Fotoğraf: Michal Jarmoluk-Pixabay
Bilim

Şimdi bana kaybolan anılarımı geri getirseler

Beş sene önce yaz tatilinde nereye gittiğimiz, anahtarı koyduğumuz yer ya da birinin nereden tanıdık geldiği gibi hafızamızı zorlamamız gereken durumlar sinir bozucu olabilir. Ancak üzerine biraz kafa yorunca er ya da geç hatırlıyoruz. Ne var ki Alzheimer, Huntington’s ya da diğer demans içeren hastalığı olanlar için hafıza kaybı çok daha ağır ve zor. Sevdiklerimizi daha fazla unutmaya başlarken görmenin acısıysa cabası.

Beynimizin derinliklerini araştıran nörobilim için hafıza, gelmiş geçmiş en büyük gizemlerden biri anıların nasıl oluştuğu, depolandığı ve hatırlandığı yüzyıllardır bilim insanlarını meşgul ederken yeni bulgularla bilinmeyenleri aydınlatmaya çalışıyoruz. Beyin hücrelerimiz ve onlar arasındaki iletişimi sağlayan sinapsların oluşturduğu ve görüntüsü örümcek ağına benzeyen sinir ağlarımızın hafızanın nasıl çalıştığıyla ilgili ipucu vermesi öngörülüyordu. Neticede gerçekten de bu ağlar arasındaki bağlantıların güçlü olmasının yaşadıklarımızı hatırlamamızda önemli paya sahip olduğu ortaya çıktı. “Engram” yani geçmişte yaşanmış bir olayın beyindeki sinir sisteminde bıraktığı iz, hafıza çalışmalarında belki de üzerine en çok araştırma yapılan konu. Kanadalı beyin cerrahı Wilder Penfield, 1920’de beyin tümörleri, epileptik nöbetler ve konuşmayla hareket kabiliyetlerini araştırırken beyin yüzeyine yaptığı elektriksel uyaranların hafızayı da etkilediğini fark etti. Mesela, bazı kadın hastalarda beynin temporal yani yan loblarındaki hipokampüse yapılan uyaran, onlara doğum yaptığı anları yeniden yaşıyormuşçasına yoğun biçimde hatırlattı.

Anılar

Fotoğraf: Alexandra KochPixabay

BEYNİN ANI DEPOSU HİPOKAMPÜS

1950’de William Scoville epilepsi hastası olan Henry Molasison’un anormal çalışan bir beyin dokusunun yerini Penfield’ın elektriksel uyarma tekniğini kullanarak keşfetti ve hipokampüsün sorumlu olduğunu gördü. Hastasının epileptik rahatsızlığını çözmek için beyninin iki yanından bu bölümü çıkaran doktor, hastasının kriz sorununu çözdü. Ancak epilepsiden kurtulan Molasison, beyninin anı depolama becerisini de tamamen yitirdi. Artık yaşadıklarını, öğrendiklerini ve karşısına çıkan her şeyi anında unutuyordu. Bu çalışma, beynin hipokampüs bölgesinin hatıraları oluşturmada sorumlu olan bölüm olduğu gerçeğini kanıtlamasıyla tarihe geçti.

OPTOGENETİK İLE ANILARI DEĞİŞTİREBİLECEK MİYİZ?

Yakın dönemde yapılan araştırmalarsa, unuttuklarımızın beynimizden silinmiş gibi gelse de aslında hiç kaybolmadığını, hep hafızamızda kaldığını ve tek meselenin bizim onlara nasıl erişeceğimiz olduğunu ortaya çıkardı. Bu sayede, unutulan anıları geri getirmenin mümkün olacağı fikri de daha ulaşılabilir hale geldi. Şimdilik insanlar için kullanılmayan ancak çığır açıcı bulgular ortaya çıkaran optogenetik, hücreleri ışık ve genetik kullanarak kontrol etmeye yarayan bir yöntem. İnsanlarda kullanılamamasının sebebiyse hücreleri ışığa duyarlı hale getirebilmek için genetiklerinin değiştirilmek zorunda olması. Bu yöntemi biraz daha iyi anlayıp kullanımından doğabilecek kalıcı hasarları elimine ettikten sonra ise, insanların yaşamış olduğu olaylarla olan ilişkilerini değiştirmek ve travmaları atlatmak mümkün olacak. Örneğin travmatik bir anıyla ilişkilendirilen negatif tepkiyi değiştirerek artık onun yarattığı endişe, korku, derin depresyon gibi kişinin aşamadığı ve hayatını olumsuz etkileyen durumlardan kurtulacak, pozitif hatıralar yeniden yaşatılarak kişi duygudurum bozukluklarında iyileşme sağlayabilecek ya da hatıraların içeriği yeniden yazılarak psikolojik rahatsızlıklar giderilebilecek. Farklı birçok etik soruyu da beraberinde getirecek olan bu yöntemi henüz uygulayabilmek için teknolojik olarak oldukça gerideyiz. Ancak, konu artık yapıp yapılamayacağından çok ne zaman yapılacağına gelmiş durumda; en azından fizik bunları yapabileceğimizi kanıtladı. Şu anda optogenetik, bilim insanları tarafından fareler üzerindeki deneylerde insanların hafıza problemlerini çözmek için kullanılıyor. Genetiği değiştirilerek hafıza kaybı yaşatılan fareler üzerinde yapılan bir çalışmada spesifik bir hatıranın depolandığı beyin hücrelerini bularak oraya ışık verildi ve unutulan hatıranın yeniden hatırlanması sağlandı. Bu önemli gelişme erken dönem Alzheimer hastaları ya da kaza, travma gibi çeşitli sebeplerle hafızası zarar görmüş hastalar için kaybolan hatıraları geri getirmenin mümkün olduğunu göstererek bir umut ışığı oldu. Yalnızca, kafatasından çok ağır hasar almış ve hipokampüsü ciddi zarar görmüş kişiler için bu şimdilik mümkün gözükmüyor.

Bilim ve teknoloji ilerledikçe mükemmele yakın işleyen beynimizin gizemlerini ve derinliklerini keşfediyoruz; belki gelecek yüzyılda tüm hastalıkları yenmiş, fiziksel ve ruhsal olarak tamamen sağlıklı bireyler olacak ve bugün yaşadığımız birçok problemi atlatmış olacağız. Deneylerde canlı hayvanların kullanılmadığı, yerine alternatif yöntemler bulmuş sağlık dolu bir yakın gelecek dileğiyle.

Kaynak:

https://news.mit.edu/2016/retrieve-missing-memories-early-alzheimers-symptoms-0316

https://www.theguardian.com/science/neurophilosophy/2012/apr/06/1

https://www.nationalgeographic.com/science/article/151113-ramirez-memory-mice-erase-ptsd-science0

Fotoğraf: Michal Jarmoluk-Pixabay

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

ozge-ureyen
Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini psikoloji alanında, kurumsal kariyerini danışmanlık ve Getir şirketlerinde tamamladı. Psikolog ve yazar kimliklerini ruhsallıkla birleştirerek yazılarını kaleme alıyor.