Fark ediyorum da bunca zamandır kendim dışında her şey olmak için uğraşmışım. Sahip olduğumu zannettiğim birçok şeyin bana ait olmadığını fark ettiğimde yaşadığım sarsıntıyı hâlâ bedenimde hissediyorum. Ve ben bugün bunu bilmelerin bana hediye ettiği harekete geçme sorumluluğunu taşıyorum.
Çok sevdiğim, çok saygı duyduğum ve ondan her daim çok şey öğrendiğim öğretmenim bir gün dedi ki: Olmanız gereken tek şey mutlu olmak. Mut—lu.
Çalışkan, akıllı, başarılı, yetenekli, konuşkan, huysuz, karamsar, sabırsız, iyimser, çok gezen, hiç gezmeyen ve dahası ne kadar tanımlayabilir bir insanın hakiki kompozisyonunu, artık bilemediğim bir yerdeyim. Tüm bu sıfatlar, maruz kaldığımız ortamlardaki insanların havaya bıraktığı etiketler olarak biz kabul ettikçe yapışıyor üzerimize. Sonra başlıyoruz o etiketleri haklı çıkarmak için hiç durmadan uğraşmaya: Kızmanın anlamı olan yerde susuyorum çünkü ben sakin biriyim, anlaşabileceğim yerde çıkışıyorum çünkü ben huysuz biriyim, canım çalışmak istemediği halde çok çalışıyorum çünkü ben çalışkan ve başarılı biriyim; bana atanan ve bilerek ya da farkında olmadan kabul ettiğim tüm özellikleri haklı çıkarmak için sonsuz bir çaba içindeyim.

Tüm bunların arasında mutlu olmak nerede duruyor?
Yakınlarda bir film izledim, müzik öğretmeni harika bir sesi olan ve koroya katılan genç kıza şunu söylüyordu: “Sen sadece güzel ses çıkarmaya çalışıyorsun. Sen gerçekten şarkı söylüyor musun?” Vay canına…
Gerçekten kalbinin şarkısını duyduğunda insan ve onunla dans etmeyi seçtiğinde neler olur? Nasıl hareket eder, nasıl akar hayatın içinde, gerçekten bu kadar çok sıfata ihtiyacı olur mu o insanın? Anlamaya başlıyorum.
Bir şeyleri tanımlamaya, oldurmaya çalıştığında insan, esasında hakikatinden uzaklaşıyor. Kalbin olduğu yer tanıma, tanımlamaya, anlamaya, anlamlandırmaya, bir şey olmaya ihtiyacın olmadığı bir yer… Biliyorum.
Bana tanıdıklarımdan-tanımadıklarımdan-kendimden-dışardan atanan tüm tanımlamalardan, beklentilerden, korkulardan, olmazlardan özgürleşebildiğim kadar kabuğumu kırıyor ve var oluşumun hediyelerini fark edebilmeye, onurlandırabilmeye başlıyorum.
O oluyorum. “O” nedir, bilmiyorum ama keşfetmek için sabırsızlanıyorum. Ve bu keşif aslında bana ait olmayan tüm katmanları birer birer soyduğum, kendim olmaya dair her şeyi özgürce sahiplendiğim bir yolculuğa dönüşüveriyor. Ruhumdaki “mut”u artık görmeye hazırım. Mutlu olmak aslında bu kadar kolay.
Sevgimle

Pırıl Sahil Tekin
Kendini bildiğinden beri yazıyor, yazarken onun için her şey duruyor. Bilinmeyene olan koca bir merakla büyüdü, bir yandan da bilinmeyenden hep korktu. Büyürken korku denen şeyin korkulandan daha fena bir şey olduğunu fark edince rahatladı; yoluna korkmaya, korkuya rağmen yürümeye, büyümeye devam ediyor. Kalbinden geçenleri paylaşmaya niyet ediyor.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.