Modern çağın bize dayattığı haz ve hız çağın hızlı karar ver, hızlı cevap ver, hızlı düşün ve bunu en hızlı süratte yap baskısı. Sanki yavaşlarsak bir şeyleri kaçıracağız korkusuyla yaşıyoruz. Ve özgür irademiz dışında gerçekleşen tüm bu eylemlerimizin neticesinde yorgun, mutsuz ve hasta hissediyoruz. Sonunda ruhumuz ve bedenimiz birbirinden bağımsız olarak yaşayan bireyler haline geliyoruz. Ve kendimizi yitirmeye başlıyoruz.
RUHUNA DÖN NEFES AL
Doğamıza aykırı bu yaşam tarzında yavaşlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Yavaşlamanın ilk koşulu kişinin ruhuna dönmesidir. Ruhumuzla bağlantıya geçmenin önündeki en büyük engel, sabah gözümüzü açar açmaz telefonu elimize almak ve bildirimleri okumak. Kahvaltımızı yaparken, kahvemizi içerken bile bir şeyler izliyor, dinliyor, öğrenmeye çalışıyoruz. Aynı anda birden çok şeye dikkatimizi verip, yapmaya çalışıyoruz. Anda olmadan ama aynı anda birden çok şeyi yaparak meşgulüz. Ama asıl soru şu zihnimiz gerçekten bu kadar dolu olmaya dayanabiliyor mu? İşte burada zihinsel karmaşayı temizlemeye detoksa ihtiyaç duyuyoruz.
Zihnimiz durmaksızın gelen endişeler, düşünceler ve duygularla dolup taşıyor. Zihinsel detoks, bu karmaşayı kabul edip serbest bırakmayı tercih edebiliriz ve pozitif düşünce için alan açabiliriz, der. Bu zihni susturmak ya da görmezden gelmek değil; onlara biraz olsun nefes aralığı tanıyabilmek, “Zihnindesin, güvendesin; hiçbir yere yetişmek zorunda değilsin.” diyebilmektir. Ben bunun için küçük adımlarla başladım:
– Sabah uyanınca ilk 5 dakika sadece nefesimi dinliyorum.
– Kahvemi telefonla değil, pencereyle içiyorum.
– Günde birkaç dakika hiçbir şey yapmadan oturuyorum.

SADECE VAR OL
Ama bir yerden sonra bunun yetmediğini fark ettim. Zihnimi değil, zihinsel sistemimi yavaşlatmak istiyordum. Ve bunun için Mindfulness eğitimlerine başladım. Ve programının içinde geçen hafta sessizlik inzivasına programına katıldım.
İnziva 3 gün sürdü. Telefon yok, konuşmak yok, dikkat dağıtan hiçbir şey yok. İlk gün zihnim çok konuşkandı. Sürekli bir şey düşünmek, planlamak istiyordu. Bu sessizlikte huzurla birlikte rahatsızlık da vardı. Kendi iç sesimi daha net duymaya başlamıştım. Dış sesler azaldığında, iç sesimiz bize ne anlatmak istiyor, daha net duyabiliyoruz. O ses bazen şefkatle yaklaşıyor, bazen korkularımızı yüzeye çıkarıyor. Ama her zaman bize bir şey söylüyor.
Sessizlikte fark ettim ki zihnimde hem içsel savaşlar hem de büyük farkındalıklar vardı. İşte bu anda, mindfulness’ın temel tutumları yavaşça karşıma çıkmaya başladı. Hepsi zorlayıcıydı ama aynı zamanda dönüştürücüydü. Otururken niye bu kadar düşünüyorsun, diye kendime kızdığımı fark ettim. Sonra bunu da yargısızca fark etmeyi öğrendim. Her düşünce, sadece bir düşünceydi. Ne iyi ne kötü… Sadece vardı. Zihnim hemen sakinleşsin istedim. Ama olmadı. Sabretmek, sürecin kendi ritmini bulmasına izin vermekti. Ve bu, bana tahmin ettiğimden daha zor geldi. Bu deneyimi daha önce defalarca yaşamıştım. Ama ilk kez yapıyormuş gibi merakla yaklaşmak, gökyüzüne bakarken ne güzelmiş diyebilmek içimi açtı. Kendi farkındalığıma güvenmek… Her cevabı dışarıda ararken, içimde zaten taşıdığım yanıtları duyabilmeye cesaret etmekti.
Bu sessizlik bana bir şey kazandırmalı diye düşünürken durdum. Meditasyon, bir performans değildi. Sadece olmak yeterliydi. Ve bu, beni en çok zorlayan şey oldu. Bazen huzursuzluk vardı, bazen kaygı. Onları değiştirmeye çalışmadan, sadece oldukları gibi kabul etmek… İçimdeki sıkışıklığı yumuşattı. Tuttuğum eski düşünceler, geçmişteki konuşmalar, keşkeler… Hepsi zihnimde yer işgal ediyordu. Onlara sıkı sıkıya tutunmanın bana iyi gelmediğini fark edip nazikçe bırakmak büyük bir hafiflik getirdi.
Bu tutumlar, inzivada deneyimlediğim en derin duygusal dönüşümlerdi. Belki öğretici cümleler olarak başlamışlardı ama orada otururken, onların ne demek olduğunu bedenimde hissettim. Unutma, düşüncelerin gelmesi doğaldır. Ama sen onları tutmadan da var olabilirsin. Bazen en büyük yenilenme, hiçbir şey yapmamakta saklıdır.
Ve belki sen de bir gün sadece sessizlikle dolu bir anın içinde, gerçekten kendine döndüğünü fark edersin.

©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.