Partner ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için tarafların belli bir derecede birbirlerine kırılganlıklarını ifade ederek yakınlaşmaları gerekiyor. Bu da beraberinde elbette bazı riskler taşıyor. Tüm bu risklere rağmen kalplerimizi açık tutabilmek mümkün mü?
Mümkün… Ama nasıl?
Yaşamda sıra yakınlaşmaya geldiğinde hızlı bir şekilde savunma duvarları ortaya çıkarak kalpler kapanıyor.
Sevgi demek, tarafların yüreklerini güvenle birbirlerine emanet edebilmeleri demektir. Ancak çoğunlukla savunma mekanizmaları yüzünden bu mümkün olamıyor. Bu yazıda Bert Hellinger’in ilişkiler için sistemik olarak ortaya koymuş olduğu bazı değişik bakış açılarını araştırıyor olacağız.
HEPİMİZ TAMAMLANMAMIŞ İZLER TAŞIYORUZ
Aşağı yukarı herkesin aile sisteminde çözülmemiş sistemik travmaları mevcuttur. Sistemimizde bu şekilde tamamlanmamış izler taşıdığımız zaman da şimdi ve burada mevcut olamıyoruz; gerek genel olarak hayat, gerekse de özel olarak ilişkiler için yeterli enerjiyi bulamıyoruz. Travma olduğu zaman diğer insanlara güvenemiyor veya kime güveneceğimizi bilemiyor ve seçemiyoruz, ilişkiler anlamında pek çok karışıklık yaşayabiliyoruz.
Burada travmaya kişisel olarak yaklaşmanın ötesine geçerek görmemiz gereken çok daha geniş bir alan olduğunu fark ediyoruz.
İKİ GALAKSİNİN BİR ARAYA GELMESİ GİBİ…
İki kişi bir araya geldiğinde aslında iki galaksi bir araya geliyor ve bu sadece partner ilişkilerinde değil, diğer tüm ilişkilerde de geçerli.
Her bir galaksinin etkilendiği savaşlar, açlıklar, doğal afetler, epidemiler, göçler, ölümler, kayıplar, katliamlar, intiharlar, sömürgecilik durumları vs. vardır. Bu dinamiklerin yarattığı etkiler tüm ilişkilerimizin yönünü belirliyor. Tarihimizi bilmek, ailemizin nereden geldiğini ve neler yaşadığını bilmek bu yüzden kıymetli ve muazzam önemlidir.
İlişkilerde bizi bir araya getiren enerjiler aynı zamanda ayrılmamıza da sebep olanlar oluyor.
Bu anlamda Hellinger’in bize sunduğu değişik bir çerçeveden bahsetmek istiyorum.
Annelerinin oğulları, babalarının kızları, babalarının oğulları, annelerinin kızları arasındaki ilişkiler…
BABALARININ KIZLARI
Bu gözleme göre babalarının kızları olan hanımlar, yaşamlarının çoğunlukla profesyonel boyutunda başarılı oluyorlar ama özel ilişkilerinde çok da müsait olmayan erkeklere çekiliyorlar. Özgürlüklerine genellikle düşkün oldukları için daha çok özgürlüklerinin kısıtlanmayacağı türden ilişkilere çekiliyorlar. Hayat partnerleri olamıyor veya olsa bile bilinçdışında evlilik dışına doğru çekiliyorlar. Macera arayışları özel hayatlarında etkili oluyor.
Babalarının kızları denmesinin sebebi var; çoğunlukla kayıp baba figürü söz konusu oluyor. Yani, baba fiziksel olarak ya yok ya da manevi olarak orada olamamış olmasından ötürü babaya duyulan özlem oldukça baskın. Bilinçdışında babaya daha yakın duruyorlar ve anneden uzaklaşıyorlar. Anneyi sıkça eleştiriyor veya kendilerini annelerinden daha iyi olarak görebiliyorlar. Özetle annelerine saygısız bir yaklaşım içinde oluyorlar yani annelerine tepeden bakıyorlar.
Ancak Bert Hellinger der ki bir kadın dişiliğini anne ve anne atalarından aldığı için eğer sağlıklı ve iyi bir partner ilişkisi yaşamak istiyorsa, anne tarafına yakınlaşmalıdır.
ANNELERİNİN KIZLARI VE OĞULLARI
Annelerinin kızlarının öncelikli tercihi bir aile kurmaktır ve aile düzeninin dengesi her şeyin üstündedir. Sadakat ve adanmışlık temeldir.
Annelerinin oğulları ise annelerinin yörüngesindedirler. Halbuki ilişkilerde temel esas, eril dişil kutupluluğudur. Eril, yani erkek, dişiye çekilir; dişil de erile…
Bu yörüngedeki erkekler daha çok macera arayışında olurlar ve özgürlük isterler. Kadınları üzebilirler. Babalarının kızları ve annelerinin oğulları bu anlamda bir süreliğine birbirlerine çekilirler. Bu birliktelik enerji dolu olsa da dengeli değildir. İkisinin de adanma ile ilgili sorunları olur.
Bir erkek, eril kutupluluğunu ancak baba ve baba atalarından alabilir ve onların yörüngesinde daha sağlıklı bir eril olur.
BABALARIN OĞULLARI
Babalarının oğullarına gelecek olursak… Onlar için temel itici güç, aileye gerekli olanı sağlamaktır. Ailedeki denge için sorumluluğu yüklenirler.
Sistemik olarak bakıldığında, annelerinin kızları ve babaların oğulları dengeli bir birliktelik yaratırlar.
Sorun, babalarının kızları ve babalarının oğulları bir araya geldiğinde çıkar. Babalarının oğlu aile için bir şeyler sağlamaya çalışırken aşırı çalışıyor olabilir ve babasının kızı da bundan sıkılabilir. Bu onu başka bir ülkelere gitmeye bile yönlendirebilir.
Örneğin Latin Amerika ülkelerinde, annelerinin oğulları sömürgeleşme dinamikleri yüzünden babalarının kızlarına çekilir. Amerika’daki Afrika kökenli kadınlar, kendilerini koruyamadıkları için erkeklere saygı duymazlar ve onların da ilişki dinamikleri nesiller boyunca fark edilene kadar bu dinamikler üzerinden yürür.
Bütün bunlarla beraber, her aile sistemi parmak izi kadar farklı olduğu için de her sistemin dinamiği her zaman farklı incelenmelidir.
En temelde dengeli bir ilişki isteniyorsa, kadın annesine, erkek de babasına yakınlaşmalıdır. Bu da sistemik travmaların bütünlenmesi ile mümkün olur.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.