Yıllarca bekledikten sonra kendime en uygun zamanda yogaya başladığımı duymayan kalmamıştır herhalde.
Sosyal medya sağ olsun…
Gerçekten keyif alıyor ve minik hareketlerin ve hatta hareketsiz görünen anların içinde neler neler döndüğünü fark ediyorum.
Çok acayip…
Tabii bir işe başlarken teçhizat önemli… Yani öyle biliyoruz.
Yoganın da matı var, taytı var, tişörtü var, blokları var.
Sevgili öğretmenim Yeliz (Car) aslında üstüne basa basa söyledi en baştan, hiçbirine ihtiyacın yok diye ama duyan kim?
Güzel güzel taytlarım neden olmasın ki? Evdeki tek taytla yogaya mı devam edilir, yıkanacak, kuruyacak, telaş olacak.
Bir iki adres sordum kendisine, ertesi gün mağazadaydım.
Fiyatlar karşısında afallayınca indirim reyonuna yöneldim.
Yine de ucuz olmayan, kumaşı güzel ama gerisini aslında çok da beğenmediğim tayta içimdeki sesleri bastıra bastıra iyi bir meblağ ödeyip çıktım.
Bir sonraki derste gururluydum: “Bak Yeliz, yeni tayt aldım.”
Ama iki taytla da olmaz ki bu iş, ya ikisi de kirli denk gelirse?
Yogaya sadece taytla gidilir ve ikisi de kirli olursa ben şortla gidip rezil olurum!
***
Bir akşam eve gelince bir baktım yatağın üzerinde bir tayt… O gün kızım kendi dolabını düzenlerken bir zamanlar üreticisinden hediye gelen ve ona verdiğim yoga taytını bana geri iade etmeye karar vermiş.
Ertesi günü hemen onu giyip gittim: “Bak Yeliz, evde bir tayt daha buldum.”
Yeliz gülümsedi: “Öz kaynakları kullanmak ne güzel değil mi? Pandeminin başından beri bunu öğrenmiyor muyuz zaten?”
Ve sonraki günlerde evde yine bir zamanlar hediye edilmiş bir yoga taytım daha olduğunu fark ettim, yenisiyle birlikte oldu mu size dört!
Ve yakında bir tane daha bulmaktan korkuyorum.
Oysa ben bu dolapları daha yeni elden geçirmemiş miydim?
Nasıl görmedim bunları?
Takip eden günler boyunca o en yeni ve en pahalı ve kumaşı en güzel taytımı neredeyse hiç giymediğimi de fark ettim.
Artık konu netleşti sanırım. Öz kaynak meselesi…
Sadece ürünü değil, maneviyatı da yeteneği de yaratıcılığı da girişimciliği de şifayı da aydınlanmayı da bereketi de…
Dışarıdan almak zorunda hissetmek…
Satın almak zorunda hissetmek…
Tabii ki dışarıda da (orası da gerçekten dışarısı mı belli değil a dostlar) nice nimetler ve çok güzel taytlar var elbet ama
Otomatik olarak önce oraya yönelmek…
İçeride ne var bakmamak…
Bakıp da görmemek…
Görüp de kullanmamak…
Hadi şimdi hemen cevap verelim:
Şu sıralar kendimizde yok olduğunu varsaydığımız en çok neyi arıyoruz dışarda?
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.