Aşk, ilişkiler yüzyıllardır hatta Adem’le Havva’dan beri çözemediğimiz bir konu. Çözmek istiyor muyuz çok da emin değilim. Çünkü yaşamın da tadı tuzu aslında. Filmlerin, kitapların, çok eski çağlardan kalma tabletlerin bile aşktan, yalnızlıktan, ihanetten, acıdan bahsetmesi bu yüzdendir belki de. Ben de Uzm. Kl. Psikolog Esra Ezmeci’ye kadın ve erkek ilişkilerini sordum. Esra aynı zamanda kadın ve erkek ilişkilerini anlamaya yönelik bence rehber niteliğinde kitaplar yazıyor ve her yazdığı kitap da yok satıyor. Son kitabı Kadınlar Sıcak Erkekler Soğuk Sever de çıktığı günden beri çok satanlar listesinde. Esra Ezmeci’nin Instagram hesabı da 3 milyona yakın takipçiye sahip. Ve neredeyse her gün yaptığı canlı yayınlarla özellikle kadınlara şifa olmaya çalışıyor. Ben de ona aşkla, günümüz ilişkileriyle ilgili merak ettiklerimi sordum. Ve yine her şeyin özünün farkındalık olduğunu anladım. Hakkını vermeyi başarabilirsek farkındalık ve esneklik bizi kurtaracak.
Ben kitaplarını okuyup ilişkileri düzene giren kadınlar görüyorum sosyal medyadaki yorumlarına baktığımda. Kitaplarınla ilgili geri bildirimler nasıl? İlişkileri anlamak hala çok büyük ihtiyaç sanırım…
Evet ve kitaplarım ilişkilerle ilgili kilit noktalara değiniyor. Sık karşılaşılan sorunlarla ilgili davranışsal öneriler ve doğamıza dair önemli bilgiler vermeye çalışıyorum kitaplar aracılığıyla. Bu bilgileri edinen ve davranışsal önerilerimi hayata geçiren insanlar da şemalarının etkisinden bir nebze kurtulmuş oluyor. Böylece ilişki içindeki dinamikler değişiyor, insanlar dönüşüyor ve ilişkiler şifalanıyor. Kitapları özümseyenler için konuşmak gerekirse geri bildirimler de hep bu yönde.
İlişkilerdeki en büyük sorun nedir?
İlişkilerdeki sorunların başında insanın, kendisinin ve partnerinin ihtiyaçlarının farkında olmaması geliyor. Farkında olmadığımız zaman ilişkimiz için çaba göstersek, çok iyi iletişim becerilerine sahip olsak bile yanlış şeyler yapıyor ya da boşa kürek çekiyor olabiliriz. Bu yüzden doğamızı anlamak çok önemli. Doğamızı anlamak demek ihtiyaçlarımızı anlamak demek. Bu da yerinde ve doğru müdahalelere fırsat verir çünkü ancak ihtiyaçlarımızı anladığımız sürece sağlıklı ilişki kurabiliriz.
“İLİŞKİDE KARŞILIKLI DİRENÇ GÖSTERİYOR VE DEĞİŞİM BEKLİYORUZ”
Güvenli bir ilişki yaşamak için hepimizin tedavi olması gerek sanki kitabını okurken öyle hissettim.
Çocukluğumuzda, ailemiz ve sosyal çevremiz bizi bir bina gibi inşa ediyor. Bu binanın kendi içinde belli bir potansiyeli ve sınırı var. Bu sınırlar genelde ilişkileri ve kendimizi sabote etmemize sebep olan sınırlar. İnsanın kendiyle çalışması gerek terapilerle gerek kitaplarla bu binanın sınırlarını aşmasına hatta kendi binasını yeniden inşa etmesine fırsat veriyor. Bu yüzden terapi çok faydalı ve köklü bir değişim için de gerekli bir süreç.
Kişisel gelişimle ya da psikolojiyle ilgili kitapların okuyucuları genelde kadınlar gibi görünüyor. Senin okuyucu kitlen de kadın ağırlıklı mı?
Bununla ilgili elimde istatistiki bir veri yok. Fakat Instagram’dan bana ulaşanlar, kitabımı hikayelerinde paylaşanlar arasında kadınlar çoğunlukta diyebilirim.
Bir önceki soruyu sorma nedenim kendini değiştirme ihtiyacını hissedenin, bir sorun olduğunu farkına varanın daha çok kadınlar olması. Derinleşmek ya da sorgulamak erkeklerin pek umurunda değil gibi sanki… Bir psikolog gözünden bakınca kadınlar neden kişisel ve ruhsal anlamda gelişmeye daha meyilli?
Kendini geliştirmek çok geniş bir konu, bahsettiğin şekilde bir genelleme yapmamız çok zor. Fakat ilişkiler adına kadın ve erkeğin belirgin bir şekilde farklılaşmış yaklaşımları var diyebiliriz. Kültürümüzden gelen, ilişkilerde rolleri belirleyen algılar var. Düşünsene “Yuvayı dişi kuş yapar” kalıbını kullanıyoruz her şeyden önce. Bu algının kadınlara, ilişkinin duygusal yükünü de yüklediği söylenebilir. Öte yandan yine toplumsal rollerden dolayı kadınlar küçük yaşlardan itibaren günlük hayattaki sosyal ve ilişkisel konulara daha çok odaklanıyor ve duygularını daha rahat dışa vurabiliyor. Kültürel alt yapı dolayısıyla erkekler duygularını gizlemeye, maddi ve somut konuları dert edinmeye daha çok yöneltiliyorlar. Bu da onların ilişkiler ve duygular hakkındaki farkındalıklarının gelişmesini zorlaştırıyor. Bu nedenle özellikle romantik ilişkiler konusunda kadınlar gelişime erkeklerden daha açık olabiliyor.
Erkekler neden kendilerini değil de sevgililerini değiştiriyor herhangi bir sıkıntıda?
Öncelikle belirtmem gerekir ki kadın erkek fark etmeksizin değişmek hiç kolay bir şey değil. İnsanlar olarak alışkanlıklarımıza, düşünce kalıplarımıza ve olaylara verdiğimiz tepkilere çok bağlıyız. Bu yüzden değişime, bizim için faydalı olacağını bilsek bile direnç gösteriyoruz. İlişki de partnerimize uyumlanmamızı yani belli bir oranda değişmemizi gerektiriyor. Bu nedenle uzun soluklu birliktelikler zor ve yorucu geliyor. Karşılıklı direnç gösteriyor ve değişim bekliyoruz. Bu gerçekleşmediğinde ise ilişkiden vazgeçmek bir çıkış yolu olarak görünüyor. Partnerimizi değiştirerek sorunun çözülmesini bekliyoruz. Fakat şemalarımız değişmediğinden, büyük ihtimalle yine benzer problemleri yaşayacağımız insanlar bize çekici geleceğinden, kendimizi aynı problemlerin içinde buluyoruz. Bu döngü bu şekilde kendini tekrar ediyor.
“POTANSİYEL PARTNER BOLLUĞU YAŞIYORUZ DİYEBİLİRİZ”
Sosyal medya hem kadınlar hem de erkekler için yeni kişilere ulaşmayı çok kolaylaştırdı. Mevcut durumlar ortadayken kitabını okumak hayatımızda neyi değiştirir?
Evet, sosyal medya kanalıyla diğer insanlarla iletişim kurmamız kolaylaştı. Bu yüzden potansiyel partnerlere ulaşmamız da kolaylaşıyor, bu doğru. Kadın erkek fark etmeksizin herkes potansiyel partner bolluğu yaşıyor diyebiliriz. Tabii ki isteyen istediği gibi ilişki kurar, yüzeysel ya da derin. Fakat partner potansiyelinin çok olması insanların bağ kurma, güven ve bağlanma ihtiyacını karşılamaz. Bu kitapları, sağlıklı bağ kurmak isteyenler için birer rehber şeklinde hazırladım. Kadın ve erkeklerin kendine has ihtiyaçlarından yola çıkarak, doyumlu ve dengeli bir ilişkiye sahip olmalarını kolaylaştırmayı amaçladım.
Günümüzde hala derin bir ilişki yaşama ihtimali var mı?
Bir insan ilişkisinde doyum, tatmin ve dengeyi bulabilirse, yenilik ihtiyacını da ilişkisinden karşılar. Böylece günümüzde de uzun soluklu ve derin ilişkiler yaşanabilir.
Artık kimse duygularını tam hissetmiyor ve sanki yüzeysel yaşamak çok daha kolayımıza geliyor. Neden sence?
Duyguları yaşama konusunda aşırılara kaçmak sağlıklı bir durum değil. İlişkilerde de derinlik, duyguların yoğunluğuyla ölçülmemeli. Derinlik emek verilen ve iki tarafın da duygusal anlamda dengede hissettiği bir ilişkide sağlanabilir. Diğer türlüsü derinlik değil, tutku ya da bağımlılık olabilir. Öte yandan, duygusal bağ kurmaktan kaçınan insanlar olsa da kimsenin hiçbir duyguyu tam hissetmediğini söylemek mümkün değil. Bunun yerine bazı insanların kırılmaktan korkmak gibi farklı sebeplerden dolayı güvenli bağlanamadığını ve ilişkilere kaçınmacı yaklaştığını söyleyebiliriz. İş böyle olunca çok yoğun duygular hissedilmiyor. Bazen de kendimizi korumak için, bastırma ya da inkâr mekanizmalarını devreye sokuyoruz.
“HİÇBİR İLİŞKİ İÇİN TAMAMEN ŞANS YA DA TAMAMEN BİZİM KARARIMIZ DEMEK MÜMKÜN DEĞİL”
“Erkekler soğuk sever kadınlar sıcak” diyorsun. Yani erkekleri mesafeli bir yerde bırakmak, kadınları ise ilgi cezbeder. Ama günümüzde erkeklerin çoğunun kadınlarla ilgilenmek gibi bir dertleri yok. Artık ilişki yaşamak şans işi mi?
Aslında dünyada her türlü insan var. Fakat ilişkilerde belirleyici olan enerjisel anlamda nasıl insanları çektiğimiz ve nasıl insanlardan etkilenip, hangilerini hayatımıza almayı seçtiğimizdir. Hiçbir ilişki için tamamen şans ya da tamamen bizim kararımız demek mümkün değil.
Pandemi koşulları kadın erkek ilişkilerini değiştirdi mi?
Pandeminin ilişkilerimiz üzerinde sayılamayacak kadar çok yönden ve farklı etkileri var. Sosyal etkinliklerin ciddi anlamda kısıtlanması insanları genel anlamda bir yalnızlaşmaya itti ama birlikte yaşayan çiftler için de birbirlerini tanıma ve birlikte vakit geçirme fırsatı doğurdu. Bazı çiftlerin bağları kuvvetlenirken, bazılarınınki bozuldu. Genel istatistikler incelendiğinde, aile içi şiddet ve boşanma oranlarının ciddi anlamda arttığını söyleyebiliriz.
Psikoloji açısından bakarsak böyle bir soru sorulur mu çok da emin olmamakla birlikte sormak istiyorum aşk bir hastalık mı? Hastalıksa da çaresi var mı?
Âşık olduğumuzda hormonlarımız ve dolayısıyla algımız değişiyor. Karşımızdakini idealleştiriyoruz. Olayları, davranışları farklı bir şekilde algılıyoruz. Normalde kabul edemeyeceğimiz şeyleri olumlu bir şekilde yorumluyoruz. Başka bir zaman bize iyi ya da güzel gelmeyecek şeyleri mükemmel görüyoruz. Olumsuz özellikleri göz ardı ediyoruz. Böylece birçok uzmanın kısa süreli bir psikoz yani delilik dediği bir halde oluyoruz. Yani aşk psikolojik bir hastalık olarak değerlendirilebilir. Çaresi de hem içimizde hem de ilişkimizde sağlayacağımız denge ve esneklik diyebiliriz.
Sen şemalardan da bahsediyorsun ki sanırım tüm hayatımızı bu şemalar belirliyor. Neden biz çocuklukta öğrendiğimiz şemaların yerine başka bir şey koyamıyoruz? Hayatımızda hep aynı tarz kişilerin girmesi olumsuz şemalardan mı?
Hayatımıza hep aynı tarz kişileri almamız, şema dediğimiz güçlü algılarla olan mücadelemizden kaynaklanıyor. Mesela değersiz olduğumuza dair güçlü bir algımız olduğunda, bizi değersiz hissettirecek insanları çekici buluruz. Mücadelemiz de bu kişiden değer görmeye çabalamak olur. Şema dediğimiz şey, çocukluğumuzda edindiğimiz bazı algıların, büyüdükçe dünyayı artık o şekilde yorumladığımız için güçlenmesi. Şemaların yerine başka bir şey koymak, algımızı değiştirmek mümkün bu arada. Ama bu etkin bir farkındalık ve çabayla gerçekleşebilir. Terapi almak şemalar üzerinde oldukça etkili. Kendi kendimize de bazı kitaplarla şemalarımızı çalışmamız mümkün.
Eril ve dişil enerji de son zamanlarda fazlasıyla gündeme gelmeye başladı. Kadınlar dişil enerjilerini yeniden aktive etme çabasındalar sanki. Bunu neye bağlıyorsun?
Kadınların çalışması ve toplumda cinsiyet rollerinin değişmesi erkeklerde eril, kadınlarda da dişil enerjinin azalmasına sebep oldu. Bunun sonucunda ilişkiler konusunda yüzyıllardır genlerimize işlemiş bilgiler ilişkileri devam ettirme konusunda işlevsiz kalmaya başladı. Doğal olarak insanlar eril dişil enerjilerde dengeyi sağlayarak sosyal ilişkilerini dengeye koymaya çalışıyor. Doğamızda olan ve zamanla unutulan sağlıklı bir şeyi tekrar gün yüzüne çıkarmak gibi düşünülebilir.
Kadınlar ne ister, erkekler ne ister? Ve birbirlerinin isteklerinden ne anlarlar?
İnsanlar ilişkiden temelde sevgi, saygı, destek, güven, anlaşılmak, duyulmak, eğlence gibi şeyler bekler. Fakat iki cinsin isteğinin nerede birbirinden farklılaştığının cevabı hormonlarımızda saklı. Erkekler hormonal olarak bir şeye enerjilerini kanalize etmeleri için yeniliğe ve mücadeleye ihtiyaç duyar. Kadınlar ise çaba görmek ister. Aslında birbirini besleyen şeyleri istiyorlar. Fakat eğer çiftlerin arasında takdir etme ve denge sistemi kurulmamışsa, erkek çaba göstermez, kadın da tatmin olmaz. Kadın tatmin olmadıkça erkeğin çabalamak için motivasyonu azalır. Bu döngü böylece içinden çıkılmaz gibi görünen bir hal alır. Sonunda kadın değerli olmadığını, erkek de yeterli olmadığını düşünür.
Neden bazı insanlar kolaylıkla ilişki kurabilirken bazıları kuramıyor? Kader denilen şey aslında şemalar mı?
Herkesin çocukluğundan getirdiği bazı algıları var. Bu algılar yüzünden kimisi ilişki kurmakta kimi sürdürmekte kimisi de ilişkileri bitirmekte zorlanır. Yani çocukluğumuz tabii ki bir noktada seçimlerimizi ve dolayısıyla kaderimizi etkiliyor. Fakat şemalar yani bu algılar mutlak kader değil. Bunların farkına vararak, onları dönüştürerek bu etkiden kurtulmak mümkün.
Bir yanda uzun ilişkiler kurabilen hatta evlenen insanlar var bir yanda da aradığını bulamamaktan yakınanlar, müzmin yalnızlar. Neden sence?
Bir ilişki yaşamak için gerekli olan iki koşul vardır. Birisi potansiyel partner diğeri de kişilerin buna açık olması. Potansiyel partnerle karşılaşmada biraz şans biraz da sosyalleşmenin etkisi var. İlişkiye açık olmak ise tamamen insanların motivasyonu ve ruhsal durumlarıyla ilgili. Diyelim ki bu iki kişi karşılaştı ve ilişki yaşamaya açıklardı. İlişkiyi uzun kılan da bu kişilerin uyumu ve emeği. Sağlıklı ilişki dediğimizde yine denge faktörü ortaya çıkıyor. Aradığını bulamamaktan yakınan kişi ya kendisi henüz ilişkiye hazır değildir ya da ilişkiye hazır olmayan kişilerle ilişkilenmeye çabalıyordur. Elma ağacına gidip armut beklemek gibi yani.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.