Bazı düşünceler vardır hemen çözülmek ister, hemen yazılmak, konuşulmak, içinden atılmak ister. Sanki o an ilgilenmezsek dağılacağız sanırız. Ama her duyguya, her düşünceye anında cevap vermek, farkına varmadan zihni boğar. Zihnin içinde bitmeyen bir acil servis gibi yaşamak, hiçbir duyguyu gerçekten dinleyememek demektir. Her düşünceye anında koşmuyorum artık. Bazıları kendini göstermek için önce demlenmek istiyor.
Ertelemek hani kötüydü?
Tıpkı fiziksel alanlarımızda “şimdilik burada dursun” dediğimiz kutular gibi, zihnimizde de bekleyebilecek düşünceler için bir “erteleme rafı” oluşturmamız mümkün. Bunu bir kaçış gibi düşünmeyin, daha çok bilinçli bir mola vermek diyebiliriz. Yani şimdi seninle ilgilenmiyorum ama seni unutmadım der gibi. Çünkü bazı düşünceler olgunlaşmak ister. Bazı duygular, içine yerleşecek sessiz bir alan bulduğunda kendi kendine hafifler.
Her düşünce acil değildir.
Her soru hemen yanıt beklemez.
Her his, ilk dalgasında ifade edilmek zorunda değildir.
Hemen konuşmadığın bir his seni terk etmez.
Şu anda öyle bir çağda yaşıyoruz ki, her duygu analiz ediliyor, her düşünceye bir etiket yapıştırılıyor ve her iç sıkıntı, her ilişki didiklenip hemen çözüme zorlanıyor; sanki çözmeden geçersek eksik kalacakmışız gibi bir baskı içindeyiz. Oysa bazı şeylerin hemen çözülmemesi, bazı duyguların sadece orada olduğunu bilerek kabul edilmesi gerek, çünkü her şey anında çözülmeyi değil, bazen sadece tanık olunmayı isteyebilir Tıpkı iyi bir çayın demlenmesi gibi zihnimizin de bazı düşünceleri sindirebilmesi, olgunlaştırabilmesi için zamana ihtiyacı vardır. Ertelemek, her zaman sanıldığı gibi bir pasiflik değil, aksine farkındalıkla gelen bir bilgeliktir ve zihnine “şu an seninle ilgilenemem ama seni önemsiyorum” diyebilmek bazen de kendine kurduğun en şefkatli cümle olabilir.
Aslında bu, kendinle yaptığın sessiz bir anlaşmadır. Bir düşüncenin önemli olduğunu kabul edersin ama onunla o an ilgilenmemeyi seçersin. “Bu düşünce şu anda zihnimi meşgul ediyor ama şu an için ona alan açmayacağım, onu yarın sabah yazacağım” diyebilmek, zihninin düğümüne değil, düzenine hizmet eder. Zihninde sürekli dönen düşünceler çoğu zaman seni şimdi’den koparır. Gününü böler, odağını dağıtır, enerjini tüketir. Ama düşüncelerini geçici olarak bir yere koymayı öğrenirsen içsel gürültü azalır. Günün akışını bozmadan düşünceyi dışlamadan kenara alırsın. Bu, kontrolü tekrar eline almanı sağlar. Düşünceler seni sürüklemez; sen onlara yön verirsin. Çünkü tekrar ediyorum, her düşünceyle “hemen” ilgilenmek zorunda değilsin.

Zihinsel Rafımı Nasıl Kurarım?
İlk adım, o anki düşünceyi fark etmektir. Kendi içinde bir duraklama tuşuna basmak gibi: “Şu an bu düşünce beni meşgul ediyor, zihnimi kaplıyor.”
Sonra ona zaman tanırsın: “Şu anda buna alan açamayacağım ama bu düşünceyi önemsiyorum. Sabah sayfalarımda mutlaka ona döneceğim.”
İstersen fiziksel bir destek de kullanabilirsin. Küçük bir not defteri, bir telefon uygulaması ya da sadece kendine ait bir not alanı olarak “Zihinsel Raf Defteri” tutabilirsin. Orası, düşüncelerinin bekleme odası gibi olabilir. Hem düşüncene saygı duymak hem de kendini yormadan ona sahip çıkmak istiyorsan bırakmayın öğrenmelisin. O düşünceye daha sonra döneceğini bilmek, zihninin onu tutmak için gösterdiği çabayı da hafifletebilir.
Bana bu yöntem çok iyi geldi ve geliyor. Size de öyle olur belki!
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.