Derinliklerinde insan psikolojisinin gizemli labirentlerini barındıran Jungian mandalaları, bireyin içsel dünyasının keşfine yönelik bir rehber niteliği taşır. Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisi temelinde ortaya çıkan bu sembolik çemberler, bilinçdışının derinliklerinde yatan arketipik imgeleri keşfetmek için bir anahtara dönüşür. Bu sembolik çemberler, bilinçdışının labirentlerinde yatan arketipik imgelerin izini sürmek için bir kılavuz sunar.
Jung’un teorik çerçevesinde şekillenen bu semboller, evrensel sembolizmin derin sularında yüzen gemiler ve kişisel dönüşümümüzü yönlendiren yıldızlar gibidir. Jungian mandalaların kişisel dönüşüm üzerindeki etkisi üzerine Gülben Aykaç ile farkındalık dolu bir röportaj yaptık. Şimdi hep beraber, Jungian mandalaların çağlar boyunca insanlığın kolektif bilinçaltında yankılanan derin etkilerini ve günümüzdeki önemini keşfedeceğiz.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
10.12.1968 yılında İstanbul’da doğdum. Turizm-Otelcilik ve İstanbul Üniversitesi Çalışma Ekonomisini bitirdikten sonra Profesyonel iş hayatına AIG –American International Group- bünyesinde ALICO’da başladım. 17 yıl ALICO İstanbul, Mısır, Fas, Kuala Lumpur, New York ve Paris’de şirket bünyesinde satış teşkilatında çalışarak çeşitli eğitimler aldım ve satış teşkilatının geliştirilmesi üzerine uzmanlaştım. Kariyerimi, eğitim danışmanlığı, hayat sigortası finansal danışmanlık ve kişiler arası iletişim, çözüm üretme ve kota, hedef, planlama üzerine yaptım. Bu süre zarfında uluslararası birçok eğitime katılma imkânı buldum. ALICO’dan sonra Barclay’s Bank ve ATNS “Agence Turc de Nettoyage et de Sécurite” adlı Fransız şirketinde çalıştım. İş hayatım sırasında evlendim ve hayatımın en güzel hediyesi olan ikiz oğullarımın dünyaya gelmesi ile kurumsal hayatı sonlandırdım. Ama uluslararası kurumsal yapıların içinde çalışmak, hayatımdaki en büyük okuldu.
Mandala yolculuğunuz nasıl başladı?
Tamamıyla kurumsal iş hayatındaki stresi minimuma indirmek amacıyla çıktığım yolculukta aldığım birçok eğitim, beni Mandala’ ya taşıdı. İlk buluşmam 1996 yılında tapınaklar adası diye bilinen Endonezya’nın Java bölgesindeki Borobudur tapınağında gerçekleşti. Daha sonra Londra’da yaşayan Psychic Artworks – June Elleni Laine’in mandala atölye çalışmalarına girdim ve bu bilgiyi Batı tıbbına psikanalizde bir yöntem olarak geçiren Analitik Psikoloji’nin kurucusu Carl Gustav Jung’un kullanım metodu ile Paris’te (1998 – 2001) yaşadığım dönem geliştirdim. Mandalanın hayatımda bir dönüm noktası oluşturması sebebiyle 2008 yılında kurduğum Mandala Kişisel Gelişim Eğitim Danışmanlık ve Mandala Akademi adı altında resmileştirdim.
Sizi tanımadan önce mandala hakkında önyargılarım vardı. Sizin yolculuğunuzun içine girince beni de içine çekti bu alan. O zaman şöyle sorayım: Sizin mandala eğitiminizin popüler mandala eğitimlerinden farkı nedir?
Çalışma hayatım boyunca yılların deneyimleri var ve aldığım eğitimlerin yurt dışında ilk kaynaklardan olması ve bunları Mandala Akademi Eğitimleri altında birleştirip bu yöntem ile kendi yol haritamı daha doğrusu kendi gerçekliğimi yaratmam diyebiliriz. Aslında ben, kişinin yaşadığı karmaşayı ve kendine koyduğu blokajları çözebilme potansiyelinin kendi elinde olduğunu gösteriyorum. Anahtar olarak da mandala yöntemini kullanıyorum ve bunu nasıl kullanması gerektiğini anlatıyorum. Aynı Analitik Psikanalizin kurucusu Carl Gustav Jung’un kendine ve hastalarına uyguladığı sıralama ile. Bir öğretiyi aktarmadan önce kendi üzerimizde deneyimlemeliyiz çünkü bu uygulamalı bir terapi yöntemi.
“Mandalalar, unutmuş olduğumuz sezgisel ve telepatik duyuların geliştirir.”
Carl Gustav Jung’un geliştirdiği mandala metodunu biraz bizlere anlatır mısınız? Mesela mandala çizimi hastaları üzerinde ne sağlamış? Neye iyi gelmiş? Bireyleşme yani kendilik yolculuğuna nasıl bir katkı olmuş?
Jung, mandala için “Bir Bütünlük Arketipi” der. Carl Gustav Jung ilk mandalasını 1916’da henüz Doğu geleneğini öğrenmeden önce yaratmıştır ve mandalaları, hastalarla yaptığı çalışmaların yanı sıra kendi kişisel gelişiminde de önemli bir bileşen olarak kullanmıştır. Jung, mandalalar hayal etmenin ve mandalalar yaratmanın yaşamın doğal bir parçası olduğunu keşfetmiştir. Bir hastanın sanat eserinde veya rüyalarında bir mandala resmi belirdiğinde bunun genellikle yeni bir kişisel bilgiye doğru ilerlemeyi işaret ettiğini bulmuştur. Jung’un hastaları, mandalaları sezgisel olarak yaratmışlardır. Unutmuş olduğumuz sezgisel ve telepatik duyuların geliştiğini görmüştür. Hastalarında gözlemlediği diğer en önemli şey zihnin görüş alanındaki karmaşasının daralıp konsantrasyonun yükselmesidir böylelikle kişi geçmiş ve gelecek arasında gidip gelmeyi bırakır ve şimdiki “An’a” odaklanır. Mandalanın rolü dikkati içe yöneltmek, dış dünyayı uzak tutmak ve ruhun içsel tutarlılığına, dengeye ulaşmasına yardımcı olmaktır.
Mandala en temelde nedir?
Mandala, Sanskritçe bir kelimedir. “Manda, enerji ve öz – La, kap” anlamına gelir. Kısacası mandalaya, “Enerjiyi tutan kap” diyebiliriz. Mananın, madde olmuş halidir. Bir başka deyişle hem daire hem de merkez anlamına gelir ve aslında etrafımızdaki görünen dünya ile zihinlerimizdeki, vücutlarımızdaki derin görünmeyen dünyayı temsil ederken, görünen dünya ile görünmeyen dünya arasında bir bağlantı kuran genellikle daire şeklinde olan kutsal bir alandır.
Mandala sizinle ve etrafınızdaki dünyayla ilgili derin doğruyu ortaya çıkarır. Evrensel işleyişin sanatsal tasviridir, kainattaki tüm döngülerin temsili bir varoluş teorisinin gözle görülür halidir.
Neden insanlar daha dil yokken daireler çizmişler?
İnsanlığın daireyi keşfi ve çizimlere yansıması “Göz” ile olmuştur. Göz, yuvarlaktır, hayvanların gözü, insanın gözü daire şeklindedir. Göz, çok güçlü bir mandaladır. İlk insanlık etrafı algılamaya başladığı zamanlarda görünmeyeni de görünür kılmak için dairesel formlarda desenler çizmişlerdir. Bu çizimler 40.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Mağara duvarlarında bulunan mandala çizimleri insanların hayatlarında dileklerinin ve arzularının gerçekleşmesi için yaptıkları manyetik çekim gücü olduğuna inanılan desenlerdir. Göz bebeği merkezdir ,arkası içimizdeki sonsuzluğa uzanır baktığımız yer ise dış dünyayı gösterir. Kişinin isteğini görünür kılar.
Kutsal Geometri Çalışmalarının İyileştirici Gücü
Sembolizm nedir önce bir de bunu sorayım? Geometrik şekillerin insan sağlığı ve psişesi üzerine etkisi nedir ve nasıl bir sağaltım sağlar?
Carl Gustav Jung, kollektif insan bilinçdışımızın, evrensel, duygusal öneme sahip sembollerle dolu olduğuna inanıyordu. Sembolizm veya kutsal geometri, doğada, sanatta, mimaride bulunan matematiksel ilkeleri ve kalıpları araştıran büyüleyici bir alandır. Evrenin var oluşunun sözsüz anlatımıdır, Evrenle uyum ve ahenk haline geçmemize yardımcı olur. Sistemin kusursuz bir şekilde işleyişini algılamamıza sebep olurken dengede kalmamız gerektiğini hatırlatır. Düalitenin her yerde ve her şeyde olduğunu fark etmemizi sağlar.
Bilimsel olarak kutsal geometri çalışmaları yapılmaktadır. Araştırmalar, belirli geometrik şekillerle çalışmanın hafıza, dikkat ve yaratıcılık gibi bilişsel yetenekler üzerinde olumlu etkiler olduğunu göstermiştir. Örneğin, doğada bulunan herhangi bir geometrik desen olan altın orana bakmanın yaratıcılığı artırdığı gözlemlenmiştir. Mandala yaratımlarının alzheimer hastalığını önlediği ve beynimizin yaratıcı lobu olan sağ lobu aktive ettiği bilinmektedir. Eskiden büyük annelerimizin yaptığı iğne oyaları ve tüm el işleri daha sağlıklı bir zihnin temsilidir.
Bununla birlikte bir mandala çiziminde kişilerin çizdiği ortak şekiller ortak özellikleri gösterir mi? Kullanılan semboller, daireler, kareler, üçgenler, yıldızların bir anlamı var mı?
Bütün insanlık aynı figürasyondan meydana gelmiştir. Bu oluşum, bizim içimizde kayıtlıdır ve mandala yaratımlarında karşımıza çıkar, benzer özellikler gösterir ama hiç kimsenin mandalası başkasının yaratımıyla aynı olamaz. Kendi yarattıklarımızda bir öncekiyle aynı değildir, isteseniz de yapamazsınız çünkü aynı duygu durumunda değilsinizdir. Mandalalar yüzlerimiz gibidir nasıl yaradan milyarlarca yüz yaratmış işte mandalalar da aynen böyledir. İçimizdeki yaradan bilinciyle saniyeler içinde değişen duygularımızın kâğıt üstüne aktarımıdır.
Pek çok eski kültürde, bazı geometrik şekiller kutsal kabul edilmektedir. Şekillerde oluşan kalıpların günümüzdeki formuna örüntü diyoruz ve bazı özel anlamlara sahip olduğuna inanılmakta olduğunu gözlemliyoruz. Köklerini antik çağlardan alan bu düşünce günümüzde de Kutsal Geometri (Sacred Geometry) olarak biliniyor. İnsanlar daha yazının olmadığı dönemlerde, ses ve sembol ile iletişim kurarlarmış.
Sembollerin anlamlarını şöyle sıralayabiliriz:
Dairenin geometrik şekiller arasında en temel şekil olduğu söylenir ve tüm sembollerin en kutsalıdır. Eski çağlarda güneşin sembolizmi olan dairenin ezoterik açılımı yapıldığında, İlahi kaynak ortaya çıkar, sonu veya başı yoktur, yuvarlak hali en kusursuz şekillerden biridir. Sonu ve başı olmadığı için sürekli devri-daim yapar. Dairenin içi boştur ama o boşluk istenilen şeyle doldurulabilir, böylelikle dairenin “kapsama” anlamı da vuku bulmuş olur.
Üçgen, tezahürü, aydınlanmayı, vahiy ve daha yüksek bir perspektifi temsil eder. Genellikle daha yüksek bir varoluş durumuna yol açan büyüme döngülerini belirtmek için kullanılır. Sanatsal olarak üçgen, zıtların uyumuyla beslenen yaratıcı gücü temsil eder.
Kare, yeryüzünün temsilidir. Dünyanın dört bir köşesi deriz. Dört köşe de dört ana yönü, kuzey, güney, doğu ve batıyı simgeler ayrıca dört mevsim, dört antik çağ, dört melek, dört element de kare sembolüyle temsil edilir.
Yıldızlar, evrensel açıdan bakarsak kozmosun ateş elementinin temsilidir.
Bilinçli olarak hissedilemeyen duygular mandala ile ifade bulur
Jung modeli bir mandala yapımının süreci nasıl işliyor? Bireyin yolculuğunda ve iyilik halinde neler gözetiliyor? Kişi neleri fark ediyor?
Jung modeli bir mandala, özgün çalışma içerir. Kişinin kendini ifade etme şekline dayalıdır. Bu yöntem felsefesiyle birlikte uygulamalı bir çalışma olduğundan her kişide farklı tezahür eder. Bu alan zihnin ve mantığın devreye girmediği kutsal alandır. Carl Jung’a göre pek çok mandala, sezgisel ve irrasyonel bir karakter taşır ve sembolik içerikleri dolayısıyla bilinçdışını açığa çıkartan bir etki uygularlar. Bu sebeple de danışanın bilinçli olarak asla hissedemeyeceği hisleri taşıma ve ifade edemeyeceklerini ifade etme gibi büyülü bir özellikleri vardır.
Sizin Türkiye’de öncülüğünü ettiğiniz Jungien mandala metodu aslında bir biyolojik çözünürlük kendi deyiminizle. Klasik mandala çizimi ile kısıtlı kalmayıp yine Jungien bir metot olan “kelime çağrışım” yöntemini kullanıyorsunuz. Bunu biraz anlatır mısınız?
Hepsi uygulamalı terapi yöntemi, antik çağlarda, söz ve yazı olmadığı dönemlerde insanların ses ve sembollerle anlaştığından bahsetmiştik. Dünyayı anlama ve böylece onunla ilgili korkularından kurtulma arayışındaki insan, bu amaçla çok çeşitli inançlar ve bu inançları görselleştiren imgeler yaratmıştır. Aslında bu yöntem Doğu mistisizmiyle batının kronolojik, öğrenilmiş bilgisinin birleştirilmesi gibi bir şey. Batı sanatı görünür dünyanın yansımalarını üretirken, Doğu sanatı daha sembolik ve geometrik biçimleri üreten bir yönde gelişim göstermiştir. Yazı, İnsanın duygu ve düşüncelerini ortaya koymada, yaymada ve karşı tarafa iletmede başvurduğu form, çizgi, işaretler bütünü diyebiliriz. Duygularımızın görünür, okunur ve kalıcı olmasını sağlayan soyutun somut hali diyebiliriz. Kişinin, ölen bir kişiye veya ayrıldığı bir sevgiliye ya da karşısındaki kişiye söyleyemediklerini yazması ilk aklına gelen anlamlı anlamsız kelimelerle duygularını aktarımına “Kelime Çağrışım Yöntemi” diyoruz.
Jung mandala çizimlerinin çocukluk dönemindeki ilk şemaları oluşturan bilinçdışı çizimlere temas ettiğini söyler. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu bizim tamamen beynimizin sağ lobu olan yaratıcı lobun aktive olmuş halinin temsilidir. Bir çocuk veya bebek düşünün hiçbir şey öğretilmemiş, ayıp yok, utanma yok, korku yok çünkü orada bilgi yok sadece yaratım enerjisi var içten gelen hislerle ortaya çıkan bir hikâye, bunları yaptıran bilinçaltı aslında buna bilinçdışı deniliyor. Bilinçdışı tüm kayıtların tutulduğu ama unuttuğumuz bilince çıkmamış yer. Bizi yöneten çok derin sonsuza kadar giden bir kuyu ya da ben buna Matruşka diyorum. Mandala yaratırken işte biz böyle içimizdeki en küçük parçaya kadar gidiyoruz.
“Mandala yaratımları, tüm kâinatın, görünmeyenin veya gözle görünen evrenin, işleyişinin sanatsal tasviridir.”
Mandalada simetri ve tekrarın önemi nedendir?
Her şey dönmekte. İçinde bulunduğumuz dünya veya sistem de dönmekte. Hiçbir şey durmuyor. Buna zaman dersek mevsimler, günler, aylar, yıllar bir simetri ve tekrarın temsili. Biz de mandala yaratırken evrendeki sistem ile aynı akış içine giriyoruz, bir nevi kabule geçiyoruz. Bu şekilde zihnimiz sakinleşiyor, ahenk ve uyuma giriyor bir nevi meditasyon ama içinde hareket enerjisini barındıran bir meditasyon. Bir varoluş teorisini içinde barındırıyor geçmişten günümüze kadar olan tüm karmalarımızı uyum haline geçiriyoruz. Kâbe’deki tavaf da temsili bir mandaladır. Tasavvufun da buradan doğduğu söylenir.
Mandalayı daha sonra kim yorumluyor? Kişi o günkü ruh halini veya gelişimini çizdiği mandala üzerinden anlayabiliyor mu?
Kişiye kodlama şeklinde veya bir fal niteliğinde yorum yapmak yanlıştır. Sembol dilini çok iyi bilmek ve kişiyle detaylı çalışmak gerekir çünkü çok ince ve hassas bir noktadır. En güzeli, kişinin kendini ifade etmesine izin vermektir.
Mandalada 8 daire çiziliyor merkezden başlayıp dışarı doğru. Bunun felsefesi nedir?
Mandalada illa 8 daire çizilmesi diye bir kural yoktur. Tibet mandalasında olan ortadaki 8 çiçek, Budist inancına göre acıdan ve ızdıraptan kurtulmak için sekiz aşamalı yolu anlatır. Ruhsal ve zihinsel tekamüle ulaştıran sekiz katlı yolu temsil etmektedir. Bunlar: Doğru bilgi, doğru anlayış, doğru konuşmak, doğru eylem, doğru yaşam, doğru çaba, doğru tefekkür, doğru derinleşmedir.
İslamiyet’te de sekiz köşeli Selçuklu yıldızı bulunmaktadır. Kare ile daire arasında bir form olan sekizgen, yerle gök arasındaki bağlantının geçiş evresini simgelemektedir. Güneş ışınları dünyaya sekiz dakikada bir gelmekte ve bu bakımdan sekiz sayısı kozmik dengenin sayısı olarak kabul edilmektedir ve Mandala desenlerinde birçok kilise ve tapınaklarda sayı hep sekizdir.
Mandalaya niyet koymanın önemi nedir ya da nasıl olmalı bu niyet işi?
Niyet koymak, soyutun ya da hayalin kâğıt üstünde renklerle ve ahenkle tezahür etmiş halini canlandırmaktır. Elle tutulur, gözle görünür kılmaktır.
Bir de yantra var. Yantra nedir?
Bütün yantralar bir mandaladır ama bütün mandalalar yantra değildir. Yin-yang, Sri yantra, Yaşam çiçeği, Torus bunlar yantradır. Dünyanın neresine giderseniz gidin Yin-yang ve Sri yantra gördüğünüz zaman ne anlama geldiğini bilirsiniz. Yantralar, simetrik bir tasarımla hazırlanmış, basit geometrik formlarla karakterize edilen arkasında bir hikâye barındıran kutsal sembollerdir. Mandalalar ise içimizdeki yaradan gücünü uyandıran ve bizi içimizdeki o kutsal alan ile buluşturan “Öz’ün” temsilidir.
Mandala bir hobiden çok daha fazlası
Asıl ayakta alkışlanacak ve fark yaratacak başarınız mandalayı hobi seviyesinden çıkartıp Türkiye’de tıp fakültelerine, psikiyatri alanlarına sokmanız. Psikiyatri hemşireleri, psikolog ve doktorlara tez danışmanlığı yapıyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti? Böyle bir şeye neden ihtiyaç duydunuz?
Ben 1998 yılında Paris’te yaşadığım dönem, merkezi yine Paris’te bulunan Fransız Analitik Psikoloji Derneğinde psikanaliz eğitimi alma şansına sahip oldum. Bu kuruluş, Uluslararası Analitik Psikoloji Derneğinin Fransız kurucu topluluğudur kısacası Jung Psikanaliz topluluğu da diyebiliriz. (SFPA) Société Française de Psychologie Analytique – Institut C.G.Jung. Mandala yöntemini, klinik uygulamalarında ve teorik yaklaşımlarında Jung’un çalışmalarında kullandığı şekliyle hastalar üzerinde uyguluyordu. Tüm rüya çalışmaları, sembol dilleri, kelime çağrışım yöntemleri ve mandala yaratımları hastalarda ve danışanlarda çok başarılı sonuçlar ortaya çıkartıyordu. Bende bu işe başladığım dönem kendime bir hedef koydum. Mandala yöntemini Türkiye’de aynı şekilde Jung’un çalışmalarında kullandığı gibi tıp fakültelerinde ders kapsamına sokma niyetine girdim. Bu süreç pandemi ile gelişti ve çok değerli doktor ve akademisyenlerle bu bayrağı elden ele taşıma fırsatı doğurdu halen de devam etmekte. Çünkü mandala sadece hobisel bir aktivite değil çok çok daha fazlası. Bunu bildikçe ve yaşadıkça yaşatma ve öğretme arzum daha fazlalaşıyor. Hak ettiği yer herkesin mandala diye bildiği şey değil.
Doktorlar, psikologlar, psikiyatr hemşireleri hangi alanlarda mandaladan fayda gördüler? Geri bildirimleri nasıl oldu? Hangi hastalar üzerine çalışıldı?
Hemodiyaliz hastalarında, gebelikte kan şekeri, ergenler üzerinde, kanser hastalarında, çocuk kanser hastalarında ve daha birçok alanda. Bu yöntem çok değerli.
Peki biz içimizdeki hareketi, tohumu nasıl tezahür ettireceğiz?
Herkesin içinde harekete geçmeyi bekleyen bir tohum var. Buna ben kullanılmayan bir araba diyorum sadece marşa basmak gerekli. “Evren, hareketi alkışlar.” diye bir söz vardır çok severim ve çok da kullanırım. Mandala, kendi içinde barındırdığı evrensel enerji ile içimizde bekleyen ya da uyuyan tohumu uyandırıyor ve canlanmasını, yaşamın içinde neşeyle, mutlulukla, sağlıklı bir zihin ve beden ile dengeli bir uyuma geçmemizi sağlıyor. Tezahür hali mandala yönteminin içindeki kabul ile zaten devreye giriyor, oluyor.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.