmanlığı, yazar koçluğu ve geliştirici editörlük yapıyor. Jungian Koç. Birdenbire adlı ilk romanını 2022’de yayımladı. Kurucusu olduğu ZB Akademi’nin Serda Kranda Akademi markası altında hem kurumlar hem de bireyler için editörlük ve yazarlık atölyeleri düzenliyor, editoryal danışmanlık veriyor. 21 Gün Okuyanları adlı okuma kulübünün kurucusu. Mümkün Dergi’nin ve 360 derece editörlük ve yayın danışmanlığı hizmetleri veren Mümkün Ajans’ın kurucu ortaklarından. Edebiyat, felsefe, mitoloji ve psikolojiyle ilgileniyor. 1979 İstanbul doğumlu. Evli, kedili ve iki kız annesi.