Sizin hiç psikiyatristiniz oldu mu? Benim oldu. Çok heyecanlı. Bir psikiyatrist ihtiyacım olduğuna karar verdiğim süreç derin kaygılar ve tuhaf keder atakları geçirdiğim on günlük bir zamanı kapsıyor. On gün tabii kimine göre çok az, insanlar hayatlarını böyle geçiriyorlar ama rahatsız oldum ben.
Ve bir akşamüzeri bu yeni ruh halime bir çare aramam gerektiğini düşündüm. Tıbbın kaygı, benimse hayat fesatlığı adını verdiğim o halime atalet, inançsızlık ve tahammülsüzlük de eşlik ediyordu. Kendim hakkında bildiğim gerçeklerse neşe, iyimserlik ve çalışkanlık üzerinde temelleniyordu. Dolayısıyla doğal olarak kendime fazla geldim. Evet, insan kendine fazla da gelebiliyor hep eksik gelecek değil ya… Sorarım size bir insan hem aşırı neşeli hem de derin derin kederli nasıl olabilir? Her ikisi de atak halinde geliyordu. Bir acayip taşkınlık hali. İyi yanı da vardı bak haksızlık etmeyeyim, tatlı bir yaratıcılık hali, hoş bir duyarlılık ve komplike düşünceler üretme beceresi. Biraz bohem, biraz melankolik e tabii biraz da arabesk yeni halime alışayım mı yoksa yol yakınken döneyim mi diye düşündüm. Alışmak da mümkündü. Sevmedim o hali ama.
Yaz Bana Ne Yazarsan Yaz Doktor
Can Bonomo’nun Hikâyem Bitmedi adlı şarkısını sevgili psikiyatristimi düşünerek dinliyorum ve her defasında çok gülüyorum. Bunu bilse onun da çok güleceğini düşündükçe daha çok eğleniyorum. Hem depresyondayım hem aşırı eğleniyorum. Bu ikisinin bir arada olmaması gerekmiyor muydu? Ama olabiliyor. Çocukluk arkadaşım var benim bir tane, ekmeğin üzerine salça, salçanın üzerine çokokrem sürerdi (nutella vardı da biz mi almadık? işte bunlar hep tevellüt!). İnsana saçma geliyor ama oluyor işte, kimi de öyle seviyor. Sanırım insanlara dair geliştirdiğim derin kabulün tarihi o yıllarda dayanıyor.
Can Bonomo şarkıda diyor ki:
Hava kapanır eser batıdan
Bir çocuk evine döner yatıdan
Soy beni sol baştan soy doktor
Al beni kurtar bu sıkıntıdan
Şimdi zaten depresyondaysanız böyle sözler daha bir anlaşılası geliyor. Ama anlamak mümkün değil, anlayamayınca da eğlence geliyor… Mesaj çok açık aslında: sayıklıyor… saçmalıyor… dağınık metaforizasyon (böyle bir kelime yok, boşuna heyecanlanmayın, kendinizi de kötü hissetmeyin bilmiyorsunuz diye, ben uydurdum)… Manasız ama rahatlatıcı, üstelik mesajlı: doktor vallahi iyi değilim, demenin bir yolu.
Şarkı devam ediyor…
Yağmurlu bir gecede, bulduğum ilk telefon kulübesine girdiğimi, titreyen ellerimle jetonu zar zor o ince kesik deliğe yerleştirdiğimi, düşüp kendi hattını takip eden jetonun yerine yerleştiğini belli eden tatlı trık sesini duyduktan sonra çabucak tuşlara bastığımı düşünüyorum… Telefon la sesi veriyor çalarken, dinliyorum. “Alo?” diyor psikiyatrım, telaşlı, saat sabahın üçü, belki de beşidir… Şarkıya başlıyorum:
Mutsuzum çok hastayım güldür beni doktor
Öldüm ama hayattayım tarifi çok zor
Çıkmaz bir sokaktayım gel bul beni doktor
Sanki çocuk yaştayım bana bilmeceler sor
Gözümde canlandırıyorum. Dağılan saçlarını geri atıp, yatağına geri uzanıyor. Ahize kulağında, telefonun spiral kablosunu çevire çevire parmağına doluyor, gözler baygın, tavana kilitlenmiş. Kapatacak, kapatamıyor. Sabırla şarkımı bitirmemi bekliyor. Şarkı bitecek gibi değil.
İkinci tur başlıyor:
Bir hikâyem var
Bir hikâyem bitmedi
Yorgandan yastıktan
Kokusu gitmedi
Yaz bana ne yazarsan yaz doktor
Ağladım ağlamaklar yetmedi
Kıyamıyor da bana. Önce ben kapatmalıyım. Kapatmıyorum.
Şarkı da nasıl güzel:
Bitince kara kışlar
Ulaşır ona mektubumla kuşlar
Dinince yakarışlar
Belki de yeni bir ömür başlar
Sonra ilginç bir şey oluyor. Çalma listemdeki sonraki şarkının ilk notaları duyuluyor: hadise, düm tek. Neden böyle bir çalma listem olduğunu düşünüyorum. Birkaç saniye geçiyor. Telefonu kapatıyorum. Kafamın içindeki küçük sinema perdesi kararıyor o an.
Sevdiğim bir kitaptaki izahatı hatırlıyorum:
“Mutluluk kendiliğinden gelmez, şansın bize verdiği ve şanssızlığın elimizden çekip aldığı bir lütuf değildir; mutlu olmak yalnızca bize bağlıdır. İnsan mutluluğa bir gecede ulaşamaz, onu günbegün, sabırla sürdürülen bir çaba sonucunda elde eder. Mutluluk bir yapı kurmaktır.”*
Anlıyorum. Salçalı çokokremli ekmek gibi. Depresyon ve kaygı bozukluğu ok. ama neşe de ok.
Sonraki terapi seansıma kadar, kendimden razı, niyetim temiz, dengelenme pratikleri baki… bekliyorum. Siz de beni bekleyin.
*Luca ve Francesco Cavalli-Sforza
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.