Farkındalık

Şükran duymak bir ilaç olsaydı…

Size bir iyi, bir de kötü haberim var!  

“Psikolojik araştırmalar, insanların mutluluk düzeylerinin uzun vadede oldukça istikrarlı olduğunu ortaya koyuyor.”

Bu size iyi bir haber gibi mi göründü?

Bir de devamını okuyun:

İster piyangoyu kazanın ister boyundan aşağınız felç olsun, yaklaşık üç ila altı ay sonra her zamanki mutluluk seviyenize geri döneceksiniz.”

Bu haber, mutluluk seviyesini artırmak isteyenler için oldukça moral bozucu.

İyi haber ise şükran psikolojisi ile ilgili araştırmalardan geliyor. Evet, doğru okudunuz, şükretmek mutluluğumuzu kalıcı olarak yükseltmenin anahtarı olabilir. 

Hemen burun kıvırmayın. 

Farkındayım, insana bazen bir bıkkınlık geliyor. 

Hepimiz bazen balkon demiri yaladığımız günleri özlemle hatırlıyoruz. 

Her hatırladığımızda vücudumuza mutluluk ilacı enjekte ediliyor sanki…

O minik mutlulukların yarattığı etkinin onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen hala bizi kucaklıyor oluşuna tav oluyoruz.

 Konumuz tam da bu aslında. 

Ama öyle kolay değil, hemen patır patır dökmem eteğimdekileri.

Şurada saatlerce bir sürü bilimsel araştırmayı toplayıp anlayıp özetlemeye çalıştım. 

Okuyacaksınız arkadaş!

Bahsettiğim araştırmalardan en önemlisi; 

Miami Üniversitesi’nden Dr. Emmons ve meslektaşı McCullough tarafından 10 hafta boyunca üç deney grubuyla yapılan araştırma. 

İlk gruptan, her hafta minnettar oldukları beş şeyi yazmaları istendi. 

İkinci gruptan, her hafta güçlük çektikleri 5 konuyu yazmaları istendi. 

Üçüncü gruptan ise olumlu veya olumsuz yönlere odaklanmadan herhangi beş olayı yazmaları istendi.

İlk gruptakiler genelde şöyle şeyler yazdılar; bulutların arasından gün batımı, yaşama şansı, dostların cömertliği.

İkinci gruptakiler ise vergiler, park yeri bulmanın zorluğu, yanan yemek gibi hayatlarını güçleştiren konulara değindiler.

Deney başlamadan önce katılımcıların ruh hallerini, fiziksel sağlıklarını ve genel tutumlarını kayıt altına almak için günlük kayıtlar alındı. Bunlar çalışma sonrası bir karşılaştırma sağlamak için kullanıldı.

MUTLULUKTA %25 ARTIŞ

10 haftanın sonunda yapılan değerlendirmede; birinci gruptakilerin yani minnettarlıklarını yazan insanların %25 daha mutlu hissettikleri ortaya çıktı. Gelecek hakkında daha iyimserdiler, hayatları hakkında daha iyi hissettiler ve ikinci gruptakilerden neredeyse 1,5 saat daha fazla egzersiz ve daha az doktor ziyareti yaptılar.

Peki ama ortaya çıkan bütün bu iyilik hallerinin sebebi sakın başkalarından daha iyi olduğumuzu düşünmemiz olmasın!

Araştırmacılar bu ihtimali saf dışı etmek için yeni bir araştırma daha yaptılar.

İkinci çalışmada, Emmons ve McCullough, kontrol koşullarından birini değiştirdi. İnsanlardan haftanın herhangi bir olayını yazmalarını istemek yerine, diğerlerinden daha iyi oldukları konuları yazmaları istendi. Buradaki amaç, bu durumda insanların olumlu karşılaştırmalar yapmaları ancak minnetle düşünmemeleriydi.

Sonuçlar yine de minnettar hissedenlerin, kendileri ile başkaları arasında olumlu karşılaştırmalar yapanlardan ve günlük zorluklara odaklananlardan önemli ölçüde daha mutlu olduklarını gösterdi.

Ama bir şüphe daha vardı. Çünkü ilk iki çalışma lisans öğrencileri arasında yapıldı. Yani tamamen genç ve sağlıklı insanlar. Peki ya yaşlı, ciddi kronik sağlık sorunları olan insanlar?

Üçüncü bir çalışmada Emmons ve McCullough, genellikle çocuk felcine bağlı rahatsızlıkları olan yetişkinleri gruba dahil etti. Ne de olsa bu insanlar, hayatın onlara sunduklarından memnun olmamak için iyi bir nedene sahiplerdi.

21 günlük çalışmadan sonra, minnettarlık durumundaki katılımcıların genel olarak yaşamlarından daha memnun oldukları, gelecek hafta için daha iyimser oldukları ve en önemlisi daha iyi uyudukları bulundu. İyi uyumaları tek başına önemli bir gösterge çünkü iyi uyuyan insanlar genellikle uykusuz olanlardan daha sağlıklı ve mutludur.

Araştırmacılar son bir araştırma daha yaptılar. İnsanlardan minnettar oldukları beş şeyi bu sefer haftalık değil, her gün yazmaları istendi. Bu günlük uygulama, ilk çalışmadaki haftalık uygulamadan daha fazla mutluluk artışına yol açtı. Üstelik bu çalışmanın beklenenin dışında faydaları da ortaya çıktı. Minnettarlık grubundaki katılımcılar başkalarına daha fazla duygusal destek veya kişisel bir sorunla ilgili yardım teklif ettiklerini bildirdiler. Bu da şükran egzersizinin başkalarına karşı iyi niyetlerini veya daha teknik olarak “sosyalleşme yanlısı” motivasyonlarını artırdığını gösterdi.

Ezcümle, Dr. Emmons, şükran duygusunun fiziksel, duygusal ve zihinsel sağlığımız için iyi olduğunun altını çiziyor ve “Şükran pratiğinin bir kişinin hayatında dramatik ve kalıcı etkileri olabilir” diye açıklıyor .

ŞÜKRAN DUYMANIN

ÖLÇÜLEBİLER ETKİLERİ VAR

Benzeri çalışmaları değerlendiren Duke Üniversitesi Tıp Merkezi Biyolojik Psikoloji Bölümü Başkanı Dr. P. Murali Doraiswamy “Eğer şükran bir ilaç olsaydı, vücudun tüm sistemlerinin sağlığını koruyan, dünyanın en çok satan ilacı olurdu” diyor.

Minnettar olma eyleminin, uygun bir tıbbi teşhis ve tedavinin yerini tutmayacağının altını da çiziyor Doraiswamy ama bunun kesinlikle sağlığı geliştirmek için kullanılabilecek bir strateji olduğunu söylüyor.

Doraiswamy, çalışmaların çoklu vücut ve beyin sistemleri üzerinde ölçülebilir etkiler gösterdiğini söylüyor. Bunlar arasında, duygudurum nörotransmitterlerini (serotonin, norepinefrin), üreme hormonlarını (testosteron), sosyal bağ hormonlarını (oksitosin), bilişsel ve zevkle ilgili nörotransmiterleri (dopamin), inflamatuar ve bağışıklık sistemlerini (sitokinler), stres hormonlarını (kortizol), kalp ve EEG ritimlerini, kan basıncı ve kan şekerini sayabiliriz.

PEKİ TÜM BUNLARIN

BİLİMSEL AÇIKLAMASI NEDİR?

Minnettar olma eyleminin beyinde yaptığı etkileri nöropsikolog Rick Hanson şu şekilde ifade ediyor: “Birlikte ateşlenen nöronlar, birbirine bağlanır. Nöronlar [beyin hücreleri] ne kadar uzun süre ateşlenirse, o kadar fazla sayıda ateşlenir ve ne kadar yoğun ateşlenirlerse, o kadar çok bağlanırlar. 

Ve beyinde olup bitenler davranış değişikliklerine yol açar. Minnettar insanlar kendilerine daha iyi bakma ve düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme gibi daha koruyucu sağlık davranışları sergileme eğilimindedir. Ayrıca daha düşük stres seviyelerine sahip oldukları bulunmuştur. Düşük stres seviyeleri, artan bağışıklık fonksiyonu ve azalan kanser ve kalp hastalığı oranları ile bağlantılıdır.

Öyle görünüyor ki, takdir ettiğimiz şeylere daha iyi bakıyoruz. 

Peki niye bunu kolaylıkla yapamıyoruz?

Çünkü çoğumuz olumlu deneyimlerimizle, sinirsel yapıya kodlanacak kadar uzun kalmıyoruz (yani yeterli süre ve yoğunlukta ateşleme olmuyor). Öte yandan bizler yani insanoğlu olumsuz deneyimlere odaklanma eğilimindeyiz. Hanson’a göre, olumlu ve olumsuz duygular beyindeki farklı hafıza sistemlerini kullanıyor ve olumlu duygular uzun süreli hafızaya o kadar kolay aktarılamıyor.

Hanson, asıl problemin kötü şeyler için keşif yapmak üzere kodlanmış olmamız olduğunu savunuyor:

“Beyin, olumsuz deneyimler için cırt cırt bant, olumlu deneyimler için teflon gibidir. Bu‘olumsuzluk yandaşlığı’ beynin kötü haberlere daha çok yoğunlaşmasına neden oluyor.”  

Milyonlarca yıllık bu ön yargının çevremizdeki tehditlerden kurtulmamıza yardımcı olduğunu belirten Hanson; “21. Yüz yılda hala Taş Devri beynine sahip olmamızın sonucu olarak bu olumsuzluk ön yargımız var. Neyse ki işe giderken bize saldıran kılıç dişli bir kaplan hakkında artık endişelenmemize gerek yok. Ama ne yazık ki hayatımızdaki olumsuz olaylara, duygulara ve etkileşimlere odaklanmamızı sağlayan bu ön yargıya hala sahibiz” diyor. 

Hanson, mutluluğu beyne “bağlamanın” tek yolunun, iyi olanı almak olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu, yolu hayatın küçük, neşeli anlarına hazır olmaktır.”

Hanson’a göre, dikkatimizi özeleştiri, takıntı ve kaygı biçimini alabilen olumsuzdan uzaklaştırmak çok zor olabilir. Ancak bunu değiştirmenin ve beyinde daha kalıcı olumlu anılar yaratmanın bir yolu, küçük, günlük hoş karşılaşmaları fark etmek için uyumlu bir çaba göstermektir. Bir yabancıdan bir gülümseme, bir arkadaştan küçük bir şefkat jesti ya da küçük kişisel bir zafer… 

Küçük kişisel bir zafer demişken; 

Hani aylardır, erik çalan küçük hınzır bir çocuk ruhuyla oradan buradan topladığım akşam sefası tohumları var ya! 

Her bir saksıda açtığım çukurlara özenle yerleştirip, patates ve yumurta haşlama suları ile beslediğim…

Hah! İşte onların topraktan baş verdiğini gördüm bu sabah…

Sefam olsun…

Fotoğraf: Noxx-Pixabay

Açılış Fotoğrafı: Artie_Navarre-Pixabay

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

hakan_kahveci
Kendisini, “Biraz gazetecilik, biraz tasarımcılık, biraz grafikerlik, biraz yayıncılık, biraz editörlük; üstüne de biraz merak ve araştırma sosu eklediniz mi işte karşınızda Hakan Kahveci” sözleri ile tanımlıyor.