Kendini tanımaya çıkmış, özünü aramaya koyulmuş bir yolcu Gamze Alpar. Kendini arama yolunda birçok kadına da eşlikçi olmuş, olmaya da devam ediyor. Çalışkan, üretken, azimli, komik ve bu evrenin, anın çok farkında bir insan. Sisteme öyle içten inanıp sırtını dayıyor ki sanki tüm sistemin sırrını çözmüş gibi. Gelin sizi Gamze Alpar’la tanıştırayım.
Bir süredir Instagramda seni takip ediyorum. İçten, samimi, esprili, insanları motive eden, kendi öz yolculuğuna çıkmış ve kendini geliştiren şahsına münhasır bir insansın. Seninle röportaj yapmak istediğimi söylediğimde bana şaşırarak “Aa ben öyle biri değilim ne koçum ne de bu işlerin eğitimini aldım!” dedin bana büyük bir özgüvenle ve samimiyetle. Bu arada da epey seni seven bir kitle var. Kendi deyiminle “yürü be kızım, yaparsın” grupların var. Her gün sabahın erken saatinde kitap okuma grupların, sınıfların var. O zaman şöyle kısa bir girizgâh yaptıktan sonra seni bir tanıyalım isterim.
Gamze Alpar kimdir? Nasıl başladı bu kendine yolculuğun? Ve daha sonra insanlara da bu motivasyon yolculuğunu paylaşman?
Gamze Alpar kimdir’in cevabını bilmemekle birlikte, bugüne kadar 8 farklı sektör ve 18 iş değiştirmiş, 23 yaşında oğlun olan, bekar, iki köpeğiyle birlikte yaşayan 49 yaşında bir kadın olarak özetleyebilirim. Kendime yolculuğum hep vardı, öyle yaşıyormuşum farkında değilmişim. Merkeze hep kendimi koymuşum. Merkeze kendini koymadan kendine yolculuğa çıkamazsın. Yarım kalır. İnsanlarla paylaşmam da Instagram üzerinden kendiliğinden gelişti. Planlı değildi.
En ilgi çekici hikayelerinden birisi sadece 44 parça eşya ile her şeyi bir anda sıfırlayıp 3 sene krallar gibi yaşadın. Deli misin sen? Neden böyle bir şey yapmaya ihtiyaç duydun? Neyin ispatıydı bu?
Hayatım ispat çabası ile geçti ama kaynağını bulamadım. Diplerdeki yetersizlik ve değersizlik olabilir. Beni ilgilendirmiyor sebebi, dışa vuruş şeklini seviyorum. Konu ne olursa olsun “Ben yaparım” olarak çıkıyor çünkü.
6 sene önce Nişantaşı’nda yaşıyordum. Bir gün bir makale okudum ve insanların 100 eşya ile yaşadığını öğrendim. “Nasıl 100 parça? Sadece 16 tane çay kaşığım vardı. Yapabilir miyim acaba?” dedim. Birkaç saat düşündüm ve karar verdim. Genelde kararlarımı hızlı alırım. Neticesinde birkaç gün içinde evi kaldırıma indirdim. İşi bıraktım. Bir bavul, 44 parça eşya ile 3 sene yaşadım. O zaman bankada param yoktu. Gökyüzüne bakıp şunu dediğimi hatırlıyorum; “Bak ben bir deneyim yaşamak istiyorum ve kimseden para da isteyemem, birilerinin yanında kalmak da istemem. Lütfen bana kalacağım evler ve rızkımı yolla. Mümkünse evler güzel ve boş olsun” dedim.
Tanıdıklarım ve tanımadıklarımın evleriydi. Evler hep güzel ve boştu. Kimseye telefon edip de senin evinde kalayım mı demedim. Örneğin ilk telefon belki 5 senedir konuşmadığım eski bir sevgilimden geldi. “Birden aklıma geldin iyi misin?” diye aramıştı. Ben de “Çok iyiyim böyle böyle bir yola çıkıyorum” dedim. “Ya sen hiç akıllanmayacak mısın? Bak ben Antalya’ya geldim iş için bir sene buradayım, Bodrum’daki ev boş, istediğin kadar kal” demişti. İlk durağım Yalıkavak’taki muhteşem manzaralı evdi. Mesela gittiğim evlerde beni gören komşular kahveye davet ediyordu. Ne yapıyorsunuz filan derken benim yolculuğum herkese çok enteresan geliyordu. Her yere davet edilmeye başlamıştım. Akşam tekneyle çıkacağız lütfen gelin, yarın bilmem nereye gideceğiz misafirimiz olun. Her yere davet edilmeye başlandım. Her masada hikayemi anlattırıyorlardı bir çeşit sirk maymununa dönüyorsun aslında.
Sonra bir masada hiç tanımadığım bir çift “Gamze Hanım bizim Bolu’da bir evimiz var yıllardır hiç gitmeyiz. Lütfen alın anahtarları gidin istediğiniz kadar kalın,” demişti. İşte böyle böyle kuruldu o zincir. İlk gün itibariyle kalmak için ya da karnımı doyurmak için hiç çözüm düşünmedim.
GAMZE BİLMEDİĞİN ŞEYLER VAR, DÜŞ PEŞİNE
Peki para nerden geldi?
Karnımı doyuracak para da şöyle geldi; Evi boşalttıktan birkaç gün sonra bir akrabam aradı. Sinirliydi. Bana babamdan kalan hakkım olan parayı neden almadığımı soruyordu. Ne parası filan derken, seneler önce vefat eden babamdan emekli hakkım olduğunu öğrendim. Hemen başvurdum ve o gün 11.000 TL birikmiş para aldım. 975 TL de aylık maaş bağlandı. Benden iyisi yoktu.
Tabii ki bunların altında Yaradan’a ve evrene karşı olan acayip bir güven duygusu var? Bu duyguyu nasıl kazandın? Ve bu güvene gelene kadar hangi yollardan, kısırdöngülerden geçtin?
İnan bir fikrim yok. Dediğim gibi bende ispat çabası çok yüksek. İnadım inat yani. Kralı gelse hatta tüm dünya üstüme gelse tanımam. Yapılacak o kadar! O zamanlar Yaradan’la ilgili de aşırı sağlam bir bağım yok, kendime güvenim sonsuz ama. Bana bir şey olmaz diyorum hep. Yani en kötü ne olabilir ki? Kötü senaryoya da eyvallah.
Şimdi okuyanlar merak edecektir, kendi üzerine çalışmaya nereden başladın? Bir eğitim aldın mı? Hangi kitaplar, kişiler sana rehberlik etti?
Eğitim almadım, rehberlik eden de olmadı. Ben bir öğreti ya da keşif peşinde olmadım çünkü her zaman yaşamın peşinde oldum. Kitap dersen çok okudum. Ne bulursam okudum. Ampulü yakan Tanrılar Okulu oldu ama. Onu okuduğumda 41 yaşındaydım ve dedim ki “Gamze bilmediğin şeyler var düş peşine…”
Bir de şu gazeteci olma hikayen var. O nasıl gerçekleşti? Aslında sormak istediğim “Ben zaten karar vermiştim o andan itibaren ben zaten gazeteciydim!” diyorsun, bu nasıl oluyor gerçekten?
Oluş haline geçiyorum. Bunu çok sonra anladım. Bilgi olarak yani. Zaten doğalımda, kendiliğimden yapıyormuşum. Yıllar önce işsiz olduğum bir dönem, bir arkadaşım aradı. “Sen neden gazetecilik yapmıyorsun? Tam gazeteci olacak kadınsın,” dedi. Ben de hakikaten ya neden yapmıyorum haklısın dedim. Hemen üstüme gazeteciliğe uygun bir kıyafet giydim ve sokağa çıktım. Zihnimden sürekli “Ben gazeteciyim,” diye geçiriyordum. Öyle emindim ki yürüyüşüm değişmişti. Kaldırımda bir arkadaşımla karşılaştım. Yanında bir arkadaşı vardı. Selamlaştık. “Nasılsın, ne var ne yok?” dedi. “İyiyim, ben gazeteci olacağım.” demiştim. “Nasıl yani?” dedi. “Bilmiyorum gerçekten ama oluyorum.” demiştim. Bazen şizofrenik görünebiliyor dışarıdan gerçi ama işin sırrı kimsenin ne düşündüğünü umursamamakta. Yanındaki arkadaşı da “Aa ben filanca gazetenin yayın yönetmenini tanıyorum.” demişti. Bana kanalı açtı o gün. Adamı aradı telefonunu vermek için izin istedi. Bana telefonunu verdi ve ben de ertesi gün randevu alıp gittim, işi aldım.
Hadi biraz da bize sana göre, senin deneyimlediğin bu “isteme ve oldurma” yani yaratım olayını anlatır mısın? Nasıl istemeliyiz? Senin keşfettiğin, bizzat deneyimlediğinin evrenin kanunları neler?
Evrenin prensipleri yani Allah’ın kanunları çok net aslında. Yabancı değiliz kuantum fiziği yasaları. Bunları herkes biliyor, bilgi artık her yerde. Ancak idrak etmeden bilgi hayatına geçmez. Tezahür etmez. Oluşa geçemezsin. İdrak nasıl olur? Merkeze kendini koyacaksın önce. Konsantrasyonun kendinde olacak gerisi kolay. Bir de hayatı bir deniz gibi betimlersek, denize balıklama atlayacaksın. Dur önce ayağımı sokayım, soğuk mu, yosun var mı demeyeceksin. Soğuksa da yüzünce alışırsın.
Ve sonra kimsenin Türkiye’de hiç yapmadığı bir iş yapmaya karar verdin. İçinde hem sanat olacak hem daha önce yapılmamış olacak hem de ticaret yapıp para kazandıracak. Neydi bu iş? Hala devam ediyor musun?
Evet yaptım ilk Shona mağazasını açtık. Afrika’dan modern sanat heykelleri getirdik. 2.5 sene yaptım çok da keyifliydi. Sonra kovuldum. Uyumsuz bir çalışanımdır. Şimdi kendi şirketim var ve değil Türkiye’de dünyada kimsenin yapmadığı bir iş yapıyorum. Kristal taşlardan heykeller yapıyorum. Sanat ve ticareti birleştirmeye devam ediyorum. Bu kez içine milyarlarca yılda oluşmuş kâinatın bilgisini taşıyan kristal taşları da ekledim.
Sabahları kadınlara “Yürü be kızım!” motivasyon konuşmaları yapıyorsun, sınıflar açıyorsun, seanslar yapıyorsun ve kitaplar okuyorsun. Bu nasıl başladı, şu an ne aşamadasın, bu kısmı biraz anlatır mısın?
Nasıl başladığı hakkında yine fikrim yok. Kendiliğinden gelişti. Sabahları 6-7 arası zoomda toplanarak kitap okuyoruz. Ben anlatıyorum sağ olsun arkadaşlarım dinliyor. Anlatıyorum diyorum çünkü 4 satırı 20 dakika konuşuyoruz bazen. Son 15 dakika karşılıklı sohbetle geçiyor. Beyin açıcı bir etkinlik bu. O saatlerde zihin algılamaya çok açık. Bilgi ve enerji yüklemesi yanında idrak ile güne başlıyoruz. Gruplarım ise iki haftalık. O da ayrı güzel geçiyor. 20 kadın bir grupta motive oluyoruz, bilgi alışverişi yapıyoruz, birbirimizin yaralarını sarıyoruz, kendimizi şifalandırıyoruz, eğleniyoruz, dostluklar kuruyoruz, iş yapıyoruz. İki haftalık bir seyahate çıkmak gibi.
İrade konusunda ne düşünüyorsun? Oldukça iradeli biri gibi duruyorsun. Herkes 3.45’de kalkamaz. Nedir bu erken kalkma olayın?
Şeytana müsaade etmiyorum. Yani zihnimin beni kontrol etmesine izin vermiyorum. Kontrol bende. Bilincimde. Kalkılacak o kadar! Bir oluşun içine kendini hapsetmek gibi. Komutu verip çıkış yollarını kaparsan, yan çizmez onu yapar.
“Yap ve geç” diyorsun sürekli. Yani harekete geç, yerinde sayma mı demek istiyorsun ne demek istiyorsun?
Mesela biri soruyor; bir adamla tanıştım çok etkilendim mesaj atayım mı atmayayım mı? Ya da mum üretmek istiyorum yapayım mı yapmayayım mı? Yahu yap geç. Bir şey olmaz. Eylemden çok düşünmekle geçiriyoruz hayatı. Çünkü üzülmek veya hata yapmak istemiyoruz. O zaman ilerleme olmuyor. Şahsımız ilerlemiyor işlerden veya olaylardan bahsetmiyorum. Şahsi ilerleme deneyimle gerçekleşir. İdrak deneyimin peşinden içe yolculukla gelir. İkisi de tek başına işlemez. İyi-kötü her şeyi deneyimleyeceksin ve üstüne tefekkürle hazmedeceksin, anlayacaksın. Yoksa hayatın boyunca benzer olaylar ve duygular içinde kısır şekilde yaşamaya devam edersin. Yaşamak bundan çıkış yolunun başıdır.
Ben de yıllardır felsefe çalışan biri olarak “Hayata sadece mutlu olmaya gelmedik” sözüne çok katılıyorum. Peki sence niye geldik? Hayat amacını hala bulamayanlar, arayanlar ne yapmalı?
Yaşam amacımızı bilmiyoruz, bilemeyiz de. Karıncanın ekosistemde nasıl yeri varsa benim de var ancak bilemem. Karınca da bilmiyor. Kişisel hayat amacı dersen öyle bir şeye inanmıyorum. İnsan sürekli değişir ve dönüşür. Tek bir hayat amacı olamaz. Bu gelişmeye kapalı bir kişilik yaratır bana göre. Dönemsel hedefler olabilir belki.
Okuyucularımıza ne söylemek istersin?
Dibine dibine yaşayın.
Senin Mümkün mesajın nedir? Sence ne mümkün?
Yapmayı göze alabileceğim her şey.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.