Sağlıklı yaşam alışkanlıklarımızı salgın ile birlikte tekrar gözden geçirmeye başladık. Doğala dönmekten, şehirden uzaklaşmaktan, organik beslenmekten ve doğanını iyileştirici gücünden daha çok bahseder olduk. Aromaterapi de aynı nedenle çok daha fazla ilgi görmeye başladı. 2012 yılında Kuzguncuk’taki küçük bir atölye ve dükkân ile yolculuğuna başlayan Homemade Aromaterapi’nin kurucusu Aslı San Bilgin ile bir araya geldik. Aromaterapideki gelişmeleri, bu alandaki doğruları, yanlış bilinenleri ve virüslerden korunmanın etkili yollarını konuştuk.
Seninle en son 2015 yılında röportaj yaptığımızda Kuzguncuk’ta çok sevimli bir dükkânın ve bir atölyen vardı. Şu an durum nedir?
O zamanlar yaklaşık üç senelik bir dükkân ve atölyeydi. Önce mahallenin içinde büyüdük. Orada bir depo alanı, laboratuvar alanı sonra da bir online alanımız oldu. Salgından hemen önce hepsini bir araya getirdik. Şu anda yine Kuzguncuk’a birkaç kilometre mesafede, İcadiye’de laboratuvarımızın, tekstil atölyemizin, ofislerimizin, hammaddelerin korunduğu soğuk hava depolarımızın bir arada olduğu altı katlı bir binaya geçtik. 2015’te İzmir dükkanımızı, iki yıl önce Nişantaşı dükkanımızı açtık. Kanyon dükkanımızı da açtık ancak tam salgın öncesi olduğu için bir açık bir kapalı sürüyor. Online sitemiz 2013’ten beri vardı. İyi ki varmış, o bizim her zaman için satış yapabildiğimiz bir alan. Hikayemiz böyle…
İlk açılışın 2012’de olmuş. O günden bugüne insanların aromaterapiye bakışında neler değişti, neler gözlemledin?
Çok büyük bir değişiklik oldu. Başlangıçta aromaterapi nedir, niçin iyidir diye kendi kendime büyük bir inançla ilerledim. Çünkü benim için 18 yıllık bir geçmişi var. 2012’de iş olarak adım attığımda kendi inancımdan, tutkumdan çıkan bir şey olduğu için o tutkuyla anlatıyordum. Ama karşımdaki insanlar için aromaterapi, bir otele gittiği zaman oradaki spa’da yapılan masaj ve yağ idi ve o da muhtemelen aromaterapi yağı değildi. Bu sadece ülkemiz için değil… Seyahatlerimde ve araştırmalarımda da gördüm ki dünyada da böyle. Bu bilgi unutulmuş, yerine sentetikler, kimyasallar geçmiş, başka bir dünya oluşturulmuş. O kadar uzun sürmüş ki bu, onu yerinden kımıldatıp “Burada da aromaterapi diye bir şey var” demek kolay değildi. İşin içine sağlık, zihin, beden, ruh girdiğini zihinlere kazımayı gerektiriyordu. O nedenle ilk üç seneyi daimi olarak anlatmakla geçirdim. O kadar tutkum vardı ki, o kadar anlatıyordum ki eziyet gibi gözükmedi. O enerjiyi içimde taşıyordum. Son üç senedir gerçekten ivme yukarıya fırladı. Covid ile 90 derece yukarı çıktı desem yanlış olmaz. Sadece insanların ilgi göstermesi değil ekonomiye dönüşmesinden de bahsediyorum. Sağlıklı ve doğal yaşam alanındaki tüm ürünler için söylüyorum.
“HAYATIN İÇİNDE 360 DERECE AROMATERAPİ”
Diyetin mevsimi vardır mesela, bazı ürünler daha çok satılır ama geçer. Oysa sürdürülebilir olmalıdır. Aromaterapide bu yaklaşım oturdu mu yoksa hala bir bakıp geçenler mi çoğunlukta?
Başlangıcı aromaterapiyi kendi hayatımın içine katarak yaptığım için Homemade bunun deneyiminden çıktı. Zaten sağlıklı yaşama takıntılı bir insandan çıkmış oldu. Bugün o kadar takıntılı değilim ama o zaman öyleydi. Kristalle canlandırılmamış su içmiyordum mesela, çok uç noktadaydım. Onun sürdürülebilir olmadığını, birlikte yaşadığım insanları da rahatsız edebileceğini zamanla fark ettim. Diğer yandan aromaterapiyi hayatımın her alanına katarak başladığım için ürün gamını oluştururken de hayatın her alanını ekledim. Holistik aromaterapi var burada. Kimi insan güzelliğine takılıyor, bitki suları ve kremler alıyor. Kimi insan için enerji çok önemli, evinin enerjisi… Kimi insan için temizlik, kimi için çakrasının dengesi, kimine saç ya da ağız bakımı… Hayatın içinde 360 derece aromaterapi diye tanımlıyorum yaptığımızı. Herkesin hayatına dokunabileceğini düşünüyorum aromaterapinin
En çok fiziksel nedenlerle mi ruhsal nedenlerle mi talep var peki?
Cilt bakımının herkes için çok önemli olduğunu görüyorum. Sekiz senenin toplamına baktığımızda cilt bakımından giriş yapılıyor. Şimdi şimdi enerji de çok önemseniyor.
Salgın ile birlikte neler oldu?
Bence şöyle bir şey oldu. Enerjinin, beden, ruh ve zihnin önemini bilen ama buna hiç vakti olmayan kitle vardı. Pandemi onlar için güzel bir fırsat oldu. Eğitimlere katıldılar, online ısmarladılar, belki daha önce sipariş vermek bile önceliği değildi. Pandeminin aromaterapiye artı etkisi oldu. Bir gözlemim daha var. Yabancı bazı markalara çok yüksek bedeller ödeyenler daha uygun fiyatlı bu ürünleri almaya başladılar ama bunu ucuza geçmek değil, doğala geçmek olarak yorumluyorlar.
Aromaterapinin tanımına gelelim…. Gerçekten aromaterapi nedir?
Aromaterapi; bitkilerin, kök, sap, tohum, çekirdek, yaprak, çiçek, reçine gibi bölümlerinden, bazen de bütünden elde edilen güzel kokulu yağlar aracılığı ile ruh-beden-zihin dengesi vermeyi amaçlıyor. Üç hammaddemiz var. İlki saf uçucu yağlar ki bunların organik olması çok önemli… İkincisi soğuk preslenmiş yani 30 derece ve altında preslenmiş baz yağlar. Daha yüksek ısı verilince kimyası bozulur ve içindeki mineral ve yağlar gider, o zaman aromaterapiden söz edemeyiz. Üçüncüsü de bitki suları, gül suyu, lavanta suyu, papatya suyu gibi. Bunların da mutlaka ilk distilasyonu olması gerekiyor. İlk distilasyon olmazsa yine aromaterapi olmuyor. O nedenle aromaterapi dediğimiz zaman bu üç hammaddenin hakkıyla doğru şekilde kullanılmasından bahsediyoruz. Ancak “Aktardan aldığınız yağa güvenmeyin” gibi bir cümle de kurmak istemiyorum, çok haksızlık olur. Çok iyileri var, algısı yüksek olanlar var. Ayrıca aktar sisteminin kültürümüz için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sorun aromaterapi bilgisinin bilinmemesinden kaynaklanıyor. Aktara satan kişi de uçucu yağ diye satıyor, üretici de öyle biliyor. Kandırmak için değil, öyle biliyorlar.
Onlar nedir aslında?
Çoğunlukla tağşiş yağ dediğimiz; pamuk yağı ya da ayçiçek yağının içine esansiyal yağ ya da tümden sentetik esanslı yağlar damlatıyorlar. Oysa uçucu yağ olması gerekiyor. Lavanta yağı değil, lavanta uçucu yağı. Biberiye yağı değil, biberiye uçucu yağı olmalı. Bir de merdiven altı, hiçbir Sağlık Bakanlığı bildirimi olmayan ürünler var. Formülasyonları geçelim, en basit ürün, diyelim ki ilk distilasyon gül suyunun alınıp rafa konulması için o kadar uzun prosedürler var ki. Koyduğu şişenin, şişe kapağının testleri, analizleri, ürün güvenlik dosyaları… Dolayısıyla merdiven altı yapan ile arada çok büyük bir maliyet farkı da oluyor. Mesela gül suyunun üç ay stabilizasyonunu, mikrobiyolojik üremelerini yapıyoruz. Ama yapılmayan üründe içinde bakteri üremiştir, yüzünüze sıkarsınız, sorun yaşarsanız. Bir ürün çıkarana kadar bazen bir sene geçiyor diyebilirim.
Biz bu farkları nasıl anlayacağız?
Ürünün barkodu olmalı. ÜTS Mobil diye ürün takip sistemi uygulaması var. Ona barkodu okuttuğunuzda çıkıyor ürünün Sağlık Bakanlığı kozmetik dairesindeki dosya numarası. Ürün oraya kadar gelebilmişse bu prosedürleri tamamlamış olduğunu varsayıyoruz. Tüketicinin bunu kontrol etmesi önemli. Barkod yazmak bedava, o nedenle üzerinde barkod olması yeterli değil. Mesela bazı firmalar bir barkod alıyor ve aynı barkod ile otuz farklı ürün üretiyor. O nedenle tüketici olarak bizim bunları kontrol etmemiz gerekiyor. Ancak öyle düzene sokabiliriz. Tüketicinin de bilinçli olması gerekiyor.,
Personel de aromaterapi eğitimi alıyor mu?
İç eğitimlerimiz var. Online’a geçişle iç eğitimler çok daha güzel oldu. Yeni ürün çıkınca hemen eğitim veriyoruz. Bir de bizde gelene mutlaka bir şey satalım sistemi yok. Kişi içeri girdiğinde ne istediğine bakıyoruz ve danışmanlık veriyoruz. Pazarlama sistemimiz yok.
Ruhsal çalışmalarla da çok örtüşüyor, Talep etmeyene zorla yardım etmemek gibi.
Tam olarak onu yapıyoruz dükkanlarda. İlgilenirse alır ya da geri gelir, gelmezse başka yerden alır, fark etmez. Kalbimden öyle gelerek başladı ve hiçbir zaman negatif tarafını görmedik bu yaklaşımın. Orta ve uzun vadede artı olarak döndüğünü düşünüyorum.
Rekabet değil, birlikte büyüme çağına geldik. Bildiğim kadarı ile siz de fason üretim yapıyorsunuz rakip yaratmaktan endişe etmeden.
Gerçekten aromaterapi yapan, bizde bulunan hammadde kalitesinde aromaterapik ürün isteyen markalara fason üretim de yapıyoruz. Her şeyden önce evrende herkese yetecek kadar bolluk bereket var. Bir firmanın daha var olmasına ticari yönünden bakmıyorum. Birlikte ne kadar büyürsek, aromaterapi ne kadar büyürse biz de büyürüz. Hiç kimse kimsenin rızkını alamaz. Bunun böyle olduğuna kalpten inanıyorum. Böyle değilse de yaşıyorum, hayatımı sürdürüyorum, daha fazlası ile ilgili bir hırsım da yok bin kere şükür.
18 yıldır bitkilerle iç içeyim dedin. Neler oldu, nasıl tanıştın, sende neleri dönüştürdüler?
Ben enerji kısmından girdim. Astrolojik haritam Aslan’a Oğlak ve Ay Akrep’te. Yağlar, sular, simya tam bana göre… Biraz zor bir enerji kişinin kendisine ama bugün baktığımda iyi ki bu işi yapıyorum diyorum çünkü önce kendime şifa vermeye başlamışım bilmeden. İyi geldiğini fark ederek hayatıma almışım. Ruhsal arayış ile başladı. Reiki master olmuştum, seneler sürüyordu o zaman süreç. Aromaterapiye adım attığımda ise büyülendim, bana iyi geleceğini anladım. Ruhsal iyileşme için sıkı tuttum orayı. Eczacı Nazan Kemali hocamdan aromaterapi, fitoterapi dersleri almaya başladım. Eğitimlere devam ettim. Ruh-beden-zihin dediğimiz için bağlantısız görünen ama bağlantılı olan birçok eğitim aldım. Sadece yağın etken maddesini, kokusunu bileyim deyice eksik kalıyor.
Bir yandan da iş var, personel var, bütçeler var. Stres yaşıyor musun?
Önce tek başıma başladım. Sonra bir kimyagerim oldu. Şu an 50 küsur kişilik ekibiz. Hiçbir zaman bir şey yapıp içini doldurmaya çalışmadım. Hep ufak ufak, kazandığımı yatırarak ilerledim. Artık oraya sığmadığında bir yana geçtim. Bir tesis kurup iş bakmadım yani. Bir şekilde sisteme güvenmeyi de öğrendim. Yaptığım şeyin iyi bir şey olduğuna ve desteklendiğime güveniyorum iyi niyetle yaptığım için. O güvenle zihnimi de güzel tutuyorum. Ama çok çalıştım, günde 20 saat çalıştım. Şimdi şimdi günde 15 saate indi.
LİMON, ITIR VE KEKİK EN GÜÇLÜ KORUYUCULAR
Su salgın günlerinde aromaterapiden nasıl yararlanırız?
Virüsün tespiti ve ondan sonra geçen süreçte hangi yağlar bunu engelliyor diye klinik araştırmalar da yapıldı. Limon, ıtır ve kekik yağlarının en yüksek etkiye sahip olduğu görüldü. Zaten uçucu yağların hemen hemen hepsinin antiviral ve antibakteriyel etkileri var. Kiminin daha çok kimini daha az ama illaki var. Her durumda uçucu yağları hayatımıza katmak, koklamak zaten çok önemli. Mesela maskemin içinde bir damla damlatıyorum, kapağını açıp kokluyorum. Sabun çok önemli. Ellerimiz çok sık yıkadığımız için kastil sabun, yani yağ bazlı sabun kullanmalıyız. Kolonyaya gelirsek…Kolonya deyince uçucu yağlarla hazırlanmış kolonyalardan bahsediyoruz. Oda spreyleri kullanılabilir; kekikler, okaliptüsler, karanfiller, tarçınlar… Bunları hayatımıza katmak pratik yollar. Kekik sulu sirke ile ortam ve yüzey temizliği de çok etkili.
Uçucu yağların antiviral etkisi nereden geliyor?
İlaç gibi düşün. Bir etken madde analizi yaptığında birtakım etken maddeler bulunuyor. Bir etken maddenin varlığı ve oranı onun zaten kuvvetli bir antiviral olduğunu gösteriyor. Bunun dışında bir de işin frekans kısmı var. Ölçülebiliyor frekanslar. Gülün 320 Mhz, günlüğün 180, lavanta 118 gibi… Çok yüksek olması başka bir boyutta, eterik beden boyutunda çok önemli. Zaten frekansı sağlam tuttuğumuzda virüsün delik bulup girme ihtimali yok. Aslında bu daha önemli ama etken madde bazında anlatınca daha anlaşılır oluyor.
DİNGİNLİK İÇİN LAVANTA VE ORMAN KOKULARI
Zihni sakinleştirmek için neler önerirsin?
Her zaman için lavantayı öneriyoruz. Belki klasik geliyor ama gerçekten önemli. Metabolizmayı, biyoritmi o kadar dengeliyor ki. Bir de neyin yanına eklersen sinerjik olarak gücünü artırıyor. Günlük ve sedir çok güzel. Bu aralar orman kokularını çok seviyorum. Japonya’da artık bazı hekimler orman terapisi reçete ediyor. O yağlar, işte çam, sedir, servi, ardıç çok etkili.
“UÇUCU YAĞLAR KESİNLİKLE İÇİLMEMELİ”
Bunlar koklamak ya da damlatmak için öneriler… Peki cilde sürülebilir mi?
Ne zamanki cilde süreceğiz badem yağı, susam yağı, Hindistan cevizi yağı gibi bir baz yağın içine damlatmalıyız. Birtakım oranlar var. Ağza ise asla alınmamalı. Mutlaka doktorların reçetesi olmalı. Burada çok büyük bir bilgi kirliliği var. Özellikle suya damlatıp kekik yağı içmeler falan. Yanlış bilgi yayıldı, zarar görenler oldu. Uçucu yağ suda çözünmez. Koklarken bile cayır cayır yakan kekik yağının yemek borusundan geçtiğini düşünün. Çok riskli…
İştah kontrolü için bir tavsiyen olur mu?
Şu yağ iştahı kapatır desek doğru olmaz. Konuya kök çakradan yaklaşmak isterim, yeme ihtiyacımız oradan geldiği için…. Kök çakrayı dengeleme, onun yağları olan paçuli, sedir, karanfil, zencefil uçucu yağlarını koklamak, buhurdan ile kullanmak destek olabilir.
Son soru… Sence neler mümkün?
İnancın yanına tutku, onun yanına da çok çalışmayı koyduğun zaman hayatta her şey mümkün.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.