HIZDAN YAVAŞLIĞA: ATOM DAMALI’NIN İÇSEL DEĞİŞİM HİKAYESİ
Esenlik

Hızdan yavaşlığa: Atom Damalı’nın içsel değişim hikayesi

İstanbul Haliç’in kanalizasyon sistemini dönüştüren bir mühendis, yıllar sonra bedenini ve zihnini arındıran bir bilgeye dönüştüğünde, anlatacak çok şey birikir. Atom Damalı, modern başarı kalıpları içinde yıllarca koşturduktan sonra, bedeninin gönderdiği sinyalleri ciddiye alarak yönünü Doğu’nun kadim bilgeliğine, Ayurveda’ya çevirmiş ve bu sayede kendini iyileştirmiş bir “iyi yaşam” ustası. Onunla, kendi deyimiyle HIZ’dan YAVAŞ’a geçişini; eski zihin yapısından yeni, daha sağlıklı bir varoluşa uzanan içsel dönüşümünü, günlük wellbeing uygulamalarını ve başarı kavramına bakışını derinlemesine konuştuk.

Atom Damalı kimdir? 

Atom Damalı, 2. Dünya Savaşı sonrası Sivas’da memuriyetle geçinen, sevgi dolu bir aileye 5. ve son evlat olarak gelen şanslı, fakat işini şansa bırakmayan bir çocuktur. Çok çocuklu bir ailede son çocuk olmanın riskleri ve avantajları vardır. Eğer kendinizi sizden büyüklerle aynı seviyede tutmak arzusu varsa, disiplinli ve çok çalışmakla rekabet ederek başarıya ulaşabilirsiniz. Yok eğer onların gösterdiği sevgi ve sıcaklık ortamına kapılırsanız, keyifli ve hoş bir yaşamınız olabilir. Aslında her ikisi de çok hoş, ama insanın düzenleme sistemi genç yaşta yapmak durumunda olduğu tercihleriyle oluşuyor.

Çok ilginç ve bence şahane bir adınız var. İsminizin hikayesi nedir?

Çok teşekkürler. Evet, kolay bir isim değil. En tipik özelliği hatırlanması kolay bir isim olması. Bu nedenle olumsuz olarak tanınmaması için çok dikkatli olmak ihtiyacını hissettiğimi hep hatırlarım. İsmimle ilgili birkaç hatıramı paylaşayım: İlkokul yaşlarındayken gittiğimiz Bursa Termal’de bahçede annemle el ele yürürken arkadan, Atom Atom diye bir çağrı duyduk. Tabii arkaya bakınca bir hanımefendinin köpeğini çağırdığının fark edince, annemin kadına çok kızdığını hatırlıyorum. Annem içinden söyleniyordu, “Ya böyle bir isim köpeğe verilir mi?” diye.

Bir de 60’lı yıllarda ihtilal sırasında, uçaklar alçaktan uçtuğunda, annem Ankara, Çankaya’daki evimizin bahçesinde tüm kardeşleri toplamak için Atom, Atom diye bağırınca, üst katımızda yaşayan hamile Japon kadının korkudan rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmasını hiç unutmam. Neyse ki olay sorunsuz bitmişti.  

Sizin wellbeing hikayenizin dönüm noktası ve eşikleri nelerdi? 

Şimdi geriye baktığımda, birbirinden çok farklı iki dönem yaşadığımı görüyorum. 50 yıldır devam eden ve hep başarı peşinde koştuğum iş hayatımın, sağlığım üzerinde doğrudan etkisi olduğunun farkındalığını ancak 25. yılda kazanabildim. Bu farkındalık da hayatımda müthiş değişiklikler yaptı.  Gençlik yıllarımda, büyük eklemlerimde şişmeler, belimde ve sırtımda ağrılar oluşmaya başladı. Tahliller, doktorlar, hastanelerde uzun zamanlar geçirdikten sonra, Amerika’da yapılan bir genetik tahlil neticesinde Anklisan Spondilit olduğum teşhisi kondu. Yani zamanla bel ve omurgalardan başlamak üzere kemiklerin yüzeyinde kalsiyum parçacıkları oluşarak, kemikler birbirine yapışıyor ve insanın hareket kabiliyetini azaltıyor. Sabah yataktan ilk kalktığınız zamanda eklem ve kaslarınızda oluşan ağrıların verdiği rahatsızlık yaşam kalitesini epey düşürüyor. Uykusuz geçirdiğiniz bazı geceler de olmuyor değil. İlaçların tesiri de epey sınırlı oluyor, ciddi bir iyileşme olmuyor.

Gittiğim fizik terapistlerinden biri yoganın da faydalı olabileceğini söyleyince ciddiye alıp bir yoga stüdyosu aramaya başladım. O yıllarda şimdiki gibi İstanbul’da onlarca yoga merkezi de yok. Etiler’de Om Yoga isimli şirin bir stüdyoda ilk dersimi aldım. Gerçekten de altı ay sonra ağrıların azalmaya başladığını görmek beni sevindirdi. O zamandan beri haftada en az 2 veya 3 ders olmak üzere yogaya devam ediyorum. Bakıyorum, 25 yıl geçmiş. İlk başladığım zaman öne eğilmelerde parmaklarım ancak dizime zor erişirken şimdi avuç içimi yere yapıştırabilmek, hatta tek ayak üzerinde çoraplarımı giyebildiğimi görmek beni mutlu ediyor. Eşime göre, bedenimde sağladığım esneklik, düşüncelerime ve davranışlarıma da yansımış. Söylediğine göre katı prensiplerim epey yumuşamış, daha huzurlu ve toleranslı olmuşum. Öyleyse ne mutlu bana! Sağlığımda ve yaşam kalitemdeki bu düzelme benim Doğu yaşam tarzına biraz daha fazla ilgi göstermeme neden oldu. Zamanla Çin ve Hint felsefelerini ve özellikle Hintlilerin binlerce yıl önceye dayanan yaşam bilimi olan Ayurveda’yı öğrenmeye çalıştım. İyi ki de yapmışım. Bu süre zarfında okuduğum kitaplarla, katıldığım seminerlerle, gördüğüm terapilerle edindiğim bilgiler, benim gençlik yıllarımda yaşadığım rahatsızlıkların tümünün, beslenme, egzersiz, uyku, stres yönetimi gibi konularda doğru yaşam tercihleri yapmış olsaydım, önlenmiş olabileceği farkındalığını verdi. Geç de olsa, şimdi beden, zihin, duygu ve ruhsallıkta bu kadim bilgilere ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Sol beyinli bir mühendis olarak ağrılarınıza çare ararken yine mantığınız sayesinde bambaşka bir yola girmişsiniz. Bilinçsizlikten bilince geçiş hikayenizi nasıl anlatırsınız?

İlk 25 yılda hayat kriterlerim şimdikinden çok farklıydı; tek kelime ile özetlemek gerekirse HIZLI idi.

H- Herhalde en belirgin özelliğim hırslı olmamdı.

I- iş anlayışıma tam bir işkoliklik denilebilirdi.

Z- zamana karşı savaşan, uykunun bir zaman kaybı olduğunu düşünürdüm.

L- lakayıt bir beslenme tarzım olduğunu ve sağlıklı yaşam hakkında çok bilgisiz olduğumu ve bu nedenle de

I- içki ve sigaraya aldırmayan bir yapıda olmuş olduğumu rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Bunun neticesinde genç yaşlarımdan itibaren yaşam kalitesini olumsuz etkileyen birçok hastalıkla karşılaştım.

Bunların arasında, insülin direncinin yarattığı ve metabolik sendroma yol açan hastalıklar da vardı:

– Eklem ağrıları, romatizmal şişkinlikler

–  Omurları yavaş yavaş birbirine yapıştıran ve insanın hareket kabiliyetini azaltan Anklizan spondolit, 

–  Bağarsakları inflame ederek, sindirim sistemini alt üst eden Kron hastalığı

–  Ağız içinde inflamasyon yaratan Liken planus 

–  Çeşitli tendonitler gibi rahatsızlıklar yaşam tarzımı etkilemeye başladı.

Bu dönemde bu sorunlarla baş etmek için tabii yıllarca yurt içinde ve yurt dışında sayısız doktor ve hastane tecrübem oldu. Hatırladığım en tipik şey, bu dönemde doktorlarımdan en çok duyduğum kelime enfeksiyondu. Hiç enflamasyon kelimesi kullandıklarını hatırlamıyorum. Hep vücudumda bir enfeksiyon aradılar. Her türlü test yapıldı ama maalesef bir bakteri veya virüs bulunamadı. Yaşam tarzımı sorgulayan bir doktorumu ise hatırlamıyorum.  

Bunların arasında unutmadığım birkaç hatıram var: Daha 35 yaşındayken Amerika’da DeBakey ve Muhammed Attar gibi dönemin en önemli kalp doktorlarının kolesterol seviyem 220 iken benim beslenme tarzımı, yaptığım egzersizleri, stres seviyemi vs dahi sormadan, benim kesinlikle kolesterol düşürücü ilaçlara başlamam gerektiğini söylemelerini hiç unutmuyorum. İçimden o yaşta hayatım boyunca almak zorunda kalacağım bu ilaçlara başlamak gelmedi. Kendim bazı şeyleri sorgulayarak, doktor hocalarımızdan öğrenerek ortak kararlar oluşturmaya başladım. Yavaş yavaş yaşam tarzımı değiştirmeye başladım. İşte bu yıllar bilinçsizlikten, bilinçli yaşama geçtiğim dönem oldu.  Bu yaklaşım bana yavaş yavaş hayatımın ikinci ve farklı hayat kriterlerini öğretmeye başladı. Tek kelimeyle özetlersem YAVAŞ sıfatını kullanabileceğim kriterlerdi.

Y- yoga seanslarına başladım. Bu arada İstanbul’da o yıllarda 1980 li yılların sonunda sadece bir iki adet yoga salonu olduğunu da hatırlatmak isterim.

A- ayurvedik yaşam tarzını öğrenmeye çalıştım. Uygulamaya başladığım birçok günlük uygulama uzun yıllardır beni rahatsız eden ağrıları vs hafifletmeye başladı.

V- vasıflı iş tercihleri yapmaya başladım. Her işi yapmaya çalışan bir anlayışı terk ettim; akışa bırakan bir davranış uygulamayı tercih ettim ve en önemlisi de 

Ş- seçici ve akıllı beslenmeyi öğrenmek için birçok farklı konuda eğitim almaya başladım.

Çok da faydasını da gördüm. Yıllar içinde bu yaşadığım olumsuz sağlık durumlarından yavaş yavaş kurtulmaya başladım.

Ayurveda ile nasıl tanıştınız? 

Ayurveda ile tanışmam modern tıbbın çok da önemli olmayan bir rahatsızlığımı gidermedeki başarısızlığı nedeniyle oldu. 15 yıl önce bir kemik ve eklem ağrıları topuğumda aşil tendonumda kendini göstermeye başladı. Topuğumda hafif bir şişlik ve enflamasyon oluştu. Sol ayağımı bastığımda oluşan ağrı düzgün yürümemi engelliyordu. Kısa bir süre sonra seke seke yürüdüğüm için dizimde de ağrılar olmaya başladı. Röntgenler, MR’lar neticesinde teşhis kondu: Aşil Tendonit… Aslında önemli bir hastalık değildi. Önerilen tedaviler ise aşil tendona kortizon iğnesi ve fizik tedavi. Kortizon iğnesinde risk olduğu için fizik tedaviyi tercih ettim ve 100’lerce saat fizik tedavi oldum. Tam bir netice alamadığım için bir de yurt dışında şansımı denemek istedim. Dünya’nın ortopedi tapınağı olarak bilinen New York’daki “Hospital for Special Surgery”ye gittim. Tek önerileri Türk doktorlarımız gibi kortizon iğnesi oldu. Ona da garanti vermediler ve iki veya en fazla üçten fazla kortizon iğnesi olunamayacağını da anlattılar. Ancak yaptırdığım kortizon iğnesinin tesiri 3 ay sürdü ve ben tekrar seke seke yürümeye başladım. Bu topal yürüme durumu bütün sene boyunca devam ettikten ve görüştüğüm bütün doktorlardan, “Artık birşey yapılamaz” cevabı aldıktan sonra, hep hikâye gibi okuduğum ayurvedanın terapi gücünü denemeye karar verdim. Ayurveda ile tedavi olmaya karar verdikten sonra, ilk iş olarak internet üzerinden Hindistan’da bulunan birkaç ayurvedik klinik ile yazışmaya başladım. Neticede yazıştığım yerlerden altyapısının iyi olduğunu düşündüğüm birine gittim.

2,5 senede geçmeyen bir tendonit nasıl olur da 10 günde geçti? Nasıl bir program uygulandı?

Hindistan’da topuğum için özel bir tedavi yapmadılar. Her gün yoga, nefes egzersizleri, meditasyona ilaveten takriben 3 saat genel beden masajı yapıldı. Özel bir beslenme programı uyguladılar ve gün boyunca değişik zamanlarda bitkisel haplar ve şuruplar verdiler. Bu yerden 11 gün sonra ayrılırken eşimin “ayağın nasıl” sorusuna, “ayağımda ne var ki?” diye cevapladığımı hatırlıyorum. Gerçekten 11 günlük ayurveda tedavisi, yıllardır beni rahatsız eden topuğumdaki semptomların tamamen yok olmasına yeterli gelmişti. Bu gelişmeler beni ayurvedayı ciddiye almama sebep oldu. Öncelikle, artık her sene başında iki haftalık bir süreyle bu ayurveda kliniğine giderek, kendimizi sağlık açısından “reset”leyerek yıla başlamaya karar verdik. Buna ilaveten bu konuda faydalı olacağına inandığım bir eğitim almaya karar verdim ve ABD, Kaliforniya’daki Deepak Chopra Merkezi’nde 18 ay süren bir programa kaydoldum.

Ayurveda nedir? Nasıl işe yarar? 

Tüm evrensel teoriler “denge” kavramı üzerine geliştirilmiştir. Dengeye doğru dönüşmeyen tüm sistemlerin kaos ile neticelenmesi beklenmektedir. Ayurveda, binlerce yıldan beri Hindistan’da bilgelerin ve guruların bilgi birikimi ve gözlemlerinin sonucunda geliştirmiş oldukları, doğal yöntemlerin kullanıldığı bir yasam tarzı, bir sağlık bilimidir. Dünyanın ilk bilimsel tıp sistemi olan ayurvedanın temelinde insanların farklılığı esas kabul edilir. Ayurveda fiziksel, zihinsel ve ruhsal bedenleri bir bütün olarak görür ve sağlıklı bir yaşam için bu beden katmanları ile çevrenin dengelenmesi gerektigine inanir.

“Bütün gıdaların belli elementlerden oluştuğunu ve bizim bedensel ve zihinsel elementlerimizle, gıdaların elementlerinin uyum içinde olmaları gerektiğini bilmemiz gerekiyor”

Vata, Pitta, Kapha: Bu doshaları mutfak diliyle nasıl sade bir şekilde anlatırsınız?

 Ayurveda anlayışında besinlerin yağ, protein, karbonhidrat gibi besin yapı maddeleri özellikleri kullanılmamaktadır. Gerçekte gıdaların bedenimiz ve zihnimiz üzerinde yaptıkları etkiler daha önemlidir: Ağzımıza aldığımız bir besin, hangi hücremize nasıl bir ileti yollamaktadır, hangi enzimlerimizi harekete geçirebilmektedir, sindirim ateşimize nasıl etki yapmaktadır? Ayurveda bu noktalara daha çok önem vermektedir. Örneğin, kuru fasulye, gluten, mayalanmış gıdalar, baharatlı gıdalar, çiğ gıdalar vb. Bunların her biri birçok insan için gayet besleyici olup, bedenlerini canlandırıp, zihinlerini parlak bir noktaya taşıyabilirken, bazıları için de sanki bir cezaymış gibi gelebilir. Halbuki, doğal olan bütün bu gıdaların çok değerli besin yapı maddeleri bulunmaktadır. Bütün gıdaların belli elementlerden oluştuğunu ve bizim bedensel ve zihinsel elementlerimizle, gıdaların elementlerinin uyum içinde olmaları gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Ayurveda, insanların farklı yapı taşlarından başlayarak tarif ettiği Vata, Pitta ve Kapha gibi beden ve zihin tiplerinin (doşa) dengelenmesi için bu doşaların beslenme tiplerini oluşturmuştur.

Türk mutfağı Ayurvedik açıdan nasıl bir zenginliğe sahip?

Türk mutfağı kullandığı malzemeler açısından, dünyanın en zengin mutfakları arasında yer almaktadır. Kadim Türk mutfağında ise Ayurvedik beslenme tarzına birebir uyan malzemeler kullanıldığını biliyoruz. Örneğin, gıda üretiminin sanayileşmesinden önce annelerimiz zamanında kullanılan yağ, sade yağ olarak isimlendirilen hayvansal bir yağ çeşidiydi. Türk mutfağının geleneksek yağı aslında bugün ayurvedik beslenmenin de temel yağı olan “ghee”den farklı birşey değildir. Gerçekte bugün tüm dünya mutfakları gibi Türk mutfağının da asıl sorunu sanayileşmiş ürünler, aşırı işlenmiş paketlenmiş besinler, gıda üretiminde kullanılan antibiyotik ve pestisit gibi kimyasallar ve GDO, genetiği değiştirilmiş organizmalardır.

Modern ofis insanı için sabah-akşam dengeli bir Ayurvedik tabak nasıl olmalı?

Ayurvedik beslemede hedef, o dönemde sizin bedensel ve zihinsel dengesizliğini dengeye getirecek lezzetlerden oluşan bir diyet yapmaktır. Bunun en önemli kalemi de her an yaşadığımız tecrübelerin yarattığı beden ve zihinsel dengesizliklerin ne olduğunu bilebilmektir. Ayurveda eğitiminin en faydalı olacağı yönü de budur. İnsanın kendisini tanıma farkındalığına sahip olması. Dolayısıyla sabah veya akşam tüketilmesi gereken gıdalar, sizin o dönem yaşadığınız dengesizliklere olumlu katkı yaparak sizi dengeye getirebilecek gıdalardır. Bunun için ayurveda eğitimi ile besinlerin farkındalığına erişmek önemlidir. 

Sizin günlük wellbeing rutinlerinizi merak ediyoruz. Neler yapıyorsunuz ve bizlere de tavsiyelerde bulunur musunuz? Mesela neyi hayatımızdan çıkartalım ve yerine neyi ekleyelim?

Kendime wellbeing hediyeleri olarak verdiklerim; yukarıda anlatmaya çalıştığım süreç içerisinde HIZLI yaşam tarzından YAVAŞ yaşam tarzına geçiş oldu.  Bugün hayatımda yoga var. Ancak yogayı bir egzersiz yöntemi değil, Patanjali’nin tarif ettiği Yoga’nın 8 kollundaki (yamas – niyamas – asanas – pranayama – pratyahara – dharana – dhyana – samadhi) uygulamaları gerçekleştirmeye çalışıyorum… En azından bunların 4-5 tanesini uygulama fırsatı bulabiliyorum. Bugün hayatımda Ayurveda var. En azından günlük rutinlerini, beslenme tarzını, yıllık panchakarma bakımlarını, masaj ve detoks uygulamalarını yapabiliyorum Bugün sadece bana bedensel ve zihinsel iyi geleceğini düşündüğüm vasıflı iş konularına odaklanıyorum. Artık kontrolcü davranış tarzından, akışa bıraktığım bir davranış tarzını daha çok benimsiyorum.

Seçici ve akılcı bir beslenmeyi kesinlikle uyguluyorum. Bu beslenme tarzında kesinlikle şeker tüketimimi en aza indiriyorum, yağ olarak Omega 6 üretimi düşük olan yağları tercih ediyorum. Yani sade yağ (ghee), zeytinyağı ve fındık yağı hariç hiçbir yağ evimizden içeri giremiyor. Özellikle tohum yağları kesin yasak. Omega 3 bakımından zengin gıdaları tercih ediyorum. Ev dışında yediğimiz zamanlarda da çok seçici davranıyorum. Bu arada bu uygulamaları hayatıma soktuğum için hala işlerine aşırı odaklanmış iş arkadaşlarımdan bir kısmı bana kızmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. Bunlardan daha fazla bir wellbeing uygulaması yapılabileceğini düşünemiyorum.

Deepak Chopra’nın eğitimi nasıl bir deneyimdi? Mesela orada bir gününüz nasıl geçiyordu?

Deepak Chopra eğitimi aslında wellbeing kavramının farklı uygulamalarını benimsetmeye çalışan bir programdı. Benim katıldığım Chopra programı, teorik ve uygulamalı seminerlerle dolu 18 ay devam eden bir programdı. Teorik çalışmaları kitaplarla veya çevrimiçi toplantılarla Türkiye’den yaptık. Uygulamalı seminerler ise 4-5 kere dünyanın farklı şehirlerinde yapılan atölyelerle gerçekleştirildi. 

“Chopra’ya göre, beslenme, egzersiz, stres yönetimi, uyku düzeni ve duygusal durum gibi çevresel ve zihinsel faktörler, genlerimizin nasıl çalıştığını yani “açılıp kapanmasını” belirleyebilir.”

Deepak’tan bu röportaj için birkaç alıntı yapabilir misiniz?

Bence Deepak Chopra’nın wellbeinge en önemli katkısı süper gen (super gene) kavramıdır. Bu yaklaşım, genetik mirasın kader olmadığını ve yaşam tarzı seçimlerinin gen ifadesini önemli ölçüde etkileyebileceğini savunan bir yaklaşımdır. Chopra’ya göre, beslenme, egzersiz, stres yönetimi, uyku düzeni ve duygusal durum gibi çevresel ve zihinsel faktörler, genlerimizin nasıl çalıştığını yani “açılıp kapanmasını” belirleyebilir. Bu görüş, epigenetik bilimine dayanır ve bireyin kendi sağlığının mimarı olabileceğini vurgular. Süper gen kavramı, bedensel ve zihinsel bütünlüğü esas alarak, sağlıklı yaşlanma, hastalıklardan korunma ve genel refah için bilinçli yaşam seçimlerini teşvik eder. Chopra, özellikle zihinsel durumların (örneğin olumlu düşünceler, meditasyon, sevgi ve şefkat) genetik düzeyde iyileştirici etki yaratabileceğini belirtir. Böylece insanlar, genetik eğilimlerine mahkûm olmadıkları gibi, farkındalık geliştirerek genlerini lehlerine kullanabilirler.

Sizin için başarı kavramı nedir? 

Deepak Chopra’nın herhalde en çok satmış olan eseri “Başarının Yedi Spiritüel Yasası” isimli kitabında paylaştığı başarı tarifi bir ders niteliğindedir. Deepak Chopra bu eserinde başarıyı “mutluluğun sürekli olarak genişlemesi ve değerli hedeflerin aşamalı olarak gerçekleştirilmesi” olarak tanımlıyor. Bu tarifte öngörülmüş olan maddi zenginlik başarının yalnızca bir bileşenidir. Chopra, bunun haricinde başarı için gerekli bileşenlerin: Sağlık, enerji, yaşam coşkusu, tatmin edici ilişkiler, yaratıcı özgürlük, duygusal ve psikolojik istikrar olduğundan bahsediyor. Benim son yıllarda en çok etkilendiğim konulardan biri budur. Gerçekten başarı anlayışımı, maddi güçten diğer kavramlarla zenginleşmesine yol açtıran öğretilerden biri Chopra’nın bu anlatısıdır.

Bugünkü varoluş halinizden eski halinize bakınca ne gibi değişimler fark ediyorsunuz? Neleri değiştirdiniz?

Bu süreç zarfında kendimde beslenme, stres yönetimi, egzersiz, uyku ve duygusal durum gibi insan sağlığını doğrudan etkileyebilen alanlarda yaratabildiğim en önemli değişim, farkındalık geliştirmem ve bu şekilde bilinçsiz davranışlardan, bilinçli davranış boyutuna geçmek oldu.

Wellbeing’in araçları nelerdir?

Wellbeing (iyi oluş) araçları, bireyin fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal sağlığını desteklemek için kullanılan yöntem, uygulama ve teknolojilerdir. İşte başlıca wellbeing araçları:

Zihinsel ve Duygusal Wellbeing Araçları: Meditasyon ve Mindfulness Uygulamaları, Nefes Egzersizi Uygulamaları, Journaling (Günlük Tutma) Duygu Takibi.

Fiziksel Wellbeing Araçları: Beslenme, Egzersiz, Yoga ve Hareketler

Uyku Wellbeing Araçları: aromaterapi, biyolojik saat uyumu, mavi ışıktan uzaklaşmak, karartma perdeleri, boyna ve omurgaya uygun yastıklar vb)

Sosyal ve Anlam Odaklı Wellbeing Araçları: Gönüllülük ve Toplum Katılımı, Farkındalık ve Şükran Egzersizleri.

Bu araçların uygulanmasında artık teknolojik destekli araçlar büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bu araçlar, bireysel ihtiyaçlara göre kombine edilerek bütünsel wellbeing yaklaşımını çok kolayca uygulanabilir bir noktaya getirmektedir.

Meditasyonun hayatınızdaki yerini, size dünden bugüne faydalarını ve bilimsel olarak faydalarını sormak istiyorum?

Meditasyon, zihni herhangi bir nesne, düşünce veya işleme odaklayarak, duygusal sakinlik ve açıklık hali oluşturmak ve içe dönük bir yapıda öz benliğe yaklaşabilmektir.

Meditasyonun amacı zihnin ötesine geçerek, gerçek benlik yapımızı, yani huzur, mutluluk ve saadet yapısına ulaşabilmektir. Ancak bu farkındalığa ulaşabilmenin en büyük engeli de gene zihnimizdir. Zira zihnin disiplin ve yönetilmeye karşı direnci vardır. Meditasyon, zihnin sakinliğe kavuşabilmesi için uygulanan bir yöntemdir. Her gün zihnimizde 60 bin ila 80 bin düşünce oluşmaktadır. Bu karmaşa içinde sağlıklı karar oluşturmak daha zorlaşmaktadır. Sakin bir göle atılan küçük bir taş parçasının bile yarattığı dairesel dalgaları algılayabilmek kolaydır. Karmaşık dalgaların olduğu bir göle atacağınız büyük kayaların dahi yarattığı dalgaları görebilmek mümkün değildir. Sakinleşmiş bir zihinde de benzer bir yapı vardır. Sakin bir zihin gerek içsel yapımızda farkındalık yaratmamıza gerek dış dünyayı daha gerçekçi algılamamıza fırsat yaratacaktır. Son 30 yılda nörobilim, psikoloji ve tıp alanlarında yapılan çok sayıda çalışma, meditasyonun hem beyin yapısını değiştirdiğini hem de zihinsel ve fiziksel sağlığa olumlu etkileri olduğunu göstermiştir.

“Nefesimize odaklanarak ve kontrol ederek merkezi sinir sistemimize, her şeyin iyi gittiği mesajı yollanabilir.”

Nefes (pranayama teknikleri) teknikleri nedir ne işe yarar? Siz her gün nefes çalışır mısınız? Okuyucularımız için herkese uygun bir nefes pratiği tavsiye edebilir misiniz? 

Prana, bedenimizde taşıdığımız temel yaşam enerjisidir. Bedende yaşam enerjimizi akış halinde tutan güç nefesimizdir. Nefesimizin kalitesi aynı zamanda yasam enerjimizin kalitesini de etkiler. Nefesimizin zihinsel ve bedensel sağlığımızla doğrudan ilişkisi vardır. Eğer zihnimiz endişe duygusu içindeyse, nefesimiz genellikle hızlı ve yüzeyseldir. Bu nefes özelliği, merkezi sinir sistemine yolladığı sinyallerle bedende bazı şeylerin doğru gitmediği mesajını iletir. Uzun ve düzenli bir nefes egzersizi, kalp atışını sakinleştirir, beden ve zihnin dengeye girmesine fırsat verir. Yaşadığımız “an”a dönmenin en kısa yolu nefese odaklanmaktır. Stres, gelecekte olumsuz olabilecek konuların beklentisinden oluşur. Nefesimize odaklanarak ve kontrol ederek, merkezi sinir sistemimize, her şeyin iyi gittiği mesajı yollanabilir. Bu bedende ve zihinde gerekli arınmayı, sakinliği ve huzurlu duruşu tetikleyerek, beden ve zihne odaklanmaya ve meditasyona zemin hazırlayabilir.

Nefes egzersizleri belki de ayurvedik yaşam tarzının en basit ve en etkili uygulamalarındandır. Her gün 5-10 dakika ayırarak yaptığım “Nadi Shodhana” nefes egzersizlerini herkese öneririm: Sanskritçe nadi, bedendeki enerji kanallarına verilen isim olup, shodhana ise arınma anlamına gelmektedir. Dönüşümlü nefes alma ismi de verilen Nadi Shodhana nefesinde sol ve sağ burun delikleri hafifçe sırayla kapatılarak tek burun deliğinden nefes alınıp verilir. Rahat bir oturma duruşundayken sol el serbest olarak dizin üzerine bırakılır. Sağ elin işaret ve orta parmağı avuç içine katlanır. Sağ elin baş parmağı sağ burun deliğinin, yüzük parmağı ise sol burun deliğinin açılıp, hafif baskı uygulayarak kapatılmasında kullanılır. Sol burun deliğinden nefes verirken ve alırken sağ kapatılır. Akabinde sol burun deliği kapatılır ve sağ burundan nefes verilir ve alınır. Enerji kanallarındaki engellerin açılması, kanalların arındırılması ve sağ- sol beyin faaliyetlerinin dengelenmesi için çok faydalı olan nadi shodhana nefesi, çok basit ancak çok güçlü bir nefes tekniğidir.

“Gerçekte şehrin su dağıtım sistemi ile insanların kan dolaşım sisteminin birçok ortak tarafı vardır. Aynı şekilde şehrin kanalizasyon sistemi ile insanların lenf dolaşım sistemi benzer fonksiyonları yerine getirmektedir.”

Siz Haliç’ i kanalizasyondan arındırdınız ve arıtma tesisleri kurdunuz. Aklıma şu geldi: Fiziki bir eylem gerçekleştirmişsiniz ve ardından ruhunuzda, hayatınızda da bir arınma süreci başlamış olabilir mi? Maddeden manaya bir hareket olmuş sanki?

Aslında bir şehrin arıtılması ile bir bedenin arıtılması birbirinden çok farklı kavramlar değil. Eğer her iki kavramı da akılcı bir şekilde yönetebilirseniz şehirde de bedende de wellbeing yaşatabilirsiniz. Bir şehre yeterli ve sağlıklı su verecek altyapıyı (barajları, arıtma tesislerini, boru hatlarını) akıllıca yaparsanız girdiler sağlıklı olur. Şehrin oluşturduğu çöp, evsel ve endüstriyel atıksuyu da kanalizasyon sistemi ve arıtma tesislerini akıllıca yaparsanız, kentsel wellbeing’e ulaşır ve çıktıları sağlıklı bir şekilde yönetebilirsiniz. Bedenlerin de aynen şehirler gibi girdileri ve çıktıları vardır. Bedenlerin girdilerini sağlıklı besin, yönetilebilir stres ve dengeli duygu olarak tüketebilirseniz ve egzersiz, meditasyon, nefes, stres yönetimi gibi araçları kullanırsanız, birçok hastalığın oluşumunu engelleyebilirsiniz.

Gerçekte şehrin su dağıtım sistemi ile insanların kan dolaşım sisteminin birçok ortak tarafı vardır. Aynı şekilde şehrin kanalizasyon sistemi ile insanların lenf dolaşım sistemi benzer fonksiyonları yerine getirmektedir. İstanbul ve Haliç gibi ihmal edilmiş ve hatta ihanet edilmiş bir altyapıyı sağlıklı bir hale getirmeye hizmet verdikten sonra insanların beden ve zihinlerini daha sağlıklı bir hale getirmek için hizmet verebilmek bana verilmiş en güzel fırsatlardan biri olmuştur.

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Danışmanlık veriyor musunuz?

Ben emekliliğe inanmayanlardanım.  Onun için günlerim çok hareketli geçiyor. Bir taraftan akıllı şehir uygulamaları danışmanlığı, diğer taraftan ayurvedik yaşam danışmanlığım devam ederken, okumak, yeni teknolojileri öğrenmek, seyahat etmek, hobilerime zaman ayırmak, sosyal sorumluluk projeleri içinde yer almak zamanın ne kadar kıymetli olduğunu ortaya koyuyor.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

dilara_duman
Kendini dönüştürme yolculuğunda, dönüşümün en etkin yolunun bilgiyi aktarmak olduğuna inanıyor. Çok satanlar listesinden inmeyen yazar ve kişisel gelişim duayeni Louise L. Hay’in geliştirdiği Heal Your Life eğitmeni. Felsefeyi de kişisel gelişim yolculuğunun bir parçası olarak görüyor.
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.