Farkındalık

Kafamın içinde bir diktatör var!

Yazılarımda ve seminerlerimde metafor kullanmayı seviyorum. Metaforlar kendimi ifade edebilmem için bana geniş bir alan açıyorlar. Ayrıca ego zihnini daha iyi anlamamı ve böylece kafamın içindeki susmayan sesi yönetebilmemi sağlıyorlar. Bu yazımda da sörf yapmak metaforunu kullanacağım.

Kafamın içinde geveze ve çok bilmiş bir zihin var. Otuzlu yaşlarımın başına kadar bu sesin farkında bile olmadan ve onun her dediğine inanarak yaşadım. O zamanlar zihnimin her dediğine inanan, zihnimdeki diktatöre uyumlu ve ego bilincine bağımlı idim. Farkındalığım yok denecek kadar azdı. 34 yaşımda ilk uyanmayı yaşadığımda sorunun zihnim değil, zihnimin yaşam hakkında yorum yapan, yargılayan, hata bulan, eleştiren, küçümseyen, kıyaslayan, ne yapacağımı, nasıl davranması gerektiğimi, ne düşüneceğimi ve kim olduğumu söyleyen, zihnime kayıtsız şartsız ve hiç sorgulamadan inanan bilinçsiz yanım olduğunu anladım. Kafamdaki sesle özdeşleştiğimin farkında değildim. O sese inanıyor ve hatta güveniyordum. Bir çeşit kölesi gibiydim. Düşüncelerimin doğru ve yararlı olduğunu düşünüyordum.  Yıllar sonra farkına vardım ki bu gerçeğin tam tersi idi.

KAFAMDAKİ SES SAVAŞTAN BESLENİYOR, KÜSÜYOR, KUSUR BULUYOR

Uyanmaya başladığımda, kafamdaki sesin kendim olmadığını, fakat kafamda ses olduğunu fark ettim. Ben ses değildim, zihnimde konuşan bir teyp vardı ve benden ayrı bir şeydi.  Bu sese biraz kulak verdiğimde savaş ile beslendiğini, çok az şeyden hoşnut olduğunu, koşullu sevdiğini, kırılganlık ve küsme huyu olduğunu, kusur bulduğunu ve mükemmel standartlara uymamı talep ettiğini ve diğerleri için beklenti içinde olduğunu farkına vardım.  Kısacası olana direniyor ve başka bir senaryo olsun istiyordu. Geçimsizdi. Gerçekler ile tartışıyor, hakikate kafa tutuyor, hatta meydan okuyordu. O sese inandığımda ve beni yönlendirmesine izin verdiğimde mutsuz olduğumu, kendim ve diğerleri ile olan ilişkimin olumsuz olduğunu farkına vardım. Çok geçmeden bu sesin güvenilir veya olumlu bir güç olmadığını ve her dediğine inanmamam gerektiğini keşfettim. Sonunda, aldığım eğitimlerin de katkısı ile bu sesin her dediğine inanmayıp, sorgulamayı ve sonuçta beni tanımlamasına ve yaşantımı dikte etmesine izin vermemeyi öğrendim.

HEPİMİZ MASUMUZ SADECE KÖRÜNE DÜŞÜNCELERİMİZE İNANIYORUZ

Farkındalığım artıkça diğer insanların çoğunun da kafalarındaki sesin hemen hemen her söylediğine otomatikman inandıklarını ve varsayımları sorgulamadan yaşadıklarını gözlemledim. Ne kadar da çok önyargı, etiketleme, zannetme ve yalan yalan dolu hikayeler vardı!… Zamanla bu dünyada bu kadar çok savaş, acı, keder, açlık ve hırs olmasına şaşmaz oldum. Çünkü benim için artık sebebi ortada idi!… İnsanlar farkında olmadan, bilinçsizce içlerindeki ses tarafından yönetiliyorlardı. Bu aynen asla sorgulamadıkları bir diktatör tarafından yönetilmek gibiydi ve bu diktatöre güveniyor ve onunla aynı fikirde oluyorlardı. Bu farkındalık bende tüm insanların ve kendimin masumiyetini görmemi ve şefkat duygusunu çok derinden deneyimlememi sağladı. Hepimiz masumduk sadece düşüncelerimize körü körüne inanıyorduk, çünkü bilinç yoktu ve inanmamayı bilmiyorduk. O sesi kendimiz sanıyorduk. Hepsi bu!

Çoğu insan zihinlerinin içinde olan ve onları yöneten diktatörü farkına varmadan yaşıyorlar. Bu ses o kadar ikna edici, kurnaz ve kandırıcıdır ki kapıdan kapasanız bacadan girer. Aynen zeki diktatörler gibi onlara ihtiyacımız olduğuna, bizi koruduğuna, dış dünyanın çok tehlikeli olduğuna ve onun rehberliği olmadan ayakta ve hayatta kalamayacağımıza, doğruyu söylemedikleri halde doğruyu söylediklerine inanmamızı başarıyordu bu ses. Bu ses bize sürekli yalan söylüyordu ama o kadar da inandırıcı oluyordu ki ve çoğumuzun   kafamızdaki i sesi sorgulamak asla aklımızdan geçmiyordu.  

BEN O SES DEĞİLİM

Kafamdaki sesin ilk farkına vardığımda dikkatimi sese odakladım ve dinlemeye başladım. Uyanış yaşamam ile sıçrama yapan evrimleşme sürecim ise kendimin o ses olmadığını farkına varmam ile başladı ve bu farkındalık benim için bir dönüm noktası oldu.  Eşimin işi sebebi ile otuzlu yaşlarımın başında Dubai’de yaşıyorduk. Meraklı bir halde zihnimde sürekli konuşan sesi dinlemeye başladım ve acaba Türkçe mi, yoksa İngilizce mi konuşuyor diye takip ettim. İki dili de konuşabiliyordu.  Bir rüyadan uyanmış ve aniden gerçek ve doğru olduğunu düşündüklerimin bir yanılsama olduğunu görmüştüm. Dünyam alt üst olmuştu ve altı üstünden daha doğru gelmeye başlamıştı. Doğru olduğunu düşündüğümün doğru olmadığını görmek için uyanıyordum ve zihnimin yazdığı yalan hikayeleri sorgulamaya başlamıştım.

Yaşamıma merak getirerek ve gerçeğe derinlemesine bakarak onları keşfetmekten ve daha önce doğru diye inandığım gerçeğin, farkındalık ve sorgulama ile nasıl da alt üst olduğunu deneyimlemekten muhteşem haz almaya başladım. Merakım bana rehber oldu ve yol göstermeye başladı. Kim olmadığımdan kim olduğumu keşfediyor, deneyimliyor ve büyük gizemi ortaya çıkarıyordum. Gerçeğime her uyanışta heyecanlanıyor ve adeta nirvanaya çıkıyordum. Kendimi artık korkmadığım, teslim olduğum ve dost olarak deneyimlediğim evrene ve akışa bırakıyor ve beni nereye götürürse götürsün izin veriyordum. Takip etmem gereken bir kılavuz yoktu ve yolu benden başka kimse bilmiyordu. Ve bunun adına korkusuz yaşam, paraşütsüz atlamak ya da özgürlük koydum.

HER ŞEY BANA KARŞI DEĞİL, BENİM İÇİN OLUR

Özüme bağlı olduğumda, İç öğretmenim tarafından yönlendirilmeye teslim oldum.  İçimdeki sezgiye güvenmenin muhteşem hazzını yaşamaya başladım ‘’Her şey bana karşı değil, benim için olur’’ bakış açısından bakmayı deneyimlemeye başladım.  Zihnimdeki diktatörün zihnin hapishanesinden özgür olup, ilahi benliğimi farkına vardım, kaynağıma bağlandım ve içimdeki bilgeye teslim olarak, yaşamımı yönetmesine izin verdim. Ego zihnimin sesi olan sesle farklı bir ilişki geliştirdim ve onunla arama mesafe koydum. Sınırlarımı korudum, onu farkına vardım ve inanmadım.  İlahi benliğime bağlandım ve gerçek kendim olduğumu deneyimledim.

Zihnim ile farklı bir ilişki kurmayı öğrendim. ‘’Evren dost ve her şey benim için, benim uyanmam ve özüme yakınlaşmam için olur ve beni kızdıran, üzen, düğmelerime basan insanlar benim öğretmenimdir’’ bakış açısından yaşama bakmaya başladım.  Daha önce dayanılması zor gibi görünen ve ızdırap veren olaylar ve kişiler bana hediye gibi görünmeye başladılar. Okyanustaki dalgalardan korkup, boğulmak yerine onlar ile sörf etmeyi ve dalga gelirse gelmesine izin vermeyi öğrendim. Çünkü artık dalgadan korkmuyor ve geldiği zaman sörfümün üstüne çıkıp, dalganın akışına teslim olmayı ve bundan haz almayı öğreniyordum. Kafamın içindeki sesin dalgalarında gezinmeyi, farkındalığım ve aklım ile boğulmadan, suyun yüzeyinde kalmayı, düşünce ve duygu dalgalarına kapılmamayı öğreniyordum. Artık sudan korkmuyor, suda boğulmuyor, dalgalar ile sörf yapıyordum. Kısacası artık düşünce ve hislerimde boğulmuyordum. Bazen boğuluyor gibi olsam ve su yutsam da tekrar dengeye geliyor, sörfümü buluyor, üstüne çıkıyor ve dalgalar ile dans edebiliyordum. Ben sadece okyanusa değil, gökyüzüne, güneşe ve dalgaların ötesindeki tüm güzelliğe, sonsuzluğa aittim. Ben her şey be hiçbir şeydim.

 Ruhumun sonsuzluğunu ve özümün gücünü bildiğim için, dalgalar bana sorun değil, insan deneyimimde yaşadığım tatlı bir oyun gibi oluyor. Bu dünyaya insan olmayı deneyimlemeye gelmiş bir ruh olduğumu hissediyor ve insan kimliğimi yaşamaya izin veriyorum.  İnsanlığımı kabul ediyor ve bundan zevk alıyorum.

“SUDA BOĞUŞMAK ZORUNDA DEĞİLİM, MÜCADELE DEĞİL, SÖRF YAPABİLİRİM”

Sahte benlik ve gerçek benliğimiz gibi iki benlik etkisi altında kalabileceğimizi farkına varmak ve sahte benlik ile olan bağı koparmak ilk adımdır.   Mücadele eden, tartışan, olana isyan eden, olana karşı olmasını istediği paralel bir senaryo yazan sahte benliktir.  Olanı olduğu gibi kabul eden ve her olanın içinde bir inci bulabilen ise sörf yapan kişi, gerçekte olduğunuz kişidir.

Sörf yapmayı öğrenmenin ilk adımı, sahte ben yani ego kimliği olmadığınızı görmektir. Her “Ben” dediğimde sahte benliği doğuruyordum, “Ben”den sonra ne söylersem söyleyeyim, sahte bir kimliğe bağlanıyor ve sahte benliğimin gerçeğini deneyimliyordum.

Yaşam ile sörf yapmayı öğrenmemin ikinci adımı, gerçek benliğimin ne geçmiş ne de gelecekte olmadığı, şimdi ve burada yani anda, tam burada olduğunu fark etmem oldu. Gerçek   benliğim olup ana odaklandığımda geçmiş ve gelecek ya da zaman yok oluyor ve sadece şimdi ve burada oluyordum.  Ana odaklandığımda ve an ile bütünleşip bir olduğumda sevgi ile bütünleşiyor, yaratıcı, heyecanlı, meraklı, coşkulu, huzurlu, neşeli, şefkatli, anlayışlı, sevecen, memnun, tatminkâr ve iyi bir insan olmayı deneyimliyordum. Mutlu olup hayatımı korkusuzca, dolu dolu yaşıyordum.

Bedenime can veren ve yaşamımı yaratan bilinç olmadan, ben olamazdım. Ve bu yaşam gücü gerçekte bendim. Çünkü ben bu yaşam gücünün bir parçasıydım.  Gerçek benliğimim tam burada olduğunu ne kadar çok farkına varırsam gerçek kendimi o kadar da çok deneyimlemeye başlıyordum.  Sahte benliğime bağlandığımda kâbus gibi gelen olaylar gerçek benlik deneyimimde dalgalar ile sörf etmek oluyordu.  

Sahte benliğin yanılsamasından kurtuldukça gerçeğe her seferinde biraz daha uyanıyor ve yaşam denilen okyanusun dalgaları ile sörf yapıyorum.

Dalgalar ile bol bol sörf yapmanız ve keyif almanız dileğimle, sevgi ile kalın.

Feza Karakaş
28 Ağustos 2022
Side

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Feza Karakaş
Sertifikalı The Work Kolaylaştırıcısı, FMK Bilgelik kurucu üyesi, eğitmen, yazar; koşulsuz sevgi, kabul ve akışa teslim olmanın yüceliğini heyecan ve merakla deneyimleyen sevgi eylemde yolcusu.