Deneyim

Peru Seyahati – 2

Yazının ilk bölümü için lütfen tıklayın:

PERU SEYAHATİ – 1

Sadece bir gün sonra dünyanın çeşitli yerlerinden gelen şifacı büyük annelerle çalışmalarımız başlayacaktı ama grubun ortak kararıyla San Pedro ritüeli o güne planlanmıştı. Bir gün önceden özel bir diyete başlamış, et, kahve, çikolota, ananas yemeyi kesmiştik. Bol sıvı ile besleniyorduk. Nedenini yine daha sonra anlayacaktım. Nedense pek de bir şey sorgulamadan söylenenlere uyuyordum.  Her ne kadar günlüğüme Miguel ve San Pedro ritüeli hakkında olumlu şeyler yazsam da çok korkuyordum aslında. Daha önce bitkisel şifalanma teknikleri hakkında okumalar yapmış ama bu ritüeller sırasında yaşanan şeyleri bloglardan, belgesellerden takip ettikçe de pek bana göre olmadığını düşünmüştüm. Sonuçta ben Amsterdam’a gidip şehrin atmosferinden sarhoş olmuş, alkol eşiği yerlerde olduğu için iki kadehten fazla bir şey içemeyen bir yetişkindim. Ömrümce dumanlı şeylere karşı olmuş, kokusundan mide bulantısı yaşamıştım. Şimdi kalkıp da ne olduğunu hiç bilmediğim bir kaktüsün özünü mü içecektim? Ve o kafayla yedi sekiz saat dağlarda mı yürüyecektim?

Ve öyle de oldu…

Gerçekten oldu! Sabahın kör karanlığında Miguel ve yanında getirdiği diğer şaman Daniel ile yollara düştük. Biz zaten oldukça yüksek bir vadide konaklıyorduk. Arabayla bir saat kadar daha giderek, çok daha yükseklere çıktık. Dört bin metrelerdeki rakım, bünyeye daha herhangi bir şey almadan dahi baş döndürücü güzellikteydi. Dağ köyü gibi bir yerde durduğumuzda otağaya benzer kulübelerin olduğu bir alanda bulduk kendimizi. Peru’nun şirin köylüleri, birkaç lama ve bizim grup dışında kimse yoktu. Biz sekiz kadın, iki erkek şamanla bu ruhsal yolculuğa çıkıyorduk. Daniel yanımıza tuvalet kâğıdı, ıslak mendil alıp almadığımızı sorduğunda yavaş yavaş özel diyetin nedenini de anlamaya başlamıştım. Başlamadan herkes tuvalete gitmek istemişti. Uzun bir yolculuk olacağa benziyordu. Kardeşimle ben de topluluğa uyduk. Kapalı alana girdiğimizde Miguel bir ateş yakıp beline özel bir kuşak bağladıktan sonra dualarını etmeye ve bir gece önceden kaynatıp hazırladığı bir şişe içindeki iğrenç görünümlü yeşil bitki özütünü çıkartmaya başladı. O dakika oradan kaçabilirdim ama kaçmadım. İçimde büyük bir heyecan dalgası yükseliyor, kalmam gerektiği konusunda sezgilerim beni zorluyordu. Egom “kalk, çabuk kaç buradan!” diyor, özüm “Miguel’e güvendin bir kere, dün ne kadar güzel konuştu. En kötü ne olabilir ki?” diyordu. Ben bunları düşünürken artık kaçmak için de fazla vakit kalmamıştı. Miguel, kardeşimle yan yana oturmamı istememiş bizi ayırmıştı. Sonra da töreni açmak için herkese niyetlerini sormuştu. Sırası gelen törene başlamadan en derin niyetini ortaya koyuyordu. Bu arada tek bir bardaktan elden ele geçirerek o iğrenç yeşil sıvıyı ağzımızdan tükürükler uzaya uzaya içiyorduk. Normal şartlarda bana kimsenin içiremeyeceği bu şeyi nasıl içtiğimi inanın hala bilmiyorum. Ama o an kendi kendime yemin ettim; “Nihan, burada her ne öğreneceksen ne göreceksen bunlar için geldin. Ömrünce aklından çıkarma göreceklerini! Yoksa bu iğrenç şeyi bir daha içmek zorunda kalacaksın” dedim ve bana sıra geldiğinde günlüğüme yazdıklarımı sıraladıktan sonra, “otantik özümle tanışmak ve kim isem onu görüp kabul etmek istiyorum” deyiverdim bir çırpıda.

Patika

Niyetler sıralanıp, bünyeye sevgili San Pedro’nun sarıp sarmalayan büyük baba ruhu[1] alındıktan sonra kulübeden çıktık ve dağlarda yürümeye başladık. Miguel önde, Daniel grubun sonunda alanı tutuyorlardı. Şamanların en büyük görevinin bu olduğunu sekiz saatlik yürüyüşümüz sonunda her şeyin etkisi geçip bu dünya gerçekliğine dönebildiğimde anlayabilmiştim. Onlara o gün çok minnet duymuştum. Sanırım ömrümün sonuna kadar da duyacağım. Ne kadar zaman sonraydı bilmiyorum, git gide grubun en arkasına düşmeye başlamıştım. Bir şeyler oluyordu, sezemiyordum. Tek bildiğim uzak kalmak istediğimdi ama durmak diye bir şey yoktu. İlk durduğumda anladım. Daniel, grubun sonundaki şamanımız, yanımda durdu ve tepkisiz bir şekilde beni beklemeye ve yürümem için zorlamaya başladı. “Yapamam. It’s too big for me![2]dedim. Durmamam ve gruptan kopmamam gerektiğini söylüyordu. Bu arada diğerleri epey ilerlemişti. Bana en yakın olan kız kardeşimdi. Yanına yaklaştığımda “herkesin kusmaya başladığını, kendisinin de çok midesinin bulandığını” söylediğini hatırlıyorum. O ana kadar bende pek bir şey yoktu. Ne zaman ki kardeşim kustu ben de çıkartmaya başladım. Meğerse yaşadığımız şey San Pedro’nun detoks etkisiymiş. Hem bedensel hem de ruhsal olarak temizleniyormuşuz. O dakikadan sonra tüm saklanma, gruptan uzak kalma çabalarım artık işe yaramaz oldu. Daha önceleri de farklı vukuatlarla kendini bana tanınır etmiş olan morfik alana[3] (bence bu konu başlığı tek başına bir yazıyı hak ediyor, umarım ilerleyen zamanda hakkıyla anlatabilmek nasip olur) rahatlıkla geçebilme yeteneğim, San Pedro etkisiyle coştu. Bağlantılar çok daha kolay olmaya başladı. Yaşanacakları engelleyebilecek durumda değildim artık…

Jaguar

İçimden yükselen sesleri tabi ki susturamadım. Yüksek bir kayanın üzerinde oturup soluklandım. Ağzım kendiliğinden açılarak o an orada olan ortam enerjisiyle bağlandı ve sesler içimden akmaya başladı. Dağların, hayvanların ve insanların şarkısı…O ana özel…Tek ve eşsiz…Güzel miydi bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Her zamanki gibi Nihan’ın benlik hafızasının dışında gelişmişti. Sonraları yol arkadaşlarım söylediğim şarkılardan bahsedince sadece öyle bir anın yaşanmış olduğunu hatırlayabilecektim ama o sırada bedenimde, ruhumda ve zihnimde hiçbir kontrolüm yoktu, tam anlamıyla olana teslimdim.

Sadece oturduğum kayanın üzerinden karşıya baktığımda gördüğüm yüksek dağların yüzeyinden fırlayan Jaguar ve ben…Daha Peru’ya gelmeden, okyanus üzerinde uçaktayken rüyaya daldığımda gördüğüm siyah Jaguar ve yeşil gözleri…Boğazımdan çıkan hırıltılı sesler…

Ona bakarken hipnotik şekilde şarkımı söylemiştim. Kulağa garip geliyor biliyorum ama kahve falı bakmak, bulutlardan şekil çıkarabilmek deyince aklınızda bir şeyler canlanıyorsa şayet, benim beyin yapım hakkında da biraz fikriniz oluşacaktır. İşte o sırada beyin kimyamda olanlar o şekilleri en net haliyle görebilen bir başka boyut…Onlar oradalar…Normal zamanda da oradalar. Ama göremiyoruz. Peru’luların da inandığı gibi tüm yaşamış hayvan ve insan atalar o sırada o alandalar…

Ve beni kanal olarak seçtiler…Hakikat bildiğim bu olguyu San Pedro’nun verdiği bilgelikle grubumdan daha fazla saklayamadım. Dağlara, taşlara, duyacak herkese bağırdım:

“I am the channel…”[4]

Kabul etmiştim nihayet, yolculuğun bundan sonrası benim kendi özelimde ve kolektifte bambaşka yürüdü. Bundan eminim ama ben kendime kalanları, idrak ettiklerimi anlatmakla yükümlüyüm.

Siz sevgili okuyucular için de yazının bundan sonrasında inanış şekilleri farklılık göstereceği için bazı bilgiler vermeyi uygun buluyorum. Hikayemi daha anlamlı ve belki de bilimin ışığında, elle tutulabilir kanıtlarla destekleyeceğinden bazı rasyonel zihinler için daha da anlamlı olacaktır. Yine de herkes neye inanmayı seçiyorsa tabi ki ona inanmakta özgür.

“San Pedro, meskalin olarak bilinen psikoaktif alkaloid içeren bir şifalı bitkidir. Şaman uygulamasında derin ve zengin bir geçmişe sahip olan San Pedro, herhangi bir psikonotun[5] halüsinojenik bahçesine harika bir ektir. Meskalin, coşkudan tam teşekküllü, canlı halüsinasyonlara kadar değişen etkileri olan bir halüsinojendir. Bugün San Pedro, dünya çapında doğal bir saykodelik olarak beğenilirken, yerli And kültürleri uzun zamandır kaktüsü kehanet amacıyla kullanmaktadır. Bu nedenle, kaktüs bugüne kadar hem eğlence hem de ruhsal bağlamda kullanılmaktadır.

Psychedelics’in etkilerini doğru bir şekilde ölçmek zor olsa da, San Pedro’da yaşanan ortak etkiler uzun zamandır unutulmuş anıların geri dönüşünü, ışığa ve renge aşırı duyarlılığı, sinesteziyi, zaman algısını değiştirmeyi ve açık ve kapalı göz görsellerini içerir. Birçok farklı meskalin kullanıcısı için özellikle ilgi çekicidir, çünkü madde farklı tipte görsel desenleri uyandırabilir”.[6]

Yazının sonraki bölümleri için lütfen tıklayın:

PERU SEYAHATİ – 3

PERU SEYAHATİ – 4

[1] San Pedro…Güney Amerikalılarca “Wachuma Büyük Baba” eril enerjili şifa bitkisi olarak biliniyor daha çok. Yaklaşık 3000 yıldır bu şifalanma bitkisiyle çalışıyorlar ve ruhsal aydınlanma konusunda birçok toplumun önündeler bana göre.

[2] Bu benim için çok büyük!

[3] Parapsikoloji ve biokimya alanlarında çalışan Alfred Rupert Sheldrake’e göre; doğada canlılar arasında bir ortak hafıza mevcuttur. Onun teorisi DNA’nın tüm gelişimsel kodlamanın kaynağı olmak yerine, türler için morfik alandan bilgi alıcısı olduğunu ileri sürer. Aynı zamanda geçmişteki benzer şeylerin şimdideki benzer şeyleri etkilediği ve bunun sistemleri bir arada tutan şey olduğunu söyler.

[4] Kanal benim.

[5] Bilinç başkalışımı yardımıyla, ruhani ya da bedensel arayış içerisinde bulunan insanlara denir. Bu insanlar çoğu zaman entojenik madde kullanımıyla, bazen derin meditasyonla, bazen de duyusal yoksunluk ile bilinç başkalaşımına ulaşırlar. Şamanlar ve budist lamalar örnek olarak gösterilebilir. ( 08.10.2014 06:58 rainydaysunnysummer, https://eksisozluk.com/psychonaut–1556907)

[6] https://drugsinc.eu/tr/de-san-pedro-cactus-achtergrond-en-de-effecten/

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nihan-uycan-ozen_
Yazar, sosyal girişimci…”Her yeni adımla kendine biraz daha yaklaşmış, yapmak istediklerini keşfetme yolunda ilerleyen bir ruh. Toplumda sosyal fayda yaratımını @kopruproject ile destekliyor.