Yazının önceki bölümleri için lütfen tıklayın:
ÖDÜL
Patika boyunca gördüğüm tüm vizyonlar ve kendi kişisel travma çözülümlerim bu maceradan bana kalan ödüllerdi. Buna rağmen bu ödüllerden ziyade yolculuğun başıyla sonu arasında geçirmiş olduğum öyle bir süreç vardı ki bence dönüşüm tam da orada başlıyordu. O yüzden bu yazıda seremoni sonrası odaya gelince yaşadığım ve de kız kardeşimle geçtiğimiz büyük sınavın detaylarından daha çok ŞİFA’yı ve DÖNÜŞÜM’ü yazmak istiyorum. (Tahmin ediyorum ki her ailede onca sevgiye rağmen çözümlenmemiş bir kardeş karması sorunu vardır. Bizde de vardı ve hala farklı kuşaklarda etkileri bir parça devam ediyor amma velakin itiraf etmeliyim ki, Peru’da her ne olduysa, Türkiye’ye döner dönmez, bozulmuş birkaç ilişkinin şifalanmasına vesile olduğumuzu hem ben hem de kız kardeşim çok iyi anladık. Bunun için ikimizle de gurur duyuyorum. Geçmiş kuşakları şifalandırırken, temiz bir gelecek nesil yaratmaya da niyet etmiş olduk)
DÖNÜŞÜM
San Pedro’nun ruhunun, ruhuma kattığı şeyin ne olduğunu odaya geri döndüğümüz ilk an anlayamamıştım. Gerçi etkisi tam olarak da geçmemişti. Baktığım duvarlarda, oda kapısında, her yerde geleneksel Peru köylüsü siluetleri görüyordum. Başka zaman olsa bunları sanrı kabul edip yaşadıklarımdan korkmam gerekirken ruhum farklı bir bilgelikle sarıp sarmalanıyor alandaki ataları gördüğümü biliyordum. Bu durum bana korku vermekten ziyade içimde derin bir saygı uyandırıyordu.
İnsan bilinci kim bilir kaç yaşam üzerinden evrimine devam etmiş, ne maceralar yaşamış, neler öğrenerek durmadan ilerlemişti. Bazen ileri, bazen geri…Çünkü tekâmül lineer değildi, spiral bir düzlemde döne döne ilerliyordu. Biriken deneyim kolektif alanda toplanıyor ve almayı bilen ruhlar için ödüllerini tek tek sunuyordu.
Ne kadar şefkatliydi o sonsuz kaynak? O zaman biz insan benliğinde var olmaya çalışan bencil varlıklar bu şefkatten neden nasibimizi alamıyor ve hep o zavallı egonun doğrultusunda ilerliyorduk? Öz’ün sesini duymak için önce dışarının seslerini susturmak mı gerekiyordu? Yoksa insanın ilk olarak kendi içindeki sessizliğe mi kavuşması? Bilmiyordum. Öğrendim.
İnsan, hayatta en çok sevdikleri onun canını yaktığında yıkılır, paramparça olur. En çok ilgi, sevgi ve emek verdiklerinden aynı oranda alabilmeyi ister. Halbuki yasalar gereği bunun tam tersi olur. O dengeyi kaçırdığımızda, sahte bir dervişliğe soyunduğumuzda, evren hatırlatır: “Öz’den mi veriyorsun, beklentiyle mi?” Eğer koşulsuz verememişsen, koşulsuz sevememiş beklenti koymuş, alamamışsan elbet üzüleceksindir. Haklılık, haksızlık arayışındaysan hala, ÖZ’e inememişsindir. Bu bakış açısı yani “onlar beni üzüyorlar” hep ayrılık anlayışından kaynaklanır. Ben ve diğerleri…işte bu yüzden ŞİFA gereklidir. Hatırlamak için…BİRLİK’i, TEKLİK’i, hepimizin BİR olduğunu…
İşte San Pedro’nun ruhu, ruhumu böyle dönüştürdü. Kabulümü, şefkatimi, koşulsuz sevgimi sınadı. Ben biraz daha genişledim, kalbim sevgiyle büyüdü, çok sevdiklerim için neleri feda edebileceğimi gördüm. BEN denilenin karşımdan bana ayna tutmasıyla her bir parçamı ayrı ayrı sevdim, şefkatle kabul ettim.
BEN’DEN BİZ’E VE ŞİFA
Ruhsal yolda ilerlemeye gönül vermiş her insan gibi ben de içimizden dışımıza yansıyan dış dünyanın büyük bir kolektif delilik içinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü maalesef modern insanlar olarak hepimizin zihni hasta. Dışarıdaki illüzyon o kadar güçlü ki, bizlere gerçek doğamızı unutturup, ayrılığın acısını çılgınca bir tüketimle dindirebileceğimiz yalanlarını söylüyor. Halbuki insan üretemediği, Tanrısallığını sergileyemediği her an çok mutsuzdur. Ucundan köşesinden, ilk yazıda bahsetmeye çalıştığım ruh ve beden ve zihin arasındaki denge sağlıklı kurulamadığında insanoğlu uçlara gitme konusunda son derece eğilimlidir. Buna ek olarak, kendini her şeyden, doğadan apayrı bir varlık olarak görme konusunda oldukça yanlış eğitilmiş zihinlere sahibiz. Batı medeniyetlerindeki bireyselleşme adı altında verilen eğitimin zamanla deforme edilerek, insanı git gide bencilleştiren ve de her şeyin efendisi gibi hissettiren yanlış bir yola girdiğini düşünüyorum.
“Oysaki insan, doğadan ve yaratılmış her şeyden ayrı düşünülemeyecek hiçbir şeydir. Bu haliyle aynı zamanda her şeydir.”[1]
Anlaması zor değil mi? Anlatması da öyle. İşte tam da bu yüzden özümüzü daha iyi deneyimleyebilmek ve benim gibi ruhsal öğretilerde ilerlemeyi seçenlerin ağzına pelesenk olmuş BİRLİK kavramını anlamak için şifa gerekli. Ve inanın herkes için bin bir farklı yolu var. Peru’da kendimi bu bitkisel şifalanma yöntemine açma nedenim, çok önceleri başlayan ruhsal alanı araştırma ve bu alanda derinleşme gayretlerime katkısı olacağını düşünmemdendi. Kaldı ki sadece San Pedro’ya izin verdi ruhum. Bir sürü seçenek vardı, onları denemek dahi istemedim. Çünkü bu o kadar öznel bir seçim ki, ruh neye ihtiyacı varsa kendi seçiyor.
San Pedro…Wachuma…Sevgili büyük baba…Sevgi ve şefkatle sarıp sarmalayan, BİRLİK’in sesini duyuran, vizyonunu gösteren, bilmen gerekenleri bilinir eden şifalı bitkinin ruhu…Olmaz denileni MÜMKÜN kılan…Tekâmül yolunda, gönülden, ruhumun üstüne tuttuğum bir büyük AYNA idi benim için. Ayna ayna söyle bana; “Kimim ben?” diyebildim.
San Pedro ayininin ertesi günü başlayan Kutsal Dişi Zirvesi ile de bilmediğim rengarenk bir dişil alana, şefkatin ve koşulsuz sevginin ne demek olduğunu görmeme vesile olan ritüellere katıldım. Hiç tanımadığımız kadın kardeşlerle şarkılar söyleyip, niyetlerde buluşup, sarmaş dolaş olmuştuk. Kalbimizden sevgi, dudaklarımızdan söze dökülen dilekler akıyordu. Dünyayı iyileştirecek şeyin bu dişil şefkat enerjisi olduğunu düşündüm bir hafta süren törenler boyunca. Toprağın üzerinde uyudum, meditasyon yaptım, ağladım, güldüm. Dinledim, bilgilendim. İçsel sorular sordum. Cevaplar tek tek geldiğinde de BİZ’i öyle bir idrak ettim ki, hatırlamak, hatırlatmak için durmadan çalıştım, çalışıyorum. Sanırım ömrüm yettikçe de bu yolu yürümeye, anlayışımı geliştirmeye ve anlayabildiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. Diyorum ya bin bir farklı yol var. İlla da bitkisel şifalanma gereklidir demek istemem. Bu çok yanlış olur. “Siz kendiniz için en doğru yolu bilirsiniz, kalbinizi hakikate açın” demek benim için daha doğru. Yolu bilmek, yürümek anlamına da gelmiyor. Bu yüzden her daim ruhsal pratiklerin önemini hatırlatırken, bir hafta boyunca beş yüz altmış kadınla birlikte söylediğimiz şarkının dizeleri kulaklarımda çınlıyor. Siz de duyun istiyorum:
“Juntas somos medicina…[2]”
“Şifa BİZ’iz”…
Sevgi ve şefkatle sıcacık sarılıyorum.
SON
[1] Nihan Uycan Özen
[2] https://www.youtube.com/watch?v=yQ6D9OfDNuo
Bu video çok büyük ihtimal 2019 yılının Eylül ayında orada olan kardeşlerden biri tarafından Youtube’a yüklenmiş. Ateş günü çemberinden alınmış kapak resmiyle verilmiştir. @juntassomosmedicina Instagram hesabından da paylaşılmıştır. Etkinliğe ait detaylı fotoğraflara bakmak isteyenler bu hesabı inceleyebilir. Zira pandemi nedeniyle 2020 de Meksika’da yapılması planlanan ikinci zirve maalesef yapılamadı. Bizim katıldığımız Uluslararası Kutsal Dişi Zirvesi şimdilik ilk ve tek olan…
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.