Sevgiyle üretimde olmaya dair bir röportaj…
Meral Saatçi, bir takı tasarımcısı. Acıbadem’de minik, ağaçlar içinde atölyesi, aynı zamanda dükkânı. Sade, şeffaf, sevgiyi aktaran bir enerjisi var. Kesinlikle tam bir ilham kaynağı! Yine yıllar önce böyle bir röportajda kesişen yolumuz sayesinde tanıştığım Meral Saatçi ile yine bir röportajda bu kez kadın girişimci hikayesini ve güzelliklerle dolu ruhunu konuşuyoruz. Bize katılmak ister misiniz?
Sizi ilk tanıdığım andan bu yana, tertemiz enerjiniz ve hayata bakış açınızla tam bir ilham kaynağı olduğunuzu düşünüyorum. Fakat bu konuya, işin diğer tarafından da bakmak isterim. Sizce Meral Saatçi kim, nasıl biri?
Kuşadası’nda doğdum, büyüdüm. İstanbul’da yaşıyorum. Ege’nin ruhu bütün hücrelerimde. Hayatımı seviyorum, payıma düşen her şeyi. Hayatımı paylaştığım herkesi, işimi… Hepsi şükür sebebim. Kişiliğimde istikrar hâkim. Çabuk tüketmem, gelen/geçen ilişkiler, dostluklar bana göre değil. Güven ve dürüstlük, ödün vermeden yaşamamın anahtarı.
Fonda harika bir müziğin daim olduğu, taze kahvenin kaliteli sohbetlere gün boyu eşlik ettiği hem atölye hem dükkanınızda takı tasarımı yapıyorsunuz. Nasıl bir hayatınız var? Gününüz, haftanız nasıl geçiyor?
Hayatım, sade yaşamın üzerine kurulu. Evim en minimal konfor ve yaşam alanım. Sabahları erken ve mutlu uyanırım. Tabii toplumsal sorunlar, her an değişebilen gündemin dışında… Her sabah ve her akşam ritüelim, duamı yaparım. Benim, ailemin, ülkemin, dünyamızın adına ve o an aklıma gelen isimler için… Kollarımı açarım yaşayacaklarıma… Haftam atölyemde geçiyor. Atölye tanımı az kalır burası için. Müthiş bir enerjisi var; ürettiğim mabedim. Misafirlerimi ağırladığım, şahane dostlukların kurulduğu ve yaşandığı, onlarla daha tamamlanan bir yer; atölyem.
Bir genel bakışın içinden konuşmak gerekirse kadın girişimci diyebiliriz. Tasarımcı kariyerinizin başlama hikayesini benimle paylaşır mısınız?
Kariyerim, hala keyif ve heyecanla çalıştığım Beymen Club ile başladı. Hala diyorum, çünkü 1996 yılından bu yana yaz ve kış gümüş takı koleksiyonlarını hazırlıyorum. Hayatımın ilk dönüm noktası eşimle karşılaşmak, ikincisi Beymen Club. Her sezon için farklı koleksiyonlar hazırladığım, hazırlarken kendimi sürekli geliştirdiğim, ruhumu beslediğim, sanatsal faaliyetleri daha çok takip ettiğim, daha çok seyahat ettiğim, belki de görme duyumun, ruhumun daha çok geliştiği, sürekli yenilenen, aktif bir hayat…
Ne harika tanımlıyorsunuz.
Bu bana ne şahane bir ödül bir bilseniz! Tabii ki bu, aynı zamanda müthiş bir sorumluluk. Yoğun çalışma dönemi, uykusuz geceler… Asistanım Dilek’im, çalışma arkadaşım Fedai ile küçücük dev bir ekibiz. Her ürün ise tek tek el yapımı. Sunum öncesi ve sonrası duygularımı anlatan ve her toplantıdan çıktığımda kurduğum cümle özetle şu: “Dalgalanmış denizlerin durulması gibiyim. Pürüzsüz. Huzurlu, dingin.”
Üretimde olan bir kadın olmayı nasıl anlatırsınız?
Üretimde kadın olmak… Ben bunun en güzel halini yaşıyorum. En sevdiğim yerde, en sevdiğim işi yaparak.
Hem üreten bir kadın hem de tasarlayan olma yolunda nasıl gözlemleriniz oldu? Tecrübe diyebileceğiniz deneyimleriniz neler?
Özgür, bağımsız, üretmenin verdiği mutluluğu yaşamak müthiş. Ülkemizde ve dünyada, üretimde kadın olmak hala zor, yetersiz. Her konuda olduğu gibi hep mücadele etmek, kendimizi kanıtlamaya çalışmak zorunda kalmışız. Toplumsal, ekonomik baskılar, zorunluluklar, eğitim ve cinsiyet ayrımcılığı, politikalar, ailedeki kadına biçilen rol, ön yargılar, beklentiler… Düşünsel kafesler içinde sıkışıp kalmışız. Kurtulamıyoruz. Hâlbuki toplumların gelişmişliğinin, refahının, kalitesinin, mutluluğunun en güçlü göstergesi kadınların üretimde olmaları.
Tasarım yapmak, üretmek size ne hissettiriyor?
Tasarlarken ve üretirken gelişimimi, değişimimi gözlemliyorum aslında. Büyümemi. Önceliklerimin zamanla nasıl yer değiştirdiklerini görüyorum . Yapmış olduğum her parçada. Tek bir çizgide, yaşam akışını. Birbiriyle tamamlanarak zamansızlaşmayı aynı zamanda. Hayal edip hayata geçirmenin, üretmenin sanki tam karşılığı yok bende. Duygumu eksik anlatacakmış gibi kurduğum cümlelerim. Yaşanmışlıklarımın, birikimlerimin ve hayallerimin, hayal etmeye cesaret edebildiklerimin en somut halleri takılarım. Yenileri için heyecanlandığım, kendimi en iyi ifade edebildiğim alan. Aynı zamanda kendimi en özgür hissettiğim, söylemek istediklerim, hikayelerim.
Tasarımlarınızın nasıl bir dili var? Hangi formlar ve görünümler ön planda?
Tasarımlarımın çok sade bir dili, anlatımı var. Basit. Hayat gibi… Zamansız. Akan… Karmalar, yörüngeler, dairesel formlar, kadın, doğayla ilgili olan her şey… Ve sosyal projelerim.
Tasarımlarınız hangi kadınlar üzerinde kendini tamamlıyor? Kurguladığınız kadının nasıl bir stili var?
Tasarımlarımı kurgulamıyorum. Kendiliğinden gelişiyor her şey. Ve koleksiyonum oluşuyor. Bu zamana da yayılabilir, hepsi birden de çıkabilir. Hiç bir hedef kitleyi de baz almıyorum aslında. Benim takılarımı hisseden herkes takabilir. Biliyorum ki, aynı penceren baktığımız, tanıdığım tanımadığım Meral Saatçi dostlarıyla mutlaka buluşuyoruz. Ruhlarımıza artı değer katıyoruz. Ben onların hayatlarına dokunuyorum, onlar benim. Beni en mutlu eden, yeni çalışmalarım için heyecanlandıran yanı bu.
Tasarımlarınızdaki sadelik ve netlik, karakteriniz ve ruhunuzdan izler taşıyor diyebilir miyiz? Nasıl bir bağlantı var?
Tasarımlarımdaki sadelik ve netlik karakterimi ve ruhumu tam olarak yansıtıyor, evet. Çünkü tamamen iç dünyamın forma dönüşmüş halleri. Yaşam şeklimin yansıması.
Motivasyonunuzu dengede tutmak için rutinleriniz var mı?
Öyle bir işim var, öyle tutkuyla ve aşkla çalışıyorum ki! Motivasyonum; geri dönüşler. Mükemmeliyetçiliğim, öğrenmeye doyamamam, içime sinen iyi işler üretmek, bu işlerin sahiplerine ulaşması, sahibiyle bütünleşmesi, hayat bulması beni inanılmaz motive ediyor. Ve tabii ki müziğim, kahvem… Duygularımın ve bedenimin müzikle buluştuğu anlar; dans. Haftanın iki günü fırsat bulabildiğim, asla ihmal etmediğim sporum. Fırsat yaratmaya çalıştığım küçük kaçamaklarım, seyahatlerim…
Kendi stilinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Yaşam alanınız, gardırobunuz, hayata bakışınız içinde neler var?
Benim stilimin bir adı var mı bilmiyorum. Kalıplarım ve Meral’ce bir tarzım var galiba. Moda, marka tutkum hiç yok. Emek verilen, ruhu olan her şey çok kıymetli benim için. Evet bu, demediğim hiçbir şeyi alamam. Genellikle ne giymek istiyorsam çizer diktiririm. En sade. Neredeyse her şeyim siyah. En renkli renk benim için ve tabii beyaz.
Bu bakış açısı, tüketmek yerine değerini yitirmemek üzerine sanıyorum.
Ruhen de tüketmem. Hala keyifle giydiğim neredeyse yirmi yıllık giysilerim var. Renkli birkaç kıyafetimi, bir röportaj çekimi için gelen fotoğrafçıya borçluyum. Ben çekim için hazır beklerken, “Renkli bir şeyler giyersiniz değil mi? Kırmızı, parlament mavisi mesela” demişti. Çok şaşırdım tabii ki.. Kırmızı bir hırka bulmuştum, öyle çekim yapmıştık. En özel tutkum şapka. Vazgeçemediğim ve çok rahat kullandığım. Sonra ayakkabı. Ayakkabıda da kendimi bütün hissettiğim bir tarzım var. Rahatlık ve tasarım tutkum.
Hayata nasıl baktığınızı tanımlamanızı istesek, neler söyleyebilirsiniz?
Hayatım bana verilen en güzel hediye. Kendimi keşfetme yolculuğum. Bu yolculuğun her anı çok kıymetli. İnişlerim, çıkışlarım, mücadelelerim… Hepsi. Sahip olduğum her şey için şükran doluyum. Kendime, aileme, çevreme, çocuklarımıza, geleceğe karşı sorumluluklarım var. Özellikle son dönemlerde yaşadıklarımız, doğanın çığlıkları bu duygumu daha da arttırıyor. Hepimiz farklı şeyler için mücadele veriyor olabiliriz. Ama bizi birleştiren o kadar çok şey var ki! Birlikte her şeyi başarmak için İhtiyacımız olan şey sadece sevgi. Gerisi gelir…
Naif, zarif ve sevgi dolu bakış açınızı nelerle besliyor ve bu bakış açısını korumak için nelerden uzak duruyorsunuz?
Tanımlamanız için gerçekten çok teşekkür ederim. Sadece özümü korumaya çalışıyorum o kadar. “Herkes olduğu kadardır “ düşüncesinden yola çıkarak, her durumda ben gibi davranıyorum. Ödün vermeden. İşleri, kariyerleri ne olursa olsun herkes eşit benim için. Yaşadıklarımın getirdiği birikimlerim, şimdinin farkındalığı ve her şeye rağmen geleceğin heyecanıyla doluyum. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama beynime kazınmış adeta. Paylaşmak istedim: “Şu anda, başka birisi senin hayatını yaşamak için dua ediyor. Sahip olduğun şeyler için şükretmeyi unutma.” Daha çok özümüze döndüğümüz, daha çok samimiyet üzerine kurmaya çalıştığımız hayatlarımızda, unutmayalım.
Son koleksiyonu “İstanbul”u hazırlarken, şiiriyle de röportajımızı bambaşka bir boyuta taşıyor Meral Saatçi:
İstanbul
Bazen, martının kanadında süzülüyorum. Kuşbakışı bakıyorum İstanbul’a.
Bazen, vapurun sesiyle koşa koşa yetişmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Yüzüme vuran esintiyle, gözlerim kapalı.
Sadece hissediyorum duyularımın zerresine kadar.
Boğaz, Tarihi Yarımada, sokaklar, her köşesinin detaylarını özümsediğim, İçinde kaybolduğum yaşanmışlıklarının.
Bazen mutluluk, bazen hüzün.
Ya da, sessizlik…
Neresinde ne görmek istersem.
Ellerimin verdiği formlar…
Ruhumda kalan her izden bir İstanbul.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.