Deniz Saba Uzun, farkındalık yolculuğuna çıkıp, bu yolculuğun hediyelerini başkalarıyla da paylaşmak için ilk merkez açanlardan. Üstelik merkez İstanbul’da değil, Edirne’de. Uzun yıllar boyunca kendi üzerinde çalışmalar yapan, ardından oğlu Çağatay’ın özel durumu için de çeşitli holistik yolları deneyimleyen ve dönüşümlere tanıklık eden biri. Kendisiyle yıllar önce bir gönüllülük projesinde tanışma fırsatı yakaladım, taa Edirne’den kalktı geldi, projemize destek verdi. Bu süreçle de arkadaşlığımız pekişti. Bu röportajı da öğrendiği farklı teknikleri kendi hayatına başarılı bir şekilde uygulama hikayesini paylaşmak için gerçekleştirdik. Özellikle para ile ilişkisinin ailesindeki kadın atalarının çalışmamasıyla olan bağlantısı beni çok etkiledi, ülkemizde bu durumda olan pek çok kadının olabileceğini düşünüyorum, dilerim onun önerileri güzel dönüşümlere de vesile olur.
Kişisel gelişim ve farkındalık yolculuğuna çıkmadan önce hayatın nasıldı?
Karışık ve zordu. Doğduğum günden itibaren çok da kolay olmayan deneyimler yaşadım. Ailem ticaretle uğraştığı için 11 yaşında babamla birlikte çalışmaya başladım. Erkek hâkim bir dünyada var olmak ve inşaat sektöründe yer almak bir süre sonra beni erilleştirmişti. İş hayatının içinde yaşanan krizler ve iflaslara şahit oldum. Hayatın içinde parayla ilk temasım icra memurlarının evimize gelip eşyalarımızı almasıyla olmuştur. 23 yaşında yumurtalık kanserinden döndüm. Tek yumurtalığım ve tüplerim alındı.
Peki farkındalık yolculuğuna nasıl çıktın?
Yükselen burcum yay ve Yaratıcı güçle bağlantı, ilham almak, ilham dolu olmak, özgürlük en başta gelen ihtiyaçlarımdan. Yalnız olmadığımı hissetme ihtiyacım da beni meditasyonla tanıştırdı. Bazen hayatta kimseye inanamayacağını anladığında, kendine güvenmeyi öğreniyorsun, orası sana cesareti veriyor, kendin olmak kendinle olabilmek kendi ihtiyaçlarını karşılayıp ihtiyaçlar dışında sevebilme becerisini getiriyor. Bu yaşadığını da diğerleriyle paylaşmak istiyorsun. Çıktığım yolculukta yaşadığım güzellikleri ihtiyaç duyanlarla paylaşmak istedim.
Edirne küçük bir şehir, kendi memleketimde küçük olmayan dünyamı oluşturdum aslında Carpe Diem’le. Benim anne tarafım kaygılı ve endişelidir. Hayatı buradan yaşarlardı ve ben de bu endişeyi uzun süre taşıdım ve endişe beni yönetirken anı ıskalıyordum ve ihtiyaç duyduğumu: firmanın ismi yaptım Carpe Diem.. (çev: Günü Yakala)
Bu yolculukta oğlunun da sana pek çok hediyesi oldu bildiğim kadarıyla. Biraz anlatır mısın?
Hayır oğlum vesile olmadı. Oğlum doğduğunda Carpe Diem Gelişim 8 yaşındaydı. Oğlum bu alanda belki de hiç aklıma gelemeyecek, denemeye cesaret edemeyeceğim yöntemleri uygulayıp, heybeme katmama vesile oldu. Oğlum, öğrendiklerimi hayata geçirmek zorunda kaldığım deneyimlere vesile oldu. Bilmek ile deneyimlemek arasındaki farkı onun aracılığı ile algıladım. Onun rahatsızlığı, bana yarının ne getireceğini kestiremediğim için anda kalmayı öğretti.
John of God’a ilk giden Türklerdensiniz. Orada neler yaşandı?
Neler yaşanmadı ki. Benim oğlum doğum travması ile görmesini yitirmişti yani halk deyişiyle kördü. Ben onların çalışması ile oğlumun tekrar görmesine şahit oldum. Hayatımın en güzel anlarını orada yaşadım. Benim yaşamımda köklü değişiklikler oldu. Şifa ile ilgili hiç bilmediğim şeylere şahit oldum. Gözümün önünde ufak bir neşterle kataraktın temizlendiğini, bayıltmadan ayakta yapılan ameliyatları gördüm. Çok kişinin hayatının kökten değiştiğine şahit oldum.
John of God hakkında söylenenlerle ilgili onu tanıyan ve defalarca gören biri olarak ne düşünüyorsun?
Ben çok uzun yıllar oraya gidip, uzun süreler orada onun yakınında kaldım. Birlikte gittiğimiz dostlarımız da dahil hiçbir zaman, bırakın böyle bir duruma şahitlik etmedim, öyle bir enerji dahi hissetmedim. Ben babası ile yakın ilişki kuramamış bir kız çocuğu olarak büyüdüm. Ama büyük babalığı orada ondan aldım. Tabii ki herkes kendi deneyiminden sorumlu ve herkesin deneyimine saygı duyarım ama orasının benim ve ailemin hayatındaki yerini size kelimelerle aktaramam. Bir şeyi de öğrendim ki insanlar binlerce mil uzakta hiç görmedikleri biri için sadece duyduklarıyla linç operasyonu gerçekleştirebiliyor, bu çok acı.
İNSAN BU DÜNYADA ERDEM GELİŞTİRMEK VE GELİŞTİRDİĞİ ERDEMLERİ PAYLAŞMAK İÇİN VAR
Hem kendi farkındalık yolculuğun hem Çağatay’ın yolculuğu hem de kişisel gelişim merkezin, üçünü nasıl dengeliyorsun?
Açıkçası dengeleme çabasından çıktım. Bu kısım beni yoruyordu, strese sokuyordu. Annemin bana verdiğinin aynısını oğluma vermek istiyordum yani sürekli yanında olmak. Ve bunu yapamamanın yarattığı suçluluk. Sonunda anın ruhuna teslim oldum. Orada ne varsa onu yaşıyorum… İş öncelik istiyorsa ona birinciliği veriyorum. Çağatay’ın ihtiyaçlarına çok yakın durmam gerekirse diğerlerini geri atıp orada var oluyorum. Kendi ihtiyaçlarım canlıysa veya bir eğitime, uygulamaya çekildiysem orada oluyorum. Öncelik sıralaması yaşamın ritmine göre şekilleniyor.
Aile dizimi ve Theta Healing çalışmaları da gerçekleştiriyorsun. Bu çalışmalar ailene ve şimdiye kadar yaşadıklarına bakışını değiştirdi mi?
Değiştirmez mi? Bence her şey bakış açısı. Nereden baktığın, hikâyenin sonucunu belirliyor. Gözlemci sonucu değiştirir ya… Hikâyeyi nasıl gözlemliyorsan, hikâye o şekilde evriliyor. Bildiğim bir şey var insan bu dünyada erdem geliştirmek ve geliştirdiği erdemleri paylaşmak için var.
Aslında erdem bir manada kader, yani varılan yer. Bu erdemlere ulaşmak için karışık ve acı veren yollardan da yürürüz, kolay ve konforlu olandan da. İnsanoğlu acı ile hazzı bazen karıştırıyor. Acıdan duyduğu hazzı, fark etmeden yol arkadaşı yapıyor. Çünkü geçmişe ait tüm ermiş, evliya, rehberlik hikayelerinde acıyla yükselme var. Ben hikâyemde en çok erdemlerimi bulup geliştirirken farklı seçimler yapabileceğimi gördüm. Varılacak yere, daha düz yollardan da gidilebilirmiş..
Ekonomik olarak zorlu sınavlar vermişsin, bunlardan söz eder misin? Bunların üstesinden nasıl geldin? Bunlar sende neleri değiştirdi?
Evet ailemde kayıplar, iflaslar, borçlar, parasızlık ve yokluklar, buna dayalı aile içi şiddet döngüsel olarak yaşandı. Şimdi baktığımda benim için çok ağırmış. Nasıl başardın dersen, Aslan burcuyum, “Ben güçlüyüm, bana bir şey olmaz hallederiz” diyen egomuz var çok şükür. Evin ilk çocuğuyum, sorumluluktan kaçmam. O gün o geldi biz de onunla hayatta kaldık. Dostluklar kıymetli benim için onlardan bolca sevgi aldım, o halimle kabul gördüm, o gün için hayatta kalmaya ve direnmeye yetti. Sonra hayatın, hayatta kalma çabası ve savaştan başka bir şeyler de sunabileceğini ve benim değişmem gerektiğini biraz da hayatı oradan yaşamayı öğrendim… Yıllar önce Gunthard Weber, organizasyon dizimleri eğitimi vermek için Türkiye’ye gelmişti… Organizasyon kavramını kurum, kuruluş ve düzenli bir grubun üyelerinin tamamı anlamında kullanıyoruz.
Gunthard organizasyon yapılanmasını anlatırken, bir teneffüs arasında yakaladım onu… Gunthard ben niye yıllardır çabalıyorum ve istediğim şekilde iş hayatımda ilerleyemiyorum? Bu çaba, kazanılana göre fazla değil mi, diye sordum. Gözlerimin içine baktı ve “Annen ne iş yapardı?” dedi. Konuşmamız şöyle ileriledi:
– Ev hanımı.
– Anneannen ne iş yapardı?
– Köyde tarlada çalışırdı.
– Babaannen ne iş yapardı?
– Ev hanımı ve diğer kadın atalarım, köyde bahçede tarlada bağda çalışırlardı…
– Kendilerine ait maaşları, paraları oldu mu?
– Hayır…
Baktı bana ve “Peki kadın atalarından para ve iş hayatı ile ilgili bilgi yokken sen nasıl istediğin şekilde ilerleyeceksin? dedi. Evet benim gördüğüm kadın modeli ve öğrendiğim kadın dünyasında bu yoktu. Olmayan bilgiyi hayata geçirmek mümkün müydü? Beyni bilgisayara benzetirsek, yüksek sürümlü program yüklenmeden hafıza gelişir miydi? Tuşlu telefonda akıllı telefon özelliği bulunur muydu? Hal böyleyse, şimdi ne yapacaktık? Adamcağız iyilik meleğim oldu sanki… Bana bir dizim yaptı orada. Dizimde annem ve diğer kadın atalarım vardı, hepsiyle ayrı ayrı yüzleştirdi ve onlarla çalıştırdı… Kısaca başlangıç aşaması için sizde kadınsanız kadın atalarınızı ve annenizi hayal edip, erkekseniz erkek atalarınızı ve babanızı hayal edip, onların gözlerinin içine bakarak iş hayatında var olurken, iyi bir kazanç sağlayıp, paramı elimde tutarken, biriktirirken, kendim için harcarken lütfen benim yanımda olun, lütfen bana dua edin deyin… Siz de yeni ve iyi olana adım attığınızı hayal edin…
Peki sen bu döngüyü nasıl kırdın?
Özellikle aile dizimi ve Theta healing’in çok faydası oldu. Döngü adı üstünde, psişik alanına yerleşmiş geçmişe ait hikayelerden bize kalan duyguların devamından ibaret. Psişemde var olan kadın atalarımın hikâyelerindeki işsizlik, yalnızlık, esaret döngülerinin izleriyle çalıştım. İş hayatı ve dış dünya babayı temsil eder ya, babam ve erkek atalarıma bağlılığımı sadakatimi göstermek için kendime yüklediğim değersizlik ve görünmezlik maskeleriyle yüzleştim. Tabii ki bu uzun bir yolculuk, yoldayız daha görülecek çok yer var…
Hiç pes etmeye yaklaştığını hissettiğin durumlar oldu mu? O zaman enerjini nasıl yükselttin?
Hiç olmaz mı, defalarca… Her yol ayrımında hâlâ yaşıyorum. O zamanlarda fırtınanın dinmesini bekleyebilme becerisi geliştirdim sanırım. Önce olanda kalıyorum ve sonra içinde ne olduğuna bakıyorum. Oğlum olanda kalabilmeme en tatlı, en güzel rehber…
Dergimizin adı Mümkün röportaj yaptığımız kişilerden onların mümkün cümlelerini alıyoruz. Senin mümkün cümlen ne olur?
Yüreğinin sesini dinleyerek, var olmak mümkün. Geçmişi kopyalamadan geleceği yaşamak mümkün. Yaradan’ın ayarlarına rezone olmak mümkün.
©mümkün dergi
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.