Beden ve zihin bütünlüğüyle bu süreci atlatabilirsiniz
Virüsle birlikte evde daha fazla vakit geçirmeye başlayanlar arasında yalnız yaşayanlar da var. Peki hem duygusal hem de sağlıksal olarak böyle bir süreci yalnız geçirenler konuştu. Psikolog Ilgın Su Akçicek ‘Böyle bir dönemde yalnız yaşamak aynı zamanda oldukça zorlayıcı olabilir, sıkça içimizdeki karanlık ve depresif duygularla karşılaşıp yalnız ve değersiz hisseden parçalarımıza çarpabiliriz. Bütün hissedebilmek, hoşumuza giden ve gitmeyen her parçamızı sahiplenebilmek çok önemli’ diyor
Pandemi sürecinde çoğu kişi ailesi ve sevdikleriyle evlere kapandı hatta kapanmaya da devam ediyor. Yemekler yapılıyor, filmler izleniyor, birlikteliğin keyfi çıkarılıyor. Bazen uyuşmazlık olsa da tartışmanın bile bir insan ihtiyacı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalınıyor. Peki ya yalnız yaşayanlar için bu süreç nasıl geçiyor ya da geçmeli? Covid 19 nedeniyle evlerine kapanan, kendine ve çevresine dikkat etmeye özen gösteren yalnız yaşayanlar için bu dönem zor mu, kolay mı? 10 aydır anneliğin ve babalığın zorluğunu keşfeden, anlaşamadığı için eşiyle evliliğini bitirenler oldu, olmaya da devam ediyor. Herkes içine ve evine dönerken, yalnız yaşayanların hayatlarında ne gibi farklılıklar oldu mesela? Hiç merak ettiniz mi? Bodrum, Urla ve İstanbul’da yalnız yaşayan üç kadın, pandemi süreciyle ilgili düşüncelerini ve hayatlarına yansımasını anlattı. Psikolog Ilgın Su Akçicek de yalnız yaşayanlar için önerilerde bulundu.
ESRA TÜZÜN (Gazeteci, Yazar): Pandemi sürecine Bodrum’da yalnız yaşayan hatta yalnızlığını çok seven ancak son derece sosyal biri olarak yakalanınca işler biraz karıştı. Yeni yasaklarla birlikte evin içinde kaybolma duygusu yaşadım, yalnızlığın kriz haliydi. Depresyona dönüşmemesi için kendimce önlemler aldım. Sadeleştim. Yıllardır evimde bir gün kullanırım bir gün giyebilirim diye tuttuğum her şeyle vedalaşınca birden rahatladım. Bu vedalar yarın yerine bugüne odaklanmamı sağladı.
İlkelleştim. Evde ekmek ve yoğurt yapamıyorum belki ama çok güzel temizleme malzemesi üretmeye başladım. Sirke ve karbonatla şahane bir temizlikçi oldum. Cildim için maskeler yaptım çok da başarılı oldum. Kimyasalları pandemi korkusuyla hayatıma boca etmekten vazgeçtim. Yürüyüş antidepresanım oldu. Deniz kenarı, ücra yerlerde bir saat şartı koydum kendime. Şimdi açık havada 10 dakika ip atlamaya da başladım. Her şey bittiğinde çok daha sağlıklı görünmek istiyorum. Radyo tiyatrosu ve Podcast’e dadandım. Yıldız Kenter, Nevra Serezli, Tuncel Kurtiz. Cüneyt Gökçer’in seslerini duymak bana huzur verdi, Podcast’ler bugünlerde kurtarıcım oldu. Nilay Örnek’in ‘Nasıl Olunur?’ ve Mehmet Yaşin favorim. Pandemi korkusundan kurulmak için her şey yerine kendime iki doktorun kaynaklarını seçtim. Metin Okucu ve Bilgehan Bilge’nin yorumlarıyla gelişmeleri izlemeyi tercih ettim. Tarihi bir dönemden geçiyoruz Umur Talu’nun ‘Senin Adın Corona Olsun’ kitabına bayıldım. Bana bugünlerin daha önce de yaşandığını ve geçeğini gösterdi. Psikolog Zaza Yurtsever’in ‘Mutsuz olan cennete giremez’ kitabın almakla kalmadım, benim gibi yalnız pandemiyi geçiren dostlarıma da gönderdim. Dokunma açlığımı giderdim. Ben köpeklerimle yaşayan bir insandım onlara pandemi süresince zor olsa da kedileri de ekledim daha kalabalık olduk, sokaktaki kediler için kulübeler yaptım. Onlara ev yemekleri hazırlamaya başladım. Mutfağımdan tek bir lokma bile artık çöpe gitmiyor, mutlaka birine yemek olarak dönüşüyor. Tavuklara, kuşlara, kedilere… Ağaçlara, denize daha çok dokunmaya başladım. Karşılıksız iyiliğin ruhuma ilaç olduğunu gördüm. Hayal kurmaya yeniden başladım. Arkadaşlarla doğum günlerini, özel günleri zoom üzerinden buluşarak kutladık. Kurallara uyan arkadaşlarıma hayatımda daha önemli roller verdim. İtiraf edeyim kuralsızlardan uzaklaştım. Dostluk için mesafelerin önemi olmadığını daha net gördüm. Yıllardır görüşemediğim dostlarımla What’s App’tan birbirimize kavuştuk. Bugünlerin geçeceğine inanıyorum ama hem ruhumuzda hem de bedenimizde ne kadar az hasar bırakırsa, o kadar iyi olacak. Her hastalığın bir de psikolojik nedeni olduğuna inanırım; onu keşfetmeden de tedavi olmayacağını düşünüyorum. Biz doğaya çok zarar verdik, şimdi biraz geri çekilme zamanı ve ona aldıklarımızı vermeden eski vahşi tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeden yalnız aşı ve ilaçla kurtulabileceğimizi düşünmüyorum.
GÖKÇE DÖLEK: (Yazar) ‘Belki bu süreç en iyi versiyonuna dönüşmen için sana bir çağrıdır? Potansiyelini ortaya koyman ve yeniden hatırlaman için hediyedir. en iyi olduğun an, ne yaparkenki halin? En akışta, en kendin en çabasız halin? Hizmetin ne? Bu dünyaya… Ve elbette… Kendine? Hadi yeniden ona dönme zamanı…’ Karantinanın ilk günlerinde böyle bir not almıştım. O zamanlar bu sürecin bu kadar uzun sürebileceğini beklemiyordum açıkçası. Kendimize ayıramadığımız vakti ayırmak için dünyanın kolektife ‘virüs’ adı altında sunduğu bir mola sanmıştım. Karantinaya en güzel yerde yakalandım: Urla’da. Yani aslında benim içsel ve ruhsal karantinam radikal bir karar vererek İstanbul’dan Urla’ya taşınmamla çoktan başlamıştı. 17 yıl sonra yeniden şehir değiştirmiştim. İstanbul’dan İzmir’e… Urla’ya… Kimseyi tanımadan, tek başına… Kendime yeni bir yolculuktu yaptığım ve kimse çıktığı yolda kendisi kalmazdı. Yol insanı daima başkalaştırırdı, başkalaşacaktım. İşte benim başkalaşmam da Covid 19 virüsünün karantina günlerinde başladı. Doğa benim için pazar günleri moda olduğu için brunch öncesi gittiğim Belgrad ormanıydı sadece. O kadar sanıyordum doğayı… Meğer o kadar değilmiş. Doğanın müthiş bir zekası, ahengi, ritmi ve teslimiyeti varmış. Tüm bunları evimin bahçesinde fark ettim. Biz işe gidip gelirken çiçekler açıyor, ağaçlar meyve veriyor, yapraklar soluyor, sonra yeniden yeşeriyormuş. Ve hiçbir çiçek solduğuna, hiçbir yaprak yeşerdiğine bir mana vermeden sadece akışında teslim oluyormuş yaşamına. Badem çağlası ile kayısı çağlası arasındaki fark neymiş bilmiyormuşum mesela… Kışlık patlıcan yapmayı, salça yapılırken hangi tuzun kullanılacağını, turşu kurarken eğer nohut koyarsan daha lezzetli olacağını da… Meğer evimin bahçesinde lavanta varmış. Kısaca gözümün önünde duranları gösterdi bana bu karantina. Bunların yanı sıra; kendi iç dünyamızı dengede tutmak için hazırladığım küçük alıştırmalar ve meditasyonlardan oluşan çok demo bir online eğitim yazdım. Yeni dönem karantinada online platformlarda ihtiyacı olanlara katkı olmak adına bir araya gelmeyi hayal ediyorum ve tabii ki yazmak. Dördüncü kitabımla ilgili çok fazla notlar aldım. Kurgusunu yapmaya başladım. Bu sürecin en büyük hediyesinin bu kitap olacağına inanıyorum. En zor tarafı ise çok ani bir kalp krizi ile çok sevdiğim amcamı kaybettim ve cenazesine dahi gidemedim. Ailemi neredeyse beş ay gibi bir süre göremedim. Gördüğümde sarılamadım. İsteğim bu süreci herkesin en kayıpsız ve sağlıklı şekilde atlatması ve kendi yolculuğunda en ihtiyacı olanı keşfederek bu süreci tamamlaması.
ÖZGÜR KÖYLÜ (Gazeteci): Dünyayı kasıp kavuran pandemi, benim hayatımı çok değiştirdi. Ama bu değişim olumlu yönde oldu. 17 Mart’ta gazete yönetiminin verdiği kararla evden çalışmaya başladık. Ertesi sabah işe gitmemeye alışkın değilim, dile kolay 20 yıldır aktif olarak çalışıyorum. 15 yıldan fazlası için gece-gündüz aralıksız bile diyebilirim. Yalnız yaşıyorum, tek başımayım, her karar bana ait. İlk günlerim marketlerden stok yapmakla, bilgisayarı kurup sistemi çalıştırmakla geçti. Uzun yılar sonra evdeydim, yemek yapmak lazımdı. Biraz anne yardımı, biraz internet derken her gün yemek yapmaya başladım. Kimine bayıldım, kimini yiyemedim ama bu süreçte mutfağı öğrendim. Marketler bana çok uzaktı, alışveriş hep annenin işiydi, marketleri tanıdım. Fiyatları kıyaslamayı, en uygunu bulmayı öğrendim. Sabah erken saatlerde işe başlamak zorunluluğu olmayınca ikinci haftadan sonra evde spora başladım. Kimi gün yoga yaptım, kolumu ağrıttım. Kimi gün aerobik yapıp, nefes nefese kaldım. Spor da yapılabilirmiş fark ettim. Hafta sonu sokağa çıkma yasakları keyif zamanına dönüştü: film, kitap, telefon sohbetleri… Bir yere yetişmek zorunluluğu olmaması göz altlarımdaki morlukları ve çatık kaşlarımı bile düzeltti. Ev işlerinde epey hamarat biri olduğumu fark ettim. Özetlersek yalnız yaşamak çok işime yaradı, her şeyden önce unuttuğum kendimi tanıdım. Aslında mutlu ve keyifli biriymişim, evde şarkılar söylüyormuşum:) Stresle bir yerlere koşmazsa huysuzluktan bile kurtuluyormuş insan.
ILGIN SU AKÇİCEK (Psikolog): Pandemide yalnız yaşamak, günlük hayatın hengamesinden uzaklaşıp kendi başımıza kalabilmek ve ruhsal ihtiyaçlarımızı giderebilmek için bir fırsat olabilir. Bazen ancak dış dünyayla bağlarımız kısıtlanıp, neredeyse tamamen kendi rutinimiz içinde izole olduğumuzda arzularımızı, benliğimizi keşfedebiliriz. Böyle bir dönemde yalnız yaşamak aynı zamanda oldukça zorlayıcı olabilir, sıkça içimizdeki karanlık ve depresif duygularla karşılaşıp yalnız ve değersiz hisseden parçalarımıza çarpabiliriz. Her iki durumda da çözüm bütün olabilmekten geçer. Bütün hissedebilmek, hoşumuza giden ve gitmeyen her parçamızı sahiplenebilmek iyilik hissi için vazgeçilmezdir; bedenimizle ve zihnimizle bağlantı içinde olmak ise bütünlüğe giden en pratik yollardan biridir. Bu yüzden her ne şekilde olursa olsun gün içinde mutlaka sadece bedenimizi hissettiğimiz, vücudumuzla konuştuğumuz bir zaman dilimi yaratmak, neremizin nasıl hissettiğine, neye ihtiyaç duyduğuna dikkat kesilmek (örneğin her gün yapabileceğimiz 10-15 dakikalık egzersizler veya 5 dakikalık meditasyon pratikleri gibi) zamanla daha huzurlu hissetmemizi sağlayacaktır. Aynı şekilde, günlük olarak zihnimizden gelip geçenlere izin verip, içimize kulak kabarttığımız bir zaman dilimi de (örneğin sevdiğimiz bir hobiyle uğraşırken veya bir şeyler üretirken bir taraftan da kendimizi dinlemek gibi) böyle bir dönemden mümkün olduğunca çok fayda sağlayıp, içsel dengelerimizi oturtarak çıkmamıza yardım eder.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.