ŞAHMERANLA İÇ İÇE BİR YAŞAMIN RESMİ
Aktüalite

Şahmeranla iç içe bir yaşamın resmi

Anadolu topraklarındaki bilge kadınlarının hikayesidir Şahmeran. Bazen Tarsus, bazen Mardin denilse de şehrine, anavatanı insanlığın beşiği Mezopotamya’dır. Yılanların anası, kraliçesi olan Şahmeran yerin altında kendi diyarında yaşar. Ölümsüzdür ve bilgedir. Dönemin kralı Şahmeran’ı duyar ve ölümsüz olabilmek için başına ödül koyar. Fakir bir oğlunun tek oğlu olan Cemşab ise arkadaşlarıyla bal aramaya ormana gider. Derken bir kuyuya iner, arkadaşları Cemşab’ın topladığı balı alıp, onu da kuyuda bırakıp kaçarlar. Ancak felaketmiş gibi görünen bu olay Cemşab’ın Şahmeran ile karşılaşmasını sağlar. Cemşab, Şahmeran ile yaşamaya başlar. Bir gün ailesini çok özlediğini, şehre gidip döneceğini söyler. Şahmeran ise asla geri dönmeyeceğini, üstelik gidişinin de Şahmeran’ın ölümü olacağını anlatır. Cemşab, özlemine karşı koyamaz ve şehre gider. Türlü olaylar sonucunda Cemşab, Şahmeran’ın yerini kralın adamlarına söylemek zorunda kalır ve Şahmeran ölümsüzlük ile bilgeliğinin krala ve vezirine geçebilmesi için öldürülür.

İçinde aşka, bilgeliğe, sonsuzluğa ve dahasına dair saklı bin bir sembol ve mesaj barındıran Şahmeran’ın hikayesi “Anadolu” denmesine rağmen ısrarla kendi erzağından vermeye çalışan kadın atalarımıza ne kadar da benziyor değil mi? Dilerim her Şahmeran onu anlayan, okuyan biriyle buluşur. Tacettin Toparlı, Mardin’deki çarşıda pek çok usta gibi Şahmeran’ı cama nakşediyor. Ancak daha ilk bakışta onun Şahmeranlarının biraz daha canlı, biraz daha farklı olduğunu fark ediyorsunuz. Dükkâna girdiğinizde Tacettin Toparlı ile edeceğiniz birkaç kelam sizi bambaşka diyarlara götürebiliyor. Eğer Mardin’e gitmeye niyetiniz varsa instagram hesabı Ebuburak üzerinden de tanışabilirsiniz kendisiyle.

Yollarımız kesişeli yıllar olsa da bu sayfalarda röportajını paylaşmak bu zamana nasipmiş.

Tacettin Toparlı ile Şahmeran’ı konuştuk.

Şahmeran’la ilk göz göze geldiğiniz zaman ne zamandı?

Çocuktum, 10 yaşındaydım, hatırlıyorum.

10 yaşınızdan önce tanışmamış mıydınız Şahmeran’la?

Tanışmıştım ama uzaktan tanışmıştım. Evimizde asılı bir tane vardı. Geçerken ona bakardım. Sadece onun varlığı ve bilgiliği evin içerisinde dolaşıyordu. Ama onun farkında bile değildim henüz. Dedemin dükkânı için bir evden eşyalar almıştık. O evin içerisinde bir tane de Şahmeran vardı. Onu dükkâna astık ve Şahmeran ile göz göze geldiğimizde beni durdurdu.

İlk ne söyledi size Şahmeran?

“Dur” dedi.

O günden beri duruyorsunuz?

Evet, o günden beri duruyoruz.

Sanatla, resimle olan tanışıklığınız nasıl başladı? Şahmeran’la mı başladı?

Yine Şahmeran’la başladı. Onun karşısında epey durdum. Dedemden azar işetecek kadar, tartaklanacak kadar durdum, bütün işleri aksattım. Bir çırak demek, bütün kirli işleri yapan demek. Çırak, çıradan geliyor. Orada ben kendi kendime durdum ve “benim seni yapmam lazım” dedim. O anki aklımla, o anki duyguyla. Ama nasıl yapılacağını da bilmiyorum. Onun için epey bekledim. O an geçtikten sonra bende bir sahip olma, yapma isteği veya bir oluşturma isteği oluştu. Bu benim irademle oluşan bir şey değildi. 10 yaşındaki çocuğun aklıyla kendi irademi kullandığımı hatırlamıyorum. Kendi irademin dışında bir isteğim oluşmuştu. Karşı tarafın seni istemesi gibi veya oradaki bütünleşmeyi veya başlangıcı veya tanışmayı veya buluşmayı o ister gibi bir hal oldu, gösterdi kendini.

Peki o zaman şöyle bir şey diyebilir miyiz? Uzaktan bakıldığında aslında sanki resmi ressam yapıyormuş gibi geliyor. Ama sizin hikayenizde sanki resim sizi ressam yapmış.

Resim beni ressam yaptı. Yani ben ressam değilim aslında. Yaptığım işin tekniğini çok çok sonradan öğrendim ki her şeyi tersten görmemiz lazım, her şeyi tersten bilmemiz lazım ve her şeye tersten bakmamız lazım. Yani sondan başa doğru yani herkesin genel bakışı baştan doğar. Çocuk olur. İşte yaşar ve ölür ama burada ölür ve başlangıca geri gidersin. Bu işin teknik kısmı. İşin teknik kısmının tamamının ters olması lazım. Ve bütün yaptığımız terslikleri aslında düz görünsün diye tersten yapıyoruz biz.

Kaç yıldır Şahmeran’la ilişkiniz var? Kaç yıldır Şahmeran’ı nakşediyorsunuz?

40 yıldır yapmaya çalışıyorum.

Bir şeyi belli bir süre yaptıktan sonra o artık ezber haline gelir. Sizin için öyle oldu mu yoksa her seferinde farklı bir şey keşfediyor musunuz?

Benim yaptığım şey transfer özelliği olan bir şey. Yani her elden geçtiği zaman o transfer katman katman başka bir şeye dönüşüyor. Başka birinin yaptığı bir şeyi kendi cemaatine aktarmaya başladığın zaman o bir kopyalama. Kopyalamayı artık kendinden bir şeyler katarak işledin. Şahmeran’ın istediği şeyleri uyguladığın zaman ortada benlik diye bir şey kalmıyor.

Ben bütün yaptıklarımı iki yıl boyunca kırdım ama niçin kırdığımı bilmiyorum. Ta ki işte bir yolculuğa çıkana kadar. İnsanların güzel, güzel olmayan, estetik, estetik olmayan her şeye sahip çıktıklarını gördüm. Ama ben orada fırlatıyordum bütün yaptıklarımı. Kırıyordum aslında. Kırmanın sonradan, çok çok sonradan ne manaya geldiğini öğrenmeye başladım.

 “Ben yaptım olgusunu biraz ehlileştirme veya yaptığın şeyi yok edebilme iradesi kazandım.”

Ne anlama geliyor bu?

Kendi yaptığın şeyi de yok etme yolunda bir hareketti. Onu yaşadım, bilinçsizce yaşadım ama sonradan o bir bilinç oldu. Artık şu anda isteyerek ve bilerek kırabiliyorum yani. Ama bunu yapmayı tercih etmiyorum.

Shaolin Tapınağı’nda benzer bir uygulama var biliyor musunuz? Oradaki rahipler kumlardan resimler yapıyorlar. Minik minik kumlarla işte desenler, mandalalar, resimleri günlerce, haftalarca yapıyorlar. Bittikten sonra şöyle bakıyorlar ve hepsini bozuyorlar. Çünkü önemli olanın süreç olduğunu ve bunu ben yaptım demenin bile aslında o egoyu ortaya koymak olduğuna inanıyorlar. Sizin için de buna benzer bir durum mu var?

Bunu yaşayarak deneyimledim ben. Deneyimlemenin dışında bir yaşam biçimi de yapmaya çalıştım. Bir şey deneyimlersiniz, yaparsınız, bozarsınız. O sizin için önemli. Yılların verdiği bir yapma halini yok etmek ise çok ayrı bir şey. Çok uzun süreçler ki şu ana kadar sıyrılmış falan da değiliz. Hala işte gelen insanlar, karşılaştığımız insanlar, gruplar sana “ben yaptım” dedirtiyor. İlla bir yerde “ben yaptım” demek durumunda kalıyorsun. Ben yaptım olgusu artık senin için önemli olmuyor. Ve oradaki o sözcük, o ben yaptım sözcüğünü dil illa dışarıya veriyor. Kalp vermese akıl veriyor, akıl vermese dil veriyor. Dil vermese akıl veriyor. Bazen gönülden de bunu “ben yaptım” demek istiyorsunuz.

ŞAHMERAN’IN İNSANA İNSANI ANLATTIĞI HİKAYESİ

Şahmeran’ın hikayesini 40 yıldır Şahmeran’la yol arkadaşlığı yapan biri olarak kendi bakış açınız ve deneyiminizle, yorumunuzla bizimle paylaşır mısınız?

Bu uzun bir hikâye, röportajla yapılacak bir şey değil ama bütün soruların cevapları zaten hikâyenin içinde var. Orada kimseden öğrenemeyen bir insan var ve kendi kuyusuna bırakılıyor. Bırakıldıktan sonra asıl bilgelikle karşılaşmaya başlıyor ama o yaşadığı alanda da eskiyi hatırlayarak geri dönüyor. Dönmek istiyor daha doğrusu. Oranın ev sahibi buna karşı çıkıyor ve biliyor çünkü bir yıldız bilinci ve astrolojik olarak bir bilgeliğe sahip, başına ne gelebileceğini tahmin edebiliyor. O yüzden onu bırakmak istemiyor. Ama aynı zamanda âşık oluyor. Yani, bırakmak istememesinin bir nedeni de aşk veya işte oradaki bağlantı.

Yine de bir şekilde o kuyudan çıkıyor. Kendi düştüğü, kendi kuyusundan çıkıyor kahraman. Sonra başına ne geliyor? Birazcık ondan bahsedelim isterseniz.

Sonra kendi hamuruna geri dönüyor. Orada artık bazılarına göre ihanet, bazılarına göre sadakatsizlik. Kendi duygusunu kendisi yaşıyor ve bazı hikayelerde Şahmeran’ı ele veriyor. Ama bazı hikayelerde de ve bizim hikayemizde bu sonsuzluğa devam eden bir şey.

Şahmeran ölmüyor mu yani?

Şahmeran, benim hikayemde ölmüyor.

Peki ne oluyor Şahmeran’ın hikayesi?

Benim dinlediğim hikâyede ölüyor. İnsanoğlu yaşadı diyor ama aynı insanoğlu değil. İnsanlar, karşılaştığı yılanları öldürüyor ve yılanlar karşılaştığı insanlara zehirlerini akıtıyor. Böyle bir dönüşüm yaşıyor her ikisi de. Sonuçta istersek öldürebiliriz, istersek yok edebiliriz. Benim dinlediğim anlatılarda ve okuduğum kaynaklarda var olan o bilgi, beni bu hikâyeyi oluşturmaya yönlendirdi ve sadece anlatıyorum. Hiçbirine yön verebilecek bir durum yaratmıyorum. Herkesi kendiyle baş başa bırakıyorum. Çünkü herkesin kendi alemi, evet bazen ortak olanlar olabilir, orada buluşmalar yaşanabilir. Ama o alanın içerisinde bile herkesin bir kendi alemi vardır. O, alemin içerisindeki alemdir. O yüzden bir bilgelik sunduğun zaman, bir bilgi sunduğun zaman o alanın veya o yolun veya o yoldaşlığın sorumluluğunu bir nebze almış oluyorsun. Çünkü arayışı olan insanların hayatında söz çok etkili bir şeydir. Bir söz barışı getirir, bir söz de başı kestirir. Bunun bilinciyle insanlara veya dinleyicilere, dinlemek isteyenlere var olan durumu olduğu gibi anlatmaya çalışıyoruz. Ondan sonra hikâyeden ne çıkardıkları insanın kendisini anlatıyor işte. Yani kendisi biçecek ve kendisi dikecek. Yani uzak sözcükler kullanarak yakın bir iletişim kurmaya çalışıyoruz. Hikâyenin hepsini bilmek istemezsiniz.

Neden?

Çok uzun çünkü. Bir de gündüz anlatılmaz.  

Gece mi anlatılır? O zaman bir gün Mardin’de ben Mümkün ekibi toplayayım geleyim. Sabahlarız beraber. Mardin’li misiniz? Mardin doğumlu musunuz?

Evet ve Mardin’de yaşıyorum.

Mardin’de Şahmeran’ın olması da ilginç değil mi? Çünkü genelde Tarsus’ta olduğu söyleniyor. Ama Mardin’e gittiğinizde bir şekilde Şahmeran sizi karşılıyor. Bunun sebebi sizce ne olabilir?

Bizim orada hem el sanatlarına yansımış hem de hikayesi var. Oradaki yılanların insanlarla olan ilişkisi, yılanın bilgeliğine, doğurganlığına ve nazardan koruduğuna inanılıyor. Herkes evinin baş köşesine asıyor.

İlginç değil mi?

Bu bir sempatizanlıktır, bir inanış biçimidir. Her ne kadar Şahmeran’ın kendisi inanç olmasa bile, oradaki insanlar o kolaylaştırmayı kendi hayatlarına, inançları doğrultusunda ekliyor.

Yılan çok ilginç bir sembol. Şifanın sembolü, antik Mısır’da çok önemli. Şahmeran doğrudan yılan zaten. Ama bir yandan da mesela insanların cennetten kovulmalarına yılanın sebep olduğu, onların aklını çeldiği gibi bir hikâye de var. Yani yılan iyi mi kötü mü?

Yılan bazı coğrafyalarda iyi bazı coğrafyalarda da Azazil’e tekabül ediyor. Yani herkesin ihtiyaçları anlamları belirliyor. Mesela Yunan mitolojisine baktığınız zaman Medusa’da yılanlarla anılan biri. Ama Medusa, kötülüğe kötülük veya iyiliğe kötülük verebilen biri. Şahmeran ise affetmeyi bilen biri. Başına gelecekleri bile bile insanoğluna güveniyor. Ve olan olayların hepsinden sonra da affetmeyi biliyor. Onu tekrar yaşatan o affetme hissi. Kötülüğe iyilikle yanıt veriyor.

Genel hikâyeye baktığımızda kısa vadede sanki şahmeran hakkı yenilmiş, öldürülmüş, bitirilmiş gibi duruyor. Ama uzun vadeye baktığımızda şahmeran bu hikayeyle beraber aslında sonsuzlaşmış ve saygı duyulan, belki bir anlamda kutsal kabul edilen bambaşka bir noktaya geçiyor. Yani bu hikâye aslında her ne kadar kısa vadede ölümle sonuçlanmış gibi dursa da aslında Şahmeran’ı ebediyete taşıyor değil mi?

Şahmeran, ölümsüzlüğün ve gücün ulaşılmaz olduğunun veya ulaştığın zaman başına ne geleceklerinin bir simgesi. Aslında öze baktığınız zaman Şahmeran’ın yazılı bir kaynağı var. Ama diğer kaynaklar o anlatıdan yola çıkarak kendi anlatısını aktardığından özün içerisine bir müdahale etmiş gibi. Bizden bahsediyor veya birden bahsediyor. Dolayısıyla bütün söyleyeceklerimizi kendimize söylüyoruz. Ama diğer yazılı kaynaklara baktığımız zaman herkes bir inancın başlığı altında toparlanmış. Ya ihanetin başlığı altında toparlanmış ya bilgeliğin ya da işte yaşamsal durumun. Bizim yaşadığımız coğrafyada bizim konuşma dilinin okuması ve yazması yok. O yüzden biz, hayat hikayelerini ve hayat tecrübelerini biz birbirimize dil ile okuduk. Bunu hikayelerle yaptık. O yüzden anlattığımız hikâye bir “benim hikayesi” olamaz. Yani orada kolektif bir alan açıldığı için ve kolektif alanın içerisindeki insanın yarısının zehir olduğunu ve yarısının panzehri olduğunu anlatan bir şey. Hikâyenin özüne inildiği zaman hikâye, o başlıktan daha büyük, daha kapsayıcı bir şey. Çünkü sadece aşkı almıyor, sadece ölümsüzlüğü almıyor, sadece ihaneti almıyor. Bütün bunların hepsini alıyor ki bu da yaşamın aynısıdır.

“Kendine kendi kapını kapattığın zaman kendinde kalıyorsun.”

Mardin’e geldiğimizde bir sürü yerde Şahmeran görmek mümkün. Şahmeranın resimlerini, bakışlarını görmek mümkün. Ama sizinkiler biraz daha farklı. Bu farkın varoluş sebebi ne? Size daha başka mı konuşuyor Şahmeran? Ya da siz onu daha başka mı görüyorsunuz?

Zaman içerisinde bilgi, bilgeliğe dönüyor ve bu sorduğunuz soru çok sır, bazı şeyler söylenmiyor. Yaşamın sürecinin içerisindeki var olan o edinim bir sırdır. Ancak onu isteyen veya çok isteyen birisine veriyoruz. Bu genel bir cevap olduğu zaman bunu pek fazla cevaplandırmak istemiyoruz. Bazen susmak da bir cevap. Bazen oradaki, o alanı deşifre ettiğiniz zaman da o alanı kaybetme ihtimaliniz var. O alandan uzaklaşma ihtimaliniz var. Dolayısıyla bunu göze aldığımız zamanlar oldu, cahilce yaptığımız zamanlar oldu, bilinçsiz yaptığımız zamanlar oldu ama şu anda bilip yapmamak istiyoruz. Yani o cevabı vermemek.

ŞAHMERAN İLE USTADAKİ ÇIRAKLIĞI DEVAM ETTİRMEK

Mesaj alındı. Şahmeran dışında başka motifleri de çalışıyorsunuz?

Mitolojik olarak Şahmeran’la bağ kurabilecek veya hikayesi Şahmeran’a yakın mitolojik sembolleri çok nadir de olsa camın altında yapmaya çalışıyorum ama Şahmeran’ın dışında bir şey yapmamaya çalışıyorum. Yani bu tekrar öyle bir tekrar ki her gün yeni bir tekrar oluyor ama o tekrar, her gün ayrı bir yeni tekrar. Beni sıkmamasının sebebi veya işte oradaki o farkın özelliği o. Her yeni başladığımda yeniden başlıyorum. Evet, yolu biliyorum, tekniği biliyorum, nizamı biliyorum, intizamı biliyorum, ölçüyü biliyorum. Renklerin hepsini de biliyorum ve bütün bu bilgimin dışında yeni bir şey yok. Bu benim için çok zor bir şey. Bunları bunca süre içerisinde hep yapa yapa öğrendim. Yani hiçbir zaman bunu deneyimleyeyim veya işte bunun bir sonucunu alayım diye yapmadım. Bu benim hayatımın bir parçası. Cam ve bakır çalışıyorum ama camda biraz daha kendimi buluyorum.

Neden?

Gece işini gündüz işine tercih ediyorum çünkü gündüz tamamen bir yaşam alanı. Herkesin o komün yaşamın içerisindeki var olan kalabalığın, o hikâye örtüsünün içinde ya bir gözlemci ya bir etken ya bir edilgen olma halini yaşadıktan sonra akşam kendine çekiliyorsun. Oradaki herkesten sıyırılabiliyorsun. Kendi kapını kapattığın zaman, kendine kendi kapını kapattığın zaman kendinde kalıyorsun yani öyle diyebilirim.

Diğer motiflere nasıl karar veriyorsunuz? Rüyanızda mı geliyor, bir anda bir ilhamla mı geliyor?

Ben rüya görmem ama rüya görücülerim vardır. Yani onlarla hasbihal ettikten sonra böyle bir şeyin varlığının olması gerektiğine veya başlangıcı yaşamak için biraz es vermen gerektiğine karar verebiliyorsun. Ha bu iyi mi oluyor, kötü mü oluyor onu yaşadıktan sonra biliyoruz ama genelde Şahmeran’ın dışında yaptığımız o figürler çok kısa sürüyor ve tekrar Şahmeran’a geri dönmüş oluyoruz. Çünkü yaşadığımız o yan yollar ve yan bilgilerle hikayeler, Şahmeran’ın içinde mevcut zaten. Dolayısıyla bir an bir caziplik yaratabilir ama işin derinliğine indiğinizde, bilmediğiniz bir şeyi size vermediğinde yapmak cazip gelmiyor artık.

Mesela sosyal medyadaki paylaşımlarınız, yazdıklarınız çok derin anlamlar içeriyor ve bazen de insanda soru işaretleri yaratıyor. Doğru mu anladım, tam mı anladım gibi. Bu yazdıklarınızla alakalı olarak herhangi bir projeniz olacak mı? Yani bu hikâye anlatıcılığını kelimelere dökeceğiniz bir proje yapacak mı? Veya bu insanlar bu soruları nasıl cevaplandırabilir?

Paylaştıklarım yaptığım işlerin bir sonucu. Damıtılan bir soru, bir cümle. Yaşayanların söyledikleri. Zaten denecek yeni bir şey de bırakmamışlar. O kolektif hafızayı taşımak çok güç ve yorucu. Aynı zaman da aktarman da gerekiyor, paylaşabildiğin zaman ilerleyebilirsin. O sözler dökülürken benim için biz var aslında. Bizli bir ben var orada. Herkesin bir beni bir de bizi var. Ben kimse cevaplasın diye yazmıyorum, oradaki akan sözcükler ve sorular olduğu için yazıyorum. Orada bir soru sormuyorum aslında, bir cevap soruyorum.

Şahmeran ile bu kadar iç içeyken, gündelik yaşamınız nasıl geçiyor?

Hikayesini çok iyi bilebildiğim için kendi hayatıma da uyarlamaya çalışıyorum. Onun o iyilik halini, o aşk halini, o bilgelik halini kendi hayatıma yansıtmaya çalışıyorum. Çünkü sana o hikâyeyi dinlediğin veya o hikâyeyi anlattığın zaman ne yapmaman gerektiğini söylüyor

Ne yapmamalıyız?

Bilmeden yapmamalıyız.

Bilince de ne kadar yapmalıyız o da ayrı mesele.

İşte bildiğimiz zaman yapacağız. Bilmeden yapmayacağız, bilip yapacağız, bilip yapmayacağız. Bir anı, bir hali, üç halde yaşayabilme bilgisi de olmalı sende ki bilge olabilesin. Bir hayatın bilgisini taşımak kimseye bir şey kazandırmıyor. O bilgiyi ancak kendi hayatına aktarıp bilgeliğini yaşadığın zaman o anın, o hayatın veya işte o alanın tadını çıkarabiliyorsun.

İnsanoğlu çok müthiş bir mekanizmaya sahip ve yapamayacağı şey yok. Denizin altında da gidebiliyor, işte uzayda da havasız bir yerde de yaşayabiliyor. Yani yapabilecekleri sınırsız. Kendini gerçekleştirmesi bir öncüyle beraber olur veya yalnız olur ama bir öncüyle yapılırsa daha güzel olur. Ustasız çırak, çıraksız usta olmaz diye bir şey var. Ben işte o ustadaki çıraklığı devam ettirmeye çalışıyorum. O yaşam süreciyle bilmeden yapmamayı, bilip yapmayı ve bilip yapmamayı bitirdikten sonra artık yapacak bir şeyin kalmıyor ve kendine çırak oluyorsun. En azından ben, kendimde bunu deneyimledim. Çünkü çıraklık her zaman yeni bir döngünün içerisine girdiğinde karşılaşabileceğin bir şey.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

damla_selin_tomru
Reklam ve halka ilişkiler alanında 12 yıl çalıştıktan sonra yaşam amacını keşfetme yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk ona iki kitap, yeni bir alanda hizmet imkânı, kadim yerlere tur organize edebilme ve bu alanda röportajlar yapma hediyesini verdi. Heyecanla yeni hediyeleri bekliyor.