Kitap Mümkünat

Zihni değiştiren bir kitap: Mucizeler Kursu

Mucizeler Kursu, Dr.Helen Schucman tarafından içsel dikte yoluyla kaleme alınan 1400 sayfalık bir kitap. Kitabın Metin bölümü evrensel ruhsal hakikatleri teorik olarak ortaya koyarken öğrencilere çalışma bölümü de bilgilerin zihnen pratik edilerek yaşama aktarılmasını amaçlayan 365 günlük ders programını içeriyor. Kitabın Hristiyan terimlerine ağırlık vermesinden ötürü yanlış anlamalar ve önyargılar mevcut. Kursun öğretisi, tam da bu önyargıları kırmak ve yanlış öğrendiğimiz her şeyi düzeltmek üzerine. Kursa göre Tanrı, her birimizle sürekli iletişim halinde.

Ana teması zihin ve kitap, her şeyin zihinde olduğunu ve zihni değiştirmenin dünyamızı değiştirmek olduğunu vurguluyor. Duyuların gösterdikleri bir illüzyon ve illüzyondaki yardımcımız Kutsal Ruh. Yine kursun dediğine göre isimlerin de bir önemi yok çünkü kişinin gereksinim duyduğunu düşündüğü ihtiyacı karşılayacak her ne ise öyle görünüyor. Mucizeler Kursu’nu çalışırken algımızın ve her şeyle ilgili inançlarımızın ego tarafından nasıl çarpıtıldığını da fark ediyoruz.

Mucizeler Kursu, orijinal adıyla “A Course in Miracles”, tüm dünyaca rehber kitap olarak kabul edilen ve her inançtan insana hitap eden bir zihin değiştirme aracı. Kitap, 2019 yılında Şermin Aral tarafından büyük emeklerle Türkçeye çevrildi. Şermin Aral ile kitabın gizemli hikayesini, çeviri sürecini ve kursun hayatımıza etkisini konuştuk.

Burcu Öztınaz/Konuk Yazar

Mucizeler Kursu nedir? Hiç bilmeyenler için kısaca anlatabilir misiniz önce? Bu nasıl bir kitap? Ne anlatıyor?

Zor bir soru, çünkü Mucizeler Kursu’nun ne olduğu çok farklı şekillerde anlatılabilir, kitaba çok farklı açılardan yaklaşılabilir. Mucizeler Kursu, özünde zihin değiştirme programı, zihni özüne geri döndürmek için “öğrendiklerimizi öğrenilmemiş hale getirmeyi öğrenme programı.” Kursun amacı,  kendimizi egonun ellerinden kurtarıp Tanrı’nın Sesini dinleyip duyabilir hale getirmek. Kursa göre Tanrı sürekli her birimizle kesintisiz iletişim halinde ama biz bu iletişim kanalını koparıp attığımızı ve kaybettiğimizi zannediyoruz. Bu kanalı hiçbir şey bozamaz, sadece biz bozduğumuzu veya var olmadığını sanabiliriz.

“Gördüğümüz dünya sadece kendi iç referans sistemimizin, yani zihnimizdeki baskın fikirlerin, dileklerin ve duyguların yansımasıdır. Yansıtma algıyı yapar. Önce içimize bakarız, görmek istediğimiz dünyaya karar verir ve sonra bunu dışarı yansıtırız, gördükçe de onu gerçek kılarız. Gördüğümüz şeyin ne olduğuna dair kendi yorumumuzla onu gerçek kılarız. Kendi hatalarımızı -hangi biçimi alırsa alsın kızgınlığımızı, saldırı dürtülerimizi, sevgisizliğimizi- haklı çıkarmak için algıyı kullanıyorsak eğer kötülüğün, yıkımın, fesadın, kıskançlığın ve çaresizliğin olduğu bir dünya görürüz. Bütün bunları affetmeyi öğrenmeliyiz, “iyi” ve “hayırsever” olduğumuzdan değil, gördüğümüz şeyin gerçek olmamasından dolayı.”

(Mucizeler Kursu Önsöz’den)

Zorunlu bir ders ama ne zaman alınacağı kişiye bağlı

Kitabın orijinal ismi “A Course in Miracles”. Neden kurs? Zorunlu ders olduğunu da söylüyor metin girişinde? Bunu nasıl anlamalıyız?

Evet bu biraz kurs kelimesinin iki dilde kullanım şekli arasındaki nüansla ilgili. Orijinal dilinde kullanım şekliyle kurs, ders anlamında kullanılmış. Birebir çevirecek olursak aslında Mucizeler Dersi denebilir. Yani öğrencilerin çalışması için sistemli bir programı olan, teorik anlatımı pratik etmek için derslerin olduğu ve öğretmenlerin nasıl öğretmesi gerektiğine dair bir el kitabının olduğu bir müfredatı içeren bir öğretim programı. Türkiye’de en başından beri Mucizeler Kursu olarak bilindiği ve Mucizeler Dersi demek pek uygun olmadığı için de bu şekilde kullandık. Yoksa, dediğin gibi bu dersi alıp almamak kişiye bağlı değil çünkü zorunlu bir ders. Sadece ne zaman alacağı kişiye bağlı. Orijinal isminin ifade ettiği önemli bir nokta daha var. Bu kitap, bu dersi çalışmanın yöntemlerinden sadece biri.

Mucizeler Kursu’nun kaynağı nedir?

Bu kitap, kanallanmış bir kitap. Oldukça uzun ve kimileri için tartışmalı olabilecek bir hikayesi de var. Kitabı kaleme alan kişi Dr. Helen Schucman. New York Columbia Üniversitesinde Tabipler ve Cerrahlar Fakültesinde Psikoloji Profesörü olan Schucman’ın, 1965 yılında içsel bir ses işitmesiyle başlıyor süreç. Asıl yazma sürecinin başlamasından önce şaşırtıcı deneyimler ve bazı sembolik rüyalar gördüğünü anlatıyor. Anlamlandıramadığı bu durum karşısında psikolojik bir rahatsızlık geçirdiğini düşünüyor. Bir gün “not al, bu bir mucizeler kursu” diye çok net bir mesaj geliyor. Schucman bunu yine çok garip buluyor. Olanları, üniversitede çok yakın çalıştığı meslektaşı ve üstü olan Dr. William Thetford ile paylaşıyor. Bu kişilerin birer psikolog olduğunu ve pek çok hasta ile çalıştığını unutmamak lazım. Onun teşviki ve desteği ile sesi dinleyip içeriğini kavramaya başlıyorlar. Schucman, içinden gelen dikteyi aktarıyor ve Thetford daktilo etmeye başlıyor. İngilizcede steno dedikleri bir şey var, kısa kısa, bazı harfleri atlayarak not alma yöntemi, herkesin de kendine göre bir tarzı olabiliyor. Schucman, bu şekilde not alıyor ve ertesi günü bunu William Thetford’a okurken o da daktiloya çekiyor. Bu süreç, yani kursun yazımı yedi yıl sürüyor.

Emin olmadıklarında sesten yardım istiyorlar

Önce Metin, ardından Öğrencilere Çalışma Kitabı ve son olarak Öğretmenlere El Kitabı olmak üzere üç ayrı bölüm geliyor. Kitabın bu hiç edit edilmemiş ilk haline urtext deniliyor. Bu halinde Helen ve Bill’in sese sorduğu pek çok kişisel sorular ve gelen cevaplar da var. Sonradan ikisi tüm metnin üzerinden geçip yeni versiyonlar oluşturuyor. Sadece kendilerine geldiğini zannettikleri bu malzemeyi ufak ufak çevreleriyle paylaştıkça fark ediyorlar ki bu kitap başka bir çok kişinin ilgisini çekecek. O zaman “bu sadece bize gelmedi” diye düşünüyorlar. Bu sıralarda tandıkları ve güvendikleri bir din adamı aracılığıyla psikolog Dr. Kenneth Wapnick ile tanışıyorlar. Ve sonraki üç yıl boyunca da kitabı son haline getirmek için Wapnick ile birlikte çalışıyorlar. Daha sistematik bir çalışmayla Helen ve Bill’e özel mesajların çıkarıldığı, büyük küçük harf kuralının daha net bir şekilde uygulandığı, paragraflama ve bölüm başlıklarının daha sistemli bir şekilde uygulandığı yeni bir versiyon oluşturuluyor. Tabii her şey yine Helen’in kontrolünde ilerliyor ve onun onaylamadığı hiçbir değişiklik yapılmıyor. Gerektiği yerde, emin olmadıklarında sesten yardım istiyorlar. 1975 yılında da Judith Skutch ile tanışıyorlar ve Judith’in sahibi olduğu vakıf aracılığıyla Mucizeler Kursu’nu yayınlama kararı alıyorlar. Vakfın adı “İç Huzur Vakfı (Foundation for Inner Peace)” olarak değiştiriliyor ve kitap nihayet 1975 yılında yayınlanıyor. Helen, Mucizeler Kursu’nun yayım hakkını bu vakfa veriyor.

Peki sizin bu kitap ile tanışmanız nasıl oldu?

Ben, 2011 yılında Joost Maijvis’in nefes seminerine katıldım. İlk olarak orada Mucizeler Kursu ismini duydum ama ne olduğunu anlamadım. Bir kitap olduğunu anlamıştım sadece ve ondan bahsedilirken saygı ile bahsediliyor olması ilgimi çekmişti. Kitap, bu şekilde aklımda kaldı. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra kitabı yurtdışında bir kitapçıda gördüm ve aldım. Çok ağır bir kitaptı, bir süre kitapla cebelleştim. Kafamda hep şu vardı “Önce metni okumalıyım sonra dersleri yapmalıyım”. Bir süre okumayı denedim ama okuyamadım. Uykum geliyor, dikkatim dağılıyor, hiçbir şey anlamıyordum. Bir türlü beceremedim. Sonra dedim ki bari derslere başlayayım. Derslere başladım, gayet hoşuma gitti, ama aklım hep metindeydi. Sonra Türkçesi var mı diye araştırdım internette. Metnin Türkçesine dair herhangi bir şey bulamayınca vakfa mail gönderdim. Bu kitabın Türkçesinin olmasını istediğimi, bu konuda yapabileceğim bir şey olup olmadığını sordum. Vakıftan gelen mesajda kitabın çevirmeni olmak için gerekli koşullar ve kurallar anlatılıyordu. Sonunda “ama bütün kurallar bozulmak içindir” diye de tatlı bir not vardı. Çevirmen olmak için kursun en az üç senedir çalışılıyor olması kurallardan biriydi ve o sıralar ben henüz üç seneyi doldurmamıştım. Çevirisi ile ilgileniyorsan metnin 13. bölümün çevirisini yapıp göndermemi öneriyorlardı. Beni asıl heyecanlandıran bilgi de eğer benimle çalışmaya karar verirlerse Kenneth Wapnick ile çalışacak olmamdı. O sırada onun kim olduğunu bilmiyordum ama vakıftan biriyle çalışma fikri inanılmazdı. Ben, aslında kendim çevirmeyi de düşünmüyordum, çünkü çevirebileceğimi düşünmüyordum. Ama denemeye karar verdim, çevirirken anladığımı gördüm. İki ay gibi bir süre içinde 13. bölümü çevirip gönderdim. Sonra cevabı beklemeden kitabı en baştan çevirmeye başladım.

Çeviri sürecinde nasıl ilerlediniz?

13. bölümü okuduğum anda algımda her şey allak bullak oldu. Bu bölümün adı “Suçsuz Dünya”. Çok çarpıcı yerler vardır bölümde. Bir yandan dersleri yapıyordum bir yandan da metni çeviriyordum. İkisi bir arada ilerlemeye başladı. Benim için aslolan, metindi. Önce kabaca baştan sona çevirdim. Yedi, sekiz ay sürdü. Sonra baştan başladım. Bu arada Kenneth’in kitaplarını okumaya başladım. Kenneth, kursun ilk eğitmenliğini yapan ve aynı zamanda çevirmenlerle de birebir çalışan kişiydi. O sıralarda kanser olduğunu öğrendim. 2013’ün son aylarında Kenneth vefat etti. Uzun süredir haber almadığım için vakfa hala Türkçe çeviri ile ilgilenip ilgilenmediklerini sordum. Bana Ken’in kaybından dolayı işleri yeni bir düzene oturtmaya çalıştıklarını, hazır olunca da haber vereceklerini söylediler. Bu arada benim kendi çeviri sürecime devam etmemi söylediler.

Bundan yaklaşık bir yıl sonra da benimle tanışmak istediklerini, beni Amerika’ya davet ettiklerini belirten bir mail aldım. Çeviriler yapılırken çevirmenle çok ciddi bir şekilde birebir çalışıyorlar ve birlikte çalışacakları kişileri de içlerine sindirmek istiyorlar. Bu konuda sezgilerine güveniyorlar ve tabii ki Kutsal Ruh’a soruyorlar. Çünkü normal bir kitap veya roman çevirisi gibi değil bu. 2015’in Mart ayında Amerika’ya gittim. Beni çok samimi karşıladılar sanki aileden biriymişim gibi ağırlandım. Oradayken kursla ilgili bir workshopa katılma imkanım da oldu. Sonra anlaşma yaptık ve ben Türkiye’ye döndüm. Çeviriye devam ettim, bu arada vakfın atadığı birisiyle çalıştım. Kursla ilgili her tür soruma cevap alabileceğim bir kişiydi. Çeviriyi bitirdikten sonra tekrar üzerinden geçilmesi gerektiğini biliyordum. Vakfın yönlendirmesiyle Türkiye’den okuyucularla da çalıştım. Dört kişi gönüllü okuyucu olarak bana geri bildirimde bulundu. Onlarla tanışmam da o döneme denk geldi, her biri kurs öğrencisiydi. Onların da katkısıyla çevirinin son halini alması 2018 yılını buldu, sonra da formatlanması ve teknik süreçler de bir yıl aldı. 2019 yılında Türkçe e-kitap çıktı.

1400 sayfalık bir kitabı çevirmek kolay değil! Herkes size nasıl çevirdiniz diye soruyordur. Ben de soracağım, nasıl çevirdiniz?

Zaman limitim yoktu. Bana tamamlamak için herhangi bir süre vermemişlerdi, sadece tahmini ne kadar süreceğini sordular. O konuda rahattım. Süreç zaten ağır işliyordu. Kitabı toplamda beş yılda çevirmiş oldum diyebilirim. Öyle aç ve susuz birisiymiş gibi sarıldım ki kitaba, nasıl çevirdim valla ben de bilmiyorum. Bir şekilde oldu. Benim için çok güzel ve değerli zamanlardı. Kursla kişisel yolculuğum hala devam ediyor tabi.

Kitabın Türkçeye kazandırılması ile ilgili belki de benim misyonum bu kadar, belki de daha bitmedi. Kurs için daha fazla yapabileceğim bir şey var mı bilmiyorum ama gerekiyorsa yapacağım tabi. Bu kurs inanılmaz güzel bir araç. Hayatı anlamlı yaşamak istiyorsak bunu hayatımıza sokmamız gerekiyor. İç huzur arayanlar için Mucizeler Kursu, yollardan bir tanesi. Hatta en direkt ve kestirme yol diyebilirim. Eğer anlama konusunu aşabiliyorsa kişi ve kalpten bakabiliyorsa, kursun sonunda doğrudan Tanrı’nın ellerine bırakılıyor. 

Bu kurs, her şeye olan bakış açınızı gerçekten değiştiriyor

Çeviriyi yaparken sıra dışı bir deneyim ya da farkındalık yaşadınız mı?

En çarpıcı deneyimi 13. bölümün çevirisini yaparken yaşadım. Bir gece yarısı inanılmaz bir baş dönmesi ve mide bulantısı ile uyandım ve o anda bunun kurstan edindiğim algı farklılığıyla alakalı olduğunu biliyordum. Bu dünyanın bir illüzyon olduğunu, onu Tanrı’nın değil benim yapmış olduğumu öğrenmiştim o bölümden. “Bunu nasıl daha önce düşünemedim” diye düşündüm. Kursun anlattığı o tepetaklak bakış açısının düzeltilmesinin fiziksel tezahürünü yaşadım sanki o gece. Birkaç saat sürdü, nefes yaparak kendimi sakinleştirdim. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım. Bunun Mucizeler Kursu’ndan aldığım mesajla alakalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kurs her şeye olan bakış açınızı gerçekten değiştiriyor. Şimdi hayatta gün içerisinde yaşadığım her zorlukta yardım istemek otomatik hale geldi çok şükür. “Ben buna nasıl bakmalıyım?” diye soruyorum. Bazen de bakış açımı değiştirmek istemiyorum, buna da izin veriyorum. Normalde herkesin kolay kaldıramayacağına inandığım şeyler yaşıyorum zaman zaman. O anlarda çok yardımcı oluyor kurs. Benim sürecim biraz daha yavaş ilerliyor. Bazısı çok hızlı bir şey yaşıyor veya aniden dünyası değişebiliyor ya da bir şeyler birdenbire düzelebiliyor. Her zihnin yolculuğu farklı ilerliyor.

Kitap şu an kaç dile çevrildi?

Türkçe, yirmi yedinci çeviri sanırım. Çeviri süreçleri ağır ilerliyor. Benim çeviri sürem en kısalarından bir tanesi anladığım kadarıyla. 20-25 sene süren çeviriler var. Herkes farklı yaşamış, bazıları grup halinde çevirmiş. Tabii ki bu deneyimde Kutsal Ruh birbirlerini nasıl affedeceklerini çok güzel öğretmiş. Çevirinin kendisi de derse dönüşüyor.

Kutsal Ruh ve affediş demişken… Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Kursa göre Kutsal Ruh ve affetmek nedir?

Kursa göre Kutsal Ruh, Tanrı’dan ayrılırken ya da ayrıldığımızı zannederken yanımızda getirdiğimiz, Tanrı ile aramızdaki bağlantı kanalı. Kursta daha çok Tanrı’nın Sesi, Tanrı’nın Öğretmeni olarak geçiyor. Ben Tanrı’nın hatırası demeyi de seviyorum. Bizden hiçbir zaman koparılamayacak olan parçamız, buradaki kurtarıcımız. Ancak ona dönüp onun aracılığıyla düşünmeyi öğrendiğimizde gerçek affedişi, mucizeyi gerçekleştirmiş oluyoruz. Kursta buna doğru zihin de deniyor. Affediş de bizim normalde bildiğimiz affediş değil. Gerçeğin bizim zannettiğimiz gibi olmadığını, bize yapıldığını zannettiğimiz şeyin aslında olmadığını görmek. Analitik bakış açısıyla anlaşılabilecek bir şey değil, ancak deneyimlenebilecek bir şey.

Bu kurs bir zihin eğitimi, fakat ruhsal bilgileri içeriyor. Zihin deyince başka bir disiplini anlıyor insanlar genelde. Kursta bu dünyanın bir illüzyon olduğu anlatılırken Hristiyanlığa ait terimler de çokça kullanılıyor. Mesela Kutsal Ruh ile zihnin bağlantısı nedir? Bu konuda okuyucuları aydınlatabilir misiniz? Nasıl bağdaştırabiliriz tüm bunları birbiriyle?

Kutsal Ruh, Hristiyanlığa özgü bir şey olarak bilinse de Müslümanlıkta da olan bir kavram. Kursa göre bizim zihnimiz ikiye bölünmüş durumda: ego zihni ve Kutsal Ruh zihni. Ego zihni ayrılık, kopuş, bölünmüşlük, biçimler görüyor, algılıyor. Bir bütünlük, bir düzen yok yani. Kutsal Ruh zihni ise sadece sevgi görüyor. Bir şey ya sevginin ifadesi ya da sevgiye çağrı. Bunun dışındaki hiç bir şey gerçek değil ona göre. Asıl şey şu ki kursun bize öğrettiği ikiliksizlik yani non-dualite. Örneğin Tanrı’nın bu illüzyon dünyasında var olduğunu düşünüyor   musunuz? Tanrı burada olamaz, olsaydı bu ayrılık dünyasında kısılıp kalmıştık. Onun yerine Kutsal Ruh var ve o da Tanrı’nın dünyaya, ayrılığa olan cevabı. Ayrılığı yapan biziz. Bunu söyleyen, farklı biçimlerde söyleyen aslında pek çok öğreti var.

Kursun Hristiyanlık terminolojisi ile ilgili şunu söyleyebilirim: Bu kitabın, Hristiyanlığın getirdiği yanlış anlama ve çarpıtmaları düzeltme gibi bir misyonu da var. Dediğim gibi ayrıştırma yerine bütünleştirmeyi, kısaca komşunu kendin gibi görmeyi öğretiyor. Bir de Hristiyan kültüründe yetişmiş birisi kanalladığında bu kitabın onun algısını düzeltmek için onun anlayacağı terminolojiyle gelmesi de kaçınılmaz. Helen, kendini Hristiyan olarak görmese de bir İsa aşığıymış.

Basılı bir kitap olarak henüz Türkiye’de yok. E-kitap olarak ulaşabiliyoruz. Kitabın basılması ile ilgili bir proje var mı?

Henüz yok ama olsun istiyoruz. Vakfın isteği de kitabın basılması. Çünkü basılı kitap ile ilişki çok farklı oluyor. Bununla ilgili epey girişimde bulunduk. Büyük küçük birçok yayınevi ile görüştük. Kalın bir kitap ve dolayısıyla maliyetli bir iş. Özel bir kağıda basılması ve cildinin sağlam olması gerekiyor. Hristiyan terminolojisi içerdiği için de basmak istemeyenler oldu. Bazıları bölerek basabileceğini söyledi ya da terimleri değiştirmeye izin verirsek olabilir dedi. Bu, kitabın ve öğretinin amacının dışına çıkmak olurdu. Amaç zaten insan zihnindeki yanlış öğrenilmişlikleri, yanlış anlamaları düzeltmek. Velhasıl, demek ki zamanı değilmiş dedim.

Türkçesinde de süreç bitmemiş olabilir. Çevirinin tekrar gözden geçirilmesini istiyoruz. Profesyonel bir editörün elinden geçmesi gerekiyor.

Kitabın hedefi, kendimizi iç öğretmenimizin ellerine teslim etmeyi öğrenmek

Mucizeler Kursu öğrencilerine veya kursu çalışmayı düşünenlere söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Kurs, kitapta da belirtildiği gibi insanın kendi kendine çalışması için tasarlanmış. Kurs kelimesi Türkçede sınıf, öğretmen ve öğrenci ilişkisini çağrıştırıyor. Kimsenin bu kitabı çalışmak için bir öğretmen bulmak zorunda olduğunu düşünmesini istemem. Kitabın nihai hedefi, kendimizi iç öğretmenimizin ellerine teslim etmeyi öğrenmemiz. Herkesin öğrenme süreci de farklı. Bir başkasının öğrenme şekli size uymayabillir. O yüzden Mucizeler Kursu’nu çalışmayı kendinizi tanıyacağınız bir yol, bir macera gibi görmelisiniz. Bu yolu yürürken elbette ki başkalarından yardım alabilirsiniz, birilerinin açtığı kursa kayıt olabilirsiniz. Ama bu bir zorunluluk değil.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.