Uygulamalar

Herkesin hayatı kalbinin yansımasıdır

“Doğa varlıklarını kucaklayabildiğimizde yaşamdaki sihri görebileceğiz.”

Simin Işık Uysal, rüyalarıyla şamanlığa çağrılmış, gayet rasyonel ve finansla ilgili kariyerini terk ederek, dünyaca ünlü şaman Sandra Ingerman’ın da öğrencisi olmuş bir kadın şaman. Onunla nasıl tanıştığımızı hatırlamıyorum ama aynı gün doğmuş olmamız aramızda çok derin bir bağ oluşturdu. Saatlerce konuştuk, hiç bitmesin istedik. Önce gideceğimiz yolu şaşırdık, sonra bulduk. Simin bunun da bir işaret olduğunu anlattı. 2016 yılında “Karanlıkta Görenler” adıyla Şamanizm ve şamanik uygulamalar üzerine Türkiye’de yazılmış en kapsamlı kitaplardan birini yazdı. Kendisiyle iki kez şamanik yolculuk yapmış biri olarak bilgeliğine hayran kaldım. Simin özellikle şu anda şamanlara herkesten daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde olduğumuzu anlatıyor. Dünyanın şimdi en çok bu anlayışa ihtiyacı var. Simin Işık Uysal’la şamanizmi, işaretleri ve dünyayı konuştuk.

Simin Işık Uysal

Kendi kendinize “çok enteresan kariyer olanakları var, ben şaman olayım” demezsiniz. Şamanizmde sertifika ve diplomalar bulunmaz. Şamanı ruhlar seçer.

Şamanizm nedir? Sen nasıl şaman oldun?

Şamanizm dünyadaki bilinen en eski spiritüel uygulama. Konuştuğunuz antropoloğa bağlı olarak tarihi 40.000 yıl ile 100.000 yıl arasında değişiyor ve dünyada insanın yaşadığı tüm kıtalarda var olmuş bir yaşam tarzı, bir öğreti. Aslında düşünürseniz, dünyadaki herkesin ataları şamanizmi uygulamıştır desek hiç de yanlış olmaz. Yani bu hepimizin mirası diyebilirz.

Kısaca söylemek gerekirse, şamanizm bize her şeyin canlı olduğunu ve bir ruhu olduğunu, tüm yaşamı bağlayan ve aynı zamanda her şeyin içinde yaşayan ruhu birbirine bağlayan bir yaşam ağı bulunduğunu, yeryüzü, yıldızlar, rüzgâr gibi diğer yaşam formlarından ayrı olduğumuzla ilgili inançlarımızın birer yanılsama olduğunu öğretir. Şamanizm bir doğrudan bilgi, doğrudan esin yolu. Bunun anlamı şu: Her şaman kendi deneyimini farklı biçimde anlatır ve kendi deneyimlerinizi nasıl görüp nasıl anlattığınız onları güzel yapan şey. Şunu da belirtmek isterim ki şamanizmde katı birtakım kurallar listesi bulunmaz. Yani bir şeyi yapmanın tek bir doğru yolu bulunmaz. Herkes kendi yardımcı ruhlarının özgün rehberliğiyle çalışır. Bu da onu bir doktrin ya da dogma olmaktan ayıran özellik. Şamanizm bir din değil. Herhangi bir dinsel gelenekle de çatışma içinde değil. Şamanizm bir öğreti, bir felsefe ve tevazu içinde, saygıyla ve disiplinle uygulandığında bir yaşam tarzına dönüşebilir. Diğer soruya gelirsek…Ben kendime şaman demiyorum. Şamanik uygulayıcı diyorum. Bunun anlamı “şamanizmi uygulayan kişi”. Zaten şaman “olunmaz”. Kendi kendinize “çok enteresan kariyer olanakları var, ben şaman olayım” demezsiniz. Şamanizmde sertifika ve diplomalar bulunmaz. Şamanı ruhlar seçer. Getirdiği şifadan veya bilgiden dolayı içinde yaşadığı topluluk kişiye “şaman” olarak hitap eder. Fakat herkes şamanik uygulamaları yaşamına katabilir, şamanik yolculuk yapabilir ve hem kendisi hem çevresi hem de dünyamız için olumlu değişimler yaratmak için çalışabilir.

Bu yolculuğun nasıl başladı?

Benim yolculuğum rüyalarla başladı. Uzun hikâye aslında ama kitabım Karanlıkta Görenler’de bunu yazdım. Rüyalarım beni bu yola sevk etti.

Herkes şaman olabilir mi?

Dediğim gibi… Şaman olunmaz. Şaman olmak diye bir şey yok. Ama herkes şamanik uygulamaları yaşamına katabilir. Doğrudan rehberlik alabilir.

Şamanlar için doğa ne demek?

Biliyorsun, şamanizm doğa temelli bir uygulama. Düşünürsek 4,6 milyar yaşında bir gezegende yaşıyoruz. Soluduğumuz hava, içtiğimiz su, toprak, güneş hepsi milyarlarca yıl yaşında. Yeryüzündeki tüm canlılar aynı havayı soluyoruz. Nefes alıp vermeyi düşünün. Nefes alırken milyarlarca yıl yaşındaki havayı içimize çekiyoruz ve nefesimizi verirken DNA’mızın bir bölümü de havaya karışıyor ve böylece hava tüm canlıları birbirine bağlıyor. İçtiğimiz, kulandığımız su da milyarlarca yıl yaşında. Acaba biz tüm bu doğa varlıklarına hak ettikleri saygıyı gösteriyor muyuz? Günümüzde bizlerin anlamadığı şey şu: Şamanik kültürlerde ekosistemdeki her varlık topluluğun üyesi kabul edilirdi. Onlar da ailenin bir parçasıydı ve ailenin fertleri olarak onlarla iletişim kurulurdu. Ailelerde çıkan sorunlar burada da vardı ama canlı olan her şey ile büyük bir bağlantıları da vardı. İşte bizim yeniden öğrenmemiz gereken şey de bu ama teknoloji bizi sınırladı ve iki boyutlu hayatlar yaşıyoruz. Bu sınırları aştığımız zaman ve her gün birlikte yaşadığımız topluluğun üyeleri olan doğa varlıklarını görebildiğimiz ve kucaklayabildiğimiz zaman yaşamdaki sihiri de görebileceğiz. O zaman gözlerimiz parlar ve biliyorum ki hepimiz bu ışıltıyı arıyoruz. Hayatın anlamını bize geri getirir.

OLAĞAN DIŞI GERÇEKLİK-RÜYAZAMAN-DİĞER DÜNYA-GİZLİ DÜNYA

Orta dünya, alt dünya ve üst dünya kavramlarını biraz açar mısınız? Şamanlar bu üç dünyada da yolculuk ediyorlar, biz de yapabiliyor muyuz?

Yerli kültürlerde evrenin görünen ve görünmeyen alemden oluştuğu anlayışını görürüz. Şamanların ruhların dünyası olarak da andığı bu görünmeyen alem, dünyanın dört bir yanındaki şamanlar ve yerli kültürler tarafından hemen hemen hep aynı şekilde yani çok katmanlı, subjektif gerçeklikler ve bir yer olarak anlatılır. Ruhsal dünya insan ruhlarının ya da ölmüş olanların dünyası anlamına gelmez. Castaneda’nın “olağan dışı gerçeklik”, Avustralyalı Aborijinlerin “rüyazaman”, Keltlerin “diğer dünya” ya da pek çok yerli kültürün “ruhların dünyası” ya da “gizli günya” olarak adlandırdığı bu gerçeklikler, aynı anda hem farkındalık hem de deneyim düzeyidir ve aslında başka bir yerde değil, çevremizdedir ama fiziksel gözlerimiz için görünmezdir. Fiziksel ve ruhsal dünyalar aslında bir olmalarına karşın, genel olarak ayrı oldukları sanılır fakat farklı bir fiziksel mekânda değildir. Gündelik gerçekliğimizin bir parçasıdır, yalnızca olağan algılarımızın dışındadır. Burası apayrı bir alem değil, yaşadığımız maddesel ya da fiziksel gerçekliğin beş duyumuzla incelenmesi mümkün olmayan kısımlarıdır.  Alt ve üst dünyalara ayrıca aşkın gerçeklikler de denir. Dualitenin ve zamanın olmadığı bu alemlerde bize koşulsuz sevgi duyan ve yardımcı olmaya gönüllü ruhlar bulunur. Orta dünya ise yaşadığımız gerçekliğin farklı bir boyutu. Burada zaman da devreye giriyor. Şamanik yolculuk yoluyla bizler de bu alemlere yolculuk yapabiliriz. Bu yolculuklar yoluyla gündelik zihnimizin ötesindeki bilgelik, rehberlik, içgörü ve şifa kaynaklarına doğrudan erişebiliriz. Yaklaşık 10 yıldır şamanik yolculuk yapmayı öğretiyorum. Şimdiye dek öğrencilerimden şamanik yolculuk yapamayan kimseye rastlamadım.

SONİK SÜRÜŞ!

Neden şamanın davulu var? Davulun anlamı ve önemi nedir?

Şamanik yolculuk bilinç durumunu değiştirmek yoluyla yapılır. Pek çok kültürde şamanın bilinç durumunu değiştirmek için yaygın olarak bir vurmalı çalgı, özellikle de davul kullandığını görürüz. Kullanılan diğer çalgılara örnek olarak, Avustralya’da didgeridooları, birbirine vurularak kullanılan çubukları, çıngırakları, kaynana zırıltısını, Orta Asya Bön Po şamanlarınca kullanılan zilleri de verebiliriz. Orta Asya halklarında, şamanın yolculukları için kullandığı temel araç davul. Buryatların, günümüzde halen kullanılan şaman davulunun nasıl oluştuğu hakkında ilginç bir öyküsü var. Sizlerle de paylaşmak isterim: İlk Buryat şamanı çok becerikli ve gözüpektir. Zengin fakat çocuğu olmayan bir aile şamana başvurur. Şaman da ailenin çocuk sahibi olması için Tanrı ya da ruhlara başvurmaktansa, çocuğu kendisi yaratır. Göktanrı, bir gün kanatlı habercilerini, neler olup bittiğini öğrenmeleri için aşağıya, dünyaya yollar. Haberciler, çok güzel bir erkek çocuğun doğmuş olması dışında verecek bir haberleri olmadan dönerler. Göktanrı, böylece ilk şamanın tanrılardan çekinmeden bir çocuk yarattığını anlar. Bunun üzerine çocuğun ruhunu alıp getirmeleri için habercilerini yeniden aşağı yollar. Haberciler, çocuğun ruhunu alır ve Tanrı’ya götürürler. Tanrı, ruhu alır, bir sineğe dönüştürür ve bir şişeye koyarak ağzını da başparmağı ile kapatır. Hasta yatan çocuğun ailesi şamana başvurur “At” olarak adlandırdığı davulu ile şaman, çocuğun kaybolmuş ruhunu bulmak için aşağı ve orta dünyalarda dolaşır. Aradığını buralarda bulamayınca, bu sefer daha önce gitmediği kadar uzağa, yukarı dünyalara gider. Orada Tanrı’yı elinde içinde çocuğun canının olduğu şişeyle görür. Tanrı’ya ruhu geri vermesi için yakarır ama alamaz. En gözüpek şamanın bile vazgeçeceği bu durumda bile geri dönmeyi, başladığı işi yarım bırakmayı kabullenmez. Kendisini bir eşek arısına dönüştürür ve Tanrı’yı alnından sokar. Acı ve şaşkınlık içindeki Tanrı, elini alnına götürmek için şişeyi bıraktığı anda şaman çocuğun canını şişeden kapar ve dört nala köyüne geri giderek çocuğun ruhunu bedenine yerleştirir. Çok sinirlenen Tanrı, şamanın güçlerini zayıflatmak için bir yıldırım gönderir ve davulu ikiye ayırır. Bugün bildiğimiz şaman davulu işte o günden kalmadır. Şamanik yolculuk ritmi müzik değil elbette. Basitçe anlatmak gerekirse, saniyede dört ila yedi sabit vuruşla çalınan monoton bir ritm. Bu vuruşlar zihinsel konuşmayı sessizleştirerek bize, konsantrasyonu sağlamaya yardımcı olan bir odaklanma sağlar. Araştırmacılar bunu beyin dalgalarımızın sese verdiği tepki kapsamında açıklıyor. Uyuduğumuz sırada, rüya görürken beynimiz delta durumundadır ve saniyede 1 ila 3 Hertz arasında sinir sinyali ateşler. Uyanık fakat dinlenir durumdayken ise Alfa durumuna geçer ve sinir sinyalleri de saniyede 8 ila 13 Hertz arasındadır. Gündelik hayatlarımızda işlerimizi yaptığımız, konsantre olarak çalıştığımız zamanlarda ise Beta durumundayızdır ve beynimiz de 13 ila 20 Hertz arasında sinir sinyali ateşlemektedir. Gün içerisinde beynimizin sol yarısı, temel olarak beta dalgalarında işlev görürken, duygusal ve sezgisel işlevlerimizin merkezi olan sağ yarısı alfa durumundadır. Gün içerisinde, çalışma ve dinlenme zamanlarında genel olarak beynimizin bu iki yarısında gider geliriz.

Alfa ile beta durumunun arasında ise, beynin 4 ile 7 Hertz arasında sinyal ateşlediği Theta durumu bulunur ki bu durum uyku ile uyanıklık arasındaki rüya benzeri imajlarla ilişkilidir. Teoriye göre, şamanik davul ritmi sırasında beyin dalgalarımız ritime uyarak bizi, bazılarının “sonik sürüş” adını verdiği Theta durumuna ve böylelikle imajların aktığı alana taşır. İşte tam da burası, görünen ve görünmeyen dünyalar arasındaki gizemli alan. Şamanik yolculuk için davul ritminden faydalanmak, günümüz modern dünyasında yaşayan bizler için son derece pratik ve işe yarayan bir yol. Atölye çalışmaları sırasında, daha önce hiç şamanik yolculuk deneyimi olmayan katılımcıların, davul ritmi yardımıyla yapılan daha ilk yolculuktan bile yararlı sonuçlar alarak döndüklerini görüyorum. Şamanik yolculuk yapmak, rüya görmek ya da hayal kurmak gibi doğal bir şey ve herkes yolculuk yapabilir.

“Karanlıkta Görenler” adında bir kitap yazdın. Türkiye için yazılmış en kapsamlı kitaptı, bu kitap için ne söyleyebilirsin, bu bir görev miydi?

Evet, çok kapsamlı ve çok güzel bir kitap oldu. İçinde çok güzel öğretiler var. Özellikle şamanizmi merak eden ve bir başlangıç yapmak isteyenlere yol göstermek amacıyla yazıldı. Biliyorsun şamanizmin geçmişi on binlerce yıl öncesine uzanıyor. Bu kadar uzun süre hayatta kalarak ve insanlara hizmet ederek zaman sınavından geçmiş bir öğreti. Yaşadığımız modern çağda da bizlere de yardımcı olabilir. Kitabın enteresan bir öyküsü de var. Aslında aklımda kitap yazmanın hiç de olmadığı bir zamanda rüyalarımda ve vizyonlarda üç kitap yazmış olduğumu görüyordum. Aklımda yazmak olmadığı için başta pek anlam verememiştim ama çok kıymetli hocam Sandra Ingerman’ın da teşvikiyle ilk kitap ortaya çıktı. Diğer ikisini de zamanı geldiğinde yazacağım. Çocukluktan beri hayalim dünyanın tüm yaşam için daha iyi bir yer olması. Tüm yaşama sevgi, saygı ve nezaketle yaklaşılan, doğa ve tüm yaşam ile uyum ve denge içinde bir dünya hayal ediyorum. Yazdıklarım ve öğrettiklerim de bu yeni dünya hayalinin tohumlarını ekmek için. Ne de olsa şamanlar her şeyin fiziksel dünyada tezahür etmeden önce görünmeyen alemde, hayallerimizle oluştuğunu anlatırlar.

Şamanlar hayatı nasıl algılıyor? Kökeni bu kadar eski bir öğreti bugünün hayatına neler katabilir?

Şamanizmin tarihine baktığımızda, onun hayatta kalmakla yakından ilgili olduğunu görürüz. Şamanizmin atalarımızın tarihinde yatan kökenine indiğimizde, şamanın işlevlerinin temelinde kabilenin beslenme kaynağı olan av hayvanlarının yerini tespit etmek, hastaları iyileştirmek gibi topluluğun hayatta kalmasını destekleyici faaliyetleri buluruz.

İnsan olarak türümüzün devamlılığı belki bugün de şamanik yaklaşımı yeniden yaşamlarımıza katmamızda yatıyor olabilir. İnsanlar olarak bu zamana dek türümüzü devam ettirebilmemizi birbirimize ve yaşamın dokusunu oluşturan diğer her şeye olan bağlantımıza ve karşılıklı ilişkimize borçluyuz. Yeryüzündeki yaşamı oluşturan bu hassas bağlantıları yakından incelemek, bugün kendisini diğer türlere göre üstün gören insanda alçak gönüllülük ve tüm bu dengeye karşı derin bir saygı yaratır. Ne yazık ki çoğu insan bu bağlantıları göremiyor ve hissedemiyor. Bu yüzden yeryüzünün güzellik ve zenginliklerini de boşuna bir güç isteğiyle sömürüyor. İlk şamanların doğuşunu mümkün kılan antik yaşam tarzına dönmemiz mümkün olmasa da kendi otantik gücümüzle bağlantı kurabilir ve atalarımızın sahip olduğu her şeyin içindeki ruha saygı duyma ve tüm yaşamı onurlandırarak yaşama anlayışını yeniden kazanabiliriz.

“Her şey bir bilince ve ruha sahiptir”

Şamanizmin temelinde her şeyin bilince ya da ruha sahip olduğu düşüncesi ve hem dünya hem de insanları sağlık, denge ve uyum içinde tutan şeylerden birinin her şeyde bulunan ruhla kurulan bağlantı olduğu anlayışı yatar. Şamanizmin, zaman sınavını başarıyla geçerek günümüzde halen var olmasının bir nedeninin de şamanik uygulamaların her çağın insanının ihtiyaçlarına göre evrimleşmesi olduğuna inanıyorum. Yüzlerce ya da binlerce yıl geriye baktığımızda, içinde bulunduğu topluluktaki insanlara şifa, rehberlik ve yardım getirmek için çalışan bir şaman görürüz. Diğer yandan günümüzde, bir topluluk için sadece bir şamanın olması mümkün değil ve bilincin de evrimiyle birlikte şimdi kendi kişisel gücümüzle bağlantı kurmanın zamanının geldiğini düşünüyorum. Şamanizmin gücü ve güzelliği de bir doğrudan bilgi ve esin yolu olması ve her birimizin sonsuz bir yaratıcı potansiyele sahip olduğunu söylüyor olmasıdır. Bunun anlamı her birimizin hem kendi yaşamlarımız hem de gezegen için rehberlik, çözümler ve yaratıcı ilhamlar getirebilecek yeteneğe sahip olduğumuz. Şamanlar herkesin hayatının kalbinin bir yansıması olduğunu anlatır. Bunun anlamı yaşamımızın içsel bilinç durumumuzu yansıttığı. Aynı şey kolektif için de geçerli. Daha önce de söylediğim gibi, bizim doğa olduğumuzu da anlatırlar. Düşünürsek, bu gezegende içtiği suyu, beslendiği toprağı ve soluduğu havayı kirleten insandan başka bir canlı yok. Doğanın kendisi olduğumuzu düşünürsek, doğaya yaptığımız her şeyi aslında kendimize yapıyoruz. Şamanik öğretiler bu konuda bilincimizi yükseltmemize yardım edebilir. Şamanik uygulamaları yaşamlarımıza katmak günümüzün hızla değişen dünyasının yarattığı kaosun ortasında merkezimizde kalmanın, içsel dengemizi sağlamanın yollarından biri. Bunun yanında, şamanik yolculuk da önemli bir araç. İlişkilerimize, işimize (mesela bir projemizi nasıl başarıya taşıyabileceğimiz, nerede iş arayabileceğimiz gibi), sağlığımıza kısaca hayatımıza dair sorularımıza cevap almak, şifa istemek gibi birçok şey yapabiliriz. Bunun yanında yaşadığımız yerin şefkatli ata ruhlarıyla, doğa varlıklarıyla, kendi rehberliğimizle bağlantı kurarak örneğin bir pandemide ya da buna benzer durumlarda nasıl hayatta kalacağımızı ve sağlığımızı nasıl koruyacağımızı, topluluklarımıza nasıl göz kulak olabileceğimizi de öğrenebiliriz.

Rüyalarımızı nasıl okumalıyız?

Rüyalar elbette önemli bir bilgi ve şifa kaynağı. İlk olarak şunu bilmek lazım. Rüyalarımız bize zaten bilmediğimiz bir şeyi söylemez. Duygusal, fiziksel, ruhsal durumumuzu bize bildirir. Aynı zamanda, kendimizle, diğerleriyle ve hayatla diyeyim ilişkilerimizi gördüğümüz sihirli bir ayna. Burada ilk olarak anımsamamız gereken şey, rüyalar pek çok katmandan meydana geldiği için, tek bir anlama değil aynı anda birden çok anlama sahip olduklarıdır. İlk adım olarak uyandığımızdaki duygularımızı dikkate alarak işe başlayabiliriz. Olumlu ya da olumsuz duygularla mı uyandığımıza dikkat edersek bu bizi rüyanın anlamına yakınlaştırabilir. Duygularımızın yanında bedensel duyumlarımız da varsa, yani rüyadan heyecan içinde ve kalbimiz hızlıca çarparak uyanmışsak, bunlar bize rüyanın içerdiği konunun ne denli önemli olduğunu anlatabilir. İkinci olarak, rüyanın içeriğini günlük yaşamımızla karşılaştırabiliriz. Örneğin, rüyadaki kişileri günlük yaşamda tanıyor muyuz? Rüyamızdaki mekanları tanıyor muyuz? Daha önce bulunduğumuz bir yer mi gibi sorularla başlayabiliriz. Bunu yaparken rüyada ne yaptığımıza da dikkat etmek işe yarayacaktır. Aktif olarak olayların içinde miyiz yoksa pasif bir gözlemci durumunda mıyız, bir şeye tepkili, meşgul, ilgisiz ya da direnç mi gösteriyoruz? Rüya benliğimizin rüyadaki olaylar ya da durumlara katılımı (ya da seyirci kalması) rüyacının günlük yaşamda benzer durumlarda nasıl davrandığı veya bir durumu değiştirmek için nasıl davranabileceğinin göstergesi olabilir. Örneğin, rüyanızda kaçtığınızı görüyorsanız, günlük yaşamda kaçtığım bir durum, ortam ya da duygu var mı diye düşünebilirsiniz. Ayrıca, rüyanın gelecekte meydana gelebilecek bir olay hakkında olup olmayacağını da göz önüne almanız yararlı olacaktır. Rüyada gördüğümüz geleceğe dair can sıkıcı bir olay, bizim moralimizi bozmak için değildir elbette. Böyle bir rüya ile çalışarak bu olasılığın gerçekleşmesini engelleyebilir ya da değiştiremeyeceğimiz şeylere kendimizi fiziksel ve duygusal olarak hazırlayabiliriz. Bazen de geleceğe dair bir takım güzel olasılıkları da görebiliriz. Bu durumda, bu güzel olasılıkları gerçeğe dönüştürmek için rüyamızdan yararlanabiliriz. Rüyalar bir yönden kişisel oldukları için rüyadaki karakter ve öğelerin hangi yönlerimiz olduğunu düşünmek çok aydınlatıcı olabilir. Örneğin, rüyanızda bir kaplan bir ev kedisini kovalıyorsa, rüyanızdaki evcil kedi ve vahşi kaplanın hangi yönleriniz olduğunu düşünmek yararlı olabilir. Bunun yanında şamanik bakış açısına göre rüyaların yalnızca kişisel olmadıklarını, aynı zamanda kişi ötesi olduklarını da anımsamak gerekir. Rüyanızda vefat etmiş dedenizi görmüşseniz, bu sizin dedenize benzeyen, onun tavırlarını taşıyan yönünüz olabileceği gibi aynı zamanda dedenizin bir ziyareti de olabilir. Son olarak da rüyalarınızı karşılıklı olarak paylaşmak önemli. Rüyalarımızın anlam ya da anlamlarını bizim bileceğimiz kesinlikte bilebilecek başka kimse yok. Diğer yandan, rüyalar pek çok anlam içerdiğinden doğru biçimde paylaşmak ve diğerlerinin çağrışımları ve deneyimlerinden yararlanmak, bizim o anda göremediğimiz anlamlara ulaşmamıza yardımcı olabilir. Bunların hepsi rüyadan hatırladıklarımızla çalışmayı içerir. Şamanik yolculuk tekniğini kullanarak rüyamıza yolculuk yapabilir ve her şey canlı olduğu için rüyamızdaki karakterler ve hatta öğelere neden orada olduklarını ve ne anlatmak istediklerini sorabiliriz ya da bir yardımcı ruhumuzla rüya sembollerini inceleyebiliriz. Konu aslında çok uzun ve detaylı ama bunlar güzel bir başlangıç için yeterli olabilir.

Doğa ile ilişkimizi nasıl kurmalıyız?

Doğanın bir parçası olmaktan öte doğa biziz. Dünyayla ne kadar uyumsuz hale geldiğimiz ise bir gerçek. Hem dünyada yaşayan hem de çevremizde yaşayan varlıklarla güçlü ve sevgi dolu ilişkiler geliştirmeye ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde bu varlıklarla böyle ilişkiler geliştirdiğimiz zaman simya süreci çalışır ve yeryüzü yine sevgi ve uyum tohumları ekilir. “Biz ne yapabiliriz? Her şey çok boğucu” dediğimiz zamanda, yapabileceğimiz şey şu: Modern yaşamımızdan bir adım geri gitmek, akıllı telefon ve tabletlerimizden ve televizyonlarımızdan biraz uzaklaşmak.  Bizim için en büyük zorluklardan bir tanesi bu. Cihazlarımız bugün gezegende yaşadığımız stresi yaratan şey. Ve pek çok hastalığa da yol açıyorlar. Doğaya çıkarız ve tüm cihazları evde bırakırız. Tekrar daha büyük bir aile olan varlıklarları kucaklarız. Bizi güldürürler, nasıl hayatta kalacağımızı söyleyebilirler ve onlarla kutsal alanı ve yaşamlarımızı nasıl paylaşabileceğimizi konuşabiliriz. Bu da bizi yaşamın yeni bir boyutuyla tanıştırır, hayatımıza yeni bir doku katar ve uyumu getirir. Yapabileceğimiz en önemli şeylerden bir tanesi doğayla yeniden iletişim kurmaya başlamak.  Elbette tüm yaşamı onurlandırmak, korumak ve gözetmek. Biz yaşamı onurlandırırsak, yaşam da karşılığında bizi onurlandırır. Şamanizmdeki kutsal karşılıklılık prensibi bize bunu anlatır. Şamanizmde karşılıklı ilişki ve çevremizde yaşayan tüm varlıkların ailemiz, akrabamız olduğu perspektifi vardır. Gerçekten barbarca bir çağda yaşıyoruz. Kolektifin doğayla ilgili bilinci son derece düşük ve yalnızca insanların ruhu olduğunu düşünenler çok. Sanki sadece insanların ruhu var ve başka hiçbir şeyi umursamak zorunda değiliz. Canlılara saygı gösterilmeyen barbarlık çağında yaşıyoruz ve kendimize bile çoğu zaman saygı göstermiyoruz. Plastiğe sarılmış yiyecekler yiyoruz. Yediğimiz hayvanlar hiç de saygı görmedikleri ve onurlandırılmadıkları ölümler deneyimliyor. Şu anda içinde yaşadığımız durum bu. Dünya böyle. Konunun mezbahadaki hayvandan çok daha büyük olduğunu da anlamak lazım. Çünkü saygı gösterilmeyen yalnızca hayvanlar da değil.Giydiğimiz kıyafetler ne? Onları nerden aldınız mesela? Onları kim yapmak zorunda kaldı? Bu kıyafetler için hangi varlıklar öldü? Sorun yediğimizin ötesinde büyük. Yaşadığınız bina hangi malzemelerle yapıldı? Liste uzar gider. Yaşadığımız zamandaki bilinçsizliğin düzeyi, genelde tek bir alanı yargılamamıza da neden olabiliyor. Ama temelde, çevremizde katıldığımız her şeyde, yediğimizde, giydiklerimizde, satın aldıklarımızda, aldığımız ürünlerde, sorun gerçekten çok büyük. Kolektifin şu andaki durumu evrimin bir aşaması. Evrimin bir parçası. Tabii bu olanları kabul etmemiz ya da açık kalple kucaklamamız gerektiği anlamına gelmez. Ama olan bu. Vaziyet böyle. Değişim yaratacak bazı şeyleri nasıl yapmaya başlayabiliriz? Öğrencilerle birilikte yaptığımız yolculuklarda, doğa varlıklarına yaşamlarımıza adapte edebileceğimiz, onların sağlığına ve gezegenin sağlığına katkıda bulunacak ufak değişiklikleri soruyoruz. Diğer çalışmamız yani sevgimizi yaymak, aktarmak. Bunu sürdürmek de önemli çünkü bu organik olarak farklı bir enerjiye götürüyor.  Hocamın hep dediği gibi, şamanlar enerji bahçıvanıdır ve enerji alanında çalışmaya başladığımız zaman, ışığımızla parladığımız, doğa varlıklarına sevgimizi aktardığımız ve onlarla iletişim kurduğumuz zaman, o zaman herkesin ve her şeyin nasıl sarmalandığına dair farklı bir his oluşur ve bu da bir fark yaratır. Her şeyi düzeltmez belki ama bir fark yaratır.

Şamanlar mesajları nasıl yorumlar?

Hepimiz yaşam okulunun öğrencileriyiz ve evren her zaman bizimle iletişim halinde. Bu iletişim işaretler göstermek ya da anlamlı tesadüfler şeklinde de olur. Doğadaki işaretler, insanların konuşmaları, radyo ya da televizyonda tesadüfen duyduğumuz şarkılar veya o anda önümüzden geçen bir arabanın üzerindeki yazı ya da resimlerin tümü şamanlar için kendi ruhumuzun, yardımcı ruhlarımızın ya da evrenin bizlere mesajları olabilir. Çevremizde olup bitenlere dikkat ederek, içsel ve evrensel mesajlara ve yaşam yolunda nerede olduğumuzu gösteren işaretlerin farkına varırız. Baktığımız, dinlediğimiz ve hissettiğimiz sürece içimizde ve çevremizde bulunan bu mesajlara her zaman ulaşabiliriz. Bu mesajları herhangi bir biçimde aldıktan sonra sezgisel yeteneklerimizi kullanarak, bize sağladıkları iç görü ve rehberlikten yararlanabiliriz. Yani sezgilerimize güvenmeyi, kendimizi sezgilerimize açmayı öğrenmemiz gerekli. Bu da elbette zaman ister. Kendimize karşı sabırlı ve sevecen olmamız lazım. Mesajı aldığımda aklımdan neler geçiyordu, hangi konu üzerinde düşünüyordum veya bu aralar hangi mesele üzerine yoğunlaşmış durumdayım sorularını sormak ve sonra da mesajın bunu nasıl cevapladığı üzerine derinlemesine düşünmek gerek.

“Günümüz kültüründe teknolojk gelişmeyle de birlikte her şeyi zihnimizle ve lineer düşünceyle anlamaya çalışıyoruz. Şamanik açıdan bunlar işe yaramaz.”

“SALGINLAR NEGATİF DÜŞÜNCE FORMLARINDAN KAYNAKLANIR”

Özellikle Covid 19, şamanlar için ne ifade ediyor?

Çağımızda şamanik uygulayıcıların elinde pek çok araç mevcut fakat olmayan anlayış şu: Yerli kültürlerde psişik enerjiye ve görünmez düzeyde olanlara dair bir anlayış mevcuttu. Günümüz kültüründe teknolojk gelişmeyle de birlikte her şeyi zihnimizle ve lineer düşünceyle anlamaya çalışıyoruz. Şamanik açıdan bunlar işe yaramaz. Şamanizm öğrenmeye başladığımda, sevgili hocam Sandra Ingerman’ın ilk öğrettiği şeylerden biri salgınların ve virüslerin nasıl oluştuğuydu. Şamanik anlayışa göre, virüsler ve salgınlar, epidemi olsun pandemi olsun, negatif düşünce formlarından kaynaklanır. İnsanlar, bu dünyaya doğarak ete kemiğe bürünmüş olan ilahi varlıklardır ve dünyada farklı rollere bürünürüz. İlahi doğamız, ışığımız da ego ve kişiliğimizle gölgelenir. Ve teknolojinin gelişmesiyle de görünmez alemlerde ne olup bittiğiyle ilgilenmez hale geldik, çünkü her şey burada, her şey somut, her şeyi görüyoruz, gerisinde ne olduğunu merak etmiyoruz. Fakat şamanik kültürlerde her şeye enerji olarak bakılır. Hocam da şamanlar için “enerji bahçıvanı” der. Şamanların yaptıkları bu. Olup biten neyse enerji olarak bakarlar. Bir dengesizlik, uyumsuzluk olduğunda, yeniden uyumun dokusunu örmeye çalışırlar. Şamanik kültürlerde duyguları -negatif de demek istemiyorum zira negatif duygu var mıdır, sanmıyorum- ama yoğun enerjiler ya da duygular diyelim, bunları ifade etmek ve göndermek arasındaki farkı bilirler. Kolektifi uzun zamandır dolduran tüm o korku ve tüm öfke var. Biz de kişisel olarak örneğin tüm dünyada sığınmacı ailelerin yaşadığı durumlar, çeşitli yerlerdeki çatışmalarda hayatını kaybedenlerle ilgili olarak kızgınlık duyabiliyoruz. Bizi öfkelendiren pek çok farklı durum var. Sonra dünyanın akciğerleri olan Amazon’da, Avustralya’da, Sibirya’da devasa yangınlar oldu. Oralarda yanan doğa varlıklarına, ağaçlar ve milyarlarca hayvana derinden üzüldük, kalbimiz kırıldı, yüreğimiz parçalandı. Sonrasında aniden kolektifte, global çapta bir Corona virüsümüz oldu. Şamanik bakış açısından bu hiç de şaşırtıcı değil. Yine şamanik bakış açısından, her şey bağlantılı. Bu bahsettiğim dünyanın akciğerlerini yakan yangınlar ve insanların akciğerlerini hasta eden hastalık arasında kesin bir bağlantı mevcut. Olan her şey birbiriyle bağlantılı. O kadar çok üzüntü, öfke, çaresizlik ve diğer pek çok duygu var ki, şamanik kültürlerde duyguları ifade etmek de önemlidir. Sağlığımız için duygularımızın derinliğini kendimizle ve diğerleriyle paylaşmak çok çok önemli. Kederimizi, öfkemizi, hayal kırıklığımızı bastırmak zorunda değiliz. Bunları hissetmeye hakkımız var. Diğer yandan, bu hislerin ardındaki enerjiyle yapmamız gereken bir çalışma da var. Çünkü şu anda dünyaya, kolektife psişik oklar gönderiyoruz. Bu da coronavirüsü oluşturuyor. Şamanik açıdan bu olanlara bakınca, o kadar yoğun negatif düşünce formu kolektife gidince bu da bir tür pandemi yaratıyor. Bunun çaresi de bir yandan duyguları ifade etmeye devam etmek, aynı anda da bunların gerisindeki enerjiyi dönüştürmek. Buna transmutasyon diyoruz. Çok basit bir örnek vereyim, biriyle bir anlaşmazlık yaşadığınızda yanından ayrılırsınız ya da telefonu kapatırsınız ve düşüncelerinizde yoğun duygularla tartışmaya devam edersiniz. Buna dikkat edin. Kendinize sorun: “Ne düşünüyorsun ve o düşünceyi nereye gönderdin?” Orada göndermiş olduğunuz düşünce tartıştığınız kişiye bir düzeyde zarar verir. Tabii şamanik anlayış bize, gönderdiğimiz her şeyin en az üçe katlanarak bize geri döndüğünü anlatır. Yani “döner dolaşır katlanarak bize geri gelir”. Bu her şey için geçerli. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Gönderdiğimiz enerji sadece o kişiyi değil aynı zamanda bizi de etkiler. Aynı prensip daha geniş ölçekte de geçerli. Peki ne yapacağız?  “Duygunuzun gerisindeki enerjinin sevgi ve ışığa dönüştürülmesini” isteyin. Buna niyet edin. Çok fazla kelime gibi geliyor ama aslında değil. Bu gerçekten inanılmaz bir yöntem. Bu şekilde kolektife yaydığımız şey sevgi ve ışık olur. Güzellik olur. Bize geri dönen de bunlar olur. Şamanik kültürlerdeki anlayış bize, toplumdaki kişiler kolektife bu kadar öfke, keder gibi olumsuz duygu gönderdiğinde hastalığın ortaya çıktığını anlatıyor. Yani bundan hareketle Coronavirüs ile yaşadığımız şey spiritüel hastalık. Şamanik anlayışa göre bununla, pandemiyle çalışmanın yolu da anlattığım gibi transmutasyon.  

Şu anda şamanlara çok işler düşüyor dedin, neden? Ne yapmalıyız?

Aslında şamanlara değil de bizlere çok iş düşüyor. Benim açımdan, insanların şamanik anlayışı derinden incelemesi, şamanik uygulamaları yaşamlarına katması önemli. Hem kendi yaşamlarımızda hem de dünyamızda olumlu değişimler yaratmak açısından önemli. Her şeyin canlı olduğu ve bir ruhu olduğu anlayışı bir kere doğa ve doğa varlıklarıyla ilişkimizi kökten değiştirebilir. Onlardan öğrenebileceğimiz bilgelik biz insanları “insanın en gelişmiş varlık” olduğu kibirinden kurtararak, çevremizdeki doğa varlıklarıyla çok daha uyumlu, saygılı ve sevgi dolu bir yaşama yönlendirir ki aslında bu türümüzün devamının da anahtarı. Modern çağda yaşadığımızı düşünüyoruz ama hala gücümüzü bir başkasına ya da bir gruba verme eğilimimiz devam ediyor. Tüm cevapların bir kişide ya da bir grupta olduğunu ve gücümüzü onlara vererek tüm cevapları alabileceğimizi zannediyoruz. Fakat bu doğru değil. Hepimiz yapbozun birer parçasıyız. Ancak bir araya geldiğimizde yapboz oluşur ve ancak bir arada, uyum, saygı içinde aynen bir elmasın farklı yüzeylerinin tek bir taşta parladığı gibi parlayabiliriz. Her şeyin bağlantılı olduğunu, her şeyin bir olduğunu anladığımızda dünyaya yeniden uyum ve dengeyi getirebileceğiz. İnsanların git gide ayrıştığı bu zamanda bu gerçekleri bize zamanın başlangıcından bu yana varlığını sürdürmüş olan şamanik öğretinin gösterebileceğine inanıyorum.

“Verebileceğinizin en iyisini verin çünkü verdiğimiz şey alacağımız şeydir.”

Mümkün dergi okurları için önereceğin küçük şamanik ritüel ya da uygulamalar var mı?

Önce benim için ritüel nedir, seremoni nedir onu kısaca anlatayım isterseniz: Ritüel düzenli olarak yaptığımız şeyler, örneğin yatmadan önce dişimizi fırçalamak gibi ya da her gün uyandığımızda güneşi selamlamak, ona şarkı söylemek gibi. Seremoni ise benim için daha farklı. Örneğin, her gün yaptığım yürüyüşlerde ağaçları selamlamak bir ritüel. Fakat ağaçları onurlandırmak için özel bir zaman ayırırsam ve özel eylemlerde bulunursam buna seremoni diyorum. Ve tabii seremoni şamanın değişim yaratmak için aracıdır. Bana kalırsa yaşam da en büyük seremoni. Her seremoni gibi onun da bir başı, ortası ve sonu mevcut. Önereceğim ritüelden ya da seremoniden ziyade hayatlarına bir bilinç getirmekle ilgi olacak. Yediklerinize, içtiklerinize, kullandığınız eşyalara, yaşadığınız evinize teşekkür ederek onları onurlandırın. Dışarı yürüyüşe çıktığınızda çevrenize yani ağaçlara, havaya, toprağa, suya, güneşe, yıldızlara sevginizi ışığınızı yayın. Ruhumuz ışıktır. Bırakın güneş ışığı gibi, yıldız ışığı gibi sizden yayılsın. Bunun için çabaya gerek bile yok. Gerçek doğamız bu. Bu ışık ve sevgi sizden çabasızca yayılsın ki çevrenizdeki her şey de size sevgiyle cevap versin. Verebileceğinizin en iyisini verin çünkü verdiğimiz şey alacağımız şeydir.


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

kevser-aycan-saroglu
Kul, insan, kadın, gazeteci, yazar, editör, yazar kâşifi, rüya avcısı. Amerikan Dili ve Edebiyatı mezunu. Medya sektöründe çok uzun yıllar muhabir, editör, köşe yazarı olarak görev yaptı. Halihazırda büyük bir yayınevinde yayın danışmanlığı yapıyor. Kendisini ‘ebedi hayat öğrencisi’ olarak görüyor.