RABARBA: İLİŞKİLERE DAİR ÖYKÜLER
Edebiyat

Rabarba: İlişkilere dair öyküler

Müjde Alganer’in yeni öykü kitabı “Rabarba” geçtiğimiz günlerde Mythos Kitap etiketiyle okurla buluştu.Toplumsal bağların çözüldüğü, modern yaşamın kendine yabancılaştırdığı bireylerin her türlü kurtuluş çabasının önünde sonunda boşa çıktığı, anlamsızlık-değersizlik-aidiyet duygularının had safhada yaşandığı günümüz dünyasının bir tür metaforu olarak “Rabarba”daki karakterler ancak farklı öykülerde yeniden görünerek birbiriyle derinlikli ilişki kurabiliyor. Rabarba, bir tür dırdır ve anlamsız insan seslerinin fonda yarattığı kalabalık anlamına geliyor. Bu nedenle başlıkla kitabın geneline yayılan dolaylı mesajlar arasında incelikli bağlar var. 

Kitabın ilk öyküsü olan “Intıs, Intıs, Intıs”ta salgın dönemini karmaşık vaziyetlerde geçiren geniş ailelerden birinin hayatına tanıklık ediyoruz. Sosyal medya fenomeni çekici bir kadınla çekim planları hayal eden gazetecinin -karnı çok aç, alışveriş kuyruklarında bekliyor, yiyecek tost bile bulamıyor- fotoğraf makinesinin mercek ve tripodunu yeğeni bozuyor. Kız kardeş iş yerinde, baksın diye annesine bıraktığı oğlu uzaktan eğitim için ekran başında ya da masa altında, babaanne ise evi çekip çevirmekle meşgul. “Yaşlılar isyandaysa, çocuklar da saksıda büyüyor artık,” aforizmasıyla özetlenen salgın dönemi gündelik hayat halleri, anlatıcının mizahi bakış açısı sayesinde yeri geldiğinde gülümsetmeyi başarıyor.

İkinci öykü “Bir Ada Macerası”nda ilk öykünün erkek kahramanı gazetecinin ablası sayesinde tanıştığı, radyo programcısı yazar nişanlısına odaklanıyoruz. İlişkiyi başlatmak, toplumsal sözleşme için öncelikle nişanlanmak, ilişkiyi geliştirmek için harekete geçmek ve sonunda mutlaka evlilik olsun diye çabalamak öncelikle kadının sorumluluğunda. Birlikte çıktıkları ada yolculuğu sırasındaki tuhaflıklar, durum komiklikleri, yeme içme isteklerini kontrol etme çabaları ve gazetecinin eski sevgilisiyle bitmek bilmeyen telefon konuşmaları derken muhtemel sonlardan hareketle -aldatma, evlilik planlarının iptali, rutin hayatın devamı- öyküyü yine gülümseyerek bitiriyoruz.

Üçüncü öykü “Menekşe”de bu kez gazetecinin eski sevgilisini tanıyoruz. Yazar olmak isteyen anlatıcı kadın, katıldığı yaratıcı yazarlık atölyesinde olumsuz eleştiriler alıp karamsarlığa düştüğü bir gece; atölyenin bilge, marjinal kadını Belgin’le geçici yüz felci yaşadığı hızlı ve şok edici bir motosiklet yolculuğuna çıkıyor. Anlatıcı, yolculuğun sonunda hayatla, yazma nedenleriyle ve kendisiyle yüzleşiyor. Belgin, “Derdi olan, mutsuz olan, yarası olan yazar. Ya ağzını açmayacaksın ya da açtıysan şifayı önce kendine vereceksin,” diyor Menekşe’ye. İçindeki ağrıyı, sızıyı, acıyı, ayakkabının vurduğu yeri yazma konusunda gerekli öğüdü alan anlatıcı, sonunda hayatının en temel derdini çözmek için harekete geçmeye karar veriyor.  

“Mukadderat” adlı dördüncü öyküde “Hangi kadın ona değer vermeyen bir erkekle yaşamak ister ki?” sorusunun peşinden gidiyoruz. Hayatını evine, çocuklarına adamış bir ev kadını sevmediği ve saygı duymadığı eşiyle aynı evde yaşamak zorundadır, çünkü seçenekleri sınırlıdır. Büyük depremden sonra anne babasını kaybedince teyzesi tarafından temel ihtiyaçlarının çoğunu karşılayamadan, olanlara özendirilerek büyütülen anlatıcı kadın, ayakları üzerinde durmak için bir yandan temizlikçilik bir yandan da ev işleri yapmayı sürdürür. Evin erkekleri geçici işlerde çalışır, enişte eve destek için para da isteyince bıçak kemiğe dayanır. İnsanca yaşamanın tek yolu iyi hissetmediği akraba evinden ayrılmak için bir an önce evlenmektir. Evliliğin ilk yıllarında başlayan saygısızlık ve sevgisizlik hallerine zamanla şiddet de eklenir. Karşı dairesinde oturan bir önceki öykünün aykırı kadını Belgin’in “Hiçbir şeye katlanmak zorunda değilsin, sığınabileceğin evler var, meslek öğrenir hayatını kazanırsın,” sözleri üzerine anlatıcı kadın harekete geçer ve onu özgürlüğe kavuşturacak planlarını uygulamaya başlar.

Varoluşumuz kaynaklı kendimize özgü dilimiz, tarzımız var. Bu durum anlattığımız hikâyelere yansıyor. Dertlerimizi daha önce bir araya gelmemiş sözcükler, kendimize özgü anlatma biçimlerimizle dile getirmeye ve yazmaya çalışıyoruz. Müjde Alganer, yeni öykü kitabı “Rabarba”nın merkezinde yer alan kadınlar -büyükanne, anne, abla, kız kardeş, sevgili, işçi- aracılığıyla; ilişkiler, evlilik, aile, iş, aşk, ayrılık, kadınlık ve erkeklik durumları gibi günümüzün modern gündelik hayatıyla ilişkili yakıcı temel meseleleri sıcak, samimi, akıcı ve özlü bir anlatımla okurla buluşturuyor.   


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Serkan Parlak
1975 yılında Bilecik'te doğdu. Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Derlediği "Başka Semtin Öyküleri" adlı öykü kitabı Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi, ilk romanı “Ormanın Kıyısı” Roza Yayınları , “Kasabadan Kente Doğru, Cemil Kavukçu Öykücülüğü” adlı derleme deneme-inceleme kitabı ise Günce Yayınları tarafından yayımlandı. Editör ve düzeltmen olarak yaklaşık kırk kitabı yayına hazırladı. Gazete kitap tanıtım eklerinde -Radikal Kitap, Akşam Kitap- dergilerde -Notos, Varlık, Roman Kahramanları- 2015 sonrasında ağırlıklı olarak dijital mecralarda -Oggito, edebiyathaber, kitaphaber, literaedebiyat, k24kitap, edebiyatburada- kitap tanıtım, eleştiri, inceleme, deneme ve çağdaş sanat yazıları yazdı. Halen İstanbul’da yaşıyor, MEB’de Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalışıyor. Defne’nin babası.