Merhaba ben geldim! Aslıhan ben. Şu anda 34 yaşımdayım, birden fazla fazla işim var ama resmi kağıt üstünde işsizim. En çok iş gibi görünen işim ise oyunculuk. Onu da bir süredir aktif olarak yapmıyorum. Yapamıyorum. Yaptırmıyorlar! Şaka şaka ben istemiyorum. Hayır ya çok istiyorum aslında. Aman neyse olmuyor işte bir şekilde. Şimdi burada sektördeki bazı, birçok problemden bahsedip sizin de canınızı sıkmayayım. Bu arada artık yazarlığı da yaptığım işler arasına eklemekten gurur duyuyorum. Kıps.
Oyunculuğun o çok iyi bildiğimiz, “TV oyunculuğu” olan versiyonunu yapamamamın bazı sebepleri olduğuna inanıyorum. Hayır bu sebepleri biliyorum. Bence siz de biliyorsunuz. En başındaki sebep nedir sizce? Sizce bir kişinin o herkesin hayalini süsleyen vitrinde yer almasının ilk koşulu nedir? Hı? Nedir? Evet bekliyorum siz düşünün… Evet. Güzellik! Güzel olmak! Bilenlere bir bravo, bilemeyenlere ise hayal dünyalarından uyanacakları bazı gerçekler sunacağım birazdan hazırlarsa, hoş gelmişler. Belki de bazıları yetenek falan demiştir, onlara sarılıyorum, öpüyorum onları alınlarından. Hele bazıları belki çalışmak falan demiştir, onları var ya… Onları ağlayarak kucaklıyorum, “işte buuu!” diyerek tutup kaldırıyorum herkese gururla gösteriyorum.
Diyorum ki bu güçlü silaha karşı bir silah geliştirmeliyiz. Ama ne, ama ne, ama ne? Durun bir dakika! Yapılmışları var: Beden olumlama, beden özgürlüğü, beden nötrlüğü, beden kabulü, öz ilgi, öz sevgi, öz şefkat… Heeeyy bazı bildiğim şeyler var benim. Sizinle de paylaşmak isterim. Ne dersiniz?
Öhöm nerede kalmıştık? Ah hayalperestler işte tıpkı benim gibi. Uyanmanın zamanı geldi canlarım. Çünkü yaşamımız bazı güçler tarafından yönetiliyor. Bu güçlerin kullandığı çok önemli bir silah var. Duyduğuma göre silahın formülü çok ama çok eski yıllara dayanıyor. Çok gizli topluluklar tarafından saklanılarak bugünlere kadar getirilmiş, yalnızca onlar tarafından kontrol edilen bu silahın adını bugün burada açıklıyorum hazır mısınız? Hazır mısınız dedim, cevabınızı duyamıyorum? Silahın adııııı: GÜZELLİK ALGISI! DI-DI-DI-DIN! Çok şaşırdınız değil mi? Yaaa… Dünyanın en güçlü silahlarından biri tarafından yönetiliyor, tehdit ediliyor ve güçsüzleştiriliyoruz yüzyıllardır . Peki en acısı ne biliyor musunuz? Bunun farkında bile değiliz! Aman Tanrııııım! Kaçııııın! Çığlıklaarrr, karmaşaaa, kaaan, teeer, ağlamalaaar, ağlarken çekilen selfieleeer, şişmiş dudaklaaar, şişen dudakların güzelliğiii, aaa dolgu mu yaptırsam acabalarrr, gözlerim ağlayınca elaya mı dönüyormuşlarrr, gidip lens mi alsam acabalarrr, burnum amma şiş çıktı, biraz küçülttürsem milerrr, burun liposuctionı var mıdır ki-lerrr… Ay ne oldu ya yine?! Gördünüz mü?! Gördünüz mü silahın gücünü? Bakın, durum sandığımızdan çok daha ciddi tamam mı? Bu işte hep birlikteyiz. Buraya sizi uyarmaya geldim ama gördüğünüz gibi ben de hala kontrol altındayım ve hemen unutup yoldan çıkabiliyorum. Diyorum ki bu güçlü silaha karşı bir silah geliştirmeliyiz. Ama ne, ama ne, ama ne? Durun bir dakika! Yapılmışları var: Beden olumlama, beden özgürlüğü, beden nötrlüğü, beden kabulü, öz ilgi, öz sevgi, öz şefkat… Heeeyy bazı bildiğim şeyler var benim. Sizinle de paylaşmak isterim. Ne dersiniz?
“İnsan tüm yaşamını bedeni ile ilişkisi üzerinden de yaşayamaz ama!” diyebilir bazıları, ben de derim ki “yaşar”. Yaşadım. Biliyorum. Çok fazla duvara tosladım. En büyük duvarım ise mesleğim oldu. Üstelik ben oyunculuk mesleğini sonradan seçmiştim.
Artık biraz usturuplu oturalım bir kadınakıllı konuşalım. (Kadınakıllı: “Adam”akıllı olmayan hehe) Yıllarca kendi bedenimle olan sağlıksız ilişkimden ötürü dünya ile de oldukça sağlıksız bir ilişki kurdum. Benim deneyimimde sonuç şunu doğurmuştu: Her şey bedenimle ilgiliydi. Ne kadar değerli olduğum, neye hakkımın olup olmadığı, neleri yapıp yapamayacağım… Bu kadar büyük bir yoksunluk hissediyorsan öz sevgi konusunda, yaşamla da oldukça yoksun bir ilişki kuruyorsun ne yazık ki. Azıcıkmışsın gibi yaşıyorsun. “İnsan tüm yaşamını bedeni ile ilişkisi üzerinden de yaşayamaz ama!” diyebilir bazıları, ben de derim ki “yaşar”. Yaşadım. Biliyorum. Çok fazla duvara tosladım. En büyük duvarım ise mesleğim oldu. Üstelik ben oyunculuk mesleğini sonradan seçmiştim. Uluslarası İlişkiler’den mezun olmuş, özel sektörde 5 sene çalışmış, sonra “yetti gari, benden bu kadar” demiş, pastacılık mastacılık gibi her türlü tuhaf şeyi denemiş, sonunda da “benim bir hayalim vardı aslında” diye haykırarak kendimi oyunculuk derslerinde bulmuştum. 27 yaşımdaydım ve oyunculuk eğitimi almak için geç kaldığımı sanıyordum. Oy ne tatlıymışım. Ne yapmak istediğimi soran hocalarıma, “haddim değil ama tiyatro yapmak isterim efendim” diyordum. Gel zaman git zaman oyunculuk, öğrendikce içimde coşkunlaşan bir ırmağa dönüştü. “Oynamak isterem de oynamak isterem” diye gezinmeye başladım. Fakat tiyatroya giremiyordum çünkü birincisi haddim görmüyordum konservatuar okumadığım, yalnızca kurslardan eğitim aldığım için. İkincisi çevrem yoktu. Networking tiyatroda da varmış maalesef. Ve benim netim de yoktu worküm de. Hüüğğ yazıkmış banağğ diyip acıyayım şurada kendime azıcık. Yok kız şaka şaka. Öldürmeyen acı güçlendiriyormuş, Zeyna olduk sonra vallahi. Yok yok o da şaka. Hep abartı bende de bugün he. Neyse biz devam edelim. Sonra işte dizi reklam kaldıydı geriye, orada da ne oldu dersiniz? Ah kalbim şimdi yazacaklarıma üzülecek ama çok çalışkan ve yetenekli bulunsam da yeterince güzel bulunmadım, kimsenin dikkatini çekemedim. Dolayısı ile kendime bir ajans ve menajer de bulamadım. Kim sunacaktı beni işlere? Unutmayın ki netim de yok worküm de… Hem birileri sunsa da kim beğenecekti? He kim beğenecekti derken yanlış anlamayın, beni beni, Aslıhan’ı, oyunculuğumu değil. Kocaman bir tosss sesi işte bu duvara vurduğum başımdan geldiydi o zaman. Ki zaten bedenimle olan ilişkim çocukluğumdan beri zedeliydi. Bütün bu süreçte tavan yaptı tabii ki.
Her gün her şey değişiyor, ben de güncel kalmaya, anlamaya çalışıyorum. Eş zamanlı olarak yolumu sizinle paylaşmaya, uyanmaya ve verdiğimiz gücü geri almaya odaklanmaya çalışacağım.
Neyse hızlıca şimdi ileri sarayım, zaman zaman dönerim bu anılara. Bunları neden anlattım: Ben artık büyüdüm, yaşamımda ona buna parmak doğrultan, sorumlu arayan bir tip değilim, sorumluluk alan ve gerekeni yapan biriyim. Ancaaak bu konuda aldığım sorumluluk da şunu dememi gerektiriyor: Benim ve hepimizin bedenlerimizle kurduğu ilişkinin farklı seviyelerde bu denli çarpıklaşmasının sorumluları var. Size sorumlu o, şu, bu demeyeceğim de zamanla anlattıkça algımızın nasıl da şekillendirildiğini, yönetildiğini göstermeye çalışacağım. Sonrasında da birlikte bedenlerimize, bize, dolayısı ile varlığımıza karşı yöneltilmiş “silaha” yani saldırıya karşı kullanabileceğimiz bazı araçlardan konuşuyor olacağım. Birlikte irdeleyeceğiz aslında, birlikte keşfedeceğiz. Her gün her şey değişiyor, ben de güncel kalmaya, anlamaya çalışıyorum. Eş zamanlı olarak yolumu sizinle paylaşmaya, uyanmaya ve verdiğimiz gücü geri almaya odaklanmaya çalışacağım.
Bu yol biraz çetrefilli biliyorum. İçselleştirdiğimiz tüm inanç kalıpları ise benliğimizin en derinlerine işlemiş durumda. Fakat ben umutluyum. Her seferinde bir adım. Üstelik bir şeyi tek başına yapmakla birlikte yapmanın arasında dağlar kadar fark var. O yüzden yalnız olmadığımızı da bilmeye ihtiyacımız var. Benim buna çok ihtiyacım var. Başka türlü bir yol mümkün ve bunu birlikte var olarak kanıtlayacağız.
Sevgi olsun!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.