Çocukluğumdan beri seyahat etmeyi çok severim. “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” diye bir sözümüz var ya, ben onun her iki tarafındayım ama laf aramızda sanki gezmek bir adım daha önde gibi… Benim için seyahat etmek bir yaşam felsefesi diyebilirim. Yeni yerler görmenin, bambaşka kültürlerle tanışmanın insanların bakış açısında yeni vizyon edinmelerini ve açık fikirli olmalarını sağladığını düşünüyorum. Bu nedenle, tabiri caizse, elim ekmek tutmaya başladığından beri hep seyahat ederim.
Yıllar içerisinde yaşam yolumda spiritüalizmle tanışıp ruhsal yolculuğuma da başlamış oldum. Böylelikle fırsat buldukça turistik gezilerin yanısıra, artık, spiritüel çalışmalar yapmak için de seyahat etmeye başladım; çeşitli inzivalara katılmak, yenilenme çalışmalarında bulunmak, yaratıcı atölyelerde yer almak… Aslına bakarsanız seyahat etmek, spiritüel yolculukta bir frekans geçişini de ifade ediyor. Bizim hayatı birden fazla pencereden izlememize ve illüzyonu farklı açılardan görmemize olanak sağlıyor. Sadece bulunduğumuz alanın içerisindeki olayları ve hayatları izlemek değil, hiç tanımadığımız / tanışmadığımız, varoluşun farklı kültürlerindeki kişileri, öğretileri, gelenekleri, çevresel engelleri fark etmemize olanak veriyor.
“Frekans geçişi; kendi kültürümüzün ve yaşam stilimizin dışında başka kültürleri izlemek, başka ülkelerin enerji frekanslarıyla ayarlanmak demektir.”
Pek çok insan seyahat etmeye fırsat bulamadığını söyler. Kendime baktığımda, bulabildiğim her boş vaktimde birkaç gerekli eşyayı çantama koyduğum gibi, çocuklarımın en küçük yaşlarında dahi seyahat etmeye fırsat yarattığımı görüyorum. Çocuklarımın küçük olması, çalışıyor olmam, yoğun bir iş hayatımın olması, beni gerek turistik gerekse spiritüel seyahatlerimden hiç alıkoyamamıştır.
Frekans geçişi; kendi kültürümüzün ve yaşam stilimizin dışında başka kültürleri izlemek, başka ülkelerin enerji frekanslarıyla ayarlanmak demektir. Geçmiş yaşamlarımızı da bu bakış açısıyla değerlendirebiliriz. Örneğin; Japonca öğrenmeye müthiş bir merakınız varsa, Japon yemekleri yemekten hoşlanıyorsanız, o ülkeye seyahat etmek için yanıp tutuşuyor ve gittiğinizde kendinizi çok coşkulu hissediyorsanız ben inanıyorum ki, orada, daha önceki yaşamlarınızdan birini geçirmişsinizdir.
Spiritüalizmde sınırları aşmak dediğimiz şey, seyahatlerdeki yeni kültürlerle tanışmak, daha önce tadına bakmadığımız lezzetleri tatmak, birlikte olmadığımız insanlarla vakit geçirmek, hayatımız boyunca hiç duymadığımız bir lisanı anlamaya çalışmak ve o lisana ait birkaç kelimeyi de olsa telaffuz edebilmek demektir.
Bugünkü yazımın konusu elbette; spiritüel yolculuğum…
Covid-19 öncesine kadar her fırsatta seyahat etme fırsatı yaratan ben, en son seyahatimi 2019 yılının Aralık ayında Almanya’ya yapmıştım. 11 Mart 2020 tarihinde, pandemiyle birlikte tüm Türkiye kapanırken, ailemle beni de tedbirli olmaya ve kendimize, içimize dönmeye mecbur etti. Tabii ki seyahat etmedim. Bütün çalışmalarımın tamamını görüntülü görüşme ve çevrimiçi toplantı uygulamaları üzerinden gerçekleştirdim.
Hastalık sebebiyle tedbirli olmamız, evde kalmamız ve bu sürecin bir an önce iyileşmesi için birey olarak elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekiyordu. Elbette ben de bütünün parçası olan bir birey olarak bu süreçte tedbir adına elimden geleni yaptım. Fakat benim izlenimim şu ki; maalesef Covid-19 ortak bilincin yaratmış olduğu korku sebebiyle her geçen gün biraz daha büyüyen, tıpkı korku filmi gibi bütün dünyayı saran bir felakete dönüştü. Aylarca ve hatta seneyi deviren bir süre boyunca, gökyüzünde, dünyanın etrafında uçaklar uçmadı. Muhakkak ki bu durumdan fayda sağlayan dünya varlıkları oldu; doğa, atmosfer, atmosferdeki bizim dışımızdaki tüm canlılar… Ama bizler, dünyanın güzelliklerinden faydalanmayı seven, buna alışkın olan, doğa anadan beslenenler, yavaş yavaş neşemizi kaybetmeye başladık.
“Derin bir meditasyon sırasında yaşadığımız gezegene baktığımda insanlığın ortak bilincinden yaratılmış korku enerjisinin tıpkı bir hava koridoru gibi etrafını sarmış olduğunu gördüm.”
Bu durumu fark ettiğimde dünyayı gözlemlemeye başladım. Derin bir meditasyon sırasında yaşadığımız gezegene baktığımda insanlığın ortak bilincinden yaratılmış korku enerjisinin tıpkı bir hava koridoru gibi etrafını sarmış olduğunu gördüm; siyah bir sis kurdelesi gibi…
O zaman kendime ve rehberlerime şu soruyu sordum; bu durumu değiştirmek hem tedbirli davranıp hem de dünyada özgürce dolaşabileceğimizi ifade etmek için ne yapabilirim?
Bence her bir seyahatimiz kendi iç dünyamıza da yaptığımız bir yolculuktur. Bazı yerler içimizdeki coşkuyu tetiklerken bazı yerler romantizmimizi uyandırır. Bazı yerlerin gizemi derinden endişe ve korku duymamıza neden olur. Kimi yerlerde de kendimizden bir iz buluruz, asla anlam veremediğimiz fakat ifade edilemeyecek derecede ait hissettiğimiz…
Dolayısıyla sanırım şunu söyleyebiliriz; seyahatler bizim bakış açımızı geliştirir ve dünyanın ruhsal haritasını ruhumuzla okumamızı sağlar. Özellikle yüksek frekans olduğuna inandığımız bazı bölgelerde ruhumuzun yükseldiğini, daha mutlu ve dingin olduğumuzu hissederiz. Gerek spiritüel yolculuklar gerekse yapılan turistik seyahatler öncesinde hazırlanmanın verdiği neşe ve telaş, günler öncesinden yaptığımız listeler, bilinmezin verdiği heyecan ve merak ruhun enerji frekanslarını yükseltip şifalanmasına destek olan içgüdüsel çalışmalardır.
Seyahat etmenin avantajları çoktur; stresten kurtuluruz, günlük hayatın telaşını bir tarafa bırakırız, özgüvenimizi tazeleriz, psikolojik olarak rahatlarız, farklı damak lezzetlerinin tadına varırız, ruhsal olarak iyileşiriz, farklı inançlara ve öğretilere şahitlik ederiz. Bunlar bildiğimiz türden turistik seyahatlerin bize katkılarıdır. Bir de spiritüel olarak yapılan seyahatler vardır. Bu seyahatler bizi, daha önce hiç gitmediğimiz bir şehre ya da daha önce hiç tanışmadığımız bir ülkeye adım atmak gibi, inanılmaz bir şekilde motive eder. Çünkü bu spiritüel seyahatlerin sonunda, eğer yapılan çalışmalar gerçek anlamda ruhun bilgeliğini besliyorsa, kendimizi keşfetmek ve kendi potansiyelimize, üst ben’imize temas etmek, kalbimizin sesini duymak adına müthiş verimli çalışmalardır. Bu yüzden, spiritüel seyahatlerin, bir araya gelmelerin lezzetleri bambaşkadır.
SPİRİTÜEL BİR GEZGİN OLMANIN NEŞESİ
2020 Nisan ayında Seraphim Blueprint İleri Seviye Öğretmenlik eğitimlerimi tamamlamak için Seraphim Vadisi Ruth Rendely’a yapmayı planladığım seyahatimi pandemi nedeniyle bilinmez bir zamana ertelemiştim. Önümü göremiyor, öğrenme özgürlüğümün elimden alınmış olduğunu hissediyordum. Bu düşünce bende bir farkındalığa sebep oldu. Bu sayede, geçtiğimiz birkaç hafta önce, size bahsetmiş olduğum dünyanın etrafındaki sınırlarımızı zorlayan, özgürlüğümüzü engelleyen bu siyah sis kurdelesinin insan bilinci tarafından yaratılmış olduğunu keşfettim ve o gün bu seyahatimi gerçekleştirmeye ve kendi ruhsal yolculuğumdaki hem tekâmül sürecimi tamamlamak hem de bilinçlerimizin yaratmış olduğu korku koridorunda temiz, sağlıklı, güvenli bir alan açabilmek istedim. Böylelikle benim gibi seyahat etmekten mutluluk duyan diğer ruhların, diğer realitelerin de sevgiyle motivasyon ve neşe içerisinde bu kaynağı kullanabileceklerine inandım. Bir görevli gibi gördüm kendimi. Dünyanın etrafındaki bu korku çemberini elimdeki ışık kılıcıyla yarıp güvenli bir koridor oluşturacaktım.
Hazırlıklar başladı, zaten var olan biletlerin tarihi değişti; benim gibi cesur iki melek arkadaşımla birlikte Amerika Güney Karolina’nın yolunu tuttuk. Gerçekten, giderken sağlık ve huzurla akmasını istediğimiz yolculuğumuz göz açıp kapayıncaya kadar, son derece konforlu geçti. Amerika’ya ayak bastığımızda ülkenin %80’inin aşılanmış olduğunu ve orada artık bir maske zorunluluğunun bile kalmamış olduğunu fark ettik.
Heves ettiğimiz spiritüel çalışmaların tümünü tamamladık. Akış, son derece yüksek bir frekanstan geldi. Seraph bilinci bizi çevrelemiş ve korumaya almıştı. Müthiş bir psikoloji ve duygusal farkındalık içerisinde çalışmalarımızı tamamladık. Enerjilerin ruhumuzda yaratmış olduğu frekans geçişlerini keşfetmek bize mutluluk verdi. Orada dört ustamızın önderliğinde yapmış olduğumuz ruhsal çalışmalarda, dünyaya, dünya üzerinde yaşayan tüm canlılara ve özellikle insanlığa gönderdiğimiz şifa çalışmalarının bizlerde yarattığı mutluluk duygusu ve deneyimin tarifi imkânsız… Bu da seyahatin ve spiritüel bir gezgin olmanın mutluluk ve neşeyle açık ilişkisi olduğunu gösteriyor.
Döndüğümden beri şunu düşünüyorum; acaba gezginlik bir “gen” olabilir mi? Genlerimizden herhangi biri “gezgin” olabilir mi? Eğer öyleyse, benim genlerimde gezginlik geninin çok fazla olduğunu söyleyebilirim. Peki, dünyamızın farklı bölgelerine seyahat etmek, daha uzun ömürlü olmamıza katkı sağlayabiliyor mu? Bunu bilemiyorum ama, hayata daha neşeli ve daha olumlu bakmamıza katkıda bulunduğundan eminim.
Eğitimlerimi tamamladıktan sonra kendimi geçmişte olduğu gibi özgür, güvenli ve yaratıcı hissediyorum. Dünyanın her zaman bir açık büfe olduğuna inanmışımdır; neresinin tadına bakmak istersek dünya bize tam bir bonkörlükle kocaman paylar verir ve bizi doyurur. Hayatımızı değiştirecek, hayatımıza neşe, mutluluk, gelişim şansı yaratacak pek çok imkânı bize sunar. Yeter ki, kendimize inanalım, bilincimize güvenelim.
Aslında pandemi sırasında yapmış olduğum bu seyahat bana şunu da gösterdi ki; insanlık bilinci bir araya gelip herhangi bir konuya odaklandığında meseleyi ne kadar büyütüp yayabiliyormuş. Bu gücünü Covid-19 sırasında fark etmiş olsa, sanırım dünyada mutsuzluk, bereketsizlik, sıkıntı, savaş, neşesizlik olmaz.
Sizi bilmem ama ben hayatımda seyahatin neşesinin eksik olmamasını istiyorum. Sizin de aynı neşeye sahip olmanızı dileyerek şunu söylemek istiyorum ki; Covid-19 esnasında güvenle seyahat etmek mümkün!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.